İstanbul, Dünya İmparatorluğu Demektir
Asya ile Avrupa'nın kesiştiği noktada kurulan İstanbul, hemen hemen her devirde bir köprü vazifesi görmüştür. Avrupa'dan gelenler bu köprü üzerinden geçerek, Hindistan ve Çin'e kadar ulaşmışlardır. Asya'dan gelenler de yine bu köprüden geçerek, Rumeli'ye, Balkanlara, Viyana'ya, Adriyatik sahillerine kadar varmışlardır. İstanbul, işgal ettiği bu stratejik konumu ve coğrafi özellikleri açısından ilk çağlardan beri bütün hükümdarların [&hellip]
Asya ile Avrupa’nın kesiştiği noktada kurulan İstanbul, hemen hemen her devirde bir köprü vazifesi görmüştür. Avrupa’dan gelenler bu köprü üzerinden geçerek, Hindistan ve Çin’e kadar ulaşmışlardır. Asya’dan gelenler de yine bu köprüden geçerek, Rumeli’ye, Balkanlara, Viyana’ya, Adriyatik sahillerine kadar varmışlardır. İstanbul, işgal ettiği bu stratejik konumu ve coğrafi özellikleri açısından ilk çağlardan beri bütün hükümdarların kalbinde müstesnâ bir yer işgal etmiştir.
Şair Nedim yazdığı bir kasidesinde:
“Bu şehr-i Stanbul ki bî misli bahâdır. Bir sengine yekpâre Acem mülkü fedadır” diyerek, İstanbul’un değerini veciz bir şekilde ifade etmiştir.
1807 yılında İstanbul’un Ruslar’a bırakılmasını isteyen Çar I. Aleksandr’a Napolyon’un, “İstanbul mu, asla! İstanbul, Dünya imparatorluğu demektir” (Kuran, Mayıs 1994, s.32) diyerek verdiği cevap İstanbul’un tarihi önemini göstermek açısından yeterlidir.
İstanbul Bütün Türk Sultanlarının Milli Ülküsü “Kızılelma’sı” Olmuştur
İstanbul, Osmanlı devletinin kuruluşundan itibaren, bütün Türk Sultanlarının bir milli ülküsü “Kızılelma’sı” olmuştur. Osman Gazi, devletin kurucusu olarak, oğlu Orhan Gazi’ye:
“Osman Ertuğrul oğlusun, Oğuz Karahan neslisin, Hakk’ın bir kemter kulusun, İstanbul’u aç, gülizâr yap” (Turan, 1969, c, II: 46, Kitapçı, 1996, c, 2. s.137) diyerek İstanbul’un fethini tıpkı Hz. Peygamberimiz gibi hedef göstermiştir.
Osman Gazi’den Fatih’e kadar bütün Osmanlı sultanları, Kur’an-ı Kerim’de esSebe suresi 15. âyette, “Beldetün tayyibetün-Güzel belde-hoş belde” olarak nitelendirilen bu muhteşem şehri almanın ve Hazreti Peygamberimizin övgüsüne sahip olmanın aşkıyla yanıp tutuşmuşlardır. Kur’an-ı kerim’de, es-Sebe suresi 15. âyette geçen “Beldetün tayyibetün” sözcükleri Ebcet hesabıyla İstanbul’un fetih tarihi olan Hicri 751 tarihini gösterir. Bu da başlı başına bir Kur’an mucizesidir.
Peçeneklerin ve Çaka Bey’in İstanbul İstanbul’u Kuşatmaları
Bizans On birinci asrın başlarından itibaren Balkanlarda Müslüman olmayan Uzlar-Oğuzlar, Peçenekler ve Kıpçaklar-Kumanlar tarafından, Anadolu’da da Müslüman Oğuzlar tarafından tam bir kıskaca alınmıştı. Balkanlarda Peçeneklerle Bizans’ın savaş halinde olması Anadolu’da ki Müslüman Türk ilerleyişine olumlu katkılarda bulunmuştur.
Hatta Anadolu’nun fethi sırasında Malatya dolaylarında faaliyet gösteren Oğuz Çavuldur boyundan olduğu sanılan Çakan (Bizans kayıtlarında, Tzakhas) İstanbul’da uzunca bir müddet kaldıktan sonra 1081’de İzmir’e gelerek bir beylik kurmuştur. Bizans imparatorluğunun zayıf noktalarını iyi bilen Çaka, Foça ve civarını aldıktan sonra 40 parçalık bir donanma kurdu. Ege denizinde Sakız, Midilli, Sisam, Rodos adalarını zapt etti ve Çanakkale’ye doğru ilerledi. Üzerine gönderilen Bizans donanmasını birkaç kere mağlup etti. İstanbul’u ele geçirip imparator olmak istiyordu. Kara kuvveti kâfi gelmediği için Balkanlar üzerinden Trakya’ya doğru ilerleyen soydaşı Peçenek Türkleri ile iş birliği yaptı. Onlar karadan İstanbul’u baskı altına alırken Çaka Bey de denizden hücuma geçecek ve Bizans başkenti düşürülecekti. Fakat plan başarıya ulaşamadı. Çünkü imparator Aleksios Komnenos, Tuna boylarındaki Kuman Türklerini Peçenekler üzerine saldırtmış ve aralarında cereyan eden, Meriç kıyısındaki Leboinum Savaşı (29 Nisan 1091)’nda Peçenekler ağır bir mağlubiyete uğramışlardı. Bizans, İzmir Beyi Çaka ise Selçuklu Sultanı 1. Kılıç Arslan tarafından ortadan kaldırıldı. (1097) (Kafesoğlu,1992, s:295, Augoste Baılly, tarihsiz, s.315)
Prof Dr. Osman Turan ise aynı konu hakkında şu bilgileri veriyor: “Peçenekler ve Oğuzlar gibi arkadan göçen Kıpçaklar (Kumanlar) da Balkanları ve Kafkasları aşıyorlardı. Balkanlarda Bizanslılarla savaş halinde bulunan Peçenekler, soydaşları Kumanlardan yardım beklerken, 1089 yılında, Silistre’de şiddetli bir muharebeye tutuştular ve Bizans ordusunu müthiş bir bozguna uğrattılar. Fakat Türk kavimlerini birbirine düşürmekte mâhir bir siyaset güden Bizanslılar şimdi de Kumanlar ile Peçenekleri birbirinden ayırmak imkânını buldu. Filhakika Bizans 1091 ve nihayet 1122 yılında Peçenekleri mağlup etti ve doğradı; pek çoğunu da esir etti; bir kısmını orduya aldı, bir kısmını da Balkanlarda ve Anadolu’da yerleştirdi; bir miktarı kaçıp kurtuldu. 1122 yılında kazanılan bu zafer İstanbul’da “Peçenek Bayramı” adı ile kutlanıyordu. ”(Turan, 1993, s.267-268)
Kumanlarla ittifak ederek Peçenekleri mağlup eden Bizans böylece İstanbul’u Peçenek Türklerinin ve Çaka Bey’in eline geçmekten kurtarmıştır. İzmir Beyi Çaka, daha sonraları Selçuklu Sultanı I. Kılıç Arslan tarafından ortadan kaldırılmıştır. Balkanlara geçen ve sayıları 600.000 dolayında olan Uzlar-Oğuzlar ve her ikisi de Türk boyu olan Peçenekler ve Kumanlar Bizans’ın oyununa gelmeyip, birbirleriyle savaşacaklarına birlikte hareket edip Çaka Bey’e destek verselerdi belki de İstanbul 12. asrın başlarında Türklerin eline geçecek ve Bizans tarihin derinliklerine gömülecekti.