Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Mustafa Yılmaz DÜNDAR
e-posta: YAZARIN TÜM YAZILARI

“İŞİTTİK VE İTAAT ETTİK” TESLİMİYETİ

– 96-
“Biz O’nun Rasulleri arasında ayırım yapmayız” diyen müminler sonra “Semi’nâ ve eta’nâ; işittik ve itaat ettik” dediler. Sonra da; “Ğufraneke rabbena; ğufransın rabbimiz.” Bunu öyle yaşamışlar ki: “Rabbena, rabbena, rabbena; rabbimiz, rabbimiz, rabbimiz bizi bağışlayıver” diyerek… Hem bunu, hem “Semi’nâ ve Eta’nâ”yı öyle yaşıyorlar ki…
Biz dûniHİ hayatın içine o kadar dalmışız ki “İşittik ve itaat ettik” demek bizi ürkütüyor. “Annem ne der, amcam ne der, sevgilim ne der, karım ne der?” deyip çekiniyoruz. Ne diyeceklerin listesi uzun… Halbuki olması gereken tek şey var: Allah ne der? “Karım ne der, çocuğum ne der, hocam ne der?” diyoruz ama listede “Allah ne der?” yok. Öyle olunca, “Semi’nâ ve eta’nâ” dememize rağmen bir türlü doğru, gerçek teslimiyeti yakalayamıyor ve tedirgin oluyoruz. Bu yüzden diğer âyet geliyor. Bu âyet hem bu tedirginlik içindir, hem de gerçek bir teslimiyetle “Semi’nâ ve Eta’nâ” diyenleri müjdelemek içindir. Onlar dalga dalga öyle bir “Semi’nâ ve eta’nâ, ğufrâneke Rabbenâ” diyorlar ki Bakara-286 onlara sesleniyor ve bize de “Semi’nâ ve Eta’nâ demekten korkmayın” diyor.
“Lâ yükellifullâhu nefsen illâ vüs’ahe: Allah hiç bir nefse kapasitesinin dışındakini teklif etmez.” (Bakara-286)
Yapamayacağınız bir şeyi size teklif etmeyiz, bu yüzden “Semi’nâ ve eta’nâ” demekten korkmayın, “Semi’nâ ve eta’nâ” dedik diye de korkmayın, Allah yapamayacağınız şeyi size teklif etmez. Ve böyle diyenleri müjdeliyor:
“Lehâ mâ kesebet ve aleyha mektesebet: (Her nefsin “Semi’na ve eta’na” deyip, gereğini yaparak) kazandığı kendi lehine, (‘Müstakilen varım ve muhtarım’ iddiasıyla) yapacağı da kendi aleyhinedir.” (Bakara-286)
‘Semi’nâ ve eta’nâ’ dersen kazanırsın.
‘Ben bilirim’ dersen…

Âyetin bu kısmı, gördüğüm tüm meâllerde ve tefsirlerde karıştırılmış, başka dillerdekiler de dâhil. Neden? Muhtariyeti Tercih Gücünü bilmedikleri için. “Bilmedikleri için” demeyelim de fark edemedikleri için. Çünkü o güç var. Bu âyetin meâline uzun açıklamalar yazılmış. Halbuki âyet kısacık: “Lehâ mâ kesebet ve aleyhâ mektesebet.” Lehâ lehine demek, aleyhâ aleyhine demek. İki kelime daha var: Keseb ve iktisab. Meâli yapan lügâte bakıyor, ikisi de aynı kökten, aynı mânâda. Ama aynı âyette iki farklı şekildeler ve yan yanalar. İkisine de “keseb” veya ikisine de “iktisab” denilmemiş! Öyle olunca meâli mânâ doğru çıkacak şekilde uzun ve kendilerince onarılmış bir cümle yazıyorlar. Biz şimdi, ayetin bu kısmını kelime kelime meâllendirelim. “(Her nefsin) kazandığı kendi lehine, yapacağı da kendi aleyhinedir.” Meâl bu kadar. Keseb ve İktisab aynı mânâda olsa da ince bir fark var. Bu âyet özelinde olmak kaydıyla; keseb isabet ettirmek, kazanmak, bir defada onikiden vurmak demektir. İktisab ise bir hedefi onikiden vurmak için didinmek, çırpınmak demektir. Âyete göre; her nefsin kesebi (kazandığı) lehine, iktisabı (çalışıp, didinip yapacağı) da aleyhinedir. Ancak, eğer siz meâli yaparken MTG yetkisi ve “Semi’nâ ve eta’nâ” teslimiyetini manaya katmaz, göz önünde bulundurmazsanız âyete özgü mânâ düzgün çıkmaz. Gelin, ayeti şimdi bu bakışla mânâlandıralım: Her nefsin kesebi (müstakilen VAR ve muhtar olan ancak Allah’tır diyerek MTG yetkisiyle Rabbinin önerisini tercih edenin, ‘İşittik ve itaat ettik’ diyenin Rabbinden öğrenip kazandığı) dünya ve ahiret hayatında onun lehinedir, iktisabı (Müstakilen varım ve muhtarım iddiasıyla doğru zannederek uydurduğu heva ve hevesler için çalışıp didiniyor olanın eline geçen) ise onun aleyhinedir.
Rabbimiz buyuruyor: “Biz sana ‘Semi’nâ ve eta’nâ’ de” dedik. Eğer ‘Semi’nâ ve eta’nâ’ dersen hiç gayret sarf etmeden kazanırsın. ‘Semi’nâ ve eta’nâ’ dersen, MTG yetkisine “işittik ve itaat ettik” teslimiyetiyle fren yapar da direksiyonu Rabbine çevirirsen hemen kazanır, hedefi onikiden vurursun. Çünkü Hakk yolu sen bilemezsin, sana ‘Böyle yap’ diyen Rabbin Allah bilir. Bu yüzden, Rabbine yönelip ‘Semi’nâ ve eta’nâ’ dersen kazanırsın. ‘Ben bilirim’ deyip kendine göre doğru olanı, doğru zannettiğini yapmak için uğraşırsan, çalışıp çırpınsan bile o senin aleyhinedir.” Meâldeki mana anlaşıldı mı inşâAllah?
Korkma, tedirgin olma, motive ol!
“Semi’nâ ve eta’nâ” dedin diye korkma, tedirgin olma, senden kapasitenin dışındakini istemeyiz, bu bir. Bir de sen “Semi’na ve ata’na; Allahım işittik ve uyduk” dediğinde hedefin şaşmaz, hiç gayret etmeden onikiden vurursun. Ama “MTG yetkisi bana aittir, gaza basıp onunla dilediğim gibi davranırım” der de o zann ile çırpınırsan, kendi uydurduğun ve doğru zannettiğin şey için çok gayret sarf eder, çok yorulur, çok terlersin ama yaptıkların hep aleyhinedir, oradan senin işine yarayacak bir şey çıkmaz. Bu yüzden, inanışı yanlış olanlar için Ehlullah demiştir ki: Terleyerek sevap kazanılmaz. Eğer yanlış yoldaysan ve terliyorsan sevap olmaz.
Billâhi anlamında inanmış ve “Semi’nâ ve eta’nâ” demiş olana Amener rasulü ayetlerinde bir duâ öğretilir, yapacağımız hatalardan bağışlanmamız için duâmız öğretilir:
“Rabbenâ lâ tuâhiznâ in nesiynâ ev ehta’nâ: Rabbimiz, eğer unutursak veya hataya düşersek bununla bizi mesul tutma, affet bizi.”
“Rabbenâ ve lâ tahmil aleynâ isran kemâ hameltehû alelleziyne min kablinâ: Rabbimiz, bizden evvelkilere yüklemiş olduğun ağır yükleri bizlere yükleme: Rabbenâ ve lâ tuhammilnâ mâ lâ tâkade lenâ bih: Rabbimiz güç yetiremeyeceğimiz şeyleri bize yükleme.”
“Va’fu annâ, vağfirlenâ, verhamnâ: Affeyle bizleri, mağfiret et bizleri, rahmet buyur, acı merhamet et bize.”
“Ente Mevlânâ, fensurnâ alel kavmil kâfirîn: Sen Mevlâmızsın, o halde kâfirlere karşı bize yardım/zafer ihsan et.” Âmîn.
Kendisine karşı yardım istediğimiz ve zafer talep ettiğimiz kâfir/kafirler; bir bildiğimiz mânâdadır, bir de kendimizdeki esfele sâfiliyn yapıdır. Bizim o yapımız kâfir değil mi? İşte ona karşı da “Bize yardım et ve zafer nasib et” diyoruz. “Âmener Rasûlü” diye bildiğimiz, Hazreti Ömer radıyallahu anh’ın “Aklı olan bunu okumadan uyumaz” dediği bu âyetler, bizim için bu kadar önemli, böylesine yol gösterici olduğundan onların hem okunması, hem ders alınması bizi motive eder, moralimizi düzeltir, bize güç verir. Bu sebeple o âyetleri bu gördüğümüz mânâsı ile okumak önemlidir. Yatmadan önce bunu yapmakla her gün kendinizi motive ederek o âyetlerle uyumuş olursunuz.
Allah’a minnet etmeyelim…
Biz değil Allah minnet eder!

Kendimize bir uyarı ile devam edelim: Kişi Hakk ve bâtıl konusunda tercihini daima Rabbinden yana yapmışken, Hakk için çalışırken, Hakkı savunurken, bu konunun destekçisi olurken eğer Allah’a minnet ederse yanlış yapar. Bu önemli bir püf noktasıdır: Allah’a minnet etmek! Allah’a minnet etmek ne demektir? Bunu bir örnekle açıklayalım. Kişi düşünüyor veya diyor ki: Karşıma bu kadar konu çıkıyor, ben hep Allah’ı tercih ediyorum. Böyle düşünmek Allah’a minnet etmektir! Bu aslında gizlice “Ben müstakilen varım ve muhtarım” demektir. O farkında değil. Zaten o yüzden böyle düşünür: Her konuda hep Allah’ı, Allah yolunu tercih ediyoruz, herhalde bizi unutmaz. Bu kadar koştuk ettik. Şuraya para harcayabilecekken Hac’ca harcadık, şu yatırımı yapacakken buraya yardım ettik, bunların bir karşılığı vardır. Bu çok tehlikeli bir bakıştır! Sakının! “O kadar geceleri kalkıyoruz…” gibi sakın düşünmeyin! “O kadar ibadet, kitap, hizmet, yazı, şu bu…” Sakın! Sakın…
Hucurat-17: “İslâm oldular diye sana minnet ediyorlar. De ki; İslâm’ınız için bana minnet etmeyin. Bilakis sizi îmana hidayet ettiği için Allah size minnet eder. Eğer sâdıklar iseniz.”
Bazıları Efendimiz (SAV)’e gelip bu yolu seçmelerini başa kakan davranışlar sergiliyorlar ve âyet geliyor: Onlara söyle, İslâm’ı seçtiler diye senin başına kakmasınlar. Gerekirse Allah onların başına kakar, Allah onlara minnet eder. Allah nasıl minnet eder? Mesela der ki; sana lutfettik de gece kalkıyorsun, lutfettik de anlatıyorsun, yazıyorsun. Ne var sende? Bunların karşılığı ne var sende? Hiç bir şey yok! Böyle der ve sana minnet eder. “Onları oluyor diye kendini bir şey zannetme, bunları sana Allah lutfediyor!” diyor. Bu yüzden sen Allah’a minnet edemezsin, Allah sana minnet eder. “İnsanlar yanlış işlere gidiyor ama ben burayı tercih ediyorum” demek doğru olmaz. Hemen korkup Allah’a sığınman, Elhamdülillah diyerek hamdın Allah’a ait olduğunu beyan etmen ve hâlinin şükrünü ifade etmen lazım. Onu elinden alır diye korkman, çok korkman lazım. Azıcık bile olsa İslâm’la ilişkin varsa onu alıverir diye ödün kopmalı. Çünkü o azıcık olan şey senin için nasıl etkilidir, bilemezsin. O azıcık dediğin âhirette ne büyük bir şeydir kim bilir! Büyük bir şey zannedenlerinki âhirette kim bilir ne küçük bir şeydir, bilemezsin. İnsanların Allah ile olan duygu, his ve ilişkilerini kimse bilemez, illa Allah bilir. Bilemezsin. Onu elinden alırsa mahvolursun, çılgına dönersin. Öyleyse, “Tercih” konusundaki o yetkiyi kullanırken Allah’a minnet etmemeye çok dikkat etmek lazım. Biz değil Allah minnet eder.
Nefret hastalıkların kaynağı, uzak duralım. Geceniz mübarek olsun!
Bir başka önemli konu nefrettir. Nereden nereye atladık gibi mi oldu? Ama çok önemli!
Her türlü nefret hastalığa sebep olur, her türlü nefret mutlaka hastalık olarak çıkar. Sıralarsak ilk ele almamız gereken nefret kâfirin nefretidir. Nedir o? Ğıll’dir! Kur’ân’dan öğreniyoruz; onun adı Ğıll’dir. Onu “İnşirah”, “FATİHA ile fetih” ve “Aşağıların Aşağısı” “Şeytanın Avukatı” kitapçıklarında detayıyla bulabilirsiniz. Şu unutulmamalıdır: Ğıll bulundukça kişi cennete giremez. Ğıll’in esası kâfirlerde bulunur; onlar Allah’tan nefret ederler. Öyle nefret ederler ki, Allah’ı hatırlatan her şeyden nefret ederler. Başörtüsü görür nefret eder, birisinin elinde namazla ilgili tesbih görür nefret eder, sakal görür nefret eder… Hâlbuki müslüman olmayanın sakalından nefret etmez. Enteresan bir şey! Allah’ı hatırlatan her şeyden nefret eder. İşte bu nefret mutlaka onda bir hastalığa dönüşür, kesin. Hastalıklar incelensin, gerisinde Allah’tan nefret, Allah’a ait nefret, Allah’ın sistemiyle ilgili nefret görülecektir. İleride belki o hastalıkları isim isim yazacağız, paylaşacağız inşâAllah. Şimdilik nefret-hastalık ilişkisini yalnızca duyurmuş olduk.
Bu gece Şaban ayının 15. gecesi; gecemiz mübarek olsun Allah’a, Allah yolunda olanlara ve Allah’ı hatırlatan şeylere karşı duyulan nefretten kurtulanlardan oluruz inşaAllah.

YAZARLAR

TÜMÜ

SON HABERLER