Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Ramazan Balkan
e-posta: YAZARIN TÜM YAZILARI

KİM, KİMİ ASİMİLE ETTİ?

Anadilde savunma hakkı yasası tartışılırken bu yasayı savunanlar; Kürtler üzerindeki inkâr ve asimile politikasının sona ermesi, gerektiğinden bahsederken, bu inkâr ve asimile politikalarının sona ermesinde; Kürtçenin okullarda seçmeli dil olması, üniversitelerde Kürtçe bölümlerinin açılmasının, önemine değindiler. Bu inkâr ve asimile söylemlerine inanmıyorum. Bu iddiaların tamamı safsatadır. Gerek İmparatorluk döneminde gerek Cumhuriyet döneminde Türkler inkâr ve asimile politikası gütmemiş bilakis inkâr edilen de asimile edilen de haksızlığa uğrayan da Türkler olmuştur, başkaları değil.
Balkan savaşları sonrasında Yunanistan’a terk ettiğimiz Yanya şehri sakinlerinden olan yazar F. Bülent KOCAMEMİ, “Yanya’nın Gözyaşları” adlı kitabında; “Yanya’nın II. Murat döneminde Osmanlı hâkimiyetine geçtiğini ve buraya iskân edilen Türklerin birkaç nesil sonra Türkçeyi unutarak Rumca konuşmaya başladıklarını, mübadele sonrası Anadolu’ya geldiklerinde Rumca konuştukları için yadırgandıklarını, hâlbuki kendilerinin özbeöz Türk olduklarını, Türkçenin unutulmasının Osmanlı idaresinin hatası olduğunu, oralara iskân ettiği Türk halkın kültür hayatını ihmal ettiğini,” vurgular.
Aynı yakınmalar Tahmiscizade Mehmet Macit Efendi’nin “Girit Hatıraları” eserinde de bulunur. Yazar; “1715 yılında Girit’in Osmanlı hâkimiyetine geçtiğini, adaya iskân edilen Türklerin eğitim hayatı ihmal edildiğinden birkaç nesil sonra Giritli Türklerin Rumca konuşmaya başladıklarını, 1912’de adanın Yunanistan’a ilhakı üzerine Anadolu’ya göç eden Giritli Türklerin Rumca konuştukları için aşağılandıklarını” üzülerek ifade eder.
Askeri tarihte Grebeneli Bekir Fikri Bey olarak tanınan Yarbay Bekir Bey’in “Balkanlarda Tedhiş ve Gerilla” adında Balkan savaşlarındaki mağlubiyetlerimizi anlatan ve yakın tarihimiz için ibret levhası olacak hatıraları vardır. Sarıkamış’ta şehit düşen bu kahraman subayımız kitabında; “Fatih döneminde Grebene’ye iskân edilen Türklerin birkaç kuşak sonra Rumca konuşmaya başladıklarını, hatta ced’be cet (eski atalardan bu yana) Türk neslinden olan evlad-ı fatihanın bölgede hâkim İslam nüfus olan Arnavutlar arasına karışarak Arnavutlaştıklarını, Grebene’deki Türk köylerini Yunan işgaline karşı örgütlerken halka meramını Rumca anlatmak zorunda kaldığını” anlatırken kendi halkını unutan Osmanlı idaresini de hayıfla anar.
Balkanlarda durum bu ahvalde iken Anadolu veya diğer bölgeler bundan farklı değildir. Evliya Çelebi seyahatnamesinde geçen Mısır, Şam, Halep, Bağdat ve Basra’daki Türklerden günümüze ne kaldı. Hepsi asimile oldular, Araplaştılar. I. Dünya Savaşı’nda Kudüs’teki IV. Ordu’da Cemal Paşa’nın özel kaleminde görev yapan Falih Rıfkı ATAY’ın “Zeytindağı” adlı eserinde şu satırlar vardır; “Halep’ten bu tarafa geçmeyen şey, yalnız Türk kâğıdı değil, ne Türkçe ne de Türk geçiyor. Osmanlı saltanatı som bürokrat iken bile bürokrasi Arap yahut yarı Araptır. Türkleşmiş hiçbir Arap görmedikten başka, Araplaşmamış Türk’e az rast geliyordum.
Arap Milliyetçiliği güden Şamlı Azimzadeler Konya’dan gelme Kemik Hüseyin’in torunları idi. Halep’in esas ailelerinin asılları Türk’tü. Osmanlı İmparatorluğu’nda itibar, azınlığın imtiyazı olduğu için ve Türk unsuru imtiyazsız olduğu için herhangi bir Müslüman azınlığın çocuğu olmak, Türk olmaktan daha faydalı idi.
Suriye, Filistin ve Hicaz’da:
– Türk müsünüz? sorusunun birçok defalar cevabı:
– Estağfurullah !… idi.”
Mısır, Şam, Halep, Bağdat ve Basra’da Araplaşan Türkler Doğu Anadolu’da ise Kürtleşmişlerdir. 1988 yılında ilk görev yerim olan Siverek’e atandığımda bu ilçemizde özbeöz Türk olan Karakeçili, Türkan, Döğer ve Beydili (Badıllı) aşiretlerinin Kürtleşmiş olduklarını gördüm. Geçenlerde TRT Haber’de yayınlanan ve Emin PAZARCI’nın hazırladığı terörle ilgili programa katılan Rişvanlı, Karakeçili, Badıllı, Sivan aşiretleri temsilcileri, aşiretlerinin Türkmen olduklarını sonradan Kürtleştiklerini aktarıyorlardı. Prof. Dr. Faruk SÜMER hoca “Oğuzlar (Türkmenler)” adlı eserinde bu kimlik değişimine “Türkmenlerin Dramı” adını takmıştır. Nasıl dram olmasın ki; kendi yurdunda, kendi devletinde, kendi bayrağı altında insanımız Türk kimliğini kaybetmektedir.
Kim kimi inkar etmiş, kim inkar edilmiş, kim asimile edilmiş derken Osmanlı kaynaklarında Türklerin; Etrak-ı bi İdrak (akılsız Türk), Etrak-ı na-pak (Pis Türk), Türkmen-i şekavetnişin (Eşkıya Türkmen), Türkmen-i bed’nam (Çirkin suratlı Türkmen) olarak adlandırıldığını belirtelim. Hatta Kanuni döneminde divan katibi olan Hafız Hamdi Çelebi yazdığı bir şiirin her kıtasını “Uktül-üt Türk velevkane ebbak” yani “Türk’ü öldür, baban dahi olsa” dizesiyle bitirmiştir. Bu devşirme, şiirinde Hz. Muhammed’i dahi Türk düşmanlığına alet edip Hz Muhammed’in; “Dedi ol kan-i kerem, şah-ı celal Türk’ü katleyleyiniz, kanı helal” yani “Türk’ü katleyleyiniz, kanı helaldir” dediğini yazmıştır.
Şimdi kendimize soralım; inkâr edilen kim? asimile edilen kim?

YAZARLAR

TÜMÜ

SON HABERLER