Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Mustafa Yılmaz DÜNDAR
e-posta: YAZARIN TÜM YAZILARI

KORKACAĞIZ VE ONA GÖRE TEDBİR ALACAĞIZ. AMA NASIL BİR KORKU?

Mustafa Yılmaz DÜNDAR 5 Ocak 2018 Cuma 13:27:44
 

– 71 –
“A” Takdim Formu”ndan kurtulmak, o yaşantıya yol açan veri tabanından kurtulmaktır. Peki, onun veri tabanını hızla yok edecek şey nedir? O önemli şeyi bize Haşr Suresi öğretiyor: Haşr-21: Euzü Billahi mineş şeytanir racim Bismillahi’r Rahmâni’r Rahiym. “Lev enzelna hazel Kur’ane ala cebelin leraeytehu haşian mutesaddian min Haşyetillah ve tilkel emsalü nadribuha lin’nasi leallehum yetefekkerun (sadakallahu’l aziym). Eğer şu Kur’an’ı (başı semada, kökü yedi kat yerin dibinde) bir dağın (kaskatı kesilmiş bir şuur mazharının) üstüne inzal etseydik, elbette onu Allah haşyetinden dolayı huşu ederek çatlayıp, parça parça olduğu halde görürdün. İşte bu misalleri insanlara tefekkür etsinler diye darb ediyoruz (veriyoruz).”
TANRILAR DÜNYASINA AİT DUYGULARLA ALLAH’A YAKLAŞILMAZ. YAKLAŞTIRACAK TEK ŞEY HAŞYETTİR
Bahsedilen parçalanmaya Allah haşyeti sebep oluyor, Allah Sevgisi değil. Haşyetullah olmadan sevgi risktir. İnsanlar bazen İslam’a sevgi açlığından da yaklaşır. Onu sevdim olmadı, bunu sevdim olmadı, gerçek sevgiyi buldum, Allah’ı seveceğim der, dine yaklaşır ama o bir kandırmacadır. Sonra bakar olmuyor, o sevgiden de bıkar. Çünkü yanlış iş! Tanrılar dünyasının sevgisiyle Allah sevilemez, Tanrılar dünyasına ait duygularla Allah’a yaklaşılmaz. Yaklaşırsan heyecanla sarıldığın o şeyi bir gün bırakırsın, mecburen. Yaklaştıracak tek şey haşyettir, Allah’a haşyetle yaklaşırsın. Bu ayetteki bir önemli şey de tanrılığı parçalayanın, yok edenin haşyet olduğudur! Bu haşyet, bizim bildiğimiz korkulardan farklı mıdır? Çok farklıdır! Bildiğimiz korku denilen şey, tanrıların birbirlerinden korkusudur, tanrılar dünyasının korkusudur. Haşyet o korku değil! Allah’tan korkmak tanrılar dünyasındaki korkularla hiç ilişkili değildir. Allah’ı sevmek de tanrılar dünyasındaki duygusal davranışlarla hiç ilişkili değildir. Haşyet, içindeki korku ve sevgiyle bir bütündür, onu açacağız, “demek ki haşyet buymuş” deyinceye kadar açacağız ve beynimizde Haşyet’le ilgili bir veri tabanı oluşturacağız. Çünkü haşyet çok önemli! Onu tanımlarıyla çok iyi bilmemiz gerekiyor.
Bazen soruluyor; Allah’a korkuyla yaklaşmak doğru mu diye. Allah’a korkuyla yaklaşılmaz, ama şöyle: Siz Allah korkusunu tanrılar dünyasındaki korkuyla anlatırsanız doğru olmaz. Kimsenin Allah’tan öyle korkmasını istemem, o yanlıştır, Allah’tan öyle korkulmaz. Allah korkusu tanrılar dünyasındaki gibi bir korku değildir. Çocuğunuza “sadece Allah’tan çekinip, Ondan kork”mayı tanrılar dünyasındaki korku gibi anlatırsanız, çocuk Allah’a karşı siner. Çünkü tanrılar dünyasının korkusu sindirir. Oysa Allah korkusu olan Haşyetullah kişiyi cezbeder, çeker. Kendine çeken, içine alan bir korkudur o. O korku, razı olmama, istenmeme korkusudur: Öyle bir korku sizi sindirmez. Tanrılar dünyasındaki korku nefret doğurur. Eğer siz Allah korkusunu da öyle sanıp anlatırsanız nefret oluşturursunuz, yaptığınız iş tanrı işi olur. Oysa haşyette bahsedilen korkuyu yaşayabilsek, o hem kendine çeker, hem de bir sevgi doğurur, o korkudan sevgi doğar. Haşyeti saksıdaki bir çiçek gibi düşünmüştük. Toprağı korku, ürünü sevgi olan bir çiçek! O korku toprağından sevgi çıkar. Dolayısıyla, bir kişiye baktığınızda “bu kişi Allah’ı çok seviyor” diyebilmeniz için onda sevgiye ait görmeniz gereken beden dili haşyettir, korkudur. Ne kadar korkuyorsa Allah’ı o kadar seviyor dersiniz. Bu cümleyi onda fark ettiğiniz korkuya söylersiniz: O kadar seviyor ki, Allah istemez diye korkuyor. O kadar seviyor ki Allah’tan çok korkuyor, çok utanıyor. Farklı bir korku imajı çıkıyor, görüyor musunuz?
KORKUP TEDBİR ALACAKSINIZ.
 İŞTE BUNA KUR’AN MÜTTAKİ DİYOR

Haşyetin bir boyutu böyle bir Allah korkusudur. O korkunun bir yanı da, Allah’ın yarattığı sistemde romantikliğin olmamasından kaynaklanmasıdır. Mesela elimdeki bardağı bıraksam düşer. Yer çekimi çalışır, bir romantiklik yok, düşer, kırılır. Öyle bir sistem çalışıyor ki, siz sistemin gerçeklerini fark etmez ve buna karşı korunmazsanız cehenneme gidersiniz. Haşyetteki korkunun bir boyutu da sistemin çalışması ve sonuçlarından korkudur, sistemle ilgili korkudur. Bir aralar kuş gribi hayatımızı çok etkilemişti. Kuş gribi salgını varken insanlar nasıl korktu, tavuk eti yemediler, kanatlı görünce ürperdiler… Şu an kuş gribi olsa ve biz onu konuşuyor olsak, size; “sakın kuşlara, tavuklara dokunmayın” diyor olsam, bana “niye bizi korkutuyorsun? Kuş gribini bize korkutarak değil sevgiyle anlat” der misiniz? Böyle bir şey olur mu, kuş gribi sevgiyle anlatılabilir mi? Kuş gribinden korkmanız gerekiyor! Niye? Kuş gribine yakalanmamak için! Korkup tedbir alacaksınız. İşte buna Kur’an MÜTTAKİ diyor. Allah bize onları Bakara Suresi’nin hemen ilk ayetlerinde “korunanlar, korunmak isteyenler; müttakiler” olarak tarif ediyor. Arka plan bakışıyla, onlara “korunması dilenilmiş olanlar” diyebiliriz. Ama insani boyuttan baktığımız için “korunmak isteyenler” diyelim. Neden korunmak istiyor? Sistemden! Okudu, sistemdeki gerçekleri gördü, sistemden korunmak istiyor, tedbir alarak korunuyor. Buraya şüpheli bir piliç eti koysak, kuş gribi de çok yaygın, aramızda da kuş gribini konuştuk, çıktık. Siz de çok açsınız, baktınız kimse yok, hazır kimse yokken şu buttan bir ısırayım der misiniz? Kimse yok ama korktunuz. Niye? Sistem korkusu budur! Bu olayı Allah korkusuyla, Allah’ın sisteminden korkmakla bağdaştırın lütfen. Allah sana “şunu yapma, yasak” diyor, baktın kimse yok, yapıyorsun! Demek ki, böyle bir korku gerekiyor! Sistemi okudun, o eti ısırmadın, onun gibi bir korku şart! Kimse yoktu ama korktun, ısırmadın, korundun, korudun kendini. Hâlbuki Allah’ın söylediklerinde böyle yapıyor muyuz? “Şu haram, şöyle yap” deniyor, bakıyorsun kimse yok yapıyorsun. Veya varsa da aldırmıyor yapıyorsun! Niye? Bu sefer de sana göre Allah yok! Allah olsa yani gerçekten inansan yapmazsın! Demek ki, uydurduğun bir Allah mefhumu var; istediğin zaman ortaya çıkıyor, istemediğin zaman çıkmıyor. Mevlitlerde, cenazelerde çıkıyor, bir hasta görünce çıkıyor, çoluk çocuğunun başına bir şey gelince çıkıyor, sonra Allah yok! Yani her şey rayında giderse ortaya çıkmayan bir Allah uydurmuşsun. Çok yanlış! Sistemle ilgili bir korkuyu hızla yakalamak gerekiyor. “Şunları şunları yapmazsam cehennemden kurtulamam” korkusu bizde öyle olmalı ki, tavuk eti için olan “dikkat etmezsem kuş gribine yakalanırım” korkusunu geçmelidir. Sistemle ilgili tedbir almak için korkmak gerekiyor! Bir profesör çıkıp kuş gribiyle ilgili konuştuğunda, tedbirleri anlattığında, “ne biçim adam, hep korku anlatıyor” demiyoruz. İşte sistemi anlatan kişiye de bu gözle bakmak gerekir. Ama Allah’tan korku insanların birbirlerinden korkuları gibi anlatılırsa yanlış olur, o zaten yanlış! Kimse, Allah’tan öyle korkmamalı! Haşyetullah öyle bir korku ki muhabbet doğurur. Allah korkusunun doğruluğunu insan oradan anlar, fark eder. Hiç bilmediği bir sevginin, bir muhabbetin doğduğunu görür. Onun doğmasına sebep olan Allah korkusudur. Bu yüzden bir kişiye baktığınızda hükmü verirsiniz: Çok seviyor çünkü çok korkuyor! Bu korku, korkanı korur, onu korkak yapmaz!
İNSANA O HAŞYETİ SAĞLAYACAK
ŞEY KUR’AN-I KERİM’DİR, OKU’MAKTIR

Haşr-21. ayete göre tanrılığı parçalayan şey haşyetti, haşyetin parçaladığı yapı ise bir dağ idi. Allah haşyetinden paramparça olan o dağ “A” Takdim Formu”dur. Çünkü “A”ların dünyası dağlarla doludur, hepsi “küçük dağları ben yarattım” diyen birer dağdır. Hepsi müstakil bilinç ilan etmiş, müstakil bir güç ilan etmiş, o güce ve gücünü uyguladığı alanlara, bulduğu fırsatlara göre “dağları ben yarattım” edasına girmiştir. İşte o tanrıların dünyasını paramparça edecek olan haşyetullahtır. Peki, insana o haşyeti sağlayacak şey nedir? KUR’AN-I KERİM’dir, OKU’maktır. Yani Kur’an’ı ve kitabı yani kâinatı, sistemi okumaktır. Sistemi ve Kur’an’ı okumakla sizde açılacak olan haşyet, sizin rablığınızı, ilan ettiğiniz tanrılığınızı paramparça eder.
ABDEST ÇOK ÖNEMLİ BİR ELBİSEDİR
Haşyeti neden dile getirmek istedim? Çünkü “B” Takdim Formu” için haşyet şarttır. “B” halinde yaşayanların hayatı pür haşyettir. O hayatta ihlâs vardır, ihsan vardır. Hiç düşündünüz mü, bazen birisi için “ihlâslı” deriz veya “salâtlarını ihlâsla ikame ediyor” deriz, bunu neye göre diyoruz hiç düşündünüz mü? Nasıl ihlâslı olunuyor, bunu nereden anlayacağız? Bunları çok net tanımlamak gerekmez mi? Hatta bazen duyarız: “Şu iş için önce güzel bir abdest alınır, sonra o abdestle iş yapılır.” Peki, güzel bir abdest nasıl alınır, ne yaparsam o güzelce olur? Bunları hep tarif etmek gerekiyor. Abdest çok önemli bir elbisedir; ruhunuzun Allah’a karşı önemli bir elbisesidir. O elbiseye çok önem vermeliyiz, elbisesiz kalmamaya dikkat etmeliyiz. Eğer siz tanrılar dünyasının elbisesine daha fazla önem veriyorsanız, o başka! Abdest de bir elbisedir. Talibi için! Bu bedeni maddi elbiselerle örtüyoruz, enerji beden de elbise ister. O enerjiyle örtülür, nurdan elbiseyle örtülür. Onun elbisesi nurdur ve o elbise o kadar önemlidir ki. O elbiseyi çok önemsemek lazım. Onu önemsemeyip, kenara koyup başka elbiseleri önemsiyorsanız, o elbiselerin akıbeti ateştir!
İhlâs nedir, ihlâslı nasıl olunur, buna da bir iki cümleyle değinmiş olalım: Kişi İhlâs Döngüsü’nün içindeyse İHLÂSLI olur. Onun dışında İhlâs olmaz. İhlâs Hayat Döngüsü’nün içinde “ihlâslı” olunur. Başka tarifi yok! İhlâsı, ihsanı, edebi, bütün bunları ancak İhlâs Hayat Döngüsü’nde olan fark eder ve yaşar. Özellikle edebe riayet şarttır. “Edeb ya HU” seslenişiyle işaret edilen edeb “B” takdiminin edebidir ve çok farklıdır. “A” Takdimi”nin hayatında edeb, tanrıların birbirlerine hürmetiyle ilgilidir, o edebin İslam’da yeri yoktur. İslam’daki edeb, “beni görünce ayağa kalkar” anlayışı değildir. O tanrıların birbirlerine gösterdikleri hürmettir. İslam’da edeb, “B” Takdim Formu”nun hayatıdır, o hayat tarzı içerisindeki yaşantıdır. İhlâsın, ihsanın ve edebin yaşandığı yer yalnızca “B” takdimidir. Oradaki yaşantı “sübhanallah, elhamdülillah, Allahuekber, maşaAllah, inşaAllah” yaşantılarıdır. Ve şu dua o hayatta yerini öyle bir bulur ki… “Allahümme inni eûzü Bi rızake min sehatıke ve Bi muafatike min ukûbetike ve Bi rahmetike min gadabike ve EUZÜ BİKE MİNKE. La uhsıy senâen aleyke ente kemâ esneyte ala nefsike.” Bugünkü tefekkür paylaşımını bu dua ile tamamlamış olalım inşaAllah.

HİSSETMEK VE MUHTARİYET-71-

YAZARLAR

TÜMÜ

SON HABERLER