Macit: İnsan sorumlu varlık – Kocatepe Gazetesi

Afyon Kocatepe Üniversitesi (AKÜ) İslami İlimler Fakültesi’nde ki görevinden Kocaeli Üniversitesi İslami İlimler Fakültesine Öğretim Görevlisi olarak gidecek olan Dr. Abdülkadir Macit, Afyonkarahisar’da ki son konferansını Mevlid Kandili akşamı Afyon Lisesi salonunda verdi. Bu konferans İlim Yayma Cemiyeti ve EBSAD Kariyer’in de 2015 yılı son konferans programı oldu.SÖMÜRENLER VE SÖMÜRÜLENLER VARDr. Abdülkadir Macit konuşmasına Mevlid [&hellip]

Afyon Kocatepe Üniversitesi (AKÜ) İslami İlimler Fakültesi’nde ki görevinden Kocaeli Üniversitesi İslami İlimler Fakültesine Öğretim Görevlisi olarak gidecek olan Dr. Abdülkadir Macit, Afyonkarahisar’da ki son konferansını Mevlid Kandili akşamı Afyon Lisesi salonunda verdi. Bu konferans İlim Yayma Cemiyeti ve EBSAD Kariyer’in de 2015 yılı son konferans programı oldu.
SÖMÜRENLER VE SÖMÜRÜLENLER VAR
Dr. Abdülkadir Macit konuşmasına Mevlid Kandili akşamında dinleyicilerle kendisini biraraya getiren Cenab-ı Hakk’a hamd ederek başladı. Doğumu ile tevafuk olacak şekilde getirdiği dinin esaslarını konuşmayı, yaşamayı tüm insanlığa esas kılan alemlere rahmet Peygamber Efemdimizin Hz. Muhammed’e (SAV) salat ve selam eden Dr. Macit; “Günümüz de dünya coğrafyasına baktığımız da bir tarafın zulüm eden konumda diğer tarafın da zulume uğrayan mazlum konumda olduğunu görüyoruz. Bir tarafın dünya noktasında sınır tanımayan bir zenginleşme, dünyevileşme, bir lüks faaliyeti var. Diğer tarafında ise bunun karşısında sömürgeleştirilen, köleleştirilen hakları, hukukları ellerinden alınan bir süreci yaşayan tabloyu görüyoruz. Bu tablonun dünya coğrafyasına baktığınız zaman genel itibariyle Müslüman coğrafyalarında bunun başlamış olan ikinci cihetin, işgalin, zulmün, hakkı- hukuku ellerinden alınan, özgürce seçme, seçilme hakları kendilerine layık görülmeyen bir durum İslam dünyası özelinde yaşanmaktadır. Son iki asırdır İslam dininin mensupları olarak mücadelesini verdiğimiz Avrupa ve devletleri olduğunu görüyoruz” dedi.
TEMEL AYRILIK
NOKTALARI ORTADA
“Sorumluluklarımız” başlıklı konferasında konuşulan konunun iki tarafı da yakından ilgilendiren bir konu olduğundan söz eden Dr. Abdülkadir Macit, her iki tarafın meseleye bakışında ki farklılıktan kaynaklanan bir mücadeleyi içerisinde barındırdığını belirtti. İnsan, alem ve yaratıcı olarak Rabbimize karşı olan yaklaşımın esasen bu iki tarafın ayrılık noktası olarak ortaya çıktığını söyleyen Dr. Macit; “İnsana bakış, aleme bakış ve Cenab-ı Allah’a bakış bugün dahi medeniyetlerin, dinlerin ve kültürlerin, felsefelerin temel ayrılık noktaları olarak gözümüzün önünde. Başka bir ifade ile bu üç temel meseleye bakış birbirini ayırt ediyor. Bugün din olarak dünya coğrafyasında İslam, Hristiyanlık ve Yahudilik üçlü ifadesi ile tasvir edersek bunların bu üç noktaya bakışları. Veya coğrafi olarak Avrupa, İslam dünyası şeklinde bir ayırım yapsak, bunların bu üç meseleye bakışı örneklediğimiz farklılıkları da beraberinde getiren bir süreci karşımıza çıkarıyor” diye konuştu.
BATI ZİHNİYETİ İNSANI TANRILAŞTIRIYOR
Konuya örnekler veren Dr. Abdülkadir Macit, insanı tanrılaştıran Roma döneminde erkeği tanrılaştıran, Olimpos dağında erkeğe tanrılık vasfı veren bir Roma’nın Hz. İsa’nın, Hz. Yahya’nın, Hz. Zekeriya’nın tekniği ile bunu yıkmaya yönelik faaliyetini kendi içinde eritip, tahrip eden bir Hristiyanlık ve batıya dikkat çekti. Daha sonra ki süreçte putperest anlayışını bugün Avrupa medeniyeti olarak aydınlanma, hümanizm şeklinde ifade edilebilecek manada yine insanın tanrılaştırıldığına işaret eden Dr. Macit; “Üçlü testis şeklinde inanç sisteminin kurgulandığı ama yine insanı tanrılaştıran sürecin olduğunu görüyoruz. Yahudilik tarafına baktığımız zaman ise Allah’ın insanlaştırılan, Allah’ın beşerleştirilen bir boyutunu görüyoruz. Yiyen, içen, yorulan, dinlenme ihtiyacı duyan bir ilah anlayışı Yahudilik’te karşılık buluyor. Beşeri vasıflar verilen bir ilah anlayışı. Bir başka taraftan ifade edersek; Allah yaratılanların üstündedir. Diğer yarattığı herşey O’nun yarattığı varlıktır. Ama Allah herşeyden ve hepsinden üsttedir. Hristiyanlar insanı Allah’ın seviyesine çıkararak insanı tanrılaştırmıştır. Tıpkı Roma’dan devir aldıkları bu düşünce geleneği doğrultusunda. Yahudiler ise Allah’ı insan seviyesine indirerek haşa O’nun oğlunun olduğu, meleklerin kızları olduğu noktasında bir inanç sistemini karşımıza çıkarmıştır” şeklinde konuştu.
ALEM İNSANA EMANETTİR
Dr. Abdülkadir Macit, Allah’a karşı olan yaklaşım noktasında günümüzde Hristiyanlığın, Yahudiliğin din addedilmesi veya Avrupa’nın kendisinin medeniyet olması itibariyle bu düşünce ve yaşayışta olduklarının görüldüğ��nü belirtti. Dr. Macit şunları söyledi: “Allah’ın kendilerine verdiği tanrılaşma noktalarını bir zaman sonra 3. alan olarak aleme yansıyan boyutunu görüyoruz. Eğer insanı tanrılaştırırsanız alem onun tahakkümü ve tasarrufu altındadır. İstediğini yapar, değiştirir. Hukuk kendisi olunca hukukunu zevkine göre dillendirir ve tesis eder. O yüzden atom bombası kullanmaktan imtina etmez. Hangi canlılar ölüyor, kaç kişi ölüyor, masum mu değil mi ayırt etmez. Bugün ise kimyasal silahlarda veya alemde ki varlıkların genlerinin değiştirilmesi, organizmalarının değiştirilmesi noktasında alem bizim emrimize amadedir, istediğimiz tasarruf ve tahakküm de bulunabiliriz gibi bir anlayışı beraberinde getirmektedir. Halbuki İslam bu bahsetmiş olduğumuz üç karşılaşma çerçevesinde İhlas Suresi Celilesi ile ne Yahudiliğin ne de Hristiyanlığın ifade ettiği manada Allah’ın insanlaştırıldığı ya da insanın ilahlaştırıldığı özellikler yoktur. Ne de insanın aleme keyfi şekilde, nefsi şekilde istediği tahakküm ve tasarrufta bulunma hakkı sunmamaktadır. Alem insana emanettir. Bedeninden başlayıp alemdeki herşey insana emanettir. Bu emanet insana sahibinin razı olacağı şekilde davranılma sorumluluğunu yüklemektedir.”
MÜSLÜMAN SORUMLU İNSANDIR
Bugün insanlığın, aleme ve insanlara, Yaratıcıya karşı olan yaklaşımlarından dolayı mücadele ve mücadeleler karşısında mağduriyetlerin yaşandığı bir durumun ortaya çıktığına değinen Macit şöyle konuştu: “Halbuki İslam, kişinin kendisine, aleme ve Rabbine karşı sorumluluktur diye İslam’ı tabir edebilecek ender kelimelerden birisi ile meseleye bakmamızı ve meseleyi bu şekilde ifa etmemizi bizden beklemektedir. Resulullah Efendimiz (SAV) Medine de bir öğle vakti açlığı giderebilme gayesi ile evinden çıkmak zorunda kalır. Ebu Eyüp El Ensari çardağına giden Peygamberimizi (SAV) orada açlık halinde gören Ebu Eyüp El Ensari kurban keser. Pirişip Efendimize takdim ederler. Efendimizin (SAV) dürümü eline alınca ‘Bunu Fatıma’ya yetiştirin. Üç gündür ağzına birşey almamıştı.’ der. Sonrasın da kendisine ikram yapılır. Oturup, yiyip, içip sohbet ettikten sonra Resulullah Efendimizin (SAV) kullandığı cümle bu mevzulara nasıl bakmamız gerektiğine dair iki anlam katıyor. Birincisi diyor ki Efendimiz (SAV) ‘Şu yaz sıcağında ağaç gölgesi altında gölgeleniyoruz ve şu nimetle nimetlendik. Unutmayın bu ağzımızdan geçen lokmanın ve şu altında gölgelendiğimiz gölgenin bile üzerimize yüklediği bir sorumluluk vardır.’ demiştir. İkincisi ise bu sorumluluk insana hatırlatılırken Peygamber Efendimizin (SAV) en güzel itibariyle şükrünü görüyoruz. Yediği bir lokmadan Allah’a bunun şükrünü yerine getirmeyi murad eden, altında gölgelendiği ağacın şükrünü Allah’a yerine getirmeyi murad eden bir örneklik var.”
İNSANIN MERKEZİ KALBİ
İnsanın kendisine, aleme ve Rabbine karşı sorumluluk içerisinde olan bir dinin mensubu olduğuna vurgu yapan Dr. Abdülkadir Macit, İslamiyetin kişinin kendisine, aleme ve Rabbine karşı sorumluluk anlamına geldiğinin tekrarladı. İslamiyetin bunu nasıl takdim ettiğini aktaran Macit: “Bir defa Allah’ın yarattığı herşeye bir merkez tayin ettiğini görüyoruz. Ay ile dünyaya baktığımzda, yıldızlar sistemine baktığımız da, güneşin dünyanın etrafında dönmesi ile tayin ettiği bir merkezin ve tüm merkezlerin merkezinde Rabbimizin olduğunu ifade ettiğini anlıyoruz. İnsan da merkez insanın kalbidir. Kalp noktasında insan küçük bir alem, alemin ise büyük bir insan olması itibariyle böyle bir kıyastan hareketle insanın merkezinin kalbi olduğunu söylüyoruz. İnsanın kendisine karşı sorumluluğunun ana noktası olan kalbini aklı ile ikna etmesi, kendisinin ne olduğu, kendisinin ne için yaratıldığını, kendisinin ne yapması gerektiğine dair bir mücadele sürecini görüyoruz” ifadelerini kullandı.
DİN MUHAFAZA LÜTFUDUR
Kalbin dönüşen anlamına geldiğini belirten Dr. Abdülkadir Macit, Peygamber Efendimizin (SAV) duasında “Ey kalpleri eviren çeviren Rabbim. Kalbimi dinim üzerie sabit kıl” şeklinde ifade ettiğini hatırlatttı. Macit: “Çünkü kalp değişendir. Din insanın aklını ve nefsini muhafaza etmek, dönüştürmesini meylettirmemek için Allah’ın insana bahşettiği bir lütuftur. İnsanın kendisine karşı sorumlulukta en yoğun mücadele sathı insanın kalbinde verdiği mücadeledir. Bu mücadele insanı esasen insanın şeytan ile nefsi ile olan mücadelesidir. Din bu mücadele de insanın elini güçlendirmek, şeytana imkan bırakmamak noktasında insana en büyük nimetle yardımcı olan konumda Peygamberlerin örnekliğinde takdim edilmiştir. İnsan kalp atımında Allah ve Resulünü (SAV) Onlar’ın hükümlerini eğer kabul ettirirse o beden güzel örneklikler ortaya koyar.” Konferansın ardından yapılan hatim duası ile program sona erdi. >> Burcu AYDIN’ın haberi

Bakmadan Geçme