Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Murat Arısoy

Mevlana – Kocatepe Gazetesi

Murat Arısoy 30 Eylül 2010 Perşembe 03:00:00
  30 Eylül bugün. Mevlana’nı doğumgünü. Kimilerinin sandığı gibi bir filozof değil; bir veli, bir din alimi. Gönül gözü açık, Allah aşkıyla yanan bir büyüğümüz. Aslında Şems-i Tebrizi ile olan dostluğu ve yoldaşlığı da bu yönde değerlendirilmeli.
Mevlana’nın doğumgünü nedeniyle, O’na dair hikayeler, sözler yazmak istedim. Duyduğum ilk rivayet şöyleydi:
“Bir adam kötü yoldan para kazanıp bununla kendisine bir inek alır. Sonra yaptıklarından pişman olur ve hiç olmazsa iyi birşey yapmış olmak için bunu Hacı Bektaş Veli’nin dergahına kurban olarak bağışlamak ister. O zamanlar dergahlar aynı zamanda aşevi işlevi görüyordu. Durumu Hacı Bektaş Veli’ye anlatır ve Hacı Bektaş Veli ‘helal değildir’ diye bu kurbanı geri çevirir. Bunun üzerine adam Mevlevi dergahına gider ve aynı durumu Mevlana’ya anlatır. Mevlana ise bu hediyeyi kabul eder. Adam aynı şeyi Hacı Bektaş Veli’ye de anlattığını ama onun bunu kabul etmemiş olduğunu söyler ve Mevlana’ya bunun sebebini sorar.
Mevlana şöyle der:
-Biz bir karga isek Hacı Bektaş Veli bir şahin gibidir. Öyle her leşe konmaz. O yüzden senin bu hediyeni biz kabul ederiz ,ama o kabul etmeyebilir.
Adam üşenmez, kalkar Hacı Bektaş Dergahı’na geri gider ve Hacı Bektaş Veli’ye, Mevlana’nın kurbanı kabul ettiğini söyleyip bunun sebebini bir de Hacı Bektaş Veli’ye sorar.
Hacı Bektaş da şöyle der:
-Bizim gönlümüz bir su birikintisi ise Mevlana’nın gönlü okyanus gibidir. Bu yüzden, bir damlayla bizim gönlümüz kirlenebilir, ama onun engin gönlü kirlenmez. Bu sebepten dolayı o senin hediyeni kabul etmiştir.”
Bu rivayette hem Hacı Bektaş Veli’nin hem de Mevlana’nın mütevazılığını görüp de bu ilme hayran olmamak mümkün değil.
Yazının bundan sonraki kısmında www.semazen.net adlı internet sitesinde yayınlanan menkıbelerden yararlandım. İşte Mevlana’nın hangi boyutta ve nasıl bir iklimi yaşadığını gösteren birkaç küçük menkıbe:
Bir gün Sultan İkinci İzzeddin Keykâvus, Mevlana hazretlerini ziyarete gelmişti. Mevlâna ona gerektiği gibi iltifat etmeyip dersi, müritleri ve nasihatlerle meşgul oldu. Sultan :
-Mevlâna hazretleri bana bir nasihat versin, dedi. Mevlâna:
-Sana ne öğüt vereyim. Sana çobanlık emretmişler, sen kurtluk ediyorsun. Sana bekçilik emretmişler, sen hırsızlık yapıyorsun. Allah seni sultan yaptı, sen şeytanın sözü ile hareket ediyorsun, buyurdu.
Sultan ağlayarak dışarı çıktı, medresenin kapısında başını açıp tövbeler etti ve:
–Ey Allah’ım! Mevlana hazretleri bana sert sözler söyledi ise de senin için söyledi. Ben zavallı kul da bu alçak gönüllülüğü senin padişahlığından ötürü gösteriyor ve sana yalvarıyorum. Bu iki riyasız sıdkın hürmetine bana merhamet et, dedi ve şu beyti söyledi :
“Nemli olan iki gözümün yaşına, ateş ve gamla dolu olan sîneme merhamet et.”
Mevlana Hazretleri salına salına dışarı çıktı ve onun gönlünü alıp:
-Git, yüce Allah sana merhamet etti ve seni bağışladı, dedi.
***
Mevlana bir gün meclisinde bir gencin, bir ihtiyârın üst tarafında oturduğunu gördü. O gence bir şey söylemeden, Hazret-i Ali’nin sabah namazına giderken önünde yürümekte olan Yahudi bir ihtiyarı, yaşına hürmeten geçmediğini, bu se-beple namaza geç kalınca, birinci rekatın rükûunda Cebrâil Aleyhisselâm’ın Resûlullah’ın sırtına lutf ile dokunup durdurduğunu ve Hazret-i Ali’nin yetiştiğini anlatıp; “Yahudi ihtiyara hürmet edilince, Müslüman ihtiyara daha çok hürmet edilir. Hele ömrünü dine uymakla geçirmiş ihtiyarlara saygı ve hürmet gösteren gençlerin, Allah katında ne kadar yüksek mertebe kazanacağını düşünmelidir.” buyurdu. Bu nasîhatı dinleyen genç, mükemmel bir ders alıp, bir daha büyüklerin üst tarafına oturmadı.
***
Mevlana, başkalarından bir şey istemeyi talebelerine yasak ederek; “Başkasına el açıp bir şey isteyen, bizim talebemiz değildir. Ona dünyada da âhirette de şefâat etmeyiz ve ondan uzak dururuz. Biz, talebelerimize daima vermeyi, ihsân ve ikrâmlarda bulunmayı, herkese karşı tevâzu üzere bulunmayı, tatlı sözlü, güler yüzlü olmayı tavsiye ediyoruz. El açıp istemek bizim yolumuzda yoktur.” buyurdu.
***
Mesnevîhân Siraceddin Mevlâna’nın, çocuklarla olan iletişimini aktarırken şahit olduğu bir olayı şöyle anlatır:
Bir gün Hüsâmeddin’le birlikte Mevlâna’yı ziyaret etmek için medreseye gelmiştik. Mevlana’nın torunu Emîr Ârif’i küçük bir arabaya oturtmuşlar, lalası da onun arabasını çekiyordu. Mevlana, hemen yerinden kalkarak arabanın ipini mübarek omzuna koyup:
-Ârif’e öküzcülük edebilirim, dedi.
Bunun üzerine Hüsâmeddin Çelebi de arabanın diğer tarafını tuttu; bir iki defa medresenin avlusunu dolaştırdılar. Çelebi Ârif, tatlı tatlı gülüyor ve seviniyordu. Mevlana:
–Çocukları okşamak, şeriât padişahı ve hakikat ayının feleği olan Peygamberimiz’den biz Müslümanlara kalmış bir mirastır. Peygamber, “Çocuğu olan çocuklaşsın” buyurmuştur, dedi ve şu şiiri okudu:
“Babanın aklı dünyayı ölçerse de,
Küçük çocuğun anlaması için “ti ti” der.
Madem ki işim, gücüm çocuklardır, o hâlde;
Çocukların diliyle konuşmak lâzımdır.”
***
Mevlana, bir gün oğlu Sultan Veled’e: “Oğlum! Eğer Cennet’te olmak istersen, herkes ile dost geçin, hiç kimseye kin tutma, herkese tevâzu göster. Zîrâ alçak gönüllü olmak asıl sultanlıktır.” buyurdu.

Mevlana’nın vasiyeti de oldukça manidardır:
“Size, gizlide ve açıkta Allah’tan korkmayı, az yemeyi, az uyumayı, az konuşmayı, isyan ve günahları terk etmeyi, oruç tutmayı, namaza devam etmeyi, sürekli olarak şehveti terk etmeyi, bütün yaratıklardan gelen cefaya tahammüllü olmayı, aptal ve cahillerle oturmamayı, güzel davranışlı ve olgun kişilerle birlikte bulunmayı vasiyet ediyorum. İnsanların en hayırlısı, insanlara yararı olandır. Sözün en hayırlısı, az ve anlaşılır olanıdır.”
***
Ve son söz yine Mevlana’nın:
“İki parmağının ucunu gözüne koy. Bir şey görebiliyor musun dünyadan? Sen göremiyorsun diye bu alem yok değildir.”

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER