Maliye devletin vitrinidir – Kocatepe Gazetesi
Maliye Bakanlığı bürokratlarına Doç. Dr. İsmail Hakkı Nakilcioğlu tarafından 'Kamuda İletişim ve Beden Dili' konulu konferans verildi. Başarının doğru iletişim biçimi ile elde edileceğine dikkat çeken Nakilcioğlu, Maliye’nin devletin vitrini olduğunu söyledi Bakanlık Muhasebat Genel Müdürlüğü bünyesindeki başkan, şube müdürü, uzman ve görevlilerden oluşan toplam 110 personelin katıldığı toplantı 'Çağdaş Yönetim Teknikleri Eğitimi' kapsamında gerçekleştirildi. [&hellip]
Maliye Bakanlığı bürokratlarına Doç. Dr. İsmail Hakkı Nakilcioğlu tarafından “Kamuda İletişim ve Beden Dili” konulu konferans verildi. Başarının doğru iletişim biçimi ile elde edileceğine dikkat çeken Nakilcioğlu, Maliye’nin devletin vitrini olduğunu söyledi
Bakanlık Muhasebat Genel Müdürlüğü bünyesindeki başkan, şube müdürü, uzman ve görevlilerden oluşan toplam 110 personelin katıldığı toplantı “Çağdaş Yönetim Teknikleri Eğitimi” kapsamında gerçekleştirildi. Korel Thermal Resort Oteli’nde, Muhasebat Genel Müdürlüğü Merkez Personeli Geliştirme Eğitimi Programı’nın ilk gününde Bakanlık bürokratlarına hitap eden Afyon Kocatepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Dekan Yardımcısı Doç. Dr. İsmail Hakkı Nakilcioğlu, iki oturum halinde yapılan toplantının birinci oturumunda iletişimin genel yapısı ve kurallarından söz etti.
BAŞARI DÜZGÜN İLETİŞİMLE MÜMKÜN
Özü itibariyle iletişimin bir paylaşma eylemi olduğuna temas eden AKÜ GSF Dekan Yardımcısı Doç. Dr. İ. Hakkı Nakilcioğlu, insanların duygularını, düşüncelerini ve bilgilerini paylaşarak iletişim kurduklarına temas etti. Nakilcioğlu; “Sevinçler paylaşılarak çoğalır ve yayılır; hüzünler ise paylaşılarak azalır, hafifler; bilgiler de paylaşılarak artar ve topluma mal olur. Amerika’daki ünlü araştırma merkezlerinden Carnegie Teknoloji Enstitüsü’nün 10 bin kişi ile gerçekleştirdiği bilimsel anket çalışmasına ait veri analiz raporuna göre, iş ve meslek hayatında başarının yüzde 15’i bilgi ve beceriye, yüzde 85’i ise düzgün iletişim kurmaya bağlıdır. Teknik bilgi ve deneyim elbette gereklidir ve işin alt yapısıdır, ancak bilgiye sahip olmak yeterli değildir, asıl önemli olan, bu bilginin kullanılması, muhatabımıza aktarılması ve insanlar arasında paylaşılmasıdır. Nitekim ünlü Türk düşünürü Mevlâna diyor ki, ‘Ne kadar bilirsen bil, söylediklerin karşındakinin anlayabileceği kadardır.’ İletişimin amacı sorunlarımızı çözmek ve ihtiyaçlarımızı karşılamak olduğuna göre bu kültür aracını en etkili biçimde kullanmak zorundayız.” dedi.
RUHUDA BESLEMEK GEREK
Etkili iletişimde ilk adımın insanı tanımak, öncelikle de kendini tanımak olduğunu belirten Doç. Dr. Nakilcioğlu, kişinin hayattaki gayesinin ne olduğunu sorgulaması ve kendisine “Ben Kimim?” sorusunu sorması gerektiğini ifade ederek; “Her insan, dünyadaki var oluş amacını düşünmek ve bilmek durumundadır. Öncelikle şu soruların cevaplarını verebilmeliyiz: Kendimin farkında mıyım; kendimi beğeniyor muyum; kendime değer veriyor muyum; yeterli güce sahip miyim? Yeterli güç derken yalnızca beden gücünü değil, ruh gücünü de kastediyoruz. Günde üç öğün yemek yiyerek bedenimizi besliyoruz, peki ruhumuzu beslemek için ne yapıyoruz? Ruhumuzu, zihnimizi ve gönlümüzü zenginleştirmek için çaba harcıyor muyuz? Kendimizi yeterince tanıyor muyuz? Artılarımızı ve eksilerimizi bir T-cetveli halinde kaydedip bunların muhasebesini yapıyor muyuz? Eksilerimizi azaltmak, artılarımızı çoğaltmak için gayret gösteriyor muyuz?” diye konuştu.
HER LAF HER ORTAMDA KONUŞULMAZ
İletişimin genellikle “5N-1K” kuralı çerçevesinde şekillendiğini kaydeden Nakilcioğlu bu konudaki görüşlerini şöyle dile getirdi: “İletişim, ne söyleyeceğini bilmektir; zihnimizde iyice ölçüp tartmadan konuşmaya başlamayalım. İletişim, ne zaman söyleyeceğini bilmektir; eşref saatini kollayarak muhatabımıza gönderdiğimiz mesaj tam olarak hedefine ulaşır, ama alıcı iletişime açık ve hazır değilse boşuna çene yormuş oluruz. İletişim, nerede söyleyeceğini bilmektir; zamanı kolladığımız gibi mekânı da dikkate almalıyız. Her laf her ortamda konuşulmaz; mesajın yerini de hesaba katmalıyız. İletişim, nasıl söyleyeceğini bilmektir; ne söylediğimizden çok onu nasıl ifade ettiğimiz önemlidir. İsteksiz ya da kızgın bir ifadeyle ‘Evet’ demektense, gülümseyerek ve gerekçesini açıklayarak nazikçe ‘Hayır’ demek daha doğrudur. İletişim, ayrıca iyi dinlemektir. Dinliyormuş gibi davranmak yerine, can kulağıyla muhatabımızın mesajını almalı ve gereğini yapmalıyız. Küçük bir çocuk bile olsa karşımızdakini insan yerine koyduğumuzu ona hissettirmeliyiz.”
MADALYONUN İKİ YÜZÜ DOĞRU OKUNMALI
Toplantıyı organize eden Argestar Danışmanlık Ltd. Şti. Genel Müdürü Dr. M. Naci Çuhacı’nın da hazır bulunduğu konferansın ikinci oturumunda kamu kesimindeki, özellikle de maliye camiasındaki iletişime değinen Doç. Dr. Nakilcioğlu, yeterli maddi güç olmadan bir devletin ayakta duramayacağını hatırlatarak; “Devlet parayla yönetilir; parayı toplayan, kullanan ve denetleyen ise maliye teşkilâtıdır. İşte bu noktada devlet ile halk arasında para temeline dayalı bir iletişim söz konusudur. Vergi dediğimiz şey, bir bakıma finansal bir iletişim olayıdır. Ağanın eli tutulmaz denilir, ama bir yaptırım olmadan da kimse elini cebine sokmak istemez. Varlığını sürdürebilmek ve önemli toplum hizmetlerini yerine getirebilmek için devlet vergi toplamak zorundadır, ama bu verginin ölçüsü ne olmalıdır? Denilir ki, mükellefler, kamu vicdanını rahatsız etmeyecek ölçüde vergi vermelidir. Evet, doğrudur, fakat kamu vicdanından önce her mükellef kendi vicdanıyla yüzleşmelidir. Madalyonun iki yüzünü de doğru okumalıyız. Tüzel ya da özel kişiler devleti soyguncu gibi görmemeli; devlet de vatandaşa potansiyel hırsız gözüyle bakmamalıdır. Aslında devletle halk, et-tırnak gibi bir bütündür, ikisi de aynı madalyonun birer yüzüdür.” şeklinde konuştu.
DEVLETİN ELİ DEMİRDEN ELDİVENİ KADİFE
Kamu kaynaklarının etkin kullanımı için son dönemlerde şeffaflık, verimlilik ve hesap verilebilirlik ilkelerinin yaygınlaştırılmaya çalışıldığına dikkat çeken Nakilcioğlu, devlet malının korunması ve harcamaların yerinde yapılması gerektiğine işaret ederek şunları söyledi: “Yelpazenin iki kanadını oluşturan israf ve tasarruf arasındaki dengeyi iyi kurmalı ve korumalıyız. Yani, değirmenin suyu nereden geliyor ve nereye akıyor, buna dikkat etmeliyiz. Devletin malını yönetmek onurlu iştir, ama veballi iştir! Maliyeci, kamunun hakkını koruduğu kadar, yerleşmiş deyimiyle, saçı bitmedik yetimin de hakkını korumak zorundadır. Devlet, alacağına şahin, vereceğine karga olmamalıdır. Ne yazık ki, günümüzde ‘Devlet malı deniz, yemeyen keriz’ anlayışının somut örneklerine sıkça rastlıyoruz. Devlet varlığı, talan edilmesi gereken bir ganimet olarak görülebiliyor. Medyaya da sıkça yansıdığı gibi, özel güvenlik, temizlik ve yemek hizmetlerinde haksız kazanç ortaya çıkabiliyor. Yeşil kart istismarı, özürlüler üzerinden vurgun ve sağlık kesimindeki yolsuzluklar vicdanlarımızı sızlatmaya devam ediyor. Maliyenin gücü, bunları önlemeye fazlasıyla yeter. Devletin eli demirdendir, ama kadife eldiven giymiştir.”
DEVLET SAYGINLIĞI
ZEDELENMEMELİ
Konuşmasında kamudaki yaygın ve güncel sorunlara da temas eden Doç. Dr. Nakilcioğlu, otomasyon çalışmalarının hızlanmasına ve hizmet kalitesini yükseltmesine rağmen, bürokratik engellerin tam olarak ortadan kaldırılamadığını ifadeyle şu noktalara dikkat çekti: “Mevzuat hazretleri günümüzde hâlâ saltanatını sürdürüyor. Bir kısım başarısızlıkların suçu ise kişilere değil, mevzuata yıkılıyor. Bilgisayarlaşmanın artmasına ve internet üzerinden e-devlet hizmetlerinin yaygınlaşmasına rağmen vatandaş elektronik ortama tam olarak güvenemediğinden ne yazık ki kuyruklar kısalmıyor. Kuyrukların kısalması için ipe un serme yerine, iş bitirme anlayışını hakim kılmak gerekiyor. Kamu çalışanlarının vatandaşa biraz daha anlayışlı ve esnek davranmasında her iki taraf için de büyük yarar vardır. Bireysel hatalardan dolayı devlet imajının zedelenmesine izin verilmemelidir. Kurum imajını sözler ve kişisel davranışlar yüceltir ya da düşürür. Unutmayalım ki, devlet değirmeninin suyu halk barajından gelir, halk güçlü olursa devlet de güçlü olur. Maliye ise devletin vitrinidir. Maliyeci, beyaz kostüm giymiş gibidir, en küçük bir sinek lekesi bile hemen göze batar. O yüzden hizmetimizi mükemmel yürütüp devletin saygınlığına toz kondurmamaya özen gösterelim. Hem devletin hem de mükellefin hakkını koruyalım! Bilelim ki, mülkün temeli adalettir.”
HİTABET VE ÜSLUBA DİKKAT!
“Mükellef odaklı hizmet” anlayışının, bir üst basamağa yükseltilerek “insan odaklı hizmet” anlayışına dönüşmesi gerektiğine vurgu yapan Nakilcioğlu sözlerine şöyle devam etti: “Devlet-vatandaş ilişkisinde insanı temel almayan düşünce ve uygulamalar asla uzun ömürlü olamaz. İnsana saygı, tüm hizmetlerin ana ilkesi olarak kabul edilmelidir. Bu noktada iletişim en etkili araç olarak kullanılabilir ve kullanılmalıdır. Biliyoruz ki, sorunların büyük bölümü, iletişim yetersizliğinden kaynaklanmaktadır. Bunların çözüm yolu da elbette sağlıklı iletişimden geçmektedir. Gerek yüz yüze, gerek telefonla, gerekse yazıyla iletişimde kamu kesimi açısından önemli sıkıntılar vardır, özellikle zor mükellefle iletişimde çatışma süreci bile yaşanmaktadır. Peki, ne yapmalıyız, nasıl davranmalıyız, bu sorunları nasıl aşmalıyız? Öncelikle kamudaki mevzuat dilini düzeltmemiz lâzım. Bilhassa yasal metinlerde dili sadeleştirmek ve vatandaşın rahatlıkla anlayabileceği düzeye getirmek zorundayız. İkinci olarak, halkla ilişkilerde hitap ve konuşma üslûbumuzu iyi seçelim. Nezaketin, her kapıyı açan altın anahtar olduğunu hatırdan çıkarmayalım. ‘Ben dobra adamım, gözümü budaktan, sözümü dudaktan sakınmam!’ diye düşünebiliriz, fakat unutmayalım ki, açık sözlülük ile patavatsızlık arasında ince bir çizgi vardır. El yarası geçer, ama dil yarası geçmez; tatlı söz ise yılanı deliğinden çıkarır.” (Kocatepe)