Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Mustafa Yılmaz DÜNDAR

KADER KONUSUNU ANLAYABİLMEK -17-

Mustafa Yılmaz DÜNDAR 24 Mayıs 2019 Cuma 14:13:01
 

Billahi anlamda hürriyet ve duniHi anlamda hürriyeti kıyaslamaya devam ediyoruz. 8. Madde:
8. Billahi Anlamda Hürriyet ile DuniHi Anlamda Hürriyet Arasındaki En Önemli Fark “KONUŞMA DİLİ”dir
“Billahi anlamda hürriyet” ile “duniHİ anlamda hürriyet”in Yaşanabilir Hayat Normları içerisinde gözle görülebilir nitelikteki en önemli farkı, “KONUŞMA DİLİ”nin birbirinden çok ayrı, çok farklı olmasıdır. DuniHİ anlamda hürriyetin konuşma dili o nefsi ahirette cehennem hayatına hazırlarken, Billahi anlamda hürriyetin dili ise cennet hayatına ve cennet ortamının diline hazırlar. Konuşma dili bir çeşit son üründür. Perde arkasında hayal, fikir, düşünce ve yorumlar vardır. Ancak nefs mücadelesi son ürün olan “Konuşma Dili” üzerinden başlar.
Muhammed Sûresi 30: “Dileseydik elbette onları sana gösterirdik de simalarından kesinlikle tanırdın. Yemin olsun ki sen onları kavlin lahnında (sözün kastında) tanırsın. Allah amellerinizi bilir.”
Dikkat ederseniz, ayet inkarcılarla inananlar arasında tanınabilecek tek bir kriter söylüyor: Onları sözlerinin kastından tanırsın. İşte bu yüzden “konuşma dili” gözle görebileceğimiz en önemli farktır. Bir kişi ilmihali yerine getiriyor ama duniHİ anlamda hürriyetin dilini kullanıyorsa bu olmayacak bir şeydir, olmaz! Yani cennete talip olmuş ama cehennemin dilini konuşuyor. Olmaz! Bütün bu sebeplerden dolayı “konuşma dili” ile ilgili pek çok ayet ve hadis vardır. Ancak bu ayet ve hadislerdeki öneriler “iyi insan” olma öğütleri gibi algılanırsa, yanılgı da kayıp da büyük olur.
Burada “Kazanılmış Değişim” için önemli bir matematik vardır. Halifetullah vasıflı insan duniHİ algı ve zann’ları sebebiyle “Müstakilen Varım ve Muhtarım” iddiasında bulunarak “ilah hissiyatı”na girer. Ancak kendisinde oluşan bu ilah hissiyatının karşılığı kapasite kendisinde bulunmadığından “edepsiz bir ilah” vasfı gösterir. İçinde yaşadığı toplumun insanları da böyle olduğu için, edepsiz ilah vasıflarıyla birbirlerine davranışları edepsizliklerini de coşturur. Böylece “edepsiz ilah yaşantısı” normalleşir ve bir kusur gibi gözükmez. Dolayısıyla edepsiz ilahın hayalleri, fikirleri, düşünceleri, yorumları, beden dili ve konuşma dili de edepsizleşir. Edepsiz ilah hissiyatının dışa vuran bu edepsiz konuşma dili Kur’an açısından “yalan, iftira ve batıl” olarak nitelenmiştir. Olumlu yönde “Kazanılmış Değişim”e talip olanın bu konuşma dilinden kurtulması gerekir. Bu edepsiz konuşma dilinden kurtuldukça Billahi anlamda hürriyet kalbe yerleşir, Billahi anlamda hürriyet yerleştikçe de edepsiz konuşma dili silinir. Rasulullah (SAV) Efendimiz buyurmuşlardır ki:  “Geçmiş tüm Nebi ve Rasuller sürecinde devam ede gelen bir söz vardır: Utanman yoksa dilediğini yap.”
Bu durum Kur’an’da “ittika” olarak geçer, yani utanarak Allah’tan korkmaktır. Bu halin bedensel dili ise rükû halidir. Allah’tan utanarak korkmayı yaşantısı içerisinde rükû haline getirenler, “rükû edenlerle rükû ediyor” olurlar.
İnsan, Muhtariyeti Tercih Gücü Yetkisi’ni mümkün olduğunca Hakk yolu tercihte kullanır ve “Kazanılmış Değişim”ini Hakk yolda tamamlarsa, o insanın “Kader Manası” içerisindeki ahiret konumu cennet olarak hükme bağlanır. Hayat akışını baştan sona doğru basamaklandırınca durum bu söylediğimiz gibi cereyan eder. Eğer basamaklandırmayı “sondan başa” doğru yapacak olursak, ilk cümlemizle tamamen aynı manaya gelmekle beraber cümle şöyle olur: “Kader Manası”nda o insanın ahiret konumu cennette dilenmişse “Kader Matriksi”nde kendisine hükümle verilmiş olan “Muhtariyeti Tercih Gücü Yetkisi”ni “Yaşanabilir Hayat Normları” içerisinde hakkını vererek değerlendirecek ve kendisine kolaylaştırılmış olarak “Kazanılmış Değişim”i cennet yaşantısı doğrultusunda gerçekleştirecek olmasındandır. Sonuç olarak kader konusu içerisinde insanın rolü, kendisi açısından çok önemlidir ve bu rol kapsamında da Billahi anlamda hürriyetin hayali, fikri, düşüncesi ve yorumları, dolayısıyla beden dili ve konuşma dili olmazsa olmaz niteliğindedir.
Müminun 3: “Ve onlar ki lağvdan (yalan söz, boş söz, batıl sözden) yüz çeviricidirler.”
Furkan 72: “Ve onlar ki zûr’a (yalana, faniye) şahitlik yapmazlar. Lağv’a (batıl söze) rastladıklarında şereflice geçip giderler.”
Meryem 62: “Onlar orada (Adn cennetlerinde) lağv değil ancak “Selam” işitirler.”
Nebe 35: “Orada (cennette) ne bir lağv ne de bir yalan duyarlar.”
Gaşiye 11: “Orada (cennette) lağv işitmezler.”
Hac 24: “Ve onlar cennette hem kavilden tayyip olana hidayet olunmuşlardır hem de Hamid’in Sıratı’na hidayet olunmuşlardır.”
Bu ayetlere topluca baktığımız zaman öğreniyoruz ki: DuniHİ algı ve zann’larına, dolayısıyla “Müstakilen Varım ve Muhtarım” iddiasına sırtını dönen Billahi anlamda iman sahibi mümin, Muhtariyeti Tercih Gücü Yetkisi’yle tercihini Billahi anlamda özgürlük için kullanıyor ve duniHİ anlamda özgürlüğün hayal, fikir, düşünce yorum, beden dili ve konuşma dilinden de sakınıyor, bütün lağvlardan yüz çeviriyor… İnşaAllah Rabbi kulun bu halinden RAZI olup onu cennetine alınca orada da bir lağv ve yalanın olmadığını gören kulun işittiği ancak SELAM’dır. Bu durumu müjdeleyen ayetlerden birisi Ahzap Suresi 44. Ayettir:
“O’na kavuşacakları gün onlara tahiyyesi “SELAM”dır, Onlar için Keriym bir ecir hazırlanmıştır.”
DuniHİ algı ve zann’ları “Sadr”ı formatlayıp sanki “kalp”miş gibi davranarak, beyne impulslar gönderir. Bu yüzden beynin faaliyet hücreleri de bu duruma göre tertip alır. Yani Sadr’dan gelen impulsları Kalp’ten geliyor sanarak onları fiillere dönüştürürler. Böylece beyinde de duniHİ algı ve zann’larına göre bir format oluşur. Beyinde bu formattan daha derin bir iz oluşturularak formatın fonksiyonsuzlaştırılması gerekir. Talib bu konuyu hayatının çok önemli bir önceliği haline getirerek mücadele etmelidir. Bu açıklıyor olduğumuz mücadele nefs terbiyesinin en hızlı ve en etkili yöntemidir. Ve alınan mesafenin kalıcı olması daha mümkündür.
Şimdi de “KONUŞMA DİLİ”mizi Hakk yola çevirmek için nasıl bir yöntem izleyeceğimizi maddeler halinde sıralayalım:
8.1) Zann’lara dayalı fikir ileri sürmekten, iddiada bulunmaktan sakınmak.
Bir kişi veya bir konu hakkında yalnızca zann’lara dayalı olarak fikir ileri sürmek, yorum yapmak veya bir iddiada bulunmak halinden kesinlikle sakınılmalıdır.
Dolayısıyla daima “ben bu konuyu biliyor muyum, yoksa şu anda uyduruyor muyum?” diye kendimizi kontrol etmeliyiz. “Ben böyle zannediyorum, eminim, yanılmam” diyorsanız, yanlışın içindesiniz demektir. Zannınızın doğru olma ihtimali olsa bile bu huydan vazgeçin ki beyindeki formatı bozabilelim, onun fonksiyonunu silebilelim.
İsra Sûresi 36: “Hakkında ilmin olmayan şeyin ardına düşme (izleme). Muhakkak ki Sem, Basar ve Fuad; işte onların her biri o işten sorumludur.”
Nur Sûresi 15: “Çünkü onu (o zannı) dillerinize dolayıp hakkında bir bilginiz olmayan şeyi ağzınızla konuşup duruyor ve bunu önemsiz, basit sanıyorsunuz. Oysa O, Allah İndinde azimdir.”
İnsan, duniHİ algı ve zann’larıyla davranarak “Müstakilen Varım ve Muhtarım” iddiasında bulunmuştur. Bu durum onda “ilah zannı”nı oluşturur. İşte böyle bir küfrün izidir ki hala biz o zannları günlük yaşantımızın içerisinde de kullanırız; böylece küfre yol açan hücreleri de fonksiyonel tutmuş oluruz. Bu konuda Rasulullah (SAV) Efendimiz buyurmuşlardır ki: “Zanndan sakının. Çünkü zann sözlerin en yalan olanıdır.”
Bir konu veya kişi hakkında bir cümle söyleyeceğimiz zaman, bu bizim zannımız mıdır, yoksa kesin bildiğimiz bir şey midir ona bakmamız lazım. Kesin bilinen, sizin için belgeleri olan bir şey midir; yoksa siz bir zannda mı bulunuyorsunuz? Eğer böyleyse o zannlardan sakınmak, kesinlikle onu söylememek, söylememek için gayret sarf etmek gerekir. Çünkü biz beyindeki bu işleri yapan dosyaları kapatmaya çalışıyoruz. İnsan duniHİ algı ve zann’larıyla davranarak “Müstakilen Varım ve Muhtarım” iddiasında bulunmuştur. Bu durum onda “ilah zannını” oluşturmuştur. İşte bu iddia beyinde böyle bir dosya açtı. Siz normal hayatta zannlarla hareket ederseniz, “ilah zannı”nın açtığı dosya hep fonksiyonel kalır. Sanki ilgisi yokmuş gibi sanarsınız ama bunlar “ilahlık hissiyatı” dosyasının ürünüdür.

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER