Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Ramazan Balkan

KOBANİ DEĞİL ARAP PINARI – Kocatepe Gazetesi

Ramazan Balkan 13 Ekim 2014 Pazartesi 03:00:00
  Bir devlet dış politikada kendi bilgisini üretemez ve kendi literatürünü yaratamazsa başkalarının ürettiği bilginin peşine takılır. Böylece hiç farkına varmadan kendi dış politikasının değil başkalarının dış politik hedeflerinin takipçisi olur. Bunun son örneğini günümüzde aynıyla yaşıyoruz. Devletin en yetkili makamlarından en alt makamlarına kadar herkesin ağzında bir KOBANİ var, aldı başını gidiyor. Gazete ve televizyonlarda aynı, yetkili makamlardan hiçbir farkı yok. Yandaş medya olsun merkez medya olsun hepsinin dili aynı. Bu kör cehalet ve bu yanlış bilgi yüzünden beş bin yıllık devlet geleneği ve 90 yıllık Cumhuriyet kazanımı olan Türkiye Cumhuriyeti bölücülerin elinde paçavra konumuna düştü.
Ne demek istediğimize gelince; dış politika literatürümüze giren Kobani adı ve onun etrafında üretilen bilgiler bölücü kaynaklı. Bu konuda kendi bilgimizi ve literatürümüzü üretemediğimizden bölücülerin peşine takıldık. PKK’nın bölgedeki yapılanması olan PYD’ye neredeyse devlet olarak destek sunar hale geldik.
Şimdi neticeye gelelim. Kanuni döneminde Anadolu’da kapsamlı bir tahrir (sayım) yapılmıştır. Bu sayımda Ruha (Urfa) Sancağı’nın Sürüç Kazası’na (ilçe) tabi Arap Pınarı Nahiyesi vardır. Bu nahiyeye bağlı 20 civarında da köy bulunmaktadır. Nahiyenin ismi Türkçe “ARAP PINARI” olup etrafındaki köylerin isimlerinin çoğu da Türkçedir.
Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nde kayıtlı son dönem belgelerde de yine nahiyenin adı Arap Pınarı olarak kayıtlıdır. Örneğin 18 Eylül 1916 tarihli bir evrakın özetinde; “Arap Pınarı İstasyonu’nundan İslahiye’ye trenle mülteci sevkine başlanacağından İslahiye ve Hasanbeyli’de bu mültecilerin iaşeleri için gerekli tedbirlerin alınması” hususunda yerel makamlara emir verilmiştir. (BOA. DH. ŞFR. Dosya nr.68, Gömlek nr.52). Bu belge Ermeni techiriyle ilgili olup techir edenlerin iaşesi için gerekli hazırlığın yapılması emredilmiştir.
10 Mart 1918 tarihli evrak ise; “Sürüç’ün Arap Pınarı İstasyonu’nu civarında Arap isyancıların taarruzuna (saldırı) uğrayıp katledilen zabit (subay), neferan (askerler) ve bazı eşhasın (şahıslar) miktarları” hakkındadır. Suriye cephesinde ordularımız iki ateş arasında kalmış, önlerinde İngilizler arkalarında Arap isyancılar vardır. Bu belge cephe gerisinde saldırıya uğrayan askerlerimize aittir. (BOA. DH. ŞFR. Dosya nr. 575, Gömlek nr. 95)
11 Mart 1919 tarihli evrakta; “Cerablus İstasyonu ve köprüsüne İngilizlerin el koymaları sebebiyle Nusaybin ve Mardin’den hareket eden trenlerin Arap Pınarı İstasyonu’na kadar gidebilecekleri” bilgisi ilgili makamlara bildirilmiştir. (BOA DH. ŞFR. Dosya nr.610, Gömlek nr.29)
Yukarıda verdiğimiz birkaç örnekte görüleceği gibi nahiyenin adı Osmanlı kaynaklarında “ARAP PINARI” olarak kayıtlıdır. Arap Pınarı, Lozan Barışı sonrası Suriye tarafında kalınca Suriye hükümetlerinin bölgedeki Türk izlerinin silinmesi gayretlerine matuf olarak adı “AYN’EL ARAP” olarak değiştirilmiştir. “Ayn” kelimesi Arapça’da; su çıkan göz, göze, pınar anlamına gelir. Arap Pınarı’na yapılan göçlerden sonra buranın ismi Kürtler tarafından “KOBANİ” olarak kullanılmaya başlanmıştır. Bu isim Almanya’nın Osmanlı döneminde kurduğu Anadolu-Bağdat Demiryolu Şirketi’nin Arap Pınarı İstasyonu’na astığı (Anatolische-Bagdadbahn Company) tabeladan gelmektedir. Çünkü nahiyeye göç edenler bu tabeladaki ismi kullanmaya başlamasıyla birlikte bizim “ARAP PINARI” olmuştur “KOBANİ”.
Bizim buradan devlet makamındaki yetkililere tavsiyemiz önce; Arap Pınarı’nın tarihsel geçmişi hakkında doğru bilgiler edinip ardından Kobani’yi literatürlerinden çıkararak burasının adı ARAP PINARI’dır ve bin yıllık Türk yurdudur demeleridir. Sonra da kuzey Suriye denilen; Halep, Rakka, Menbiç Culap ve Kamışlı’ya kadar olan bölgede Türk nüfusunu güçlendirip korumaları altına almalarıdır. Böylece hemen dibimizde sınırlarımıza saldıran, tel örgülerimizi yıkan, askerlerimize kurşun sıkan, sınırlarımızı geçersiz hale getirmeye çalışan eşkıya çetesinden kurtulmuş oluruz.
Kuzey Suriye tarihi bir Türk yurdudur. Bugün yaşadığımız sıkıntılardan bu Türk nüfusuna sahip çıkarak kurtulabiliriz. 17. yüzyılda Suriye çölünden kuzeye doğru Şammar ve Aneze adlı iki Arap aşireti yayılmaya başlar. Halep, Urfa, Mardin, Diyarbakır taraflarına hatta Erzurum civarına kadar yağma ve çapullar yapar. Osmanlı Devleti bu yağmacıların Anadolu’ya girişlerini önlemek için Halep, Rakka, Menbiç Culap ve Kamışlı’ya kadar Fırat Nehri’nin kuzeyine Türkmen aşiretleri iskan eder. Kaynaklarda 28 Mart 1691 tarihli bir hükümle “Rakka bölgesinde ve Culap Nehri çevresinde iskan edilmek üzere Tatalu, Acurlu, Günce, Çepni, Kılıçlı, Cecelü, Kazlı, Tuğlı, Şeyhlü, Bekmişli, Elçi, Kubaş ve Çepni oymaklarının” bu havaliye iskan edildiği aşiretlerin Anadolu’ya geri dönüşlerini engellemek için “Anadolu’ya geçiş noktaları olan Behisni (Besni), Hısn-ı Mansur (Adıyaman), Göynük kazaları ve diğer yerler ahalisine, onları Elbistan ve Malatya sahralarına bırakmamaları” hakkında hükümler gönderildiği yazar.
Yazımıza son verirken belirtelim ki; ARAP PINARI yerine KOBANİ, KAMIŞLI yerine ROJAVA, YEZİDİ yerine EZİDİ ve Türkmen kasabası EMİRLİ’nin adını AMİRLİ olarak kullanmak; bölücülerin bilgisine ve literatürüne esir olmak, dolayısıyla onların politik hedeflerinin uygulayıcısı durumuna düşmektir.

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER