MİA Haber Kahraman Kübra'nın Hikayesini Yazdı
Mülki İdare Amirleri hakkında son gelişmeleri yazan MİA Haber'de Ayşe Deniz, Afyonkarahisar Valisi Doç. Dr. Kübra Güran Yiğitbaşı'nın başarı hikayesini yazdı
İşte o yazı:
“Türkiye Cumhuriyetinin İlk Başörtülü Valisi Kübra Güran Yiğitbaşı
1979 Ankara doğumlu, aslen Afyonkarahisar Bolvadinli olan Kübra Hanım, babası Mülki İdare Amiri Mustafa Güran'ın görevi nedeniyle Türkiye’nin çeşitli yerlerinde ikamet etti.
Bu tecrübe haliyle ona iyi bir toplum gözlemcisi olma fırsatı da sundu.
Ankara Tevfik İleri İmam Hatip Lisesi’nden mezun olduktan sonra lisans eğitimini Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Radyo, Televizyon ve Sinema Bölümü’nde tamamladı.
İstanbul Ticaret Üniversitesi Uygulamalı Psikoloji Bölümü’nde yüksek lisansını bitirdi.
2012 yılında Marmara Üniversitesi'nde , “İkna Edici İletişim Sürecinde Siyasal Mesaj Tasarımı” adlı teziyle doktorasına hak kazandı.
Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü’nde araştırma görevlisi olarak çalıştı. Ardından aynı bölümde Doktor Öğretim Üyesi ve Doçent olarak görev yaptı.
2019 yılı Ağustos ayında Basın İlan Kurumu Genel Kurulu temsilciliğine atandı.
2021 yılında Aile ve Sosyal Hizmetler Bakan Yardımcısı olarak önemli bir görev üstlendi.
12 Mayıs 2022 tarihli Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile Afyonkarahisar Valisi olarak atandı ve Türkiye Cumhuriyeti Devletinin ilk başörtülü Valisi oldu.
28 Şubat'tan - 12 Mayıs'a
28 Şubat 1997'de başlayan zulme
12 Mayıs 2022'de muvaffakiyetle cevap verilen sürece...
Kimdir Kübra Güran Yiğitbaşı?
Onun yaşadıkları bir aşk hikayesi miydi yoksa mücadelesi aşktı da gerisi mi hikâyeydi? Siz karar verin.
Bilim-kurgu tadında olmasa da, bir kurgunun içinden çıkan hakikatleri okuyacaksınız.
Burada yazılanlar tamamen gerçek yaşanmışlıklardan kağıda dökülmüştür.
Maltepe Camii'nde zulmün namazını kıldırmayan Hafız Ali Hoca'nın torunu Kübra'dan bahsedeceğim...
Hafız Ali Güran Hoca, 1960'ların zulmüne baş eğmeyen, kutsallarını reddedenleri, reddeden kişiydi.
Maltepe Camii'nin musalla taşı herkesin mutlak sonunun tasviriydi.
Bey de, efendi de, zalim de, mazlum da o taşın üzerinden gerçek yolculuğuna çıkacaktı.
Gel gör ki kimine nasip olmaz o son namaz.
Hafız Ali Hoca, zulmün namazını kıldırmamıştı o gün.
Ve o dedenin Vali torunuydu Kübra Güran,
Mülki İdare Amirliğinde, devletin en önemli Bakanlığı olan İçişleri Bakanlığı'nda bürokrat Mustafa Güran'ın kızı Kübra Güran...
28 Şubat sonrası oradan oraya sürgün edilen babanın kızı.
İkna odalarında ikna edilemeyen iradenin günümüzdeki yüzü Kübra...
İnandığı değerler ve hayal ettiklerini başarmak isterken adım adım ilerleyen imtihanlar silsilesi...
Bir tarih beliriyor televizyonların sol alt köşesinde 28 ŞUBAT
Tüm televizyonlar, gazeteler, yayım ve yayınlar: Milli Güvenlik Kurulu'ndan çıkan bildiriyi, ülkenin tüm ücra köşelerine duyuruyor. Ordu - Siyasete neşter atıyordu.
Ya da o günün tabiriyle "Balans Ayarı" çekiyordu.
Bir çoğumuzun çocukluk ve ilk gençlik yıllarında, duyduğunda ne demek olduğunu dahi bilmediği bir tanımlama ile ayağa kalkıyor ülke...
Adı "irtica"
İnanın siyasete, bürokrasiye, diplomasiye ve ülke gündemine yakından ilgisi olmayan günümüz gençleri dahi ne anlama geldiğini bilmez bu kelimenin.
Sahi neydi "irtica"?
Üşenmeden hata yapmamak adına teknolojiden teyit aldım.
"Gerici" demek-miş !
Üniversite sıralarında okuyup da geriye doğru yürüdüklerini hiç sanmam o gençlerin.
"Geleneğe Bağlılık, Eskiyi Muhafaza Etmek-miş" bir diğer tanımı!
Binlerce yıllık şanlı tarihten övünçle bahseden bizler için bu fazlasıyla tezattı!
Peki neydi o zaman asıl sorun ?
Neyse biz kahramanımızla cevap verelim.
Kahraman deyince zihninizde, kast ajansından çıkmış, afişleri, sloganları önceden belirlenmiş bir beyefendi figürü canlanmasın !
Kahramanımız bir hanımefendi
İki çocuk annesi iken, ellerinde deterjan kokusu Nişantaşı semtinde;
Onu sistemin dışına atmaya çalışanların kalbinde
Sistemin tam merkezine oturacak günlere getiren mücadelesinde.
Kübra Güran aileden okumuş, kültürlü, inançlı bir kadın.
Baba üst düzey bürokrat...
Ama sistem ona "geri dur" diyemediği için "gerici" demeyi uygun görmüş.
O, ona uygun görüleni belli ki kendine uygun görmemiş olacak ki !
Bugün ilklerin kadın bürokratı olarak, Türk Devlet arşivine not düşürüyor adını.
Onu biraz yazdıklarından, biraz onu yazanlardan ve çokça da izlenimlerimizden "tanıyoruz"
Öyle bir tabuyu yıkıyor ki !
"Örtü var ise bilgi yoktur" dayatmasını donanımıyla doyurmuş resmen.
Neydiiii o !
Ankara Tevfik İleri [İmam Hatip] Lisesi
Doktora hocası sanırım Özel Tevfik Fikret Lisesi ile karıştırmış olacak ki !
Hâkikate biraz "Fransız" kalmış.
Biraz anlatayım, Kübra Valimiz doktora öğrencisi iken laiklik dersini veren hocamız okuduğu liseyi sorar kendilerine.
Hocamız; "gericileri" çok incitirmiş !
Sanırım doktora yapacak imam hatipli pek uğramaz buralara deyip, Tevfik İleri Lisesi'ni, çok ileri bir lise olarak yorumlamış olabilir.
Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Radyo Televizyon Sinema Bölümü'nde son sınıf öğrencisi; 28 Şubat bildirisi yayınlanıyor.
Aileler inançlarından, çocuklar geleceğinden kopartılmaya çalışılıyor.
Baba Mülki İdare Amiri, oradan oraya sürgün ediliyor, kazanılmış hak olan lojmandan çıkarılıyor ve yine kazanılmış mülakatlar için evlerde teftişler yapılıyor, özgürce gidebildikleri okullarına artık gidemiyorlardı.
Örtünün altındaki silah !
Ne olabilirdi ki acaba ?
Uhreviyâtla, Dünyeviyi
Hakikat ile Yanımsamaları birbirine karıştırmayan bir silah gizliyor olabilirler mi ?
Psikolojide var olan "Suskunluk Sarmalı Mı?"
Toplum "o şeyi" reddediyor diye, o reddedişi kabul mü edecektiniz Kübra Hanım?
Susacak ve bir daha aksini konuşmaya cüret etmeyecek miydiniz?
Size dayatılanı kabul mü edecektiniz?
İnandıkların ve arzuladıkların birbirinin zıttı ise susacak mıydın?
Tabii ki hayır!
Aksine üstüne üstüne yürüyor, bir bir yıkıyordu sunî korkuları...
Mücadele ile dolu yıllar uzayıp gidiyor.
Ben hep derim ki: "İnsanın en büyük yolculuğu kendinedir. Kendine varan kimseye geç kalmaz."
"28 Şubat yarım kalmış hayatların hikayesidir" diyor Vali Hanım
Kendine giden yolculuğuna varmış, yarıda kalmış hikayesini tamamlamış ve unvanlılar koridorundan geçerken, kendi unvanı ile cevap vermiş tüm engellere, yasak koyuculara ..
2013 yılında "Başörtüsü Yasağı" kaldırılıyor.
28 Şubat mağdurları adeta iade-i itibarlarına kavuşuyordu.
8 Ağustos 2014 tarihinde Cumhurbaşkanlığı adayı Recep Tayyip Erdoğan'a, katıldığı bir canlı yayında söz alarak "özgürleştirici adımları" için teşekkür etme cesaretini de sergiliyor Kübra Vali...
Başörtülü annelerin, evlatlarının askeri yemin törenlerine başörtüsü sebebiyle giremediği yıllardan, başörtülü bir Valinin, askeri taburla karşılandığı günlere gelindi.
Bu meselenin tarafı, safı olmaz.
İnanç, suiistimalleri barındırmadığı sürece evrensel bildirilerin dokunulmaz ve mutlak saydığı bir korumaya sahiptir.
O günlerde mağdur olan anneler, eşler, kız kardeşlerdi.
Bunun sağı-solu yok.
İnanç bunların üstüne bir mertebedir.
Hata yapılmıştı kabul edelim.
Hatadan dönüldü bunu teslim edelim.
İnandığın dinin emirlerine uymakta, uymamakta kişinin kendi hür iradesidir.
İslam hoşgörü dini, hak dilidir.
Kâfirûn/6.ayette Yüce kelâmda dediği gibi:
Sizin dininiz size, benim dinim bana
Çerçeve çok net çizilmiş, hürsün
dilediğini yapmakta özgürsün fakat İslam ölçüdür, ölçüyü aşma der.
Ve kini sevmez Yüce dinimiz.
Ona inananlarında kin tutmasını istemez.
Kübra Vali kin tutmamış, ders çıkarmış.
Dünün mağduriyetini asla hamasete çevirmemiş.
Bakın burası gerçekten ders alınacak türden bir nasihat barındırır.
O günlerin zorluklarından geçse de
O günlerin zorluklarını sevmiş aslında.
Çokça araştırdım, o günlere dair hiçbir kini yok, bunu lisanen de kalemen de deklare etmişliğine rastlamadım.
Belki de bu yönü ona hak ettiği mevkiyi layık gördürdü.
Hani "Şer bildiklerinizde hayr vardır, siz bilmezsiniz Allah bilir" denir ya !
O şer günlerdeki hayrın mükafatı belki de.
Ve tarih 12 Mayıs 2022
Türkiye'nin ilk başörtülü Valisi atanıyor, karar resmi gazetede duyuluyor.
Valimizin şehri Afyonkarahisar...
Tevafuka bakar mısınız?
Türkiye Cumhuriyeti Devletinin 10. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'in doğduğu şehre atanıyor.
Tarih adeta kendi tecellisini yazıyordu.
İnanların, doğrusunda ısrar edenlerin sınavıdır bu ..
Bu sınavı "vazgeçmeyenler" kazanacaktı
Öyle de oldu...”