Kürk Mantolu Madonna Değil Türkler

Kırklareli Belediye Başkanı Mehmet Siyam Kesimoğlu, sosyal medya üzerinden yaptığı dikkat çeken bir paylaşımda, 1950 yılında Bulgaristan'dan Türkiye'ye göç eden Türk kadınlarının üzerlerindeki kürklerin arkasındaki hikayeyi paylaştı.

Bu açıklama, tarihi bir fotoğrafın etrafında şekillenen trajik bir gerçekliği gün yüzüne çıkardı. 1950 yılında Edirne Tren Garı’nda LIFE dergisi fotoğrafçısı Jack Birns tarafından çekilen ve o dönemin göçmenlerinin zorluklarını simgeleyen bir fotoğraf, göç tarihinin acılarını derinden hissettiren bir hikâyeye ışık tutuyor.

GÖÇ YOLU: BULGARİSTAN’DAN TÜRKİYE’YE ZORLU BİR YOLCULUK

1950’li yıllarda, Bulgaristan’daki Türkler, komünist rejim altında ciddi bir baskı ve ayrımcılığa maruz kalıyordu. Bulgaristan hükümeti, Türk nüfusunun yoğun olduğu bölgelerde kültürel baskılar uyguluyor ve toplumsal yapıyı değiştirmeyi amaçlıyordu. Bu baskılar, Türk nüfusunu ülkeden çıkmaya zorladı. Ancak, Bulgaristan hükümeti, göçmenlere yalnızca temel elbiselerini yanlarına alma izni verdi. Bu durum, pek çok insan için hem maddi hem de psikolojik anlamda büyük bir travmaya yol açtı.

Göçmenler, evlerini, iş yerlerini, topraklarını geride bırakmak zorunda kaldılar. Ancak taşınabilir bir şeyler alabilme imkânları sınırlıydı. Pek çok aile, geçici olarak yanlarına alabilecekleri en değerli eşyaların başında yer alan kürkleri tercih etti. Bu kürkler, hem sıcak tutma özellikleriyle hem de Türkiye’ye geldiklerinde yüksek bir satış değerine sahip olma potansiyelleriyle dikkat çekiyordu.

KÜRKLERİN ARDINDA YATAN DRAMA: BİR HAYATTA KALMA MÜCADELESİ

Kırklareli Belediye Başkanı Mehmet Siyam Kesimoğlu, sosyal medyada yaptığı paylaşımda, bu fotoğrafta yer alan kadınların durumunu şu şekilde açıkladı: “Ömürlerinde hiçbir zaman kürk giyme fırsatı bulamayacak olan bu kadınlar, ellerindekini satıp parasıyla kürk alıyorlardı ki; Türkiye’ye geçtiklerinde kürkü satarak en azından bir miktar paralarını kurtarmış olabilsinler.” Bu cümleler, bir grup insanın zorlu bir yaşam mücadelesi vererek, yaşadıkları topraklardan sürülüp geldikleri yeni bir vatanın belirsizliğinde hayatta kalma çabalarını anlatıyor.

Kürklü kadınlar, aslında bu kürklerle bir tür hayatta kalma stratejisi geliştirmişlerdi. Göç ettikleri sırada ellerinde yalnızca elbiseleri bulunan, geriye dönüp baktıklarında birer mülteci, birer sürgün olan bu insanlar, sadece fiziksel değil, aynı zamanda psikolojik bir travmayı da geride bırakmışlardı. Kürk, sadece bir kıyafet değil, aynı zamanda bir güvence, bir umut ışığıydı. Birçok kadın, bu kürkleri satarak, Türkiye’ye geldiklerinde ellerinde biraz parayla hayata tutunmayı umut ediyordu.

Kürk Mantolu Madonna Değil Türkler

BULGARİSTAN TÜRKLERİNİN ZORLU GÖÇ HİKÂYESİ

Bulgaristan Türklerinin 1950’lerdeki göç süreci, sadece bir yer değiştirme değil, bir kimlik mücadelesiydi. İnsanlar, kültürlerini, dilini, geçmişlerini ve bağlılıklarını geride bırakmak zorunda kalmışlardı. Göç ettikleri yeni vatan, Türkiye, onları sıcak bir şekilde kucaklamakla birlikte, onların geçmişte yaşadıkları acıların bir yansımasıydı. Her bir insan, göç ederken yanında bir parça umut taşırken, bir o kadar da kayıp ve hüzün taşıyordu.

Birçok göçmen, taşınmaz mallarını geride bırakmak zorunda kalmış, sadece birkaç elbiseyle yola çıkabilmişti. Türkiye’ye geldiklerinde, büyük bir belirsizliğe adım atmışlardı. Kürk almak, hem bir ihtiyaç hem de strateji halini almıştı. Bu, yalnızca bir elbise değil, aynı zamanda hayatta kalabilmek adına yapılan bir tercih, bir çözüm arayışıydı.

Kürk Mantolu Madonna Değil Türkler

KÜRKLERİN SİMGELEDİĞİ BİR HAYAT MÜCADELESİ

Kesimoğlu’nun yaptığı paylaşım, bir fotoğrafın ardında yatan dramı gözler önüne seriyor. O dönemde yaşamış olan Türk kadınları, belki de hayatlarında ilk kez kürk giyiyor, fakat bu, bir gösterişten veya lüks yaşamdan ziyade, hayatta kalma mücadelesinin bir sembolüydü. Onlar, giysileriyle bir tür geçim kaynağı oluşturmuş, zorluklarla dolu bir yolculuğa çıkmışlardı.

TARİHİN BİR PARÇASI OLAN KÜRK MANTOLU KADINLAR

Kesimoğlu, sosyal medya paylaşımında şu ifadeleri kullandı: “Bu fotoğraf, 1950 yılında LIFE dergisi fotoğrafçısı Jack Birns tarafından Edirne Tren Garı’nda çekilmiş. Kadınların hepsinin üzerinde kürk olmasının nedeni, Bulgaristan’ın göç eden Türklerin yanlarına sadece elbiselerini almalarına izin vermesi. Ömürlerinde hiçbir zaman kürk giyme fırsatı bulamayacak olan bu kadınlar, ellerindekini satıp parasıyla kürk alıyorlardı ki; Türkiye’ye geçtiklerinde kürkü satarak en azından bir miktar paralarını kurtarmış olabilsinler.”
Bu fotoğraf, bir yandan göçün trajik yönünü simgeliyor, diğer yandan bir insanın yaşamını sürdürebilme çabasının simgesi haline geliyor. Kürkler, bu kadınlar için sadece sıcak tutan bir giysi değil, aynı zamanda bir geçmişin ve bir hayatta kalma mücadelesinin simgesiydi.
Sonuç olarak, 1950’li yıllarda yaşanan bu göç, tarihsel bir dönemin acı hatıralarından biri olarak hafızalarımızda yer alırken, bu kadınların üzerlerindeki kürkler, sadece bir giyim tarzı değil, bir halkın, bir milletin yaşadığı büyük acıların ve zorlukların bir sembolü olarak kalmaya devam edecektir.

Kocatepe Gazetesi - Bizi Sosyal Medyada Takip Edin!

Bakmadan Geçme