Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Mustafa Yılmaz DÜNDAR

Kader Konusunu Anlayabilmek – 8

Abdullah ibn-i Ömer (r.a) şöyle anlatmıştır: “Rasulullah (SAV) Efendimiz buyurmuşlardır ki; “Her şey kader iledir! Hatta acizlik, zekâ ve beceriklilik bile… Şaki anasının karnında şaki olan, said de başkasından ibret alandır.” Hadis içerisinde “anahtar cümle”de şaki için “anasının karnında şaki olandır”, said için ise “başkasından ibret alandır” tanımlaması yapılmıştır. Yani said için “önüne hidayet konusu geldiğinde hidayet davetine uyandır” denilmektedir. İşte bu tam da insanın “Muhtariyeti Tercih Gücü Yetkisi”ni kullanarak Hakk ve batıl arasında özgürce tercih yapmasıdır. “Şaki anasının karnında şaki olandır” kısmı ise şöyledir: Bir kişi dünya hayatı sürecinde duniHî algı ve zann’larıyla bir hayat tarzı oluşturmuş ve yaşantısı içerisinde karşısına çıkan “Hakk ve batıl tercihi” konularında ısrarla batılı seçmişse, kendisini içinde bulduğu Esfele Safiliyn formattan hiç çıkmamış demektir. Bu durumda Kazanılmış Değişim’ini batıl yolda tamamlamış olmaktadır. Kader Matriksi açısından da ahiretteki konumu cehennemdedir. İşte böyle bir kişi anasının karnında hangi formatta ise, ölünceye kadar da o formatta kalmıştır. Bu kişinin “şaki” olmasına sebep Esfele Safiliyn format değildir. Sebep, kişinin bu formata sahip çıkarak, tercihleri sonucu kazandığı günahlar ve oluşturduğu hayat tarzı ile bu formattan kurtulamayışıdır. Bu kişinin “Yaşanabilir Hayat Normları” içerisindeki bu durumunu kişi yaşamadan önce bilen Allah, Kader Matriksi’nde bu kişi için şaki hükmünü vermiş olduğundan Kader Matriksi açısından da ana karnında “şaki” olarak kayıtlıydı. Aynı sebepten, said olan da ana karnında Kader Matriksi açısından “said” olarak kayıtlıdır. Anahtar cümlemizde, said olanın durumunun “Yaşanabilir Hayat Normları” çerçevesinde bir cümle ile kurulmuş olması, o kişinin ana karnında iken “said” olduğu bilinmiyordu ve kayıtlı değildi anlamına gelmez. Kader Matriksi kaydı olmadan kişi hayat süremez.
Bir diğer hadis: Ebu Hureyre (r.a.)’dan rivayet olunduğuna göre Rasulullah Efendimiz (SAV) buyurmuşlardır ki: “Her birisinde kendine mahsus bir hayr bulunmakla beraber Allah’a göre kuvvetli mümin, zayıf müminden daha sevimli ve daha hayrlıdır. Sana hayr üzere faydalı olan şeyler için azimle çalış, bu yolda Allah’ın yardımını iste ve acze düşme. Eğer hoşuna gitmeyen bir olay sana isabet ederse, “keşke ben böyle yapmasaydım” deme. Ancak şöyle de: “Allah böyle takdir etmiş, o dilediğini yapar.” Çünkü keşke yaklaşımı şeytana yol gösterir.”
Hadiste kuvvetli mümin ve zayıf mümin geçmektedir. O günün hayat şartları içerisinde fiziksel kuvvet de elbette önemliydi. Ancak insanın dahli olmayan, kendisine verilenlerle kuvvetli ve zayıf ayrımı bu hadisin konusu değildir. Dikkat ediniz, hadiste “Allah’a sevimlidir” denilmektedir: “Kuvvetli mümin, zayıf mümine göre Allah’a daha sevimlidir.” Kulun kendi dahlinin olmadığı şeyler yüzünden “sevimli, daha sevimli” olması mümkün olmaz. Sevimli olabilmesi için bir şey yapması lazım. İnsanın “kendisine verilen özgürlük yetkisi ile yaptıkları” onu kuvvetli veya zayıf mümin yapar ki bu da sevimlilik sebebi olur. İnsanın “Halifetullah” vasfı işte burada önemlidir. Bir basit örnekle anlamaya çalışalım. Bir şehre iki halifesini gönderen bir sultan düşünelim. Sultan bu halifelere gerekli imkânları sağladı; kalacakları yerleri, binecekleri arabaları, harcayacakları paraları sağladı. Bu sağladığı imkânlara göre sultan için o halifelerden birisi sevimli veya sevimsiz olabilir mi? Bu imkânları kendisi sağladı. Ancak halifelerden birisi kendisine verilen yetkileri cesaretle, samimiyetle yerine getiriyor, Sultan’ı temsilde kusur etmemeye özen gösteriyor; diğer halife de kaldığı hanın odasından dışarı çıkmıyor ve yetkileri umursamıyor bile. Hangi halife Sultan’a göre sevimlidir? Efendimiz (SAV)’in hadiste geçen bir uyarısı şudur: “Azimle hayr yolunda çalış.” Böylece, Efendimiz (SAV) bize Muhtariyeti Tercih Gücü Yetkisi’ni kullanmayı öneriyor, Yaşanabilir Hayat Normları için bir tavsiyede bulunuyor. Hadiste Efendimiz (SAV)’in diğer bir önerisi de şudur: “Bir şey hoşunuza gitmezse, hoşunuza gitmeyen bir olay size isabet ederse ‘keşke’ demeyin. ” Bu durumda, mümin kul bir musibette ne diyecek? Onu Bakara Sȗresi 156. ayet bize öğretiyor: “İnnâ lillâhi ve innâ ileyhi râci’ûn: Doğrusu biz Allah’a aidiz ve ona dönücüleriz.”
Hadisten öğrendik ki “keşke” demeyeceğiz. Ancak “keşke”yi hiç mi kullanmayacağız? O zaman “keşke”ye bu anlattıklarımız çerçevesinde bir bakalım. Yanlış olan “keşke” şudur: Allah’ın hükmü için “neden böyle yaptın?” manasına gelen “keşke” yanlıştır. Söylenen “keşke” kelimesi, Allah’ın hükmü için “Allah neden böyle yaptı?” manasını içerirse işte o “keşke” tehlikelidir, şeytana yol gösterir. Şeytan o kul için “tamam, bu bana uygun birisi” der. Bu yanlış niye yapılır? Bu yanlış da “Müstakilen Varım ve Muhtarım” iddiasıyla ilişkilidir. Çünkü o “keşke”yi kişi zannınca Allah’a değil, kendisine söylüyor. Allah’ın hüküm verdiği bir şeye “keşke” deyişinin farkında olmayan kişi o “keşke” sözünü kendisine söylediğini sanıyor ama aslında Allah’a söylüyor. Niye? “Müstakilen Varım ve Muhtarım” iddiasıyla kendisinin hüküm verdiğini sanıyor, onun için “keşke” diyor. Zaten şeytan da bunu istiyor, Efendimiz (SAV)’in yasakladığı “keşke” işte budur. “Müstakilen Varım ve Muhtarım” iddiasının ne olduğunu göremeyen, bilmeyen birisi bu konuları açıklayamaz, anlayamaz. Dikkat ederseniz, duniHİ algıdaki kişi bir fiil şekillendikten sonra “keşke” diyor. İşte onun o “keşke”si ikilem oluşturur. Ama nasıl bir ikilem? Allah mı, sen mi ikilemi! İkilem şeytan demektir. Şeytanın görevini yaparken yararlandığı bir yol da budur. Böyle bir ikilem içerisinde olan kişiye göre “Müstakilen VAR ve Muhtar” olarak bir kendisi vardır, ayrıca da “Müstakilen VAR ve Muhtar” olan Allah vardır. Bu durumda, “Allah’ın ilahlığı” ile kişinin “iddia ettiği kendi ilahlığı” arasındaki bocalamasıyla oluşan ikilem, şeytana yol gösterir, ipucu ve işaret verir. Bahsettiğimiz “keşke” yani Allah’ın hükmüne yönelik kullanılan “keşke” şeytana böyle bir yol açar. Çünkü o “keşke” Müstakilen Varım ve Muhtarım manasına gelir.
Ulaştığımız prensipleri kısaca özetleyelim: Kader Matriksi, halifetullah vasıflı insanın asıl yaşantı olan ahiret hayatındaki konumlarını belirlemek üzere Allah tarafından düzenlenmiş ve Yaşanabilir Hayat Normları üzerinden bir sonraki ahiri belirleyen yöntemle yürümek üzere hükme bağlanmıştır. Kader Matriksi, insanların yaşantıları henüz gerçekleşmeden önce kayıt altına alınmıştır (Fatır 11; Ra’d 38, 39; Hadîd 22; Büruc 21, 22). Ayrıca Yaşanabilir Hayat Normları içerisinde de insanın hayal, fikir, düşünce ve yorumları, konuşma dili, beden dili ve tüm fiilleri o insanın Hakk ve batıl tercihini yansıtacak bir tasnifte kayıt altına alınmaktadır (Kâf 17, 18; Yasin 12; Zuhruf 80; İnfitar 10, 11, 12). Kader Matriksi kayıtları Yaşanabilir Hayat Normları’nın cereyan etmesini sağlar. Yaşanabilir Hayat Normları kayıtları Hesap gününde ilgili kula verilir (Zümer 69, 70; Nebe 29; Casiye 28, 29; Zilzal 6-8; İsra 13,14; Kehf 49; Mutaffifin 7- 9, 18- 21; İnşikak 7-9, 10, İnşikak 10-14; Hakka 19-21, 25-27). İnsanların ahiret hayatlarındaki konumlarının adaletini sağlamak ve insana Kazanılmış Değişim imkânı sunmak için de, insan dünya hayatı sürecinde, ömür mühleti içerisinde Hakk ile batıl arasında yapacağı tercihte özgürdür konusu da Kader Matriksi’nde hükme bağlanmıştır. Kader Matriksi insan havsalasının alamayacağı çeşit ve sayıda faktörden etkilenen bir formül üzerinden yürür. Ancak yine de ana çatı, insanın Muhtariyeti Tercih Gücü Yetkisi’ni ne yönde ve ne şiddette kullanacağına ve bu yolda neleri göze alabileceğine göre oluşur. Kader Matriksi’ne iman, Kader Manası’nı oluşturmaya kâfi gelmez. Çünkü kendisinde duniHİ algı ve zann’ları hâkim bir insan da yukarıdaki anlatımı tasdik edebilir. İnsan, Yaşanabilir Hayat Normları içerisinde “Müstakilen Varım ve Muhtarım” iddiasına sırtını döner ve “Müstakilen Varım ve Muhtarım” iddiasının hayat normlarından kendini temizleyebilirse, en azından sürekli olmak üzere böyle bir temizliği hayat tarzı edinirse, Sadr’dan zannlar temizlendikçe kalpten Kader Manası belirmeye ve hayat bulmaya başlar. Yani bilerek veya bilmeyerek ilahlık iddiasında bulunan ve bu iddiaya göre hayat tarzı oluşturan, hele de bu hayat tarzının inatçısı ve dayatmacısı olan insanlara Kader Manası kapalı olur. Çünkü “Kader Manası” bir çeşit cennet müjdesi sayılabilir.
Nahl Sûresi 93: “Eğer Allah dileseydi elbette sizi tek bir ümmet kılardı. Fakat Allah dilediğini saptırır ve dilediğini de hidayete erdirir. Yaptıklarınızdan elbette mesul tutulacaksınız.”
Allah, halifetullah vasıflı insanları aynı bakış açısında olan bir topluluk dilememiştir, ayetten böyle anlıyoruz. “Allah dilediğini saptırır ve dilediğini de hidayet eder”i nasıl anlamalıyız? Öncelikle, Allah nasıl dilerse öyle yapar; “ol” der ve o şey hemen oluverir. Çünkü Allah “Müstakilen VAR ve Muhtar”dır. “Müstakilen VAR ve Muhtar” olarak hüküm sahibidir, “Müstakilen VAR ve Muhtar” olarak mülkün sahibidir, “Müstakilen VAR ve Muhtar” olarak güç sahibidir; yaratılmış olan kullar Allah’a karşı “Müstakilen Var ve Muhtar” değillerdir.
Allah’ın dünya hayatını ve ahiret hayatını hangi çerçevede dilemiş olduğunu biz ayet ve hadislerden öğreniyoruz. Allah’ı “öğrendiğimiz şeyler” dediklerimizle kayıt altına alamayız, ancak biz bildirilenler çerçevesinde düşünmek ve tedbirlerimizi bu bildirilenler çerçevesinde almak mecburiyetindeyiz. Kur’an ayetlerinin çok büyük bir kısmı, eğer dikkatle inceleyecek olursanız göreceksiniz ki halifetullah vasıflı insanın Muhtariyeti Tercih Gücü Yetkisi’ni kullanma şekliyle, yani Allah’ın verdiği “özgür davranma yetkisi”ni Hakk ve batıl açısından nasıl kullandığıyla ilgilidir. Buna bağlı olarak insanlara ahiret hayatındaki konumları hakkında bilgi verir. Hakk yolu seçenler ile batılı seçenler kıyaslanır ve ahiretteki konumları ortaya konur.

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER

Afyon Haber Son Dakika Afyon Namaz Vakti