Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Muharrem Günay

İyiliği emretmek ve kötülükten sakındırmak (EMR-İ Bİ’L MARUF VE NEHY-İ ANİL MÜNKER)

Muharrem Günay 22 Mart 2010 Pazartesi 02:00:00
  Aynı akıbete Harun Reşid döneminde İmam-ı Şafi’de uğramıştır.
İMAM-I AZAM EBU HANİFE
Aslen TÜRK olan İmam-ı Azam Ebu Hanife’nin, asıl adı: Numan b. Sabit’tir Müslümanlar tarafından ehl-i sünnet itikadının lideri kabul edilir. Hanefi Mezhebinin kurucusudur. Müslüman inancında olanların %45-50’i Hanefi mezhebindedir.
Babasının adı, Sabit’tir. Babası Sabit’in, Halife Hz.Ali ile görüştüğü, kendisi, evladı ve zürriyeti için duasını aldığı rivayet edilir.
İmam-ı Âzam, Zorba Emevi sultanlarının zulmüne ve cami minberlerinde Ehi Beyte küfür ve hakaret edilmesine karşı durmuş ve her zaman Sevgili Peygamberimizin Ehl-i Beyt’inden yana olmuş ve Emevi saltanatına karşı mücadele etmiştir.
İmam-ı A’zam bu mücadelesi Abbasiler zamanında da devam etmiştir. Abbasi Devletinin İkinci Halifesi Ebu Cafer Mansur, İslama uymayan davranışlarına ve yönetim anlayışına fetva vermediğinden dolayı, İmam-ı Azam’ı hapsettirip işkence yaptırmış ve zehirleterek öldürtmüştür. (M.767) Rivayetlere göre İmam-ı Azam’ı huzuruna çağıran Mansur, O’na zehirli bir süt ikram etmiş. Südün zehirli olduğunu anlayan İmam-ı Azam sütü midesinin rahatsız olduğunu bahane ederek içmek istememiş, fakat zehirli sütü Mansur’un ısrarı üzerine içmek zorunda kalan İmam-ı Azam, sütü içtikten sonra ayağa kalkmış ve Mansur’un huzurundan ayrılmak istemiş. Mansur’un “- Nereye gidiyorsun?” sorusu üze-rine: “-Senin göndermek istediğin yere” cevabını vermiştir. Vefatından sonra çok kimseler onu rüyasında gördüklerini söylemişler ve kabrini ziyaret ederek, onun şânının yüceliğini dile getiren rivayetler anlatmışlardır. “Yüz elli senesinde dünyanın ziyneti gider” hadis-i şe-rifinin, imam-ı A’zam için olduğunu İslam âlimleri bildirmiştir. Çünkü o tarihte İmam-ı A’zam gibi bir büyük vefat etmişti. Mezhebi, İslam âleminin büyük bir kısmına yayıldı. Selçuklu Sultanı Melikşah’ın vezirlerinden Ebu Sa’d-i Harezmi İmam-ı A’zamın kabri üzerine mükemmel bir türbe ve çevresinde bir medrese yaptırdı. Daha sonra Osmanlı padişahları bu türbeyi defalarca tamir ettirmiştir.
Müminler İslâm’ın ve İslam Ahlakın Yeryüzünde Yayılması İçin Çaba Harcarlar “İyiliği emredip kötülükten sakındırmak” yalnızca müminlerin birbirlerine karşı yerine getirmeleri gereken bir sorumluluk değildir. İslamı ve İslâm ahlakını bilmeyen veya bu ahlaktan uzak yaşayan insanları da bu güzel ahlaka, İslam ahlakına davet etmek gerekir. İslâm ahlakını anlatmak ve Allah’ın yoluna davet etmek, bütün peygamberlerin ve onların izinde olan müminlerin en önemli vazifeleridir. Kuran ayetleri incelendiğinde, peygamberlerin hayatlarının hiçbir güçlükten yılmadan bu şerefli görevi yerine getirmekle geçtiği görülmektedir. Ancak Kuran’da da bildirildiği üzere (Lâ ikrâhe fiddîn-Dinde zorlama yoktur), din ahlakını yaşaması için bir insan zorlanamaz. Müminin bu görevi yerine getirirken yapması gereken sadece doğruyu en açık bir şekilde ortaya koymaktır. İman etmek Allah’ın dilemesi ile gerçekleşir. Gerekli açıklamalar, deliller ortaya konulduktan sonra kabul edip etmemek karşı tarafın vicdanına kalmıştır. Kendisine düşen tebliğ görevini en iyi şekilde yapan mümin, sorumluluğunu yerine getirmiş olur. Karşısındaki insanın kabul etmemesinden dolayı müminin üzerine düşen bir sorumluluk yoktur. Bu gerçek Kuran ayetlerinde şöyle bildirilmektedir:
“Bizim üzerimizde de (sorumluluk ve görev olarak) apaçık bir tebliğden başkası yoktur. ” (Yasin Suresi, 17)
“Artık sen, öğüt verip-hatırlat. Sen yalnızca bir öğüt verici-bir hatırlatıcısın. Onlara ‘zor ve baskı’ kullanacak değilsin. ” (Gaşiye Suresi, 21-22
Fussilet/34- Hem iyilik de bir değildir, kötülük de. Kötülüğü en güzel bir şekilde sav. O zaman seninle kendi arasında bir düşmanlık olan kişinin, sanki samimi bir dost gibi olduğunu görürsün.
“İnkâr edenler birbirlerinin velileridir. Eğer siz bunu yapmazsanız (birbirinize yardım etmez ve dost olmazsanız) yeryüzünde bir fitne ve büyük bir bozgunculuk (fesat) olur. ” (Enfal Suresi, 73)
“Bana hayat bahşeden Allah’a andolsun ki, siz ya iyiliği emreder, kötülükten alıkoyarsınız ya da Allah kendi katından sizin üzerinize bir azap gönderir. O zaman dua edersiniz fakat duanız kabul edilmez” (Ebû Dâvûd, Melâhim, 16; Tirmizî, Fiten, 9; İbn Hanbel, V, 388).
“Onlar, işledikleri kötülükten, birbirini vazgeçirmeye çalışmazlardı. Andolsun yaptıkları ne kötüdür!” (Maide Suresi, [5:79])
“Sizden kim bir kötülük görürse, onu eliyle değiştirsin. Şayet eliyle değiştirmeye gücü yetmezse, diliyle değiştirsin. Diliyle değiştirmeye de gücü yetmezse, kalbiyle düzeltme cihetine gitsin ki, bu imanın en zayıf derecesidir.” (Müslim, Îmân 78; Tirmizî, Fiten 11; Nesâî, Îmân 17)
Lokman suresi 17. âyette “Namazı dosdoğru kıl, iyiliği emir ve tavsiye et, kötülükten sakındır. Bu yüzden maruz kalacağın şeylere katlan”
Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır.
Peygamberimiz. “Ünsur ehâke zâlimen ev mazlûmen”
Peygamberimiz “Zalimde mazlumda olsa kardeşine yardım et” buyurur. (Devamı yarın)

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER