Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
İrfan Ünver NASRATTINOĞLU

KIRIM (1)

Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan, ikisi de komşumuz ve müttefikimiz olan Rusya ile Ukrayna’nın aralarındaki sorunları, savaşmadan çözüme kavuşturulması için aracı olmaktadır. Umarım savaş olmadan, sorunlar çözümlenebilsin. Ancak, özellikle belirtmek isterim ki; iki ülke arasındaki sorun, sadece son zamanlarda sözü edilen Donbas değildir. Asıl konu, Kırım’ın Rusya tarafından ilhak edilerek, Rusya Federasyonuna dahil edilmesidir.
KIRM eski bir Türk Yurdudur. Tarih içerisinde Rusya ve doğal olarak SSCB bayrağı altına girmiştir. Dolayısı ile de, bu ülkedeki Rus nüfusu hızla çoğalmış ve bu sayede de, Rusya burayı ilhak edebilme olanağı bulmuştur.
Evet, Kırım neresidir?…Kuşkusuz ansiklopedilerde bilgi çoktur. Ama bir de, Afyonkarahisarlı bir gazetecinin gözleriyle Kırım’da dolaşmaya ne dersiniz?…
***
Rusya Federasyonuna bağlı, özerk bir cumhuriyet olan Kırım’a 2000-2006 yılları arasında 6 kez gittim ve bu küçük Türk Yurdu’nu adeta adım adım gezip gördüm ve Tatar kardeşlerimizle tanışıp, görüşmelerde bulundum. Ayrıca, Başkanlığını yaptığım Halk Kültürü Araştırmaları Kurumu olarak bu ülkede bilimsel ve sanatsal etkinlikler düzenledim.
AKMESCİT (Simferopol)
İlk seyahatimde beni Kırım Kültür Bakanı Yardımcısı olan İsmet Zaatov karşılamıştı. Bardaktan boşanırcasına yağan yağmur altında, Mustafa adlı şoförün kullandığı külüstür bir Volga otomobil ile çıkıp, Kırım Tatar Milli Meclisi’ne gittik. Kırım Fondu (Vakfı) başkanı Rıza Şevki’yi ziyaret edip, kahve içtik. Yanında Emekli Albay Rifat Kurti vardı. Bu hoşsohbet insandan, Tatar soydaşlarımızın, ünlü “tepreş” kutlamalarının kaynağını öğrenmiştim.
Buğday başağının tepreştiği gün, baharın gelişi kutlanıyor ve buna da “Tepreş” deniliyordu. Nerede Tatar yaşıyorsa, orada Hıdrellez ve Nevruz gibi, Tepreş de bayram sevinciyle kutlanan bir gündür. Rifat Kurtiş, aralık ayının “ilk kış” ayı olduğunu, ocak ayının ”karakış”, şubat ayının “kıçık”, mart ayının “saban”, nisanın “çeçek” ayı olduğunu söylemişti.
Kırım’ın başkenti olan Simferopol’ün asıl adı Akmescit’tir. Bu kadim kentin ortasında Salgır Pınarı akıyor. Salgır Baba, Kırım tarihinde yaşamış olan bir ulu kişidir. Onun adıyla anılan bir de Altın Ova da denilen “Salgır Ovası” var. Kırım Fondu’nda yaptığımız sohbetlerde, “Karasubazar” ın, eski adını alması, “Alupta” kentine, Orta Asya içerilerinden gelecek olan Tatarlar’ın iskân edilmeleri gibi tasavvurları öğrendim.
Şehir içinde turd atarken, dikkat ve heyecanla sağa sola bakınıyordum. Kırım’ı çok iyi bilen İsmet, geçtiğimiz yerler hakkında bilgiler veriyordu: Çadeş Dağı, Demirci Dağı, Demirci köyü, 752 metre rakımlı Angara Boğazı…Akmescit-Yalta arasında sefer yapan troleybüs ve Yalta Ovası…
***
Korbekül Köyü
Türkiye’de kurduğu Ülker müessesesini, dünya çapında üne ulaştıran merhum Sabri Ülker, Kırım’daki Korbekül köyünde dünyaya gelmiş. Bu köydeki Cuma Camii ile Medreseyi, Ruslar yakıp ortadan kaldırmışlar. Orta Asya’dan sürgünden dönen 300 aile bu köye yerleşmiş.
Aluşta
Kırım’ın bu şirin kentine Orta Asya’dan dönen 3000 kadar Tatar yerleşmiş. Ama bu yerleşim kolay olmamış ve çok mücadele edilmiş. 1927 yılında meydana gelen şiddetli depremle yerle bir olan Aluşta yeniden inşaa edilmiş. Kırım Özerk yönetimi, Tatarlara yer göstererek, orada mesken inşaa edebileceklerini söylemiş, ama bizim gerçekten yiğit soydaşlarımız, devletin gösterdiği yerde değil de, arzu ettiği arsa üzerine evini yapıyormuş.
Kızıltaş Köyü
Kırım’da yaşanan acı olayları kalemiyle, bütün dünyaya anlatan, ünlü yazar Cengiz Dağcı, Kızıltaş Köyünde dünyaya geldi. Bugün onun köyünde ağırlıklı olarak Ruslar yaşıyor. Köyün hemen aşağısında, Cengiz Dağcı’nın ilk gençlik yıllarının geçtiği Hurzuf Kasabası var.
Yalta
Şu dağ, bu dağ derken, Yalta’ya ulaşmıştık. Şehre girmeden önce, tepeden görünen manzara, gerçekten muhteşemdi. Görkemli binaları ve plajı ile Yalta, mükemmel bir sahil kenti olarak dikkati çekiyordu.
Dereköy’den Yalta’ya girip, yola devam ederken, sağ yanımızda Ormankoş Dağı, solda deniz kenarında Koreiz köyü ve Çatalya köyü…derken Alupka.
Alupka
Yalta’dan ayrıldıktan sonra 17 km, ötedeki Alupka’ya uğradık. 12.000 nüfuslu küçük ama güzel bir sahil kasabası olan Alupka’da, Vorontsov sarayı ve bahçeleri Alupka’nın görülmesi gereken en önemli yapısıdır Ay Petri dağı ile Uçan Su şelalesi de görülesi yerlerdir. Eski bir Tatar köyü olan Alupka’da Buhara Emirinin sarayı ve bir de Cuma Camii bulunmaktadır.
Dağlar ve Efsaneler
Bu Yalta yolculuğunda, uzaktan da olsa gördüğümüz dağlarla ilgili ilginç efsaneler anlattılar. Demirci, Ayı ve Kırım’ın en yüksek dağı olan Çadır dağı…Gurzuf civarında karşımıza çıkan Ayıdağ, Gelin Kaya ile Damat Kaya’yı ilgiyle seyrettik. Buradan geçerken şu efsaneleri anlattılar:
Ayı Dağı efsanesi: “Yalta dağlarında yaşayan bir ayı bu bölgenin kralının kızına aşık olur. Ancak güzel prensese aşkını bir türlü söyleyemez. Derken kral prensesi Anadolu kıyılarındaki bir prensle evlendirmeye karar verir. Düğün-dernek yapılıp da artık gelin ile damadın düğün evinden ayrılıp karşı kıyıya geçme vakti geldiğinde, sevdiği güzel prensesin gidişine engel olmak isteyen ayı, çareyi Karadeniz’in sularını içmekte bulur. İçtikçe şişer, şişer de şişer…Ayının bu haline acıyan Tanrı, hem ayıyı, hem gelin ile damadı taş yapar.”
Ayı Dağının üzerinde kara bulutlar toplanmaya başlayınca, Kırımlılar, yağmur yağacağını bilirler.
Demirci Dağı efsanesi: “Köydeki demircilik yapan bir adam, güzeller güzeli bir kıza aşık olur. Ama kıza zengin, varlıklı bir çok kişi talip olmuştur. Ailesinin kızı bir başkasına vermesinden endişe eden demirci, kızı kaçırarak, bir mağaraya saklar. Yanında ok ve yay da vardır. Kızı aramaya çıkanlar, mağarayı bulurlar. Ama demirci, ne olursa olsun, kızı teslim etmemeye kararlıdır ve üzerine gelenleri, oklayarak öldürür ve kızı kimselere vermez!…”
Hanife Ömerova anlattı: Bu Demirci Dağının denize bakan yanında, bir kaya üzerinde, ünlü Katerine’nın, doğal koşullarda oluşan, yüzünün bir profili belirirmiş. Bu profil tamamen kaybolunca, Kırım, eskisi gibi Tatarlar’ın eline geçecekmiş…Doğal nedenlerle bu kaya, çatlamaya başlamış!…
Arzu Kız Ali Baba efsanesi: Türkiye’den Kırım’a gelen Ali Baba adlı bir kişi, Kırımlı, çok, ama çok güzel bir kız olan Arzu’ya aşık olur. Kızı alıp, Türkiye’ye götürür. Fakat Arzu Ali ile mutlu olmamıştır. Çok geçmeden bir çocuk doğurur ve çocuğunu alıp, Kırım’a kaçar! Ali, aşk acısıyla yanıp tutuşmaktadır. Bir gemiyle Kırım’a giderek, Arzu’yu tekrar Türkiye’ye götürmek ister. Ama Arzu, Tanrıya yalvararak; ben bu adamın eline düşmekten ise, taş olayım, daha iyi, der. Tanrı onun dileğini kabul ederek, taş yapar!…
Karasubazar ve Sarı Su
Evliya Çelebi’nin, Seyahatnamesi’nde uzun uzun anlattığı Karasubazar, yurda dönen Tatarlar’ın yerleşmeyi tercih ettikleri kentlerden birişdi. Burayı ziyaret ettiğimizde sayıları 18000 olan Tatar Türkleri’nin burada ve “Zuya” köyünde mesken ve cami inşaatı yaptıklarını gördük. Keza Belagorsk (Sarı Su) köyünü de 1990 yılında işgal ederek sahiplenmişler. On yılda geliştirdikleri bu köyde, T.C.Diyanet Vakfı’nın yardımı ile, iki şerefeli minaresi olan Hazreti Ali Camii’ni yapmışlar.
Köyler…köyler…köyler…Karaçöl köyü: Trakya kökenli Rumlar var. Nüfusun % 38’i Tatar Türkü. Adı Rusça’ya çevrilmiş olan Köprülü Köyü…Halkın yarısının Tatar olduğu Bahçeli (Begatoc)…Ortaalan dağ köyü…Toplu köyü, Kışlav köyü. Karasubazar ve Sudak’ın sınırı…Sala köyü…Elbus köyü, en soğuk köy olup, vaktiyle burada Çerkezler yaşamış…Soğuksu köyü… Tarak Taş köyü…10 yıl içinde kurulan ve halkın tamamı Tatar olan Alçak köyü…
Bezbağlayan (Bezbaylan)
Yol üstünde Akmescit – Sudak yolu üzerinde Karasubazar’ı geçtikten sonra ana yol üzerinde suyu ile meşhur Bezbağlayan’da mola vermek gelenek haline gelmiş. Vakti zamanında köyde kutsal sayılan bir su ve yanında da bir ağaç bulunmaktaydı. Karay ve Kırım Tatar Türkleri bu ağaca niyet tutar, bez bağlarlardı. Bez-çaput bağlama işlemine de “Bezbaylan” denirdi. Bu su ile el yüz yıkanır, şifa niyetine içilir, niyet tutulurdu.
Buradaki molada Enver adlı bir Tatar’ın işlettiği, güzel bir restoranda bir şeyler atıştırmıştık. Sözünü ettiğim ağaca, sadece bizimkilerin değil, ülkeyi ziyaret eden başka milletlere mensup şahısların da bez bağlayıp, adak adadıklarını öğrenmiştim.
Sudak
Kırım 2,4 milyon nüfuslu, nüfusun büyük çoğunluğu Ruslar’dan oluşan, 300 bin dolayında Tatar Türkü’nün yaşadığı bir ülkeydi. Ruslar’ın tanımadıkları, Kırım Tatar Milli Meclisi’nde 33 üye vardı. Ama Ukrayna cumhurbaşkanı ve hükümeti bu meclisi tanıyordu. Mustafa Cemiloğlu ile Rifat Çubarov da Ukrayna parlamentosunda üye idiler.
Ukrayna egemenliğinin artması, bizimkilerin akın akın gelerek, ana yurtlarına yerleşmeleri, kimi Ruslar’ı endişeye sevketmişti ve Kırım’ı terkederek, Rusya’nın içerilerine göçenler vardı. Ama bu göçün durdurulması için yönetim Ruslar’a maddi destekte bulunuyordu.
Sudak Türkleri, Sovyet hakimiyetine direnen ve tüm SSCB’nde en son teslim olan Türk topluluğu idi. Bu güzel kentin Belediye Başkanı Yardımcısı Şevket Hasanov’u ziyaret ederek, sohbet etmiştik.
Kırım Tatar Tiyatrosu
Kırım Tatar kardeşlerimiz, bir devlet teşkilatında olması gereken tüm birimleri teker teker oluşturmuşlar. Örneğin Kırım tatar Tiyatrosunun sahnelediği “Baybars” adlı oyunu büyük bir zevkle ve hayranlıkla seyretmiştim.
Tatar gençleri rollerini başarıyla oynarlarken, Kırım Tatar musikisinin ve folklorunun özgün örneklerini de sergilemişlerdi. Bu tiyatro salonunda bir akşam da Kırım musikişinaslarının, muhteşem bir musikisi ziyafetini izlemiştim.…Aslında böylesi ziyafetler, seyahatim süresince düzenlendi. Örneğin bir gün de Akmescit müzesinde, Tatar ressam Ramazan Hüseyin’in, sürgün ve göç olaylarını simgeleyen resimlerinden oluşan bir serginin açılışına katılmıştım.
Kırım Tatar Cumhuriyet Kütüphanesi
İşgal ve sürgünden önce Kırım’da zengin bir kütüphane vardı, fakat Ruslar binlerce kitabı yakarak imha ettiler. Ama şimdi, 24 Eylül 1990 tarihinde açılışı yapılan, küçük de olsa bir Kırım Tatar Kütüphanesi var.. Burası tam anlamıyla bir millî bir kütüphane niteliği taşımaktadır. 10 yılda yaklaşık 15 bin kitap toplandı. Tatar ve Türkiye Türkçesiyle basılı kitaplar toplanırken, aslında bir Türkoloji Kütüphanesi oluşturuldu. Bir yandan Cengiz Dağcı gibi, diasporadaki Tatarlar, öte yandan, T.C.’ndeki özel ve resmi kuruluşlar, Kırım’a adeta kitap yağdırdılar.
Kütüphanedeki sohbetimizde, Cengiz Dağcı ile ilgili sohbet yapılırken, Prof.Dr.Adile hanım, Dağcı’nın 23 kitabının 17’sinin doğrudan Kırım ile ilgili olduğunu söyledi. Bir de Cengiz’in; “…hiçbir yazımda Rus düşmanlığı yapmadım. Rus kültürü ve edebiyatı ile beslendim, yazılarımda Rus edebiyatı tesiri oldu…” diye yazmış olduğunu belirtti ve şunları da ekledi: “Kırım Tatar dili için Dağcı’nın eserleri kaynaktır. Deyimler, atasözleri vb. halk edebiyatı örnekleri var…

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER