Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Mustafa Yılmaz DÜNDAR
e-posta: YAZARIN TÜM YAZILARI

KIYAMETE DOĞRU – Kocatepe Gazetesi

Mustafa Yılmaz DÜNDAR 15 Şubat 2017 Çarşamba 11:48:16
 

– 24-
O güne ikan olmak, sanki o anı görüyor gibi inanmak için “O Saat”i tefekkür edeceğiz…  Kur’an ona “Emru’s Sâah” diyor:
“Sana, ne zaman gelip çatacak diye O Saat’i soruyorlar. De ki: Onun ilmi ancak Rabbimin indindedir. Onun vakti için onu aşikar edecek yalnız O’dur. Semavat’a ve Arz’a (onun ilmi) ağır gelmiştir. (O) size ancak birden/ansızın gelir. Sanki sen onu bilensin gibi, sana soruyorlar. De ki: O’nun ilmi, Allah indindedir. Fakat insanların ekseriyeti bilmiyor.” (A’raf-187)
Yükü kaldırılacak bir bilgi değil
Konumuz kapsamında birkaç açıklama yapalım; birincisi şu: Efendimiz (SAV)’e “Sen bu iddiada bulunuyorsun ama bu iş ne zaman, bunu bize söyle!” diyorlar. Bunun üzerine, Efendimiz’e “O Saat’in ilmi Allahın indindedir, Rabbimin indindedir” demesi bildiriliyor. O Saat gizlidir. Şimdi, ayetlerle buradaki hikmeti, buradaki güzelliği, buradaki merhameti göreceğiz:
O ilim, o bilgi Semavat’a ve Arz’a ağır geldi. Her gün güneşin doğması batması, dünyanın kendi etrafında dönmesi, bu bilgiler onlara ağır gelmiyor, o işler devam ediyor ama bu öyle bir bilgi ki, bu öyle bir Aziym Gün ki, bu öyle şiddetli bir gün ve o güne ait bilgi ki Semavât ve Arz bu bilgiyi kaldıramıyor. Yoksa o saatin bilgisinin Allah indinde olması, “gizleyelim de şunları aniden yakalayalım” gibi bir bakış değil. Taşıyabildikleri bilgiler onlara zaten verilmiş. Bu bilgiyi kaldıramıyorlar. Dünya bu anı bilirse dönemiyor, Semavât bu anı bilirse gereklerini yapamıyor. Böyle bir dehşetli gün, böyle bir şiddetli gün!
Bundan sadece insan gafil!
Bu bilgiyi Semavat ve Arz bilirse ona ağır geliyor, Emr’i yerine getiremiyor. Buradan anlayacağımız bir diğer husus şudur: Kıyamet günü ile ilgili hesaplar yapmak yanlıştır, hele de Din adına! “Kıyamet şu zaman kopacak, şu kadar kaldı” gibi hesaplar çıkarmak yanlış uğraşlardır. Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem dahi; “ben bilmem” diyor. Allah; “Sanki sen biliyormuşsun gibi sana soruyorlar!” buyuruyor. Efendimiz öyle soranlara cevap vermiyor. Dikkat edin, ayet ve hadislere göre alametlerini söylemek ayrı iştir ama “şu gün, şu tarihte olacak” diye çıkıp konuşmak ayrı iştir! Bunlar Kur’an ve Sünnet’e uygun yaklaşımlar değildir. Bu tip açıklamaları müslüman olmayanlar da yapıyor. Hatırlayın, bir zamanlar, “kıyamet kopacak” diye birçokları Türkiye’ye koştu geldi, sığındı. Kıyametten haberleri yok, sanki buraya gelince kurtulacaklar.
Kıyamet için “gün, ay, yıl” gibi hesaplar yapmak sünnete uygun değil, doğru değil.
“Semavat’ın ve Arz’ın gaybı Allah’ındır. O Saat’in Emri ancak bir göz kırpması gibi yahut daha yakındır. Muhakkak ki; Allah, herşeye Kadir’dir.” (Nahl-77)
Kıyamet; yakın, ama ne kadar?
İşte kıyametin zamanını öğrendik; o yakınmış. Şu gün bugün değil; yakın! Ne kadar yakın? Bir göz kırpması kadar yakın! Bu ayetteki bilgiye bizim zaman anlayışımıza göre bakan yanılır, insanın zamanının süreci ayrıdır. Zamanı Rububiyet’e yükselttiğinizde onun öyle bir noktası vardır ki insanın zaman hesabına göre binlerce yıl orada bir gün gibidir, bir noktada öyledir. Dolayısıyla, kıyamet göz kırpması kadar yakındır; yani o gün bu kadar yakındır. Zamanını ayetten öğrendik: Yakın!
“Muhakkak ki, O Saat’in ilmi Allah indindedir.” (Lukman-34)
“Muhakkak ki O Saat gelecektir. Her nefs sa’y ettiği ile cezalansın diye! Neredeyse onu kendimden gizleyeceğim.” (Ta-Ha; 15)
Daha önce En’am-12’de gördük, Allahu Rabbul alemiyn “Rahmeti (merhameti) kendime farz kıldım” buyuruyordu. Bizim için şu rahmete, merhamete bakın. Şimdi ise, kıyametin ne zaman kopacağını neredeyse kendimden gizleyeceğim dedi.
Ayette şu çok açık: Muhakkak o saat gelecektir. Ne için? Her nefs say ettiği ile cezalansın diye!
Yani; dünyada neyin peşinde koşmuşsa onun karşılığını bulsun diye! Hani iki tepe arasında sa’y eder, koşturursun ya, dünyada da sürekli sa’y içindesin. Bu dünyada neyin peşinde koştuysan onun karşılığını alasın diye “O Saat” mutlaka gelecektir. Ama neredeyse onu Kendimden gizleyeceğim. Allah’ı tanıyan, böyle bir şeyin olmayacağını bilir. Burada anlatılmak istenen bize olan merhametidir! O kadar merhametli ki “neredeyse Kendimden gizleyeceğim” buyuruyor. İnsanlara, yarattıklarına sevgi ve merhametine bakın! Adaletin gereği bu. İnanan ve inanmayanın ayrılması için olması işin gereği bu! O yüzden neredeyse kendimden bile…
“İnsanlar sana O Saat’ten sorarlar. De ki onun ilmi ancak Allah indindedir. (Ahzab-63)
“Sana O Saat’ten soruyorlar; ‘onun gelip çatması ne zaman?’ diye. (Oysa) onun zikra’sından (vaktini bildirecek ilimden) sende ne arar? Onun (ilmi’nin) müntehası (nihayete ulaşacağı yeri) Rabbine’dir. SEN ANCAK ONDAN HAŞYET DUYAN KİMSENİN UYARICISISIN.” (Nâziât; 42-45)  
“Onlar ki Bil-gayb Rablerinden haşyet ederler. Ve onlar ‘O Saat’ten de titrerler.” (Enbiya-49)
“Ey, insanlar! Rabbinizden ittika edin. Ve babanın çocuğundan, çocuğun da babasından birşey ödeyemeyeceği günden haşyet edin. Muhakkak ki, Allah’ın va’di hakk’dır. Dünya hayatı sakın sizi aldatmasın. O çok aldatıcı da sizi Allah ile aldatmasın.” (Lukman-33)
Sizi Allah ile aldatan aldatmasın demek; “şeytan sizi dini oyunlarla aldatır, düşmeyin” demektir.
Allah ile aydatmak ve “allah affeder” düşüncesi
Bu konuda en çok düşülen tuzak nedir biliyor musunuz? “Boş ver, Allah hoşgörülüdür bağışlar, Allah affeder” tuzağı! Rabbimiz uyarıyor: Bu şeytanın seni aldatmasıdır, bu tuzağa düşme! Elbette Allah bağışlar, ancak kimleri? Tekrar o günahı işlememek için rahatsız olup, tövbe edip kurtulma gayretine girenleri! Yani Levvame’de olanları bağışlar! Günah işlemek için “Allah bağışlar” diyemezsiniz. Öyle anlayana deniyor ki: Dikkat et, bu şeytanın seni Allah ile aldatmasıdır! Birisi sana bir günahı hoş göstermek için; “ne olacak canım, Allah affeder” diyorsa ayet uyarıyor: Böyleleri seni Allah ile aldatmasın!
“Fakat siz, dünya hayatını tercih ediyorsunuz.” (A’lâ-16)  
“Hayır! Bilakis siz acile’yi (dünyayı) seversiniz; ahireti bırakırsınız.” (Kıyamet; 20, 21)
“Şu insanlar, çarçabuk geçen dünyayı seviyorlar da önlerindeki çetin bir günü (ahireti) ihmal ediyorlar.” (İnsan-27)
“Halbuki ahiret daha hayrlı ve daha kalıcıdır.” (A’lâ-17)
“Dünya hayatı bir oyun ve eğlenceden başka birşey değildir. Bilfiil korunanlar için ahiret yurdu daha hayrlıdır. Hâlâ akletmeyecek misiniz?” (En’am-32)
“İşte bu ilk uyarıcılardan bir uyarıcıdır; o yaklaşan (kıyamet) yaklaştı. Onu Allah’ın dȗnündan (Allah’ın dışı var zannıyla oluşturduklarınızdan bir) keşfedecek yoktur. Şimdi siz bu söze (Kur’an’a) mı şaşıyorsunuz? Ve gülüyorsunuz ağlamıyorsunuz. Ve siz (hiç etkilenmiyor) oyalanıp duruyorsunuz. SECDE EDİN ALLAH’A VE O’NA KULLUK EDİN.” (Necm; 56-62, secde ayeti)
Buyuruyor: Uyarıyoruz ama “Mâliki YevmidDiyn” derken bu uyarı size hiç tesir etmiyor! Bu ayetleri okuduğunuz, duyduğunuz halde gülüyorsunuz! Ağlamıyorsunuz! Hiç etkilenmiyorsunuz! Oyalanıp duruyorsunuz… Oyalanmayı bırakın da, Allaha secde edin ve O’na kulluk edin…
“De ki: “Eğer Rabbime isyan edersem, gerçekten ben, azim (bir) gün’ün azabından korkarım.” O gün kimden (azab) çevrilip savılırsa, hakikaten ona (Allah) rahmet etmiştir. İşte apaçık kurtuluş budur.” (En’am; 15, 16)
“Fakat, onlar O Saat’i de yalanladılar. O Saat’i yalanlayanlara saıyr’i (alevli bir ateşi) hazırladık.” (Furkan-11)
“Muhakkak ki O Saat elbette gelecektir; onda kuşku yoktur. Fakat, insanların ekseriyeti iman etmez.” (Mü’min-59)
“Eğer” diyorlar; “doğru iseniz, ne zaman (gerçekleşecek) bu tehdit?” (Enbiya-38)
“Ona iman etmeyenler, onu acele isterler. İman edenler ise, ondan müşfiktirler (korku ile ürperirler) ve bilirler ki; o kesinlikle Hakk’tır. Dikkat edin, O Saat hakkında tartışanlar, muhakkak uzak bir dalâl içindedirler.” (Şûra-18)
İnsan cehenneme aceleyle koşuyor
Acele istemek halini biraz açalım. Ayetteki “sizin acele istediğiniz” ifadesine şöyle mânâlar verebiliriz: Birisi, Efendimiz (SAV)’e itiraz etmek için. “Madem böyle bir saat var diyorsun, haydi göster, haydi getir” deyip acele ediyorlar. Bunu günümüze getirelim: Acaba biz kime “haydi göster, haydi acele et” diyoruz? Onu bugün nasıl diyoruz veya biz nasıl acele ediyoruz? Ayeti ötelemeyelim. Ayet o zamana aittir diye ötelersen gününe/kendine amel çıkaramazsın! Kendimize amel çıkarmak için soracağız; ayet bize ne diyor? Ve bugün için cevabını bulacağız! Evet, o gün öyleydi, bugün nedir? Ve her iki mânâyı birleştireceğiz.
“İnsanı acel’den/aceleci yarattık” (Enbiya-37)
Demek ki insanlar aceleci. Peki, böyle yaratılan insan nasıl acele eder, insanlar bu aceleciliklerini nerede kullanır?
Dikkat edin, insan dünya işlerinde, onu cehenneme götürecek her şey için aceleyle koşuyor. Acelesi ne içinmiş, neye acele ediyor? Ateşe! Telaşla ateşe! Onu ateşe götürecek şeyin peşinden koşup duruyor, ateş için acele ediyor. Acele ettiğiniz şey, aceleyle biriktirdiğiniz şey budur! Onlar Efendimiz’i zorda bırakmak için hem sözle hem de yaşantıyla acele etmişler. “Getir bakalım o anı” diyorlar! Ama ayette geçen “acele istemek” günümüzde de geçerlidir; hâlâ acele ediyoruz! İnsan o gün de bugün de sürekli acele ediyor; bir aceleyle kendisine ateş biriktiriyor. Halbuki asıl nerede acele etmek gerekiyor? Onu hadislerden öğreniyoruz: Hayr işinde, ibadette, salât ikame etmekte acele edeceksiniz, “acele”yi Allah yolunda kullanacaksınız. Allah’ın seni aceleci yaratması, ateş için aceleci olasın diye değil! Sana verilmiş olanı yanlış yerden, zulmetten alıp hicret ettiresin, acele yanını hayr işlerinde kullanasın diye. Öyle yapmalısın; sana verilmiş olanı zulmetten alıp hicret ettireceksin, acele eden yanını hayr işlerinde kullanacaksın, üç beş düşünüp bir yapan yanını ise dünya işlerinde kullanacaksın. Biz tersini yapıyoruz, ahiret işlerini üç beş düşünüyoruz: Namaza gitsem mi gitmesem mi… Dünyayı hiç düşünmeden koşup acele yapıyoruz. Ters! Onu düzüne çevirelim!
“Kâfir olanlar, gözlerinden ve sırtlarından ateşi savamayacakları, kendilerine yardım dahi edilmeyeceği zamanı bir bilselerdi (böyle acele isterler miydi)?” (Enbiya-39)
“Andolsun ki; biz, Musa’yı ayetlerimiz ve sultan-ı mubiyn ile irsal ettik, firavun ve mele’sine… Onlar firavun’un emrine tabi oldular. (Oysa) firavun’un emri reşiyd değildir. (Firavun) kıyamet günü kavminin önüne geçip önderlik eder. (İşte) onları nar’a vardırdı. O varılan yer ne kötü bir yerdir.” (Hûd; 96-98)
“Musa dedi ki: Muhakkak ki; ben, hesap gününe iman etmeyen her mütekebbir’den benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz’e sığınırım.” (Mü’min Sûresi-27)
Hesap Günü’ne iman etmeyenin nasıl şerli bir hayatı olacağını, o halden ve onlardan nasıl korunmak gerektiğini Hz. Musa aleyhisselam bize bildirmiş oluyor. Çünkü Rabbi O’na dedi ki:
“Muhakkak ki; Ben, evet Ben Allah’ım. La ilahe, illa ENE (illa BEN). Bana kulluk et ve Benim zikrim için salatı ikame et. Muhakkak ki, O Saat gelecektir; her nefs sa’y ettiğiyle cezalansın diye. Az kalsın onu (Kendimden) gizleyeceğim. Ona iman etmeyen ve hevasına tabi olmuş kimse ondan (kıyamet gerçeğine göre yaşamaktan) seni alıkoymasın. Sonra helak olursun.” (Ta-Ha; 14-16)
Bu uyarıdan sonra Hazreti Musa aleyhisselam diyor ki: Bu inanmayanın şerrinden Allah’a sığınırım. Çünkü uyarsam beni helak edecek…
“O gün kâfir olanlar ve Rasûlullah’a asi olanlar, (arz’a geçirilip) yerle bir olmayı temenni ederler. Allah’tan bir sözü de gizleyemezler.” (Nisa-42)
“Doğrusu biz sizi yakın bir azap ile uyardık. O gün kişi ellerinin (kendine) ne takdim ettiğine bakar ve kafir olan şöyle der: Keşke toprak olsaydım.” (Nebe-40)
“Keşke (ölümle) iş bitmiş olsaydı.” (Hâkka-27)
Sorumsuz olmak isteyenler
Bu ayetleri de birkaç cümleyle özetleyelim. Hakikati fark eden kâfirler, fark etmenin artık işe yaramayacağı o anda Arz’a geçirilip yerle bir olmayı temenni ediyorlar. Nisa-42’deki “Arz’a geçirilme, yerle bir olma” temennisi ile Nebe-40’taki “keşke toprak olsaydım” yalvarışı aslında aynı arzudur! “Toprakla beraber yok olma” talebi ile “Arz’a geçirilip yok edilme” isteği aynı mânâdır. Hakka-27’deki “keşke ölümle iş bitmiş olsaydı” arzusu da böyledir, o da aynı mânâda bir taleptir, vurguladıkları şey aynıdır: Sorumsuz olalım! Sorumlulukla yaratılmamış olanın halini istiyor, toprak olmak istiyor? Neden? Çünkü bir sorumlulukla yaratılmayanların durumu farklıdır. O gün sorumluluğu olanlar devam edecek, Hesap Günü’ne onlar ilerliyor. İnsan bunu gördüğü için diyor ki; “keşke TERCİHİM (böyle bir yetkim) olmasaydı! Ben de tercihi olmayanlar gibi, dünyada yaşamış sonra da toprağa karışmış, silinmiş olsaydım!” diyor.
İnsanların “keşke toprak olsaydım” diyecekleri Kıyamet Günü öyle dehşetli, öyle zor, öyle azim bir gün ki!

YAZARLAR

TÜMÜ

SON HABERLER