Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Muharrem Günay

İSLÂM’A GÖRE ÇALIŞMANIN İBADETLERLE DE İLİŞKİSİ VARDIR

Bilindiği gibi İslam’da ibadetler; bedenî, malî ve hem bedeni hem mali gibi çeşitli gruplara ayrılmaktadır. Özellikle İslâm’ın beş temel esası arasında yer alan (Bkz. Buhari, İman. 1, 2; Müslim, İman. 19-22; Tirmizi, İman, 3; Nesai, İman, 13.) zekât ve hac gibi ibadetlerin çalışıp mal kazanmakla da ilişkisi vardır. Çünkü herhangi bir Müslümanın zekât verebilmesi veya hac farizasını yerine getirebilmesi için, bu görevleri yerine getirebilecek mali imkâna sahip olması gerekmektedir. Ancak; “zekât vermek veya hacca gitmek dinen zengin sayılanlara farzdır; dolayısıyla, bu vecibeleri yerine getirecek kadar mali imkâna sahip olmayanlara zekât veya hac farz değildir” şeklindeki bir düşünce de doğrudur. Dinen zengin sayılmayan kimselere zekât vermek veya hac görevini yerine getirmek farz değildir.
Fakat unutulmamalıdır ki, İslâm’ın binası, temeli beştir ve böyle düşünen kimseler, İslâm’ın beş temel esasını tam olarak yerine getirmenin vereceği manevi haz ve mutluluktan mahrum kalacakları gibi, ihtiyaç sahibi kimselerin yardımına koşmanın veya bir fakiri sevindirmenin manevi mutluluğunu da tadamayacaklardır. Ayrıca, İslâm’da yardımlaşma ve İslâm kardeşliğinin pekiştirilmesi açısından önemli bir yeri olan sadaka veya “toplumsal bir ibadet” de diyebileceğimiz kurban gibi ibadetler de yine maddî imkâna bağlıdır. Şu halde, çalışan ve mal-mülk sahibi olan kimseler aynı zamanda zekât, sadaka vb… mali ibadetlerle başkalarına da faydalı olacaklar demektir. Öyleyse her Müslümanın en azından sadaka, zekât verecek, kurban kesecek, hacca gidecek kadar zengin olmayı hedeflemiş olması gerekir.
Nitekim Hz. Peygamber (asv), ashabını çalışıp kazanmaya ve ihtiyaç sahiplerine de yardımcı olmaya teşvik etmiştir. Ebu Musa el-Eş’ari, bu konu ile ilgili olarak şöyle demiştir:
“Bir defasında Resûl-i Ekrem: ‘Sadaka vermek her Müslüman üzerine vaciptir.’ buyurmuştu. Mecliste bulunanlar: ‘Ya Rasûlallah! Ya sadaka verecek bir şey bulamazsa?’ diye sorduklarında Resul-i Ekrem: “Çalışsın, elinin emeğiyle kazandığını hem kendisi harcasın, hem sadaka versin.” diye cevap verdi.(Bkz. Tecrid Terc., XII, 133.)
İslâm’a Göre Çalışmak Kadar Malı Harcamak da Önemlidir
Çalışmayı, üretmeyi teşvik eden; iki gününü birbirine eşit olarak geçirmemeyi telkin eden ve her gün, bir önceki güne göre daha ileri gitmeyi ve daha yararlı işler yapmayı özüne ve ruhuna uygun bulan yüce dinimiz İslâm; mensuplarına, çalışmak kadar çalışıp kazandığını harcamak konusunda da önemli tavsiyelerde bulunmuştur. Bu anlamda İslâm; israf ve savurganlığı yasakladığı gibi, cimrilikten de sakındırmıştır. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de bu konu ile ilgili olarak şöyle buyurulmuştur:
“Bir de akrabaya, yoksula, yolcuya hakkını ver. Gereksiz yere de saçıp savurma. Zira böylesine saçıp savuranlar şeytanların dostlarıdırlar. Şeytan ise, Rabbine karşı çok nankördür… Eli sıkı olma, büsbütün eli açık da olma. Sonra kınanır, (kaybettiklerinin) hasretini çeker durursun.” (İsra, 26-27-29.)
Müslüman yapmış olduğu harcamasında da denge insanı olmalıdır:
“(O kullar), harcadıklarında ne israf ne de cimrilik ederler, ikisi arasında orta bir yol tutarlar.”(Furkan, 67.)
Görüldüğü gibi ayetlerde, ihtiyaç sahiplerine haklarının verilmesi tavsiye edildikten sonra, gereksiz yere saçıp savurmaktan sakınılması emredilmiş ve böyle yapan kimseler “şeytanların dostları” olarak nitelendirilmişlerdir. Ayrıca “eli sıkı olmak”, yani “cimrilik” de, büsbütün eli açık olmak da uygun görülmemiş; diğer konularda olduğu gibi, harcama konusunda da ölçülü olunması, her türlü aşırılıktan sakınılması tavsiye edilmiştir. İsraf ve cimrilikten sakınıp “orta bir yol tutanlar” da övülmüştür.
Unutulmamalıdır ki, bir malı kazanmak harcamaktan daha zordur. Dolayısıyla mal kazanmasını bilmek kadar, harcamasını ve kazandığını iyi değerlendirmesini bilmek de önemlidir. Yine Kur’an-ı Kerim’de, malların insanlar arasında haksız yollarla yenilmemesi ve rüşvet, çıkarcılık vb. yollara peşkeş çekilmemesi de istenmiş ve şöyle buyurulmuştur:
“Mallarınızı aranızda haksız sebeplerle yemeyin. Kendiniz bilip dururken, insanların mallarından bir kısmını haram yollardan yemeniz için o malları hâkimlere (idarecilere veya mahkeme hâkimlerine) vermeyin.”(Bakara, 188.) (Diyanet Aylık Dergi, Ocak 2002)
Başta petrol olmak üzere birçok yer altı ve yer üstü zenginliklere sahip olmasına rağmen bu günün İslam dünyası başta bilim ve teknoloji olmak üzere sanayileşme, üretim, sağlık ve eğitim, sosyal adalet ve gelir dağılımındaki adalet gibi alanlarda Batı’nın çok gerisindedir. Bu durumun en başta gelen sebebi ise milli ve manevi değerlerimizden uzaklaşmak, okumayı, araştırmayı, bilimi, teknolojiyi, çalışmayı ve üretmeyi terk etmek, üretim toplumu olmak yerine tüketim toplumu olmak ve dünya ile ahiret dengesini kuramamaktır.
Sevgili Peygamberimiz, şöyle buyuruyor; ”Ümmetim adına en çok korktuğum şey, göbek iriliği, uyku düşkünlüğü ve tembelliktir.”
Günümüzün Müslüman çok çalışmalı, okumalı, araştırmalı, mal, bilim ve teknoloji üretmeli, ürettiğini ve kazandığını Allah yolunda harcamalı. Günümüzün Müslümanı Allah (cc.)’ın bahşettiği aklını kullanmalı çünkü “Allah katında canlıların en kötüsü, düşünmeyen/akletmeyen/aklını kullanmayan sağırlar ve dilsizlerdir. (Enfal suresi 22. ayet) “Allah, pisliği, aklını kullanmayanlar üzerine bırakır.” (Yunus suresi 100. ayet)
Allah Kuluna Kâfi Değil Mi?
Ve sen yine denendiğinde
Ve yine kalbin daraldığında
Ve yine bütün kapılar kapandığında
Ve yine ne yapman gerektiğini bilemediğinde
Uzun uzun düşün ve hatırla yaratanını!
“ALLAH kuluna kâfi değil mi?” (Zümer Suresi – 36)

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER

Afyon Haber Son Dakika Afyon Namaz Vakti