• Haberler
  • Genel
  • Küçükkurt kabri başında anılacak – Kocatepe Gazetesi

Küçükkurt kabri başında anılacak – Kocatepe Gazetesi

Gazeteniz Kocatepe’nin kurucularından merhum İbrahim Küçükkurt bugün saat 11.00’de kabri başında anılacak Gazeteniz Kocatepe’yi 30 Ağustos 1965'de kardeşi merhum Şükrü Küçükkurt ile birlikte yayımlamaya başlayan merhum İbrahim Küçükkurt ebediyete uğurlanışının 2. yıldönümünde sevenlerince anılacak. 30 Aralık 2011 günü kontrol için gittiği hastanede geçirdiği kalp krizi sonrasında yapılan tüm müdahalelere rağmen kurtarılamayarak yaşamını yitiren merhum İbrahim [&hellip]

Küçükkurt kabri başında anılacak

Gazeteniz Kocatepe’nin kurucularından merhum İbrahim Küçükkurt bugün saat 11.00’de kabri başında anılacak

Gazeteniz Kocatepe’yi 30 Ağustos 1965’de kardeşi merhum Şükrü Küçükkurt ile birlikte yayımlamaya başlayan merhum İbrahim Küçükkurt ebediyete uğurlanışının 2. yıldönümünde sevenlerince anılacak. 30 Aralık 2011 günü kontrol için gittiği hastanede geçirdiği kalp krizi sonrasında yapılan tüm müdahalelere rağmen kurtarılamayarak yaşamını yitiren merhum İbrahim Küçükkurt’un vefatı tüm Afyonkarahisar’da büyük üzüntü yaratmıştı. Vefatı üzerine “Afyonkarahisar hafızasını kaybetti” yorumları yapılan İbrahim Küçükkurt Kocatepe Gazetesi’nin yayınlanmasının yanı sıra Afyonkarahisar eğitim, sosyal ve kültürel alanlarında da bir çok çalışmaya, başarıya imza atmıştı. Başta Afyon Kocatepe Üniversitesi’nin kuruluşu olmak üzere bir çok hizmette aktif ve gönüllü olarak rol alan merhum İbrahim Küçükkurt’un kabri başında bugün Yasin-i Şerif ve dualar okunacak. Anma etkinliği Kocatepe Mezarlığı’ndaki Küçükkurt aile kabristanında saat 11.00’de gerçekleştirilecek.

‘Hayırlı bir yol açmış, örnek, önder ve büyük bir insandı’

Gazeteniz Kocatepe’nin kurucularından merhum İbrahim Küçükkurt vefatının 1. yıldönümü olan geçen yıl, Afyon Kocatepe Üniversitesi Rektörlüğü tarafından hazırlanan panel ile anılmıştı. Panelde yakın dostları tarafından Küçükkurt’un, Afyonkarahisar’a, Afyon Kocatepe Üniversitesi’ne, ilin basın, eğitim, kültür ve sosyal hayatına olan katkıları dile getirilmişti. Merhum İbrahim Küçükkurt’u yad ederken o paneldeki konuşmaları bir kez daha sütunlarımıza alıyoruz

Kocatepe Gazetesi’ni, kardeşi merhum Şükrü Küçükkurt ile birlikte kuran, Afyon Kocatepe Üniversitesi’nin de kurulmasına öncülük eden merhum İbrahim Küçükkurt, Afyon Kocatepe Üniversitesi tarafından düzenlenen etkinlikle yâd edildi. Atatürk Kültür Merkezi’ndeki anma programına Afyonkarahisar Valisi İrfan Balkanlıoğlu, Afyonkarahisar Belediye Başkanı Burhanettin Çoban, AK Parti Afyonkarahisar Milletvekili Halil Ürün, MHP Afyonkarahisar Milletvekili Kemalettin Yılmaz, Afyonkarahisar Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Hüsnü Serteser ile çok sayıda davetli katıldı.
YARIM ASIRDIR YAYIN HAYATINDA
Merhum Gazeteci İbrahim Küçükkurt’u Anma Programı’nda konuşan Afyon Kocatepe Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mustafa Solak, Küçükkurt’un takdire şayan icraatlar yaptığını belirtti. Solak, “30 Aralık 2011 tarihinde aramızdan ayrılarak Hakk’ın rahmetine kavuşan çok değerli büyüğümüz, Ağabeyimiz İbrahim Küçükkurt’u yâd etmenin ilimizde, üniversitemizde ve bizlerde bıraktığı izleri bir kez daha hatırlamanın ve aile fertlerine verdiğimiz sözü yerine getirmenin büyük mutluluğu içindeyim. İbrahim Ağabeyimiz için koca bir ömrü bir kaç cümleye sığdırmak, anlatmak elbette mümkün değildir. Ancak, kurucuları arasında yer aldığı Kocatepe Gazetesi’nin yaklaşık yarım asırdır yayın hayatı sürdürdüğünü, Afyonkarahisar’a yazılı basın alanındaki hizmetlerini, katkılarını hep takdirle karşılıyoruz. İbrahim Ağabey’in engin hafızasını, alanındaki hizmetlerini hep takdirle karşıladık. Kendine özgü renkli kişiliği, pratik zekası ile her zaman andığımız, anacağımız büyüğümüz olarak kalacaktır” dedi.
FAHRİ DOKTORA VERİLDİ
Solak, merhum İbrahim Küçükkurt’a ihtiyaç duyulan her an danıştıklarını hatırlatarak kendisine Rektörlük tarafından Fahri Doktora unvanı verildiğini hatırlattı. Solak, “Merhum büyüğümüz, ilimizin tarihine, geçmişine ve Cumhuriyet dönemine ilişkin engin bilgi sahibi olması nedeniyle ihtiyaç duyduğumuz konularda hep danıştığımız, zaman zaman bilgisine başvurduğumuz kişi olmuştur. Başta Afyonkarahisar Kütüğü, Afyon Mutfağı, Anılarda Afyonkarahisar adlı üniversitemizin yayınladığı klasik eserler olmak üzere bazı eserlerimizde de doğrudan danışmanlık görevinde bulunmuştur. İbrahim Ağabey’in, ilimizde üniversitemizin kurulmasında ve gelişmesinde ne denli yoğun mesai harcadığını, gayret ve emeklerini hepimiz iyi biliyoruz. Bu gayretleri nedeniyle 14 Ekim 2004 tarihinde kendisi, Fahri Doktora payesiyle şereflendirilmiştir. Üniversitemize kuruluş süresinde ve sonrasında, gelişiminde çok önemli katkılar sağlayan büyüğümüzü, kardeşleri merhum Şükrü Küçükkurt’u ve emeği geçen diğer büyüklerimizi bir kez daha rahmetle anmayı bir görev olarak kabul ediyoruz. Merhum büyüğümüz, Ağabeyimiz İbrahim Küçükkurt’un üniversitemize yapmış olduğumuz katkıları daima hatırlayacağız. Kendisine bir kez daha Allah’tan rahmet diler bu anma toplantısına katılan siz değerli konuklarımıza saygılar sunarım” diye konuştu.
ÇOBAN: FİKİRLERİNDEN
İSTİFADE EDİLDİ
Afyonkarahisar Belediye Başkanı Burhanettin Çoban ise merhum İbrahim Küçükkurt’un doğru bildiği sözü sakınmadığını kaydetti. Çoban, bu özelliği ile zaman zaman siyasilerle karşı karşıya geldiğini hatırlatarak, kendi dönemlerinde böyle bir durumun olmadığına dikkat çekti. Çoban, “Afyon Kocatepe Üniversitesi’nin vefa dolu Rektörü’nün ve çalışanlarının bu güzel ve anlamlı toplantıyı düzenlemesinden duyduğum mutluluğu ifade ederek sözlerime başlıyorum. Bizler de tabii bu şehrin insanı olarak, yıllarca siyasetle ilgilenen bir insan olarak sürekli basın mensuplarıyla, basına emek veren, güç veren değerli büyüklerimizle, yaşıttaşlarımızla, diğerleriyle her zaman birlikte olduk. Bir yıl önce kaybettiğimiz rahmetli İbrahim Ağabeyimiz de gerçekten Afyonkarahisar basın hayatında eşinin de güzel ve özet olarak ‘kelimelerin anlatmaya yetmediği’ şeklinde ifade ettiği gibi, gerçekten hafızasıyla daima bizlerin de istifade ettiği bir insan olmuştur” ifadelerini kullandı.
“ÜNİVERSİTE’Yİ
TEBRİK EDİYORUM”
Başkan Çoban, sözlerini şöyle sürdürdü:“Afyonkarahisar için doğru bildiği ne varsa, bu doğru bildiğini ifade etmekten, çekinmemiştir. O yüzden de belki yaşadığı müddet boyunca, defalarca, çeşitli dönemlerde gerek milletvekilleriyle, gerek siyasi parti milletvekilleriyle, gerekse de belediye başkanlarıyla mutlaka anlaşmazlığa düştüğü noktalar da olmuştur. Bu, doğruyu sürekli ifade etme alışkanlığından dolayı. Allah’a hamdolsun bizim dönemimizde yaklaşık 3 buçuk yıl civarında bir birlikteliğimiz oldu. Biz kendisinden hep istifade ettik. Kesinlikle böyle bir anlaşmazlığımız, çekişmemiz asla söz konusu olmadı. Memleketimizin böyle doğruyu ifade eden kim bundan zarar görecek diye düşünmeden ifade edilebilmesinden yana olan insanlara ihtiyacımız var. Kurucusu olduğu üniversitemizi bu anlamlı toplantıyı yapması dolayısıyla tebrik ediyorum.”
BALKANLIOĞLU:
“BİZE YOL GÖSTERİRDİ”
Afyonkarahisar Valisi İrfan Balkanlıoğlu da merhum İbrahim Küçükkurt’un Afyonkarahisar için çok önemli bir değer olduğunu söyledi. Küçükkurt’la zaman zaman sohbet ettiğini belirten Balkanlıoğlu, “Ben Afyonkarahisar’a atanalı 2 sene oldu. Geldiğim anda tanıdığım ilk şahsiyetlerden birisi de rahmetli İbrahim Küçükkurt’tu. Dönem dönem ziyaret ettik, o geldi. Sürekli bize yol gösterirdi, yön gösterirdi. Vizyon sahibi bir insandı. Kaybı Afyonkarahisar için bir eksiklik. Doğru bildiğini söylemek huyu vardı. Bazı insanlar da buna bozulurlardı” dedi.
HAFIZASI ÇOK ETKİLEYİCİ
Küçükkurt’un vefatından birkaç gün önce karşılaştıklarını anımsatan Balkanlıoğlu, “Ölümü benim için büyük sürpriz olmuştu. Sevgili eşiyle birlikte evliliklerinin 50’nci yılı nedeniyle bir oteldeydiler, sohbet ettik. Turizmin gelişmesi için görüşlerini aktardı. Sonra bir duyduk ki 3-4 gün sonra rahmetli oldu. Aklı başında, engin dinamizmi, sağlığı da yerindeydi. O yaşta insanları hatırlıyorum. İnsan yaşlandıkça akıl-dimağ yıpranıyor. İnsan belki yolunu, yönünü şaşıracak durumda oluyor. Hafızası dimdik duruyordu. Büyük insandı. Afyonkarahisar’a bir üniversite kazandırdı. Bölgesine emsal teşkil edecek bir üniversite. 37 bin öğrenci, 1000’in üzerinde akademisyeni var. Hayırlı bir yol açmış. Türkiye’nin ilk özel bankalarından birini Afyonkarahisar’da kurmuştu. Önder ve örnek olmuş büyük bir şahsiyetti” şeklinde konuştu.
ETKİNLİK PANELLE DEVAM ETTİ
İbrahim Küçükkurt’un 50 yıllık hayat arkadaşı Neriman Küçükkurt da duygusal bir konuşma yaparken, etkinlik, Merhum Gazeteci İbrahim Küçükkurt’u Anma Paneli ile devam etti. Doç. Dr. İsmail Hakkı Nakilcioğlu’nun yönettiği panelde AKÜ’nün kurucu rektörü Prof. Dr. Şehabettin Yiğitbaşı tarafından Küçükkurt’un üniversite ve eğitim hayatına olan katkıları, AFTAŞ Yönetim Kurulu Başkanı Kadir Altınkaya tarafından Küçükkurt’un Afyonkarahisar’ın sosyal hayatına katkıları, gazeteci-yazar İbrahim Yüksel tarafından da Küçükkurt’un basın hayatına katkıları dile getirildi.

“Üniversite’ye benden çok emeği geçti”

Afyon Kocatepe Üniversitesi’nin Kurucu Rektörü Prof. Dr. Şahabettin Yiğitbaşı, geçen yılki panelde merhum İbrahim Küçükkurt’un üniversitenin kurulması konusunda, kendisinden daha gayretli olduğunu belirtti

Afyon Kocatepe Üniversitesi’nin Kurucu Rektörü Prof. Dr. Şahabettin Yiğitbaşı’nın geçen yılki panelde yaptığı konuşma şöyle: “Bu anma bana hüzün ve burukluk vermektedir. Rahmetli Ağabeyimizle bizim geçmişimiz yarım asırdan fazladır. İstanbul’dan, Yüksek Ticaret Okulu’ndan başlar. O zaman Ağabeyimizdi, vefatına kadar Ağabeyliği devam ettirdi. Bana çok büyük destek oldu. Afyonkarahisar deyince hatırlanacak, en çabuk akla gelen, hiç unutulmayacak bir insandı. Böyle bir insanı anmak, elbette insana hüzün verir, acı verir. Sizi fazla yormadan bazı önemli gördüğüm hususlarla yâd etmek isterim.
AFYON’UN FAHRİ YÖNETİCİSİ
Böyle bir insanı anmanın iki unsuru olması gerekir bence. Biri, kamuyla ilişkisi, bir de özel hayatı. Kamuyla ilişkisi açısından İbrahim Bey, neredeyse Afyon’un fahri başkanı, yöneticisi, hemşehrisi. Kendisini Afyon’a adamış, memleket sever, insan sever, yardımdan ve hayırlardan başka hiçbir şey düşünmeyen, kendini adamış bir insandı. Gerçekten O’nu anlatmak bana biraz zor geliyor. Arada kesintiler olmasına rağmen vazife icabı kısmet oldu, Afyon’da tekrar bir araya geldik. Bana daha ilk günümden itibaren en büyük desteği sağlayan bir Ağabeyim oldu. Devamlı yanımda oldu. Üniversite kurulduğunda binası yoktu, hocası yoktu. Ama böyle değerli hemşehrileri vardı. Bunların başında da İbrahim Bey gelir. Rektörlük binası yoktu. O zamanki Vali Bey’in yanında ben bu Rektörlük binasını dile getirdim. Ama daha evvel, İbrahim Ağabey ile bir karar verdik. Defterdarlık binasına göz koyduk. Yemeğin verdiği havayla Vali Bey de anlayış gösterdi. Hemen orada işi bağladık. Fakat içimizde de bir şüphe var. Acaba nasıl olacak? İlla bir söz verilmesi gerekti. Vali Bey söz verdi, bir daha söz verdi. Ertesi gün Ankara’da bir işimiz var. Arabanın telefonundan beni aradılar, Vali Bey vazgeçti dediler. Hemen Zafer Gazetesi’ni aradık, büyük bir manşet atıldı. Vali Bey söz verdi denildi. Böylece Rektörlük binasına kavuştuk.
AYRINTILARI
DAHİ HATIRLARDI
İbrahim Ağabey’in en önemli özelliği, ürkerek söylüyorum hafızasıydı. O kadar ayrıntı sayılabilecek şeyler bilirdi ki ürkmemek mümkün değil. Bir gün üniversitede oturuyoruz, üniversite işlerini konuşuyoruz. Isparta’dan bir banka müdürü geldi. Bir Isparta muhabbeti başladı, adam on dakika sonra ‘Pes’ dedi, ‘Ben Ispartalıyım ama Isparta’yı tanımıyorum’ dedi. Her şeyin olumlu tarafına bakardı. Fahri Doktorluk yetmez. En büyük katkısı eğitime olmuştur. Üniversitenin kurulmasında benden çok gayreti olmuştur. Allah gani gani rahmet eylesin.
“ŞU GELEN BİR…”
Sigara içiyordu. Yengemiz de biz de sigara içmesine karşıyız. Bir fıkra anlatayım dedim. Bektaşi deniz kenarında oturmuş denizi seyrediyormuş. Bir başkası gelmiş, ‘Hayrola Erenler, ne yapıyorsunuz’ demiş. ‘Dalga sayıyoruz’ demişler. ‘Kaç oldu’ demiş, ‘Şu gelen bir’ demişler. Sen de yenge hanım aradığı zaman ‘şu gelen bir’ dersin. Sonra O bana derdi artık ‘Şu gelen bir’. Vefatına hiç inanamadım, hiç alışamadım. Hâlâ sevgi ve saygıyla anıyorum.”

Kent kültürünün duayeniydi

Afyon Kocatepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Dekanı Doç. Dr. İsmail Hakkı Nakilcioğlu, İbrahim Küçükkurt’un kent kültürünün duayeni olduğunu söylemişti

Doç. Dr. İsmail Hakkı Nakilcioğlu’nun yöneticiliğini yaptığı geçen yılki paneldeki konuşması şöyle: “Bir yıl öncesinin bizi beklemediğimiz bir anla derin üzüntüye gark eden olayın yaklaşık bir yıl sonrasının yıldönümü. Burada rahmetli İbrahim Küçükkurt Ağabeyimiz ile ilgili anılar dile getirildi. Şu anda son derece seçkin konuklar arasında bulunmaktan şeref duyuyorum. Bilim dünyasının duayeni, kent kültürünün duayeni, basın dünyamızın duayeni diyebileceğimiz isimlerin arasında bulunuyorum. Kocatepe Gazetesi simsiyah birinci sayfa ile çıktı. Hakk’a yürüdü manşeti ile O’nun acı haberini verdi. Afyonkarahisar, çınarını kaybetmişti. Kent, var olan hafızasını yitirmişti. Gençliğinden itibaren yaşamının her döneminde dik duruşu ile kim olursa olsun sözünü sakınmamasıyla, haksızlığa tahammül etmeyişi ile ön plana çıktı. Yapıcı eleştiriyi, haklı eleştiriyi yapmaktan çekinmedi. O’nunla birlikte Küçükkurt ailesini hayırla anmak gerekir. Kalemdaşı, karındaşı, kaderdaşı, kardeşi rahmetli Şükrü Küçükkurt’u da iki yıl önce kaybetmiştik. Herkesle ilişkisi sağlıklıydı, mertlik çizgisi üzerine kurulu idi. Siyasilerle ilişkilerinde doğru bildiğini söylemekten çekinmedi. Taleplerinde haklı eleştirileri dile getirerek olması gerekeni dile getirdi. Söylediği projenin arkasındaydı. Sivil toplum önderiydi.”

“İğne deliğinden Hindistan’ı görürdü”

Gazeteci-yazar İbrahim Yüksel, merhum İbrahim Küçükkurt’un feraset sahibi bir gazeteci olarak gazetecilik mesleğine çok şey kattığını dile getirmişti

Gazeteci-yazar İbrahim Yüksel’in geçen yıl merhum İbrahim Küçükkurt’u anma etkinliğinde yaptığı konuşma şöyle: “Usta çırak ilişkisi ile yetişmiş alaylı bir gazeteci olarak; ustam, Ağabeyim, İbrahim Ağabey’i gazeteci yönüyle anlatmak istiyorum. Tabii birçok yönü var ama ben sadece gazeteci yönüyle tanıtmaya çalışacağım. İbrahim Ağabey’i tanıdığımda daha 10 yaşındaydım. 1965 yılından bahsediyorum. Bizim çocukluğumuzda öyleydi, okuyamazsanız meslek sahibi olunması için yaz aylarında götürür bir yere çırak verirlerdi. 11 yaşında götürdüler beni İbrahim Ağabey’in kurduğu Kocatepe Gazetesi’ne çırak verdiler. Matbaa çıraklığı yaptım, kâğıt kestim, gazete dağıtıcılığı yaptım. İbrahim Ağabey’in yanında gazeteciliği öğrendim. Yine İbrahim Ağabey’in kurduğu üniversiteyi teşkil eden Afyon Maliye Muhasebe Yüksek Okulu’nun ilk mezunlarından biri olarak bu okulda, bu salonda okudum. Okuldan mezun oldum, İbrahim Ağabey’in mesleğini gazeteciliği seçtim.
BASINLA, ÖĞRENCİYKEN TANIŞIYOR
Daha sonra 1989 yılında birlikte Zafer Gazetesi’ni kurduk. Orada da omuz omuza çalıştık. Bütün bunlardan sonra gerçekten İbrahim Ağabey’in şu sözlerine onur vesilesi kabul ediyorum. ‘Oğlum eğer benden doğmuş olsan huylarımız bu kadar benzemezdi.’ Ben kısaca İbrahim Ağabey’in basın hayatına değinmek istiyorum. İbrahim Ağabey’in basınla tanışması daha ortaokul yıllarında talebe iken oluyor. İbrahim Ağabey ortaokul talebesi olmasına rağmen bu gazeteleri çok yakından takip ediyor. Gazetede bir erkeğin sadece belden aşağısının olduğu bir fotoğraf yayınlanıyor ve ‘Bu ayaklar kime ait’ diye bir soru soruluyor. Soruyu doğru bilene bir dolma kalem verileceği söyleniyor. İbrahim Ağabey bakıyor, oldum olası pratik zekalıdır. O kişinin Belediye Başkanı Tevfik Isca olduğunu tahmin ediyor. Cevabı verecek ama kuru kuru vermek istemiyor. Söz konusu yerel gazete birisinin Belediye Meclis Üyeleri’nden birisinin ile Belediye ile olan ticari ilişkilerinden dolayı sürekli eleştirmekte. İbrahim Ağabey o konuyu da ele alıp cevabını süsleyip taşı da gediğine koyuyor. Bunu ortaokul talebesi iken yapıyor. Gazeteye cevabı bildiriyor. Aradan bir hafta geçiyor. Bu arada Tuzcu Avniler’de çırak. Orayı adres gösteriyor. Kendisini orada buluyorlar. Adam İbrahim Küçükkurt kim diye soruyor, benim diyor. Adam bakıyor, koskoca şehirde o kadar adam dururken bir çocuğun olmasına şaşırıyor. İbrahim Ağabey dolmakalemi kazanıyor. Bir çocuğun yarışmayı kazanması insanların çok hoşuna gidiyor, matbaaya gidip hediyesini alması söyleniyor. Uzunçarşı’da matbaası bulunan gazeteye gidip dolma kalemini alıyor. O dönem dolma kalem daire müdürlerinde bile nadiren bulunan bir şey. İbrahim Ağabey matbaaya girdiğinde bir kere koklandığında iflah olunmayan matbaa kokusunu alıyor ve bu bağımlılık ölünceye kadar onun yakasını bırakmıyor. Tabii bu olay İbrahim Ağabey’de derin izler bırakıyor.
CÜNEYT ARKIN’LA GAZETE ÇALIŞMASI
Arkasından İbrahim Ağabey Eskişehir Ticaret Lisesi’nde okuyor. O sırada birkaç arkadaşı ile İbrahim Ağabey Erek isimli bir gazete çıkarıyor. Bu birkaç arkadaşından birisi de hepimizin yakından tanıdığı Fahrettin Cüreklibatur, namı diğer Cüneyt Arkın’dır. Türk sinemasının Malkoçoğlu. Onunla birlikte Erek dergisini çıkarıyor. Ticaret Lisesi’nden mezun olduktan sonra İbrahim Ağabey İstanbul’a Yüksek İktisat ve Ticaret Mektebi’ne kaydediliyor. Daha ilk okulun açıldığı gün Okulu Müdürü Prof. Dr. Nihat Sayar, İbrahim Ağabey’i çağırıyor. Nihat Hoca, İbrahim Ağabey’i Yüksek İktisat ve Ticaret Okulunun Talebe Yardım ve Neşriyat bürosuna muhasebeci olarak atıyor. İbrahim Ağabey’in Eskişehir’deki hocaları tavsiye mektubu yazmışlar böylelikle kendisi neşriyat bürosuna geçiyor. Bu sayede kendisi Bab-ı Âli ile akademisyenlerle çok yakın ilişkiler kuruyor. Okula gelip giderken vapurda o dönemin ünlü yazarlarından Cevat Ulunay’la, Çetin Altan’la tanışıyor. 1960 yılında okulunu bitirip Eskişehir Ticari İlimler Akademisi’ne asistan olarak giriyor. O sırada bakıyor ki okulda defter, kitap, ders notu eksikliği var. İstanbul’dan bir makine getirterek kardeşi Şükrü Ağabey’le birlikte Bozkurt Matbaası’nı kuruyorlar. Bu matbaa okulun her türlü ihtiyacını karşılıyor. İşler tam yoluna girdiği anda bir sel olayı oluyor. Porsuk taşıyor ve İbrahim Ağabeylerin matbaasını tüm malzemeleriyle birlikte sel basıyor. Uğradıkları büyük zarar karşısında İbrahim Ağabey matbaayı Afyon’a taşıyor.
ÖNCE ÇEVRE, ARDINDAN KOCATEPE
1965 yılında önce Çevre mecmuasını çıkarıyorlar. Ardından aynı yılın 30 Ağustosu’nda Kocatepe Gazetesini çıkarıyorlar. 1970’li yılların sonunda Türk Basın Birliği Afyon Şubesi Başkanı olarak gördüğümüz İbrahim Ağabey, 1989 yılının Haziran ayında içlerinde benim de bulunduğum Fatih Gümüş, Recep Yaşayacak, Salih Özkılınç’la birlikte Zafer Gazetesi’ni kuran ekibin başında yer alıyor. 1995 yılının başında Zafer’den hep birlikte ayrıldık. İbrahim Ağabey tekrar Kocatepe Gazetesi’ne döndü. 30 Aralık 2011’de çok zamansız bir biçimde aramızdan ayrıldı.
AMME MENFAATİ GÖZETTİ
Birileri oturmuşlar ‘Anadolu’da gazetecilik niçin yapılır’ diye bir araştırma yapmışlar. Dört sonuca ulaşmışlar. Para kazanmak için, gazeteciliğin sağladığı prestijden yararlanmak için, siyaset yapmak için ve İbrahim Ağabey’in dediği üzere amme menfaati yani kamu yararına gazetecilik yapmak. Anadolu’da usulü ve erkanı ile gazetecilik yaparsanız para kazanmanız mümkün değil. İki yakanız biraraya geldiğinde dua etmeniz gerekir. İbrahim Ağabey’in zaten para ile pulla çok alakası yoktu. Parayı kazanmayı değil saçıp savurmayı yedirip içirmesini severdi. O yüzden zaten gazetenin bütün parasal işlerini kardeşi Şükrü Ağabey’e bırakmıştı. Şükrü Ağabey’e de ‘patron’ derdi. Her gazeteci gibi İbrahim Ağabey patronun eli sıkılığından yakınırdı. ‘Annem patronun cebini sırtına dikmiş’ derdi. Şükrü Ağabey de ‘Ben size parayı çok verirsem ya düşürür ya da çarçur edersiniz’ diye yanıtlardı. O bakımdan İbrahim Ağabey’in gazeteciliğinin para ile pulla hiç alakası yoktu. İkinci olan gazeteciliğin sağladığı saygınlıktan yararlanmaya İbrahim Ağabey’in ihtiyacı yoktu. Gerek İstanbul’daki neşriyat bürosunda gerek Eskişehir akademisindeki çalışmaları nedeniyle zaten bir Anadolu gazetecisinin edinebileceği saygınlığın çok çok üzerinde bir saygınlığı ve çevresi vardı. Siyasi çıkar İbrahim Ağabeyin hiç sevmediği bir şeydi. Siyasete atılması için çok teklifler geldi. Milletvekili, belediye başkanı çok rahat olabilirdi. Hepsini elinin tersi ile itti. Hiçbirine yüz vermedi. Kala kala amme menfaati kaldı. İbrahim Ağabey’in de gazeteciliği yapmasının en büyük nedeni buydu. Kendisini topluma adayan, meslek onuruna saygılı insanların yaptığı biçimde İbrahim Ağabey; Afyon için, Türkiye için, memleketi için gazetecilik yaptı. İbrahim Ağabeyin gazetecilikten tek kazancı toplumsal sorunların çözümünde tuzunun bulunmasının verdiği keyif ve insanların gönüllerinden gelen saygı ve sevgiydi. Bu şartlar içerisinde İbrahim Ağabey’i oturtabileceğim tek yer kamu yararına çalışmaktır. Buna biraz daha odaklanacak olursak Afyonkarahisar yararına çalışmak biçiminde özetleyebiliriz.
ANADOLU’YA SIĞMAYAN
ANADOLU GAZETECİSİ
İbrahim Ağabey amme menfaatine çalışan bir Anadolu gazetecisi ama Anadolu’ya sığmayan bir Anadolu gazetecisi. Kıbrıs Barış Harekatı’na Anadolu’dan katılan tek gazetecidir. İbrahim Ağabey Kıbrıs’ta kendisini savaşın ortasına attığında Neriman Yenge’nin bile haberi yoktu. Kimsenin haberi yoktu. Sonradan öğrendik ki İbrahim Ağabey Kıbrıs’ta savaş muhabiri olarak haber topluyor, fotoğraf çekiyor, röportaj yapıyor. Bunların hepsini gazetede yayınladı. Hatta Kıbrıs dönüşünde gelirken bir Yunan bayrağı ile Rum askerinin piyade tüfeğini getirmişti. Bunu Uzunçarşı’da bir dükkanda günlerce sergiledik. Sen misin bunu yapan. Savcı, Ateşli Silahlar Kanunu’na muhalefetten İbrahim Ağabey’in aleyhine dava açtı. İbrahim Ağabey tüfeği vermemek için direndi. Dava yıllarca sürdü. Ama sonuçta devlet tüfeği geri aldı. Sadece bu değil. İbrahim Ağabey Libya’nın devrik lideri Kaddafi’nin de çadırına misafir olmuş ender gazetecilerden birisidir. KKTC kurucusu Rauf Denktaş’la hatta Kıbrıs’ın bağımsızlığı için mücadele eden Fazıl Küçük’le ailecek çok yakın ilişkiler içerisindelerdi. Başbakanlardan Sadi Irmak’ı Afyonkarahisar’da ağırladı. İstiklal Savaşı kahramanlarından Fahrettin Altay Paşa’ya Afyonkarahisar’da mihmandarlık yaptı. Önce Terakki Servet Bankası idi daha sonra sonra Hisarbank oldu. Türkiye çapında büyük bir banka oldu. Orada yönetim kurulu üyeliği yaptı. İbrahim Ağabey Anadolu’ya bir kaç numara büyük bir Anadolu gazetecisiydi. Kimi insanlar vardır onları yapmış oldukları mesleğin dışında başka bir işle düşünemezsiniz. O meslekle o kişi birbirine öylesine yapışmıştır ki bir türlü ayrı düşünemezsiniz. İbrahim Ağabey ile gazetecilik işte böyle bir mesleki yakışma içerisindeydi.
ÖZDE BİR EĞİTİM GÖNÜLLÜSÜ
İbrahim Ağabey’in pek çok meziyetleri vardı. Sözde değil özde bir eğitim gönüllüsü. Şovenist diyebileceğimiz kadar bir Afyonkarahisar sevdalısı. Hatır ehli; hastaya, cenazeye çok farklı şekilde yaklaşan bir insan. Yardımseverlik ve daha bir dünya özelliği var. Bunların içerisinde İbrahim Ağabeye yapışan gazeteciliktir. Herkes İbrahim Ağabeyi gazeteci İbrahim Küçükkurt olarak bilir. Gazetecilik İbrahim Ağabey’i, İbrahim Ağabey de gazeteciliği yüceltmiştir. İşte bu yüzden İbrahim Ağabey Afyonkarahisar basınının gelişmesinde ve şekillenmesinde büyük rolü olan gazeteciler arasında yer almıştır. İbrahim Ağabey yeniliklerin ve ilklerin öncüsüdür. 1965 yılında Anadolu’ya ilk dizgi makinesini getiren Kocatepe, İbrahim Ağabey’in eseridir. İlk defa fotoğraflı gazete basılmıştır. O zaman fotoğraf basmak şimdiki gibi kolay bir iş değil. Fotoğrafları çekeceksiniz, bastıracaksınız, Ankara’ya götüreceksiniz klişe yapılacak. Klişe fotoğrafın çinko üzerine geçirilmesidir. Afyon’a tekrar geri gelecek ve gazeteye girecek. Böylesine yorucu ve masraflı bir şekilde gazete sürekli çıkmış. 1966 yılında yerel gazeteler içerisinde ilk spor sayfasını açan da Kocatepe Gazetesi’dir. Kocatepe iki yıl sonra yarım asrı 50 yılı devirecektir ki bu Anadolu basınında hiç te kolay ulaşılamayacak rekorlardan birisidir. Ne yazık ki İbrahim Ağabey 1965 yılında kurduğu evlat gibi yetiştirdiği Kocatepe’nin 50 yaşını görememiştir. Kocatepe konusunu kapatmadan önce bir noktaya daha değinmek gerekir ki; İbrahim Ağabey Eskişehir’den matbaayı selden sonra taşıdığı 1965 yılının Şubatı’nda Çevre adlı bir dergi çıkarmıştır. Bu dergi kültür, sanat, magazin dergisi değildir. Bu dergi Ankara’da Türkiye genelinde yayınlanan Akis dergisinin Afyon ölçeğinde bir versiyonudur. Afyon’un sorunlarına değinen, suya sabuna dokunan bir dergidir. 15 gün aralıklarla çıkan bu dergi 21 sayı çıkmış ve 16 Ağustos 1965 tarihinde en son sayısı çıkmıştır. 30 Ağustos’ta da Kocatepe Gazetesi yayına başlamıştır. 1989 yılında Afyon basınında ofset teknolojisini ve masa üstü yayıncılık sistemini getiren Zafer Gazetesi de yine İbrahim Ağabey tarafından kurulmuştur. Bu gazete ilkeli yayıncılık anlayışı nedeniyle Afyon’un gündemini oluşturan, vurduğu yerden ses getiren çok önemli bir yayın kuruluşu olmuştur. Örnek olması açısından anlatacağım bu gazeteyi kuracağımız zaman rahmetli Fatih Ağabey, rahmetli İbrahim Ağabey, rahmetli Recep Hoca, ben ve Salih Özkılınç patronla oturup konuştuk. Patrona İbrahim Ağabey şunu söyledi: ‘Ayda 20 milyon zararı göze alabiliyor musunuz?’ Gazetenin yayın politikasına hiçbir surette karışmayacaksınız. Bunları kabul ediyorsanız oturup ayrıntıları konuşalım.’ Patron kabul etti ve Zafer bu surette Zafer oldu. Zafer yazdıysa doğrudur imajı yerleşti. Afyonkarahisar basınını tek başına oluşturan bir kurum oldu. Zafer ekibi patrona ilk toplantıda söylenen sözün birisinin ihlal edilmesi nedeniyle 1995 yılının başında İbrahim Ağabey de başımızda olmak üzere olduğu gibi ayrıldık. Gazete el değiştirmişti. Yeni patrona aynı sözleri söylemiştik. Yeni patron da kabul etmişti. Ama bizim haberimiz olmadan sadece dizgicilere gazete künyesinde değişiklik yapmaları için telefon etmişti. Künyede yapılacak değişiklik tabidir. Ama bizim bilgimiz dışında olan bir şey olduğu için başta İbrahim Ağabey olmak üzere bunu gazeteye müdahale olarak kabul ettik ve topluca ayrıldık. İ. Hakkı Nakilcioğlu hocamız bir yazısında bahsettiği gibi Zafer Gazetesi yerel basın tarihimizde mutlaka incelenmesi ve bilimsel araştırma konusu yapılması gereken örnek bir olaydır. Gazetecilik mesleğinde geçerlidir; ‘Ferasetli gazeteci iğne deliğinden Hindistan’ı görür.’ Aramızda gençler var. Feraset anlayışlı, çok çabuk kavrayan, sezgili anlamına geliyor. İbrahim Ağabey’in çok kıvrak bir zekası ve çok muhteşem bir hafızası vardı. Olayların neden sonuç ilişkilerini çok çabuk kurabiliyor ve hemen de sonuca ulaşıyor. Mesela bizi çağırıp; ‘Çocuklar ben şu tarihte şu yerde size şunları söylemiştim. Bakın haklı çıktım.’ derdi. Sürekli söylediklerinde haklı çıkmıştır. İbrahim Ağabey bize ne zaman ‘Çocuklar durum iyiye gitmiyor.’ derse biliriz ki arkasından ya darbe geliyordu ya muhtıra. Gerisini artık siz düşünün.
MEMLEKETİN TARAFTARI
İbrahim Ağabey taraflı bir gazeteci. Şimdiye kadar anlattıklarım iyi güzel de bu nereden çıktı denilebilir. Gazetecinin tarafsız olması gerekmez mi? İbrahim Ağabey Taşpınar Dergisi’ne verdiği röportajda ‘Bizim tarafımız; daima devlet, millet, memleket tarafıdır.’ İbrahim Ağabey eğer devlet vatandaşa karşı bir haksızlık yapmışsa vatandaşın yanındadır. Eğer vatandaş devlete karşı bir haksız tutum içerisindeyse devletten yanadır. Söz konusu memleket meselesi ise İbrahim Küçükkurt için gerisi teferruattır. Soygunculara karşı devletten zalimler kim olursa olsun mazlumdan yanadır. Eğer bu söylediklerimiz taraflılıksa hepimizin kutsal saydığı ödün vermeyeceği değerlerden taraftır ki bu da vatanseverliğin, bayrakseverliğin fiiliyata dökülmüş halidir. İbrahim Ağabey yürekli ve yüreklendiren bir gazeteciydi. Sözünü budaktan sakınmayan karşısında kim olursa olsun, mekan ne olursa olsun doğru bildiğini söylemekten çekinmeyen bir insandır. Eğer yapılması gereken bir haber varsa muhatabı kim olursa olsun mutlaka yazar ve peşinden giderdi. Bu yüzden defalarca mahkemelerde yargılandı. Hatta en son Zafer Gazetesi’nden ayrıldıktan sonra ikimizde iki ayrı mahkemede yargılandık. Beraat ettik çünkü basın adına yanlış bir şey yapmamıştık. 12 Eylül’den sonra ben kısa dönem askere gittim. O dönem yazı işleri müdürü Recep Hoca, Vali Yardımcısı ile ilgili bir yazı yazıyor. Sıkı yönetim komutanı Ali paşa bu yazıyı suç kabul edip Recep hocayı bizzat kendi makamına çağırıyor. İbrahim Ağabey Recep Hoca’yı göndermiyor kendi gidiyor. Ali paşa ile araları o kadar iyi ki aralarından su sızmıyor. Aralarında bir tartışma alevleniyor. Sesler yükselince emir subayı içeriye giriyor. İbrahim Ağabey; ‘Paşam mademki siz sıkı yönetim komutanısınız eğer bu yazı suçsa bu yazının sorumlusu benim atın içeriye’ diyor. Her şey sıkı yönetim komutanının iki dudağı arasında. İbrahim Ağabey işte böyle yürekli insandır. Sonuçta İbrahim Ağabey, Paşa’yı ikna ediyor olay tatlıya bağlanıyor. Yürekli olduğu kadar yüreklendiricidir. Zafer Gazetesi’nde birlikte çalışırken ben bir yazı yazmıştım. Dönemin valisini eleştiren bir yazıydı bu. Vali Bey yazıdaki bir kelimeye takılmış. Oldukça sert bir açıklama gönderdi. Sabah toplantısında bana bunu aynen köşende yayınla dedi. Öyle bir cevap ver ki bir daha cevap verme durumu olmasın. Hatta yayınlamadan getir ben de altına imzamı atacağım dedi. Valinin açıklamasını yayınladık. Arkamda dağ gibi İbrahim Küçükkurt var. Kim tutar beni. Yazdım, sertçe bir şekilde yazdım. Hatta Vali Bey yazısında ‘Seni meslek büyüklerinin frenlemesini beklerdim’ göndermesinde bulunmuş. Ölçüyü kaçıracağımı düşünerek yazımı okudum. Hafif bile yazmışsın dedi. Aynen yayınladık.
KOCATEPE’NİN BAŞÖGRETMENİ
Hemfikir olunan bir konu da Kocatepe Gazetesi’nin bir okul niteliğinde olduğudur. Kocatepe Gazetesi, Afyon basını için bir okuldu. Afyon basınında söz ve kalem sahibi olmuş çoğu insanın yolu Kocatepe’den geçmiştir. Kocatepe bir okul ise İbrahim Ağabey de bu okulun başöğretmenidir. Ben de dahil olmak üzere İbrahim Ağabey’den çok şey öğrendik. Gazeteciliği, insanlığı, yardımseverliği herşeyi öğrendik. İbrahim Ağabey kamu yararına gazetecilik yapan bir Anadolu gazetecisi olmasına rağmen Anadolu’ya sığmayan mesleki yapışmanın sembolü bir gazetecidir. Afyonkarahisar basınında pekç ok yeniliğin ilklerin öncüsüdür. İğne deliğinden Hindistan’ı gören ferasetli bir gazetecidir. Okuyucusuna saygılı, birlikte çalıştığı insanları yüreklendiren, zalimlere karşı mazlumun, kötüye karşı iyinin, yanlışa karşı doğrunun yanında yer almış hak ve adaletin yılmaz savunucusudur. Afyonkarahisar basınının başöğretmeni İbrahim Ağabey kendisini diğerlerinden farklı kılan bu özellikleri sayesinde Afyonkarahisar basının gelişmesinde ve şekillenmesinde önemli rol üstlenen gazeteciler arasında yer almıştır. İbrahim Ağabey gazetecilik yaparken tek kazancı toplumsal sorunların çözümünde tuzunun bulunmasından aldığı keyif ve insanların gönüllerinden gelen sevgi ve saygıdır ki bu salonun bu kadar dolmasının nedeni de budur. İbrahim Ağabeyi saygıyla, rahmetle ve özlemle anıyoruz.”

“Ardında sevgi, insanlık ve hizmet bıraktı”

Merhum İbrahim Küçükkurt’u anma etkinliğinde, Küçükkurt’un yarım asırlık
hayat arkadaşı Neriman Küçükkurt, duygusal bir konuşma yapmıştı

Küçükkurt’un geçen yılki konuşma metni şöyle: “Geçen yıl kaybettiğim, yarım asırlık hayat arkadaşım, değerli eşim İbrahim Küçükkurt’u anmak amacıyla bir araya geldik. O’nun çok sevdiği siz değerli dostlarıyla o eşsiz insanı anmak, beni hem çok mutlu etti hem de heyecanlandırdı. Bu anma törenini düzenleyen başta Sayın Rektör Prof. Dr. Mustafa Solak Hocam olmak üzere, emeği geçen herkese, sizlere kendim ve Küçükkurt ailesi adına çok teşekkür ediyorum. Arkasında bu kadar sevgi, insanlık ve hizmet bırakmış olduğunu görmek, beni gururlandırıyor, bunlarla teselli bulmaya çalışıyorum. İbrahim’in gönlü Allah, insan, vatan ve memleket aşkıyla doluydu. Son derece dürüst, çok çalışkan, becerikli, hoşgörülü bir insandı. Hayatı boyunca kendini hizmete ve iyiliğe adamıştı. Çağdaş ve dindar olunabileceğinin en güzel örneğidir. 50 yıllık evliliğimiz boyunca bir saat bile olsa zamanını boşa geçirdiğini görmedim. O, her zaman bir çalışmanın, projenin hayırlı bir işin içinde yer alırdı. Hiçbir şeyden şikayet etmeden, sorunlara hep çözüm bulan yaklaşımla hareket ederdi. İnsanlarla sevgi ve muhabbet dolu ilişkileriyle son derece yapıcı, birleştirici dost bir insandı. O yüzden de çok sevildi. Bulunduğu bütün cemiyetlerde herkese örnek oldu. Hepinizin yakından bildiği gibi Afyon’u çok seviyordu. Memleketine önemli hizmetlerde bulundu. En büyük mutluluk kaynağı buydu. Müthiş hafızasıyla hem Afyon’un, hem de yaşadığı dönemlerin canlı bir tarih hazinesiydi. Değerli eşimi anlatabilmek, gerçekten çok zor. Zira hem zaman, hem de kelimeler yetersiz kalıyor. O’nu kelimelere sığdıramıyorum. O kadar güzel anılar ve eserler bıraktı ki herkesin gönlünde yaşamaya, anılmaya devam edecek. Canım Hacım, yaşamım boyunca seninle hep gurur duydum ve duymaktayım. Rahat uyu, ruhun şad olsun.”

Yaşamı amme hizmeti ile geçti

AFTAŞ Yönetim Kurulu Başkanı Kadir Altınkaya, dostu merhum İbrahim Küçükkurt’un hayata şevk ve heyecanla bağlı olduğunu hatırlatmıştı

AFTAŞ Yönetim Kurulu Başkanı Kadir Altınkaya, geçen yılki panelde kadim dostu merhum İbrahim Küçükkurt’un sosyal hayatı ile ilgili konuştu. Altınkaya, şu ifadeleri kullandı: “Benim oturduğum bu yerde salonda bulunan herkesin oturabileceğine inanıyorum. Herkesin rahmetli İbrahim Küçükkurt’la güçlü anıları, birliktelikleri, düşüncede paylaştıkları var. Dolayısıyla ben kendimi çok şanslı hissediyorum. Gerçekten affınıza sığınarak sizin adınıza İbrahim Ağabey’i anlatmak istiyorum. Açıkçası babamın bürosunun yanında matbaacılık yaptığı bir dönemde yurt dışından döndüğümde komşumuz gazeteci İbrahim Bey’le tanıştım. Daha sonra babamla olan 7 günlük Cumartesi, Pazar da dahil bazen babamın bürosunda bazen de gazetede, sohbetlerinde bulundum. Orada Afyon eşrafı ve insanının toplanıp hep Afyon konuştuğunu, Afyon’u düşündüğünü, Afyon’u şakalaştığını, Afyon nefesi aldıklarını, hep yanlarında bir çırak gibi durarak böyle bir ömür geçirmeye başladım. Bu dostluğumuz her nasılsa aramızdaki yaş farkına rağmen arkadaşlığa sonra da birbirimizi o kadar iyi anlayınca da dostluğa dönüştü. Birbirimizi kırmaktan, birbirimize yanlış söylemekten hiç çekinmez bir muhabbetle güzellik yaşamaya başladık. Bu benim için inanılmaz bir zenginlikti. İbrahim Ağabey enteresan bir insan, özelliklerini söylemek zor. İstikrarlı, disiplinli, her işi sürekli takip eden bir insandı. Bir toplantıya başlarız, biz tabi bir kaç ay sonra o düzenli toplantıdan vazgeçeriz, İbrahim Ağabey’den telefon haber, gitmiyor muyuz, yapmıyor muyuz? Uzun süre Esvap Eminler’in evde her ayın 2’nci ve 4’üncü Perşembesi Afyon’u 75 yaşı aşan insanlarla konuştuk. Bir çoğunda günlük hayatın mahremi de dahil. Konuşamazdık, söyleyemezdik o kadar mahrem bir toplantıyı da ama içi Afyon’du. Daha sonra rahmetli Av. Cemalettin Öz Ağabeyimizin bürosunda 1981’den başlayan 2011’e kadar süren bir toplantı düzeni de var.
“YÜKSEK SOVYET” ESPRİSİ
İçerisinde rahmetli babam Orhan Altınkaya, rahmetli Mustafa Akkent, rahmetli tarih hocası Niyazi İplikçioğlu, yaşayanlardan Bahattin Şemşimoğlu, gömlekçi namlı İsmail Özgan Ağabeyimiz, Balı Açıkgözoğlu gibi dostlarının katıldığı sohbetleri vardı. Av. Cemalettin Öz’ün bürosunda her Cumartesi günü Afyon’u, vatanı kurtarmak konulu sohbetler. Hatta bu büroyu merak edenler tarafından bu gruba Yüksek Sovyet lakabı takıldı. Bu salonda bulunan bir ağabeyimiz tarafından. Onlar Yüksek Sovyet üyeleri, ben de çırağı olarak orada idim. Gerçekten her Cumartesi istisnasız hastalık gibi bir şey olmazsa bu büroda toplanılır, gelmiş geçmiş konuşulur. Yine burada rahmetliye ben kusura bakılmazsa Hacı Ağabey diyeceğim çünkü aramızdaki bütün ilişki Hacı Ağabey ve Hacı Kadir şeklinde idi. Bizim Kitap Kulubü arkadaşlarımızın da hepsi yaşı ne olursa olsun ondan büyük olanda olsa Hacı Ağabey diye konuşurdu. 20 yılı aşkın bir kitap kulübü üyeliğimiz vardı. Duyduklarımızı, okuduklarımızı, konuştuklarımızı, beğendiklerimizi orada hep paylaştık. Ayda 2 Salı olmak üzere çok dostlar geçti. Bu bürodaki konuşmalara baktığımızda “Yüksek Sovyet üyeleri, delegasyonu da hakikaten komünistler olur. Hacı Ağabey tüm hoşgörüsü ile ‘Zaten ben ilk komünistlerdenim. O delegasyondan utanmayalım” derdi. Hakikaten Afyon’un geleceğini, geçmişini, kimin ne olduğunu iyi bilirdi. Ben samimi bir şey söyleyeyim; çocukların nasıl davrandığını bana 50 yıl önceki atasının ticari ortaklığını anlatarak örneklerdi. Allah, Allah bugünkü çocuklar aynı davranıyorlar. Böyle çok şaşılacak şeyle karşılaştım. 40-50 yıllık dilimde Afyon’da nelerin nasıl olduğu inanılmaz derecede keyifle film izler gibi izledim. Daha sonra babamın ölümünden sonra bu devam etti 1991’den sonra biz 2009’da Cemalettin Öz Ağabeyim’in vefatına kadar bu büroda. Her Cumartesi günü saat 10.30-13.00 arasında toplantıda bulunduk. Afyon hakkında, dünya hakkında konuştuk.
DOST CANLISI,
DİSİPLİNLİ, SAYGILI
İbrahim Ağabey bu kadar istikrarlı, bu kadar düzenli iş yapan, disiplinli bir insandı. Ben buraya gelirken ne söyleyeyim derken birden aklıma geldi. Belki hepinize değil ama bir kısım dostlara ulaştım. Onlara birkaç kelime ile Hacı Ağabeyim’i söyleyebilir misiniz diye sordum. Hemen herkes kaleme sarıldı, 30-40 tane şey çıktı. Bu 30 yıllık tanışıklık bana göre biraz milattan sonra idi. Gazeteciliği filan bırakmıştı. Çünkü gazeteci demek muhalif adam demektir. Zaten doğruları güzelleri yönetici yapmak zorunda. Çünkü bizden aman beni seçin ben güzeli yapayım diye gelmiştir. Güzel olanı yapmak zaten asli görevi. Biraz da milattan sonra olunca artık fazla muhalefete de ihtiyaç duymadı. Yoksa ruhu tam bir gazeteci idi. Muhalefet üzerine yaşardı. Bu tabi yöneticiler tarafından çok hoş karşılanmazdı. Ama yapılacak bir şey de yoktu. O da Hacı Ağabey’di. Zengin miydi? Bizim aramızda nasıl aldığımızı bilmediğimiz hayırlı ve sağlıklı bir ömür diye bir tarifimiz vardı. Bu şuydu; çalışıp, üreten, ürettiğini tüketebilen sağlıklı. Üç ayaklı; evet çalışmalı ama çalıştığı işe yaramalı. Üretmeli bunun da bizzat kendisi tüketmeli diye. Hacı Ağabey ömründe edindiği imkanı hakikaten tüketerek yaşatan bir Ağabeyimizdi. En son 50’nci yıla gitmek. Hatta bilet rezervasyon duruyor, tekrar bir Avrupa gezisi yapmak. Bunları çok iyi yapan, bunlara çok iyi para harcayan, buna da zaman ayıran, inanılmaz derecede vizyonu yüksek bir Ağabeyimizdi. Biz buna hayran kalırdık. Malla, mülkle olan ilişkisi hiç yoktu. Akçeli hiç bir işte adını duyamazdınız, görev almazdı. Akçeli işten çok çekinirdi. Mesela biz 20 yılı süren kitap kulübü birlikteliğimizde, bir keresinde bir arsası varmış. ‘Bu arsaya gelin hep beraber tek katlı bir ev yapalım. Birlikte oturalım, arsa parası filan olmasın’ dedi. Arkadaşlarla baktık hiç imkan yok. Hacı Ağabey niye böyle bir şey düşündünüz diye sorduğumuzda; ‘Hiç olmazsa laflarız’ dedi. Bu kadar dost canlısı, bu kadar gönülden birlikte olmayı seven bir Ağabeyimizdi.
YAŞAMI BOYUNCA DİK DURDU
Ben 77 yaşındaki bir insanın bu kadar yaşam kıvancı olur mu diye merak ediyorum. Bir İstanbul gezimde Kadıköy’de Osmanlı yemekleri yapan bir lokantaya uğradım. Bu lokanta dergilerde filan da çıkarıyor. Bu lokantanın yemeklerini Hacı Ağabeye methetmiştim. Aradan 1,5 yıl kadar geçti. Bir telefon ‘Hacı Kadir merhaba. Ben bir hasta ziyareti için İstanbul’a geldim. Kendi biletimi de 5-6 saat sonraya aldım. Alma sebebimde o senin gittiğin lokantaya gitmek. O neredeydi?’ Kendisi Kadıköy’e gider. Telefonunun şarjı biter. Bir telefoncuya girip şarjı takıp beni tekrar aradı. Kadıköy’e geldiğini, yerini tarif etmemi istedi. Kendisi Afyon’a döndükten bir iki gün sonra lokantanın yayınladığı dergileri de almış. Lokantacıyı çağırtırıp tanışmış, konuşmuş. ‘Hacı Kadir dediklerin doğruymuş’ dedi. Kireçte yatan kabak tatlısını da anlatmıştım. Yengeme de kabak tatlısını yaptırıp getirmiş. Hayata bu kadar yaşam kıvancı ile bağlı, bu kadar dinamik, o dik duruşunda inanılmaz yumuşaklık olan bir dost ben şimdiye kadar hiç görmedim. Hacı Ağabeyi anlatması çok zor. Zihninin bu kadar berrak olması, bu kadar hafızasının güçlü olması, isimlerle, tarihlerle herşeyi söylemesi. Biz tabi bu 20-30 yılda bundan çok yakın, bilhassa Kitap Kulubü arkadaşları olarak çok yakın faydalar gördük. Ama hepimiz demek ki hayatta böyle de yaşanabiliyormuş, böyle de olabiliyormuş diye bizi özendirdi. Ben tabi Hacı Ağabeyimizi daha çok uzun yıllarda konuşacak niteliklerini ancak bizlere, gençlere, çocuklara örnek olur diye çok hevesle tekrar tekrar anlatmak istiyorum. Sorduğum insanlar çok şey söylediler. Bu çok önemli. Bir günde 30-40 kişinin bir insanın ardından kendi el yazısı ile bir şeyler yazmaları zordur. Bambaşka adamdı, büyük adamdı derler. Yuvarlak geçiştirilir. Ama benim dostlarım hiç çekinmeden o anda düşüncelerini el yazılarıyla ortaya koyabildiler. Şimdi size bunları okumak istiyorum: Bir dostumuz olduğu gibi olan göründüğü gibi olan dopdolu bir memleket sevdalısı diyor. Bir dostumuz Afyon’un Dede Korkut’u idi diyor. Yine bir dostumuz İbrahim Ağabey’in dimdik yürüyüşüne özenirdim diyor. Belli ki yaşamındaki dik duruşu fizik yapısına da yansımış. Fakat tabasbus içerisinden olunmasından nefret eder böyle insanlardan da çok korkardı. Kendisi de hakikaten dik durur cevapları da dik ve çok dokunurdu. Bir dostumuz akrabalarını çok sever onlara çok yakın olur, onların herşeyi ile ilgilenir. Korkusuzca çekinmeden herşeyi söyler konuşurdu diyor. Bir başka dostumuz İbrahim Küçükkurt denilince Afyon’daki olayların en ince ayrıntılarına varıncaya kadar hatırlaması ve hafızasıydı diyor. Bu da önemli bir özelliğiydi. Sohbetlerde Afyon’un sosyal hayatı hakkında anlattıklarına, eski Belediye Başkanlarından Halil Ağa’yı anlatırdı çok şaşırırdık.
ÖZEN GÖSTEREREK YAŞARDI
Bir dostumuz Afyon ilinin tarih hafızasıydı. Yakın tarih hafızasıydı diyor. Bir dostumuz kendine özgüveni olan düşündüklerini olduğu gibi yalın haliyle anlatan dostlarına özen veren ve ihtiyacı olduğunda dostunun yanında yer alan tatlı ve güler yüzlü bir insandı. Özenle ilgili beni çok hayran bırakan güzel yanlarından birisi her gün gazeteye zamanında gelir, gazete kuponlarını keser, kestiği kuponlarla aldığı kitapları yeğenlerine ve tanıdığı çocuklara hediye ederdi. Bu çok asli görevdi. Hızlı hızlı yürürken ‘Göreve geç kaldık. Gazete kuponu kesilecek’ derdi. Hakikaten ömrünün son kısmında inanılmaz işi varmış gibi işine düzgün giden, hareket eden inanılmaz bir disiplindi. Beni çok şaşırtırdı. Yine bir dostumuz makam mevki ayırt etmeden, herkesle barışık, açık sözlü, çevreye duyarlı bir insandı. Bir genç arkadaşımız veri tabanımızdı diyor. Bir dostumuz bir çınardı ölümünün birinci yıldönümünde Allah rahmet eylesin diye yazıyor. Yine bir akrabası mübarek bayramlarda bayramlık dağıtırdı. Hatta akrabasının tabiriyle kıyır kıyır yeni paralarla dağıtırdı. Çoluk, çocuk, gelin, kız ayırt etmeden, hatta bazen para çift giderse gideni geri almazdı diyor. Bayram hazırlığı sırasında Hacı Kadir bankaya uğra yeni para al derdi. Tabii bu özenle ilgili. Hayata özenle bakışla ilgili. Yukarı mahallede bütün çocukları ziyaret eder. İmkan ve nüfuzlarına bakmaksızın yukarı mahalledeki dostlarının hastalıklarıyla bizzat ilgilenir, gücü yettiğince ulaşır onlara yakın dururdu. Ben hasta ziyareti ve yakınlığına hayran kalırdım. Allah inşallah hepimize öyle güzellikler nasip etsin. Bir başka dostumuz aile büyüğüydü Afyon Kalesi yıkıldı demiş. Birisi İbrahim amcam herkese yardım eden, ihtiyacı olduğunu hissettiği dürüst insanlara ömrünün sonuna kadar yardım eden büyüğümüzdü diyor. Bir diğeri; İbrahim dedem hepimizin eğitim hayatını takip edip başarılarımızla gururlanır, yaşamı boyunca içtiği sigarasıyla beni çok üzerdi diyor. Hakikaten çocuklardan özür dileyerek sigarasını içerdi. Ama çocuklar etkilenirdi. Yine birisi kız çocuklarının okuması gerektiğine çevresini inandıran, okuyan öğrencileri yakından takip eden ve her zaman eğitime destekçi olan, davranışları ve dürüstlüğüyle kendisine her zaman hayran bırakan, her zaman bütün dedelerin böyle olmasını istediğim bir dedemdi diyor. Bir dostumuz İbrahim amca; mert, dürüst ve fedakar bir insandı, Afyonumuzun nüfus müdürü ve tarihiydi demiş. Yine bir dostumuz İbrahim Küçükkurt’u 1982 senesinde tanıdığını, otogar esnafına bir başçavuşun yanlış yere aracını park etmesi sonucu otobüsün vurmasından dolayı eziyet ettiğini söylemiş. İbrahim Ağabey İstanbul’a gideceği sırada bundan vazgeçip paşayı aramış, başçavuşun haksızlığını anlatmış. Böyle yapıda bir insan. Bir dostumuz diyor ki; İbrahim Ağabey bildiklerini kendi içinde tartışır vardığı sonucu paylaşmaktan hiç çekinmezdi. İcraatçı bir kişiliği vardı, bulunduğu ortamda misafir gibi değil muhakkak katılımcı birisi olurdu. Girdiği ortama muhakkak dahil olur ve misafir olmazdı diyor. Birisi yine her anlattığını dinleyebildiğim dedemdi. Her zaman dünyadan haberdardı. Eğitici bir insandı. Her sorumuza cevap verirdi. Bir başka arkadaşımız Afyon’la ilgili aklımıza takılan her sorunun cevabını veren bir kişiydi. Şimdi böyle birisi yok demiş. Hacı Ağabey’in Kitap Kulübü’ne yaklaşımı hepimize örnek olacak bir yaklaşımdaydı. Yaşadığı dönemi geleceği görerek yaşayan bir isimdi. Hafızası inanılmazdı diyor. Hafızası çok güçlüydü. Anılarda Afyonkarahisar kitabı hazırlanırken oradaki fotoğrafları tek tek tahlil edip yardımcı olmasın hala hayranım demiş bir başka dostumuz. Bir başka arkadaşımız, milletvekillerinin gece yarısı kendi maaşlarına yaptıkları düzenleme ile ilgili şakalaştığını Hacı Ağabey de, ‘Ağabey sen onu boşver kendi maaşına sahip ol yoksa onu da kaldırırlar.’ demiş. Bir büyüğümüz yapamadıkları işlerde onu öne sürdüklerini, açılmayan kapıları açardı, bir yerden bir dostu çıkar işleri görürdü. İlk müracaat kapısı, elimizin değneğiydi diyor. Sır tutardı. Sır verilecek adamdı diyor. Bir şeyden çekiniliyorsa ben dilekçeyi vereyim der atlardı. Güven, itibar, saygı bizim için her şeydi. Poralası Boşverin eli-günü işinize bakın”dı. Bizi hep işimize sevk ederdi. Bir dostumuz hukukumuz vardı. Ben 4-5 ay evlerinde kaldım diyor. Böyle açık yapıda misafir edebilen yapıdaydı. Afyon’un medar-ı iftiharıydı. Babamla olan 50 yıllık arkadaşlıklarında hiç kötü olmadılar. Ben bu sırrı hayranlıkla izlerim der bir başka dost. 60 yıllık tanış olan bir Ağabeyimiz ise; ‘Sıkıldığımızda müracaat ederdik. Şimdi kime gideceğiz Hacı Kadir?’ diye bana soruyor. Ne iş yaparsanız Hacı Ağabeyim inanmışsa arkanızdadır. Hemen parayı da çıkarır cebinden verir. Dilekçeyi de yazar önüne düşer. Bu olağanüstü amme keyfinin, amme düşüncesinin onun üzerindeki bir yansımasıdır. Ben hepimizin inşallah böyle iz bırakan, arkasından onun hakkında çok fikirleri olan, onun hakkında söyleyebilecekleri olan, ilişkileri olan bir gruptan olmayı nasip etsin. Ruhu şad olsun. Ben rahmet diliyorum. İnşallah o ışıktan yararlanacağız.”

Bakmadan Geçme