“Kavgalı, dövüşlü yapılan protestolardan sonuç alınmıyor”
Afyon Kocatepe Üniversitesi tarafından her hafta Çarşamba günü sabah 07.00 ile 08.30 saatleri arasında Ahmet Necdet Sezer Kampusü Sosyal Tesislerinde düzenlenen Çarşamba Sabah Toplantısında bu hafta “Protesto” konusu ele alındı “İlk yumurtalı protesto Roma’da yapıldı” Fen-Edebiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Selim Pullu, tarihteki ilk yumurtalı protestonun Roma’da yapıldığını belirterek “Roma tarihçisi Titus Livius’un [&hellip]
Afyon Kocatepe Üniversitesi tarafından her hafta Çarşamba günü sabah 07.00 ile 08.30 saatleri arasında Ahmet Necdet Sezer Kampusü Sosyal Tesislerinde düzenlenen Çarşamba Sabah Toplantısında bu hafta “Protesto” konusu ele alındı
“İlk yumurtalı protesto
Roma’da yapıldı”
Fen-Edebiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Selim Pullu, tarihteki ilk yumurtalı protestonun Roma’da yapıldığını belirterek “Roma tarihçisi Titus Livius’un anlattığına göre meşhur isyancı Spartaküs, M.Ö. 71 yılında iki sene süren isyanın sonucunda ele geçiriliyor ve öldürülüyor. Fakat cesedi hala bulunmuş değil ve 40 bin adamı da Romalı komutan Claudius tarafından kılıçtan geçiriliyor. Daha sonra Roma, ceza ve ibret olsun diye bu 40 kişiyi yolların kenarına direkler çaktırarak çarmıha gerdiriyor ve halka da bunlara eziyet etmeleri söyleniyor. İlk yumurta ve çürümüş sebze, meyve atma olayı Spartaküs’un öldürülen adamlarına çarmıhta fırlatılan yumurtalardır. Bu olay, protesto olarak yumurtanın atıldığı ilk olaydır. Titus Livius ve Vespasianus, Roma İmparatoru, M.Ö. 70’lerde meşhur kolezyumu (colosseum) yaptıran, oyunları başlatan imparator. İmparator olmadan önce buna Roma halkı tarafından pancar atılıyor. Fakat en enteresan protesto yöntemi, ilkçağ tiyatro yazarı Aristophanes’in yazdığı “Lysistrata” oyununda var. Lysistrata, bir kadın kahraman ve olay Atina-Sparta Savaşında geçiyor. O dönemde kadınlar eşlerinin savaşa gitmesinden bıkıyorlar. Bu yıllarca sürüyor ve savaşa gidenlerin çoğu gelemiyor. Eşlerine savaşı bitirmelerini söylüyorlar. Kadınların bu uyarıları sonuçsuz kalınca bir karar alıyorlar ve eşlerini yataklarına almıyorlar. Bu protesto tutuyor ve tez zamanda savaş sona eriyor. Oyunun konsepti bu. İlk çağ tarihindeki protestoları bu şekilde sıralayabiliriz” dedi.
“Haksızlıklara itiraz yöntemi”
İş Adamı Kadir Altınkaya, “Protestoyu, ortalama haksızlıklara itiraz etmek anlamında kullanmak çok önemli. Konuya toplumsal olarak kendisine haksızlık yapıldığına inananların itirazı şeklinde bakmak gerekir” dedi. Tarihteki protestolara değindiği konuşmasında, Osmanlı dönemindeki ilk protesto olayını anlatan Jules Verne’nın “İnatçı Keraban” adlı eserinden örnek verdi.Müze Müdür Yardımcısı Ahmet İlaslı, “Romalılar zamanında mermerden yapılmış yumurta vardır. Bu, protesto aracı olarak kullanıldı mı bilmiyorum ama bugün bilinen mermerden yapılmış süs yumurtalar var. Bana göre tarihteki ilk protesto, M.Ö. 2000’li yıllarda tek tanrılı dine geçiş için halkın Musa’ya yaptığı itiraz hareketidir. Halkın tek tanrılı dine geçiş hareketinde Musa’ya itiraz nedeniyle bir buzağıya tekrar tapma olayının tarihteki ilk protesto olduğunu düşünüyorum” şeklinde konuştu. İlaslı konuşmasında, insanların birtakım olaylara karşı kısa süreliğine bireysel olarak anlık protesto edebildiğini de sözlerine ekledi.
“Osmanlı döneminde
protestonun iki yöntemi var”
Fen-Edebiyat Fakültesi Dekan Yardımcısı Doç. Dr. Mustafa Güler, “Protesto, bireysel olarak, otoriteye memnuniyetsizliği bildirmektir ama bu çok değişik. Otorite, size biraz ulaşabilir ya da memnuniyetsizliğini bildirme imkânı verirse, çok rahat protesto edebiliyorsunuz ki bu da tarihe protesto olarak pek geçmiyor. Bu bakımdan birkaç örnek verecek olursak, Cahiliye Araplarında kabile liderlerine protesto edileceği zaman, o dönemde yumurta atmak gibi bir şey yok, şiir okunurmuş. Hatta bunun son dönem örneklerinden birisi de bizde Neyzen Tevfik idi. İslam döneminde ise Hz. Peygambere karşı memnuniyetsizliğini en net ve açık bildiren Hz. Ömer’dir ama o da tepkisini çok protesto gibi göstermiyor. Zaman zaman sinirlenip Hz. Peygamberin yakasına yapışıyor. Hatta Hudeybiye’de bu, çok net olarak açığa çıkıyor” diye konuştu. Doç. Dr. Güler Osmanlı dönemindeki protestoya da değindiği konuşmasında, “Osmanlı döneminde protestonun iki yöntemi var. Bunlardan birisi, yeniçerilerin meşhur kazan kaldırma olayıdır; yeniçeriler Sultan Ahmet Meydanında yemek yedikleri kazanları devirmeye başladılar mı protesto başlamış demektir. Birinci adımda netice alınırsa, ikinci adıma geçilmez. İkinci adımda da netice alınmazsa, Beyazıt kahvehanelerinde silah kuşanma olayları başlar. Bir başka protesto şekli, daha çok kola çıkanların yani Osmanlı devletinde esnafı ve sanatkârı denetleme üzere kola çıkan Sadrazam, İstanbul Kadısının yapmış olduğu uygulamalardan memnun olmayan esnafın bunlar önlerinden geçerken sırtını dönmesidir. Osmanlı dönemindeki bir diğer protesto şekli de dağa çıkmadır. Osmanlı, para almayı ön planda tutan bir devlet ki gezen Yörüklerden bile vergi almış. Meşhur Dadaloğlu’nun içinde bulunduğu Avşarlar bu duruma kızıyorlar ve Dadaloğlu o meşhur sözü söylüyor: “Ferman padişahınsa, dağlar bizimdir”. Bu şekilde bir protesto geliştiriliyor. Osmanlı döneminde asıl ‘protesto’ kelimesinin dünyaya yaygınlaşması, Katolik din dünyasının Hristiyan dünyasına aşırı baskısı karşısında, Martin Luther’in başını çektiği, Katolik din anlayışını protesto etmek üzerine kurulan anlayış daha sonra Protestanlık mezhebi olarak dünyaya yayılmış” şeklinde konuştu.
“Protesto demokratik
toplumun gereği”
Protestonun demokratik toplumların bir gereği olduğunu ifade eden Belediye Başkanı Burhanettin Çoban, protestoya maruz kalan kişilerin hak ve hukukunun dile getirilmemesine eleştiride bulunarak, “Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunumuz, 12 Eylül’den sonra yapılmış olsa da, bu kanunun çok da antidemokratik bir kanun olduğunu düşünmüyorum. Şöyle ki kanuna aykırı bir gösteri varsa, polis bunu göstericilerin duyabileceği şekilde anons eder. Önce ikaz eder. Hala bağırıyorlarsa, gösterinin kanunsuz olduğunu söyler. Televizyonlardaki görüntülere dikkat edecek olursak, polis her türlü uyarı yapıyor ancak göstericiler polise karşı direniyor. Medyada göstericilerin hak ve hukukları düşünülüyor ancak polise sopayla vurma hakkını alan kişinin nasıl protesto hakkı olacak? Öyle bir şeyin kabulü noktasında her durumda insanlar şiddete başvurur. İşçilerin yaptığı gibi öğrenciler ya da öğrenci olmayanlar da demokratik olarak protesto edebilir ama yumurta veya ben-zeri şeyler kullanarak şiddete başvurulursa, bu noktada karşı çıkılması gerekir. Zaten diğer türlü, tek taraflı, herkesin sustuğu, fikirlerini dile getirmediği bir toplum düşünülemez. Bu, kapalı rejimlerde görülebilir” dedi.
“Binlerce protesto biçimi var”
Sosyal Hizmetler İl Müdürü Şevki Ceylan, “Toplumsal bilinç oluşturma, toplumun değerlerini ya da menfaatlerini gözetme adına yapılan protestolar var. Mesela toplum olarak belli ürünleri protesto ettik. Bu yönüyle protestoların toplumsal bilinç oluşturma adına faydalı olduğunu gördük. Dünyada insan sağlığına ve çevreye yönelik protestolar var” dedi. Ceylan, eskiden öğrencilik yıllarında yapılan protestoların mektup, afiş asma, karikatür çizme şeklinde olduğunu da ifade etti. Eğitim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Mustafa Ergün, protestoların pasif-aktif ya da bireysel-toplumsal gibi türlerinin olabildiğini ifade ettiği konuşmasında, protestoların bireyselden toplumsala doğru gittiğini ve en toplumsal protestonun işçilerin yaptığı grevler olduğunu söyledi. İçinde çok fazla şiddet içermeyen protestoların var olduğunu belirten Prof. Dr. Ergün, toplu olarak yapılan protestoların daha etkili olabileceğini dile getirerek, “Protesto örneklerine baktığımızda, dünyanın her tarafında insanların zekâsına, espiri anlayışına bağlı olarak binlerce protesto biçimi var. Hepsi de birbirinden yaratıcı. Türkiye gündeminde yer alan yumurta atma protesto biçimini bir üniversite öğrencisine yakıştıramadım. Yumurta atmak en basitinden insanların yapabileceği bir eylem türüdür. Üniversite öğrencisinin daha etkili, farklı eylemler yapmaları lazım. Karşıdakini lekeleyecek, karşıdakine zarar verecek her türlü eylemi doğru bulmuyorum. Eğer yumurta atmayı onaylarsak, Yüksekova’daki taş atmayı veya Tarlabaşı’ndaki molotof atmalarını da onaylamış oluruz. Çünkü zarar vermede bir sınır yok. Karşıdakine zarar vermeden protestolar yapılabilir. Mesela, Türkiye’de bir dönem etkili bir protesto olan ışık yakıp söndürmek gibi şık, demokratik, hiç kimseye zarar vermeyen ama fikrinizi açık bir şekilde anlatan protestoların yapılması gerekir” dedi. Protestoların doğru değerlendirilmesi gerektiğine de dikkat çektiği konuşmasında, bir yerde meşrulaştırılan hareketin bir başka eylem biçimine de dönüşebileceğini ifade etti. İş Adamı İbrahim Sömer protestoyu ‘sözün bittiği yer’ olarak tanımlayarak, şiddetten ziyade mizahın ön planda olduğu protestoların daha etkili olabildiğini ve birtakım hakları savunurken başka haklara zarar vermemek gerektiğini belirtti.
“Garip protestolar etkili oluyor”
İş Adamı Kadir Altınkaya, protesto ile tehdidi birbirine karıştırmamak gerektiğini belirterek, “Modern devlette haklar, yasalarla düzenlemiştir. Herkes bu yasalara uyarak haklarını alır ya da haksızlığı cezalandırır. En büyük tehlike protestonun tanımının dışında ona yeni bir anlam yüklemektir. Bana göre, bugünkü protesto anlayışı, yetersiz sayıdaki hak arayışının kendisine taraftar aramasıdır” şeklinde konuştu.
İstanbul Afyonkarahisarlı Sanayici ve İş Adamları Derneği Üyesi Akif Saklıca, protestonun gücü, ona katılan zeka ve yaratıcılıkla doğru orantılıdır. Ne kadar garip bir protesto olursa o kadar etkili olduğuna inanıyorum. Görüyoruz ki kavgalı, dövüşlü yapılan protestolardan hiçbir netice alınmıyor ama bazı ilginç ve yaratıcılıkla yapılmış protestolar, üzerinden seneler hatta yüzyıllar geçtiğinde dahi hatırlanıyor. Şairlerin özellikle tarih boyunca protestoyu en iyi şekilde yapan gruplar olduğunu düşünü-yorum. Şiirlerin çoğu hiciv ve tecahül arif gibi edebiyat sanatları da kullanılarak protesto aracı olmuştur” şeklinde konuştu. Saklıca, protesto edilen birey ya da otoritelere dikkat çekerek, birey ve otoritelerin protestolar karşısında ne yapmaları ve neler yaptıkları konusunun da ele alınması gerektiğini ifade etti. Saklıca, “Karşı tarafın protestoları dikkate alınmadığı sürece protestoların şiddetinin arttığına inanıyorum. Tarihteki tüm protesto olayları yumuşak bir şekilde başlayıp sonradan giderek sertleşmiştir. Bizim tarihimizde de böyle olmuştur. Daha yumuşak protesto dönemlerinde otoriteler, protestoculara biraz daha kulak kabartıp veya haklı nedenler varsa o konulara dikkat gösterilseydi belki protesto hareketinin şiddetlenmeyeceği, daha kötü durumlara gelmeyeceğini düşünüyorum. Bugün de çok basit gibi görünen, kolaylıkla halledilebilen olaylar halledilirse, protestoların daha şiddeti hale gelmeyeceğine inanıyorum” dedi.
Toplantı sonunda, gelecek hafta yapılacak Çarşamba Sabah Toplantısında “Tarihteki Başarılı Protestolar” konusunun ele alınmasına karar verildi.