Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Kemal DEMİRKIRKAN

KADILAR SATIN ALINAMAMALI

İktidarın, Baroların seçim sistemi üzerinde değişiklik yapacağını açıklamasının ardından başta İstanbul, Ankara ve İzmir Baroları olmak üzere birçok Baro tepkilerini göstermek amacıyla bulundukları illerden Ankara’ya sembolik yürüyüş başlattı. Ankara’da Anıtkabir’i ziyaret edip basın açıklaması yapmayı planlamışlardı. Ancak gelin görün ki adaleti savunmak için yola çıkan bu kanun adamları adaletsiz bir şekilde Ankara’ya alınmadılar. Etrafları polis çemberine alındı. Gündüz güneş altında bekletilen Baro başkanları, akşam olduğunda yoğun yağmur yağışı altında sırılsıklam ıslandılar. Bir Baro başkanı attığı twette “saat 00.20 14 saat geçti, tabure yasak, çay yasak, ayakta beklemek yasak” diye yazıyordu. Kırka yakın Baro Başkanına her türlü eziyet yapıldı. Yakında bulunan kafeden sıcak içecek alan, insani ihtiyaçlarını gideren baro başkanları nedeniyle her gün 24.00 de kapanan kafe, polis zoruyla 21.00 de kapatıldı. Bu da yetmezmiş gibi polis kafeye sosyal mesafe kurallarına uyulmamasını bahane ederek 12.000 TL ceza kesti. Baro başkanlarının bulunduğu alan 3 sıra barikatla ve yüzlerce polisle çevrildi. Alana sandalye sokmak bile yasaktı. Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş’ın gönderdiği çadırın kurulmasına izin verilmedi. “Savunma susmadı, susmayacak” diye sloganlar atan avukatlar, 24 saatin sonunda İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun büyük lütuf (!) göstermesiyle Ankara’ya girebildiler. Şimdilik kazandılar.
Polisimiz (daha doğrusu amirleri veya ülkeyi yönetenler) vatandaşın protesto hakkına neden saygı duymazlar anlamış değilim. Baro başkanlarının Ankara girişindeki görüntüleri beni yıllar öncesine götürdü. Hekimleri ve sağlık çalışanlarını ilgilendiren “tam gün” yasasının çıkarıldığı dönemdeyiz. Afyonkarahisar Tabip Odası Başkanı olarak diğer oda başkanlarımızla birlikte Ankara’ya basın açıklaması yapmaya gittik. Türk Tabipleri Birliği Genel Merkezi’nin bulunduğu Maltepe’den 40 kadar oda başkanı ve Genel Merkez Yönetimiyle birlikte üzerimizde beyaz önlüklerimiz olduğu halde yolu, kaldırımı işgal etmeden, aramızda birer metre mesafe olacak şekilde, tek sıra halinde Kızılay üzerinden meclise yürüyüp, tam gün yasası hakkındaki görüşlerimizi ifade edecek bir basın açıklaması yapacağız. Hemen hepsi kırklı, ellili yaşlarda hekim olan grubumuz, Kızılay Meydanı’ndaki Güven Park’a geldiğimizde çevik kuvvet tarafından durduruldu. Sayıları bizim 4-5 katımız olan eli silahlı polisler sert tavırlarla yürüyüşümüze izin vermedi. Anonslar, sağa sola doğru koşuşturmalarla etrafımız sarıldı. Hepimize sanki terörist muamelesi yapılarak çevredeki vatandaşların şaşkın bakışları altında adeta küçük düşürülmeye çalışıldık. Arada yaşanan tartışmalar ve küçük arbedelerin ardından CHP’li milletvekillerinin araya girmesiyle sorun çözüldü. Grup olarak meclisimizin önüne gittik, basın açıklamamızı yaptık. Ancak akşam haberlerinde “bir grup eylemci doktor” diye başlayan haberler hepimizi çok üzmüştü. Yöntem hep aynı, yaşananlar ne kadar benzer. 56 Baro Başkanı şehre girse, fikirlerini açıklasa ne olurdu? Amaç, protestocuları terörize etmek. Amaç Baro Başkanlarını ve temsil ettikleri kitleyi devlete karşı gelen terörist gruplar olarak göstermek, “bakın bunlar sokaktaki polisle çatışan eylemciler” demek.
***
Anayasal bir hak olarak yapılan barışçıl bir yürüyüşü bile izinsiz eylem sınıfına sokarak ülke gündemine oturtan polisin davranışları, ulu önderimizin Bursa Nutku’nu hatırlattı. Ne diyordu Gazi Mustafa Kemal; “Polis gelecek, asıl suçluları bırakıp, suçlu diye onu yakalayacaktır. Genç, “Polis henüz devrim ve cumhuriyetin polisi değildir” diye düşünecek, ama hiç bir zaman yalvarmayacaktır. Mahkeme onu yargılayacaktır. Yine düşünecek, “demek adalet örgütünü de düzeltmek, yönetim biçimine göre düzenlemek gerek.” Öngörüleri daima doğru çıkan Mustafa Kemal Atatürk’ün yolundan giderek direnen barolara, bu ülkenin aydınlarına selam olsun.
***
AKP, iktidarını pekiştirmek için uzun zamandan beri sivil toplum örgütleri (STK) üzerinde baskısını artırdı. Kendisine yakın sendika ve STK’ları ile dikensiz gül bahçesi amacına ulaşmaya çalışan iktidarın eline dikenler batmaya devam ediyor. TV yayıncılığında Halk TV, Tele 1, KRT, FOX TV, Cem TV gibi kanallar, yazılı basında Cumhuriyet, Sözcü, Birgün, Yurt, Yeni Çağ gibi gazeteler, internet medyasında Oda TV başta olmak üzere birçok muhalif medya kuruluşu, baskıları göze alarak doğruları söylemeye devam ediyor. Sendikal anlamda DİSK, KESK ve Birleşik Kamu İş sendikaları emekten yana mücadelelerine devam ederken, STK’larının arasında Türkiye Barolar Birliği, Türk Tabipleri Birliği ve Türkiye Mühendisler Mimarlar Odaları Birliği uzmanlık alanlarında uzun zamandan beri ciddi muhalefet yapıyorlar. İktidar partisi bugüne kadar bu grupların direncini kıramadı. Bu örgütleri bir türlü ele geçiremeyen, sözünü dinletemeyen iktidar partisi, dikensiz gül bahçesi hevesiyle bu örgütleri parçalayarak dağıtmak için elinden geleni yapıyor. Bu örgütlerin kuruluş kanunlarını değiştiriyor. Örgütlerin adındaki Türk ibaresini kaldırıyor. Şimdi de baro yönetimlerini parçalamak için seçimi kazanmanın en çok oyu almaktan geçmediği bir delege sistemi ile “Çoklu Baro” sistemini ortaya attı. Taktik belli “Böl, Parçala, Yönet.”
***
Sevgili okurlar, 2002 yılından beri devam eden AKP iktidarının elbette artıları da oldu, eksileri de. Bunlar tartışılır. Ancak 17 yıllık iktidarın bu ülkeye verdiği en büyük zarar tartışmasız, etkisi daha yıllarca sürecek olan “kamplaştırma” oldu. ”Vatandaşlarımız bu sürede yeterince bölünmedi mi? “AKP fay hattı gibi ülkemizi ortadan ikiye böldü. Her konuda biz ve onlar olduk” Siyasi görüşümüze göre önce izlediğimiz TV kanalları, okuduğumuz gazeteler, tuttuğumuz takımlar ayrıldı. Çocuklarımızın dershaneleri, öğrenci yurtları, özel okullarımız ayrıldı. İktidar yanlılarıyla, muhalif olanların kahvehaneleri ayrıldı. Alışveriş yaptığımız marketler ve tercih ettiğimiz ürünlerin markalarında bile ayrıştık. Şimdi sıra Barolarımıza mı geldi? Bizden olanların barosu ayrı, sizden olanların ayrı. “Halk Baro”, “Ak Baro” “….Baro”. Allah aşkına bu kadar kamplaşma yetmedi mi? İktidar siyaseten oylarını konsolide etmek isterken toplumun temellerine dinamit yerleştirdiğinin farkına varmalı. Ateşle oynamayı kesmeli.
Son Söz; “Kadı’yı satın aldığın gün Adalet ölür. Adaleti öldürdüğün gün, Devlet de ölür.” Fatih Sultan Mehmet

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER

Afyon Haber Son Dakika Afyon Namaz Vakti