Köprülü’nün Torunu Köprülü Ailesini Anlattı

İsmail Faiz Köprülü, dedesi merhum Fuad Köprülü'yü, Afyonkarahisar'lılara anlattı.

Haber

Afyonkarahisar Yerel Tarih Araştırmaları Merkezinde (AYTAM) 20 Nisan Cumartesi günü düzenlenen etkinlikte İsmail Faiz Köprülü, dedesi merhum Fuad Köprülü’yü anlattı.

“DEDEMİN DİLLERE DESTAN BİR KÜTÜPHANESİ VARDI”

İsmail Faiz Köprülü, AYTAM Kurucusu Av. Kadir Daylık’a kendisine dedesi Fuad Köprülü’yü anlatma imkânını sunduğu için teşekkür ederek sözlerine başladı. “Ben bu konuşmayı kendime bir vazife addediyorum. Ben Fuat Köprülü’nün torunuyum. Oğlunun oğluyum. Köprülü ailesinin de 13’ncü nesilde bir ferdiyim. 220’ye yakın yaşayan Köprülü ailesinden Köprülü Mehmet Paşa’nın soyundan gelen başkaları da var. Bizim ailenin biraz daha ön planda olması babamın, dedemin hem politik hem de siyasi hayatta ön planda yakın dönemde, Cumhuriyet döneminde ön planda olması sebebiyledir. Bu sebeple biz biraz daha fazla biliniyoruz. Yoksa Köprülü ailesi çok daha geniş ve çok daha benim hatta tanımadığımda bazı kimseler var. Dedem hakkında konuşmama basitten başlayıp, komplikeye doğru gideceğim. Bu konuşmanın bir kısmını ben bundan 10 sene kadar evvel Hoca Ahmet Yesevi ve Fuad Köprülü’nün 50. yılı münasebetiyle Avrasya Üniversitesi’nde yapmış idim. Şöyle başlıyoruz. ‘Hatıralarımla Hafızamda Sevgili Biricik Dedem, Ordinaryus Profesör Mehmet Fuad Köprülü. Henüz 10 yaşındayken kaybettiğim dedemi nasıl bu kadar iyi hatırladığımı kısaca size izah etmek istiyorum. Çünkü bunlar sadece hafızamda değil, merhum babam Dr. Orhan Köprülü’nün anılarıyla tekrarlanmış, tazelenmiş, hafızamda nüksetmiştir. Ve bunun aldığı bir şekildir daha doğrusu. Köprülü ailesi, İsmail Faiz Bey’in satın almış olduğu, babamın da içinde büyüdüğü, benim de doğduğum, Sultanahmet’te sahil kenarında Akbıyık’ta denize bakan Beyaz Köşk, Fuad Bey’in o tarihte bilinen eviydi. Evin en önemli kısmı ise evden denize doğru bakarken ana binanın bitim noktasında yaklaşık 20 metre ileriye doğru uzanıp Sur Burcu’na bağlanan ki bugün böyle bir şey yapamazsınız artık fakat o tarihte binanın ana binayla Sur’un arasında bir kütüphane İsmail Faiz Bey tarafından zamanında inşa edilmiştir. Bu yaklaşık 40-50 metre gibi bir boyu, 15 metre gibi de bir eni olan bir ahşap geçit gibi düşünülmelidir. Bu evin en önemli kısmı evden denize doğru bakarken ana binanın bitim noktasında yaklaşık 20 metre ileriye doğru uzanan ve burca bağlanan ahşap yapılı hatırladığım kadarıyla 350 metrekare büyüklüğünde yüksek tavanlı bir kütüphane yer almaktaydı. Kütüphanenin içinde dört duvar yerden tavana kadar konusuyla alakalı İngilizce, Fransızca, Rusça, Almanca, Osmanlıca, eski Türkçe eserlerle silme doluydu. Kütüphanenin ortasında ise biri beş, biri de üç metre boyunda ki bu kütüphanedeki masaları çok iyi bildiğimden net konuşabiliyorum. İki ayrı bir de daha küçük bir çalışma masası. Onların da üzerinde yüzlerce kitap, not ve makale taslakları vardı. Genellikle Faber marka kurşun kalem, 8’lik ve 12’lik saman kâğıtlarla elle kesilmiş fişleme sistemi dedemin kullandığı kâğıtlardı. O zaman ayakkabı kutuları vardı. Ama o zaman kartoteks için kullanılıyordu ayakkabı kutuları. Türkiye’de beyat tarihinin en büyük bilginin çalışmalarını kaynaklık eden önemli hazinesi ise çocukluk yaşlarından itibaren oluşturduğu dedemin yukarıda benim de gözümle gördüğüm kütüphanesidir. Köprülü, bilimsel metotla kaleme aldığı eserleri oluştururken batıda ve doğuda yazılmış kaynakları görmek, incelemek, okumak ihtiyacı hissetmiştir. Bu sebeple dillere destan şahsi kitaplığını meydana getirmiştir. Burada tabi biraz daha geriye doğru dönecek olursak bu kitaplık İsmail Faiz Bey’in de başlattığı hatta onun babasından da bir miktar kalan sonradan üzerine ilave edilmiş büyük bir kitaplık haline gelmiştir. Batı’da neşredilmiş bütün akademik eserleri getirttirmiş, doğuda kaleme alınmış ünlü yazmaları toplamıştır. Daha evvel bahsettiğim Akbıyık’taki konakta aileden gelen kitapların üzerine ilave yolu ile muhteşem bir kütüphane yaratılmıştı. Türkoloji sahasında eklenen binlerce kitap ile birlikte kütüphane tam araştırma kütüphanesi olmuştu. Köprülü’nün milletvekilliği ve siyasi çalışmaları sebebiyle Ankara’ya taşınmasıyla kitapları da Ankara’ya taşınmıştır. Zamanın büyük bir kısmını orada geçirmesi maalesef İstanbul’daki kütüphanenin bakımsız kalmasına sebep olmuş. 1966 yılında dedemin vefatından ve sonra özel sebeplerden dolayı konağın elde tutulmaması şu anda kirada kütüphanenin başka bir yere taşınması sebebiyle kütüphanenin en önemli eserleri merhum babam tarafından muhafaza edilmiş. Diğer bir kısmı ise Yapı Kredi Bankası’na hibe edilmiş ve Sermet Çiftçen Kütüphanesine dijital ortama aktarılarak, muhafaza edilip kitapların asılları Yapı Kredi Bankası’nın Bayramoğlu Deposu’nda muhafaza edilmektedir. Muhtemelen çoğu kayıp. Karaköy’deki binada istenildiği takdirde listeye bakılarak dijital ortama alınmış olanlar, konuyla alakalı olan kısımlarını görmek, önceden haber vermek şartıyla bir kısmını görmek, yazmaları incelemek mümkündür. O da bugün, o günkü 10 sene evvelki yazım bugün tam net değil, kesin değildir, görülemeyebilir.” dedi.

Haber

“MERHUM BABAM DEDEMİN KÜTÜPHANESİNE EKLEMELER YAPTI”

“Merhum babama intikal eden Köprülü’nün diğer kitapları da babamın İngiltere’deki araştırmaları sırasında yararlandığı eserlerdir. Babam da dedemin mesleğinde devam ettiği için bir sürü koleksiyon kitapları satın alarak bu kütüphanenin üzerine eklenmiştir.” diyen Köprülü, “Osmanlı İmparatorluğu hakkında yazılmış çoğunluğu İngilizce olan kayıtları hemen savaştan sonra babam, o zaman karneyle şeker ve un alınıyormuş. Babam şeker ve un kullanmadığı için karne ile satın aldığı şeker ve unu satmış. Talebelik zamanında, Osmanlı ile alakalı olan kitaplarda 1940-1950’li yıllarda İngilizler için pek bir şey ifade etmediği için sahaflardan, bunları yok parasına alıp Türkiye’deki kütüphaneye bir şekilde getirmiştir. Merhum babamın Fuat Bey’in mesleğini sürdürmeye çalışmış ve bunları bana gençliğimde anlatmıştır. Babam şöyle söylerdi; ‘Hiçbir dönemde sadece bir konuya tekzif olmamış. Araştırmalarını birçok konuda yapmış. Bunları şahsi kartoteks sisteminde uygulayarak araştırma yaptığı konuların bilgilerini biriktirmiş. Konuyla alakalı el yazma, diğer belgeleri, kartoteksleri sakladığı kutuların içinde tasnif ederek biriktirmiş ve hazır olduğuna inandığı zaman bunları kaleme almıştır.’ 20 tane değişik kitabın 20 tane kartoteksinde belirli aldığı notların sonra birleşilmesinden kitaplar meydana geliyor.” diye konuştu.

“ATATÜRK’ÜN ZİYARETLERİNDE KAHVE İÇTİĞİ FİNCANI VE LİYAKAT NİŞANLARI MEVCUTTUR”

Kütüphanenin özel kısmını merak edenler için özel kısmından söz eden Köprülü, “Biraz da özel kısmını merak edenlere özel kısmından bahsedeyim. Köprülü’nün en büyük destekçisi validesi nenem Hatice Hanım, kız kardeşi Saima Hanım. Saima Hanım çok sert ve otoriterdi. Ama büyükannem yani nene dediğim Hatice Hanım müthiş bir idareciydi. Misafirlerin organizasyonunu, müstahdemi idaresi, davetler, yemekler, ağırlamalar hep onun yönetiminde olur. Tabii ki misafirlerin en önemlisi Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk zaman zaman Sultan Ahmet’teki evi ziyarete geldiği zaman, bunu babamın ağzından söylüyorum ancak, Atatürk’ün çok defa Fuat Bey’i ziyaretinde en çok sevdiği Türk kahvesi ikram edilirmiş. Kendisine ait fincan ondan başka hiç kimseye sunulmazmış. Bu fincan hala bizde mevcuttur. Yine Fuat Bey’in çeşitli ziyaretlerinden dolayı Lejyon de honor ilk defa Türkiye’de dedeme verilmiştir. Ama bu çok az bilinen bir konudur. Benim evimde, kendi vitrinimde Alman liyakat nişanı, Arjantin liyakat nişanı ve lejyon de honor ben de muhafaza ediliyor. Bir gün görmek isteyen arkadaşlarımız varsa memnuniyetle size gösterebilirim.” şeklinde konuştu.

“HOCALARIN HOCASI HALİL İNANLCIK DEDEMİN TALEBESİDİR”

Köprülü ailesi olarak başkent Ankara’da da bir evleri olduğunu belirten İsmail Faiz Köprülü, şöyle konuştu: “Ankara’da da bir evimiz var. Çünkü Atatürk’ün emriyle Kars’tan milletvekili seçildiği için dedem aslında parçalanmış. Atatürk bir yerde iyilik etmiş, bir yerde kötülük etmiş. İlmi çalışmalarını birazcık aksatmak zorunda kalıyor tabii. Milletvekilliği yapmaya başlayınca, oradan da bakanlığa, yeni hükümet kurma mevzuları zor. Hem bu işlerle uğraşacaksınız hem de memleket meselesiyle uğraşacaksınız. Ankara’da Çankaya, Tunus Caddesi numara 6. Buradaki kütüphane Sultanahmet’ten gelen bir takım kitaplarla daha küçük bir kütüphanedir. Ama çok tasnifli ve çok muntazam bir kütüphaneydi. Benim hatırladığım son yıllarda hemen hemen Türkiyat’a gider gelir. Nitekim de bir gün Türkiyat’tan dönerken bir taksinin yanlışlıkla çarpması sonucu femin kemiği kırılarak tedavisi çok zor bir haldeydi. Balta Kemiği Hastanesi’nde vefat etmişti. Eşi Beyci Hanım çok aceleci bir hanımdı. Beyci Hanım ikinci eşi. Babamın üvey annesiydi. Hemen her akşam yemeğini üst katta dedem ile yerdik. Bilhassa akşam yemeğine oturduktan itibaren aceleci bir hanımdı. On dakika içinde masayı kaldırırdı. ‘Hanımefendi beş dakika müsaade edin. Birazcık daha yiyelim lütfen.’ denilse de çokta kibar bir insan olmasına rağmen hiçbir zaman bu huyundan vazgeçmedi. Tulumba tatlısını çok severdi. Şekeri vardı. Buna rağmen beni bahane ederek eve tulumba tatlısı getirirdi. Tulumba tatlısı bugün bu hani çizgili olan tatlı var ya bir de top tatlısı ki ona lokma denilmektedir. O zaman o tatlının adı top tatlısıydı. En azından deden top tatlısı derdi. Evden hiç misafir eksik olmazdı. Gelen misafirler arasında en çok gelenlerden Prof. Dr. Turan Esener vardı, babamın teyze çocuğu. Vedat Dolokay vardı. Mimardır, belediye başkanlığı yaptı. Üçüncü katta kiracıydı. Abdülkadir Karahan, babamın çok yakın arkadaşıydı. O gider gelirdi. Kızından, halamın kocası Coşkun Kırca, daha sonra Hariciye’de bulundu, sonra dışişleri bakanlığı yaptı. Fevziye Hanım vardı, Abdullah Tanser, Faruk Nafız Çamlıbel, Celal Fuat, Kolombiya Üniversitesi’nde Osmanlı Tarihi Türkoloji Bölümünde Macar bir profesör vardı, Profesör Doktor Haleşi Kıvıl. O da ziyaret ederdi. Bunların hepsini ben çok iyi hatırlıyorum. Nedense hafızam dünü unutuyor, o günü hatırlıyor. Fuat Bey’in talebelerinden hocaların hocası diyoruz. Çünkü bugün öyledir. Rahmetli Halil İnalcık Hocadır. Birkaç defa bu hocayla benim beraber olma fırsatım oldu. Dedemden bahsettiği ilk gün cümlelerini sarf ederken ağlamaya başladı. Bu nasıl bir sevgiymiş hocaya karşı. Onu görmek gerekiyordu. Ben buna şahit oldum. Vefatının 40. yılında İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin düzenlenmiş olduğu Zafer Tuana Kültür Merkezi’nde Oturum Başkanlığını Doç. Dr. İsmail Kara’nın yaptığı oturumda; Hocaların Hocası Halil İnalcık, Prof. Ömer Faruk Akgün, Prof. Dr. Ahmet Ocak, Prof. Dr. Mehmet Akman Doç. Dr. İhsan Fazloğlu, Köprülü’nün çalışmaları hakkında değişik yönleriyle alakalı uzun bilgiler verdiler. Geçtiğimiz yılda da Fuat Bey’in anma töreni İstanbul Üniversitesi Avrasya Üniversitesi’nde Doç. Dr. Bekir Günay moderatörlüğünde; Prof. Dr. Kemal Eraslan ve Prof. Dr. Şeyma Güngör ve torunu ben olarak da orada hazır bulunmuştuk. Bir kısım duyduklarımı, hafızamda kalanları aktarmaya çalıştım.”

“SECERE ÇALIŞMASI 13. NESİLE KADAR İŞLENDİ”

Konuşmasına Köprülü ailesinden söz ederek devam eden İsmail Faiz Köprülü, şunları söyledi: “Biraz da Köprülü ailesinden bahsedelim istiyorum. Fuad Köprülü’nün, Köprülü Mehmet Paşa soyundan geldiği katidir. Bugün Divan yolunda 3. Mahmut Türbesi’nin tam karşısına denk gelen Köprülü Camisi’nin yanında yaklaşık 50 metre yukarıya doğru aile kabrinde Köprülü Mehmet Paşa, merhum eşi, Fazıl Ahmet Paşa’nın oğulları Fuad Paşa, Köprülü’nün babası İsmail Faiz Köprülü ve dedem burada yatmaktadır. Ailenin son secerisinin çalışmalarını büyük dedemin, dedemden intikal yoluyla bana yapılan aile secerisinin son çalışmasında büyük dedemin babasının da not olarak yaptığı, daha sonra secerenin üzerinde devam edip çalışmasını yaptık. Bir zamanlarda Köprülü Tarih Araştırma Derneği vasıtasıyla başkanlığını yaptığım diğer aile fertlerinde aile çizgilerini işledik ve bugün 13’ncü nesle aktardık. Hatta bu çalışma 14’ncü nesle doğru gidiyor. Ama 14’ncü nesil çalışması işlenmedi. Bu da şöyle başlar. Sahibül Hayrat vel hasenat, fatih sani, cennet sani, Mehmet Köprülü, Mehmet Paşa, Haliyi Muhtemelesi, Sahibül Hayrat, Ayşe Sıdıka Hanım Hazreti Evlatları. Biz Saliha Hanım’dan geliyoruz. Yani Köprülü’nün kız kardeşinden. Kan bağı olduğu için orada erkek kız diye ayrılmıyor. Direkt kan bağından gidiyor. Saliha Hanım’ın Ali Bey, ondan Mehmet Bey, daha sonra küçük Osman Paşa, Numan Paşa, İsmail Atıf Bey, Ahmet Ziya Bey, Bükreş Sefiri, İsmail Atıf Bey, Tanzimat Dünyanı’nda beylikçi, İsmail Faiz Bey. Büyük dedem Mehmet Fuat Bey, dedem Orhan Bey, babam İsmail Faiz Bey, tekrar isim büyük dededen geliyor. Ben, benden de eşimle beraber iki tane kızım var. Mehmet Fuat’ın birinci eşi Hadiye Hanım, Suriye Şam Havadisi Azine kabilesinin Hazine Subaşı’nın oğlu Cavit Paşa’nın kızı Hadiye Hanım’dır. Mehmet Fuat’tan birinci eşinden oğlu Orhan ondan da oğlu Faiz doğmuştur. Bir de kızı vardır kız kardeşim Ferma. Beyci Hanım’dan yani ikinci eşinden ise ki hanımefendi üniversitede öğretim görevlisi idi. Ondan da senelerce büyükannem dediğim kızı Beyhan, Coşkun Kırca’yla birinci izdivacını yapan. Ondan da 1955 yılında doğan kızı Gönül Hanım vardır. Gönül Hanım’ın teyzesi Doğan Güvenç’in eşidir.”

“ŞEHİR ÜNİVERSİTESİNE TASNİFİ İÇİN KIYMETLİ ESERLERİ GÖNDERDİM”

“Dedem Fuad Bey, büyük bir ilim adamı olarak 76 yıllık ömrünün 60 yılını okuyarak, yazarak ülkesine hizmet ederek geçirdi.” diyen İsmail Faiz Köprülü, sözlerini şöyle sürdürdü: “Dedem Fuad Bey, fevkalade kavrayışı, tenkidi zekâsı, sınırsız çalışma gücü her daim eksik olmadı. Kendisine Cenab-ı Allah’tan rahmet diliyorum. Ruhu şad olsun. Biraz daha özele gideceğim. Levent annemin babasının evidir. Fakat Kalamış’ta Hadiye Hanım’ın evi, benim gittiğim bir yerdi. Çünkü kendisi büyükannemdir. Aynı zamanda dedem Levent’te, Fuad Bey diğer dedem de Akbıyık’taydı. Ben üç ev arasında dolaştım. Levent Camii’nden yokuştan aşağıya doğru gazetecilere doğru giderken 39 numara, soldaki üçüncü evdir. Daha sonra Animali Hastanesi oldu. Şimdi de hukuk bürosu olarak kullanılıyor. Dedem, diğer dedemle Emirgan’a giderlerdi. Ben de onlarla beraber Emirgan’a giderdim. Emirgan’da, büyük meşhur Emirgan kahvesi vardı. Orada nargile sefası büyük keyifleriydi. Onlar nargileyi çok sever. Dedemin kısa boylu bir koruma polisi vardı. O da beni alır, sandal sefası diye sandala bindirir, gezdirirdi. Koruma polisi vardı ama şeklendi.  Daha sonra apartmanlar yapılmaya başlayınca, Ulusta iki tane Adnan Saygun Caddesinde iki tane daire alındı. Birisinde babam oturdu, diğerinde dedem oturdu. Bir müddet de orada yaşadık. Köprülü’nün, Yapı Kredi Bankası’na devredilen bir kısmı zarar görmüş olan kütüphanesinden geriye kalan kitaplar, evraklar tamamen babama ait ve kendi kütüphanesinde bulunduğu vefatından sonra da tarafımdan sahaf arkadaşım Nedret İşli ile beraber onun yardımıyla Şehir Üniversitesi’ne Orhan Fuad Köprülü Kütüphanesi olarak bağışladım. Bu kütüphanenin en büyük özelliği, Fuad Köprülü’ye ait olan Ankara’dan gelmiş olan altı çekmeceli yazı masasıyla başlayan ve dedemin eser ve notları, el yazmaları, 39 klasör Köprülü’nün çalıştığı konular üzerinedir.  ‘Bektaşiliğin Girit’teki İnkişafı’, ‘Sultan Selim Salih Tekkiyat ve Tecrüdat’, ‘Dedem’ adlı yazma eser ve Kandiye’de Köprülü’ye ait kitabeler ve makalelerdir. Babama ait Dedemin yazışmaları, kartvizitleri, ‘Ahmet Cevdetbaşı ve Zamanı’ isimli kitap, Orhan Köprülü’nün Osmanlı ve İstanbul hakkında Rusça çeşitli kitaplar ve seyahatnameleri, ‘Saz Şairleri’, ‘İktisata Dair Atilla’, ‘Karakoyunlular’, ‘Roma Umumi Hukuku’, ‘Hafız Ahmet Paşa’,  ‘Muallim Naci’, ‘Âşık Ömer Divan’ın’ tenkidi gibi binlerce çalışılmış not, evrak ve vesika bulunmaktadır. Ayrıca bağışlanan evrak ve vesikaya ilave olarak 60’a yakın bir miktar zarar görmüş, resimli albümde Şehir Üniversitesi’nin ilgili bölümünde tasnif edilmek üzere göndermişim.”

“HASAN ALİ YÜCEL DE KÖPRÜLÜ’NÜN ÖĞRENCİLERİ ARASINDADIR”

İsmail Faiz Köprülü, konuşmasında şunları kaydetti: “Cumhuriyet tarihinde Atatürk’ten sonra Türk aydınlanmasının en etkili ismi devlet adamı olan Hasan Ali Yücel de Köprülü’nün bir öğrencisidir. Bu herhalde bir rastlantı değil diye düşünüyorum. Bu kelimeler ve sözler aslında Celal Şengör’ün ağzından düşmüş cümlelerdir. Prof. Dr. Fuad Köprülü, Türk Edebiyatı Tarihçiliğinin ilmi kurucusu, Türkoloji’de yeni ufuklar açmış, ilim otoritesi edip, yazar, siyaset ve devlet adamı. Bu arada konuyla direkt alakalı olduğu için birkaç cümlede merhum babam Orhan Köprülü’den bahsetmek istiyorum. Babam Dr. Orhan Köprülü olarak anılmak ister. Aslında kendisi profesördür. Fakat profesörlüğünü Amerika’da yaptığı için ve Türkiye’de bu paye verilmediği için hiçbir zaman kendini profesör olarak imzalarında hiçbir şekilde bu şekilde yapılmasını istememişti. Hâlbuki kendisi profesördür. Hayatın her dönümünde üstüne titrediği babası gibi Türkoloji ilminin kendisine meslek edinen fakat araştırmalarını daha sonra İngiltere’de bulunduğu dönemde yabancı kaynaklardan faydalanarak Osmanlı tarihi üzerinde yoğunlaştırmıştır. İngiltere’de bulunduğu yıllarda Oxford Cambridge Üniversitesi’nin kütüphanelerinden faydalanmıştır. Yeni savaştan çıkmış İngiltere’nin karne ve gıda dağıtıldığı zamana denk gelmiştir. O şekilde de bir sürü kitap iktisap etmiştir. 1960 yıllarında Amerika’da öğretim görevlisi olarak gittiği Indiana Üniversitesi’nde doktora talebelerine misafir profesörü olarak ders vermekle yetinmeyip ayrıca Osmanlıca okuma-yazma kursları düzenlemiştir. Yine babasıyla birlikte Kolombiya ve Butler Kütüphanelerinde araştırmalarına devam etmiştir. Bu yıllar içinde Fuat Bey kendisiyle beraber Amerika’daydı. Babasının son nefesine kadar gerek ilmi çalışmalarında gerek ise politik hayatında kendisini hiç yalnız bırakmamıştı. Devamında ise ilmi araştırmaları yazılarına devam etmiş, İslam Ansiklopedisinin yayılmasında Vahit Çabuk’la beraber ciddi çalışmalar yapıp her yayınlanan makalede yazılarını gerekse onun titizlikle çalıştığı Türk Klasikler kitabında imzasını hep Orhan. F Köprülü diye atmıştır. Hiçbir zaman tek başına kendi imzasını kullanmamıştır. Çünkü babasının da kendine miras bıraktığı bu ilmi bilgileri paylaştığı için veya babasının eksik bıraktıklarında babam tamamlamıştır. İşin iki taraflı boyutu var. Hem politik yanda hem ilmi yanı vardır. Cambridge Üniversitesi’nde yapılan anlaşmaya göre 30 doktora öğrencisine de Fuad Köprülü Bursu halen devam etmektedir. Burs üç bin sterlinle sınırlıdır. Otuz talebeyle de sınırlıdır. 8 Nisan 2000 Pazartesi günü Ankara’da İngiliz Büyükelçiliği’nde Sayın Büyükelçi Sir David Logan’ın misafirperverliğinde imzalanan anlaşmada yeni aydınlar yetiştirmek amacıyla buna yönelik bir çalışma yapıldı. Cambridge Overseas Trust Başkanlığı Prof. Dr. Anıl Seal, Prof. Dr. Nicholas Foskey, Yüksek Öğretim Kurumu’na gelerek anlaşmayı Dr. Kemal Gürüz ile gözden geçerek son şeklini vermişler. Sabah saat 11.00’de yapılan törende Kemal Gürüz ve babam Doktor Orhan Köprülü’nün kaleme aldığı, dedem Fuad Köprülü’nün kısa yaşam öyküsü babamın yazdığı şekilde okundu. Sonra ben torunu olarak bilim adamı Fuad Köprülü’nün bilimsel konuşmalarına bir ilave yaptım. Arkasından YÖK’e giderek öğlen yemeği yenildi. Akşam da Büyükelçilik’te Sir David Logan davetiyle hep beraber bir yemek yedik ve bu yapılan anlaşmada Cambridge Overseas Trust ve YÖK bursları 10 doktora öğrencisini kapsayacak şekilde 30 öğrenciden 10 öğrenciye tekrar imzalanarak senelik 3 bin sterlin katkı yapılacak şekilde Köprülü Bursu tekrar gerçekleşti. Üçüncü yılın sonunda tekrar atılan imzada sayının 30 öğrenciye çıkacağı ifade edildi.”

Bakmadan Geçme