Kur’an ve sünnetin kaynağı bir

Yeni Şafak Gazetesi Yazarı ve Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Faruk Beşer, Kur’an-ı Kerim ile sünnetin birbirinden ayrılamaz iki yol gösterici olduğunu söyledi Afyon Kocatepe Üniversitesi (AKÜ) öğrenci topluluklarından Etik Topluluğu 'Sünnet, Kültür ve Medeniyet' konulu bir konferans düzenledi. Konferansta, Yeni Şafak Gazetesi Yazarı ve Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. [&hellip]

Kur'an ve sünnetin kaynağı bir

Yeni Şafak Gazetesi Yazarı ve Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Faruk Beşer, Kur’an-ı Kerim ile sünnetin birbirinden ayrılamaz iki yol gösterici olduğunu söyledi

Afyon Kocatepe Üniversitesi (AKÜ) öğrenci topluluklarından Etik Topluluğu “Sünnet, Kültür ve Medeniyet” konulu bir konferans düzenledi. Konferansta, Yeni Şafak Gazetesi Yazarı ve Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Faruk Beşer konuk edildi.
Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Faruk Beşer, iman sözcüğünün emniyetten ve emin olmaktan geldiğini belirterek, “İmanda emin olma ve emin kılma var. Yani mümin dediğimiz insan güvenen ve güvenilen insandır. İmana inanç dediğiniz de bütün bu linkler kopar. İmanın, emanetle, emniyetle, emin olmakla, temin etmekle, istihmanla, müminle Allah’ın ismidir aynı zamanda alakası vardır. İmanı kaldırıp inanç diye tercüme ettiğimizde bütün bu alakaları koparırsınız” dedi. Kavramların bir kök anlamları olduğunu ifade eden Beşer, “Yani kelime olarak bir yerden doğmuşlar, sonra onlara anlam yumağı eklenmiş ve kavram haline gelmiştir” diye konuştu. Sünnetin kök anlamına bakıldığında, yol edinme, tarz, metot, uygulama biçimi gibi anlamları bulunduğunu kaydeden Beşer şunları söyledi:
“Bu anlamda baktığımız zaman Allah’ın da bir sünneti var. Kur’an-ı Kerim’de sünnetullah ifadesi geçiyor.Allah’ın da bir tarzı, bir yaratması ve Allah’çabir davranma biçimi var. MeselaAllah’ın sünnetinde değişme olmaz. Başkalarının sünnetinde değişme olur. Hoşumuza gitmez farklı bir şey yaparsın. Bu anlamda Allah’ın da sünneti var, diğer insanlarında sünneti var, herkesin bir sünneti var. Efendimiz diyor ki, kim iyi bir sünnet ortaya koyarsa yani iyi bir tarz, iyi bir uygulama onun sevabını alır, sonradan gelip de o şeyi yapanların sevabı kadarda sevap alır, onlardan hiçbir şer eksilmeden kim kötü bir sünnet ortaya koyarsa onun günahını alır. Arkadan gelip o şeyi yapanlarında günahını alır, onların günahından da hiçbir şey eksilmeden. Hatta der ki, Hz. Adem’in oğlu Kabil, Habil’i öldürürken haksız yere bir sünnet ortaya koyuyor. Yani arkadan gelenlerebir uygulama biçimini gösterdi. Onun için dünyanın sonuna kadar, haksız yere kim bir insanı öldürürse ondan bir payda ilk öldürme sünnetini ortaya koyan Kabil’e gider diyor. Yani kim kötü bir çığır açarsa çığır bu filan, böyle bir şey bu anlamda bir sünnet var.”
Sünnetin Kur’an-ı Kerim’in Allah Resulü Ekrem Efendimiz tarafından canlı olarak yaşama biçimi olduğunu ifade eden Beşer, şöyle devam etti:
“Onun içinde her şey vardır. Eğer biz Efendimizin (S.A.V.) uygulamalarına ihtiyaç duymamış olsaydık, Allah bize ontolojik olarak bizden farklı bir boyutta olan ama bir beşer olan aynı zamanda, bir peygamber göndermezdi. O bir beşerdir fakat şairin de dediği gibi sıradan bir beşer değildir. Çakıl taşları arasında yakut neyse oda insanlar arasında öyle bir beşerdir. Fakat varoluşsal olarak ontolojik olarak bizden farklı. Ne demek bizden farklı, yani biz uğraşsak da peygamber olamayız. O farklı bir boyut, bir basamak daha yukarda en azından. Eğer böyle bir peygambere, böyle bir açıklayıcıya, böyle bir uygulayıcıya ihtiyaç olmasaydı, Allah onu, Kur’an-ı Kerim’i herkese tek tek ‘gmail’ çekerek de gönderebilirdi. Her türlü yapabilirdi Allah. Böyle yapmadı demek ki bizim ihtiyacımız vardır anlamına geliyor.” (Kocatepe Haber Merkezi)

Bakmadan Geçme