Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Mustafa Yılmaz DÜNDAR
e-posta: YAZARIN TÜM YAZILARI

İNŞİRAH YAZILARI – 54 – Kocatepe Gazetesi

Mustafa Yılmaz DÜNDAR 3 Nisan 2019 Çarşamba 13:07:19
 

Alu İmran Sûresi 29: “De ki; sadrlarınızda olanı gizleseniz de açıklasanız da Allah onu bilir. Hem semavattakileri ve arzdakileri de bilir, vAllahu ala külli şey’in Kadîr.”
Bu ayet “Kadîr”le bitiyor; Allah her şeye kâdirdir. “Sadrlarınızdakini bilir” diyor ama devamında “semavattakileri ve arzdakileri de bilir” diyor. Senin içindekini yani senin sadrını bilir, semavattaki ve arzdakileri de bilir. Çünkü onların da sadrı var. Her şeyin sadrı var, yalnız insanın değil. Bu yüzden, Allah bütün sadrlar için aliymun bi zatis sudurdur.
Ef’al âlemi de tek başına bir varlıktır ve onun da sadrı vardır. Dünya atmosferiyle birlikte bir bütündür, onun da sadrı vardır ve Allah onun da “aliymun bi zatis sudur”udur. İşte bu yüzden; onun gecesini gündüzünü birbirine kalbeder. Kişi bu zahiri manayı çözdükten sonra, bu ayetteki gece ve gündüzde benim için acaba ayrıca ne var, demelidir, o zaman çok faydalı olur. Önce diğerini öteleme, sanki öyle bir mana yokmuş gibi davranma. Sonra da kendinde geceyi ve gündüzü ara. O zaman kolay bulabilirsin. Eğer var olanı (zahiri) atlarsan bâtınî mana açılmaz. Çünkü zihin daima kıyasla doğruya gider. Sen zahirî manayı açıklarsan, ardından bir bâtınî açıklama getirdiğin zaman, yani zahiri ile bâtını kıyasladığın zaman kıyas yaptığın için o bâtın sana zahirleşir. Zahirî olanı atlar da zahir ile bâtınîyi kıyaslamazsan, bâtınî havada kalır, bir şeyle kıyaslayamayacağın için kurduğun bir hayal olarak kalır; hiç bir zaman ikana dönüşmez.
Diyelim ki bir topluluktasınız ve içinizde birisi düşünceleri okuduğunu iddia etti, başladı söylemeye: “Mutfağa gidip çayın altını bir kısayım” dedin, “acaba ne zaman kalkarlar, ikindiyi kaçırmayız inşaAllah” dedin gibi söylemeye başladı. Ne yaparsınız? Şaşırırsınız, ne düşüneceğinizi de şaşırırsınız. Çünkü ne düşünürsek biliyor ve söylüyor, “ben şimdi ne düşüneyim?” diye birşey düşünmekten korkarsınız. Allahu Ekber! Allah ne düşündüğümüzü biliyor da neden hiç korkmuyoruz, hiç tınmıyoruz? Bir insan sizin içinizden geçeni hissediyor diye düşünürken korkup “aman düzgün düşüneyim” diyorsunuz. Ayet; “Allah sadrları bilir, kalbi bilir, nefsi bilir, her şeyi bilir; O aliymun bi zatis sudurdur” diye bağırıyor, ama siz “bir şey olmaz, nasıl olsa içimden geçiyor” diye rahat rahat istediğinizi düşünüyorsunuz, hiç çekinmiyorsunuz. Fark ettiniz mi? Oysa, “içimden geçeni anlar, aman düzgün düşüneyim” deyip bir insandan korkuyorsunuz, ama Allah için “aman batıl şeyler düşünmeyeyim, içimizden geçeni biliyor” demiyorsunuz. Ayetler bize Allah’tan sakınmayı, Allah’tan ittika etmeyi öneriyor; “insanlardan değil Allah’tan sakının, Allah’tan kendinizi koruyun” diyor. Ama niye böyle? Çünkü karşımızda “A” Takdim Formu’nda bir yapı var: “Aman, ne olacak, birşey olmaz” diyen anlayış ve davranış. İşte bunlar için ayetler diyor ki; bir mühlet var, o güne kadar onlara birşey yapılmaz. Anlatımı basit bir örnek verelim: Markete girdiniz, sepeti dolduruyorsunuz. “Sepeti çok doldurdunuz, emin misiniz?” diye uyardılar, sahibi de gördü; “boş ver” der, nasıl olsa kasaya gelecek. Kasaya kadar mühlet var. Kasada geçerli belgen varsa geçersin, yoksa hepsini boşaltacaksın. Hesap gününe kadar, ölüm anına kadar mühlet verilmiş.
Bu “ne olacak, böyle de olur” anlayışını ve davranışını hicret ettirmek gerekiyor. Eğer hicret ettirirseniz, bu duygu o kadar önemlidir ki aslında. Diyelim ki eşiniz geldi, ya masa kırıldı kırılacak, yeni birşey alalım dedi, siz de ona “olsun, böyle de idare edilir” dersiniz. Sizdeki “ne olacak, böyle de olur” anlayışı ve davranışı zaten işte orada kullanmak içindir. “Bugün halimiz olmadı, yemek yapamadık” denildiğinde, “olsun ne varsa, böyle de olur” demek için. Ama kişi tersini yapar, Hakk’ı suistimal etmek için kullanır: Namazı kılmasan da olur, gece kalkmasan da olur… Ters. Allah’ın rızasına ters. İşte onu hicret ettireceksin. Bu vurdumduymaz yapı “A” formatında da var, onu “Billahi”ye hicret ettireceksin.
Şimdi bir de, yapısında “A” formatının olumsuz hiç bir izi bulunmayan Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem’in “aliymun bi zatis sudur”u nasıl anladığını, nasıl yaşadığını, nasıl düşündüğünü tasavvur edin. “Aliymun bi zatis’sudur”u, kendisini tasavvur edemedik. Ama o vurdumduymaz yapının izi silinmiş olan Efendimiz (SAV)in, “aliymun bi zatis sudur”u nasıl düşündüğünü tasavvur edin. Onun herkesin içinden geçeni Bizzat bileni nasıl düşündüğünü tasavvur edin. Hayatta da kullanırız, “o işi bizzat ben yaptım” deriz. İşte “bizzat” derken kastettiğiniz var ya, o “bizzat” derken kastettiğinizi yani Bizzat bileni kendisinde vurdumduymaz yapı olmadan yaşayan, bu esmayı öyle yaşayan Efendimiz (SAV)’i düşünün. İşte o zaman bir hadisi anlamak bizim için kolaylaşacak:
Hud Sûresi 112: “O halde sen emrolunduğun gibi müstakîm ol, seninle beraber tövbe edenler de. Sakın tuğyan etmeyin. Çünkü O yapmakta olduklarınıza Basıyr’dir.”
Efendimiz (SAV), özellikle bu ayetten sonra buyurmuşlardır ki; “beni Hud Sûresi ihtiyarlattı.” Ayet “emrolunduğunuz gibi dosdoğru olun” dediği halde “yapıyoruz işte” deyip, bize verilen “gücüm yettiğince (mesteta’tü)” kartına dayanıp işi bitiriyoruz. Doğru değil. Elinde öyle bir kart olmayan Efendimizi düşünün. Diyor ki; Hud Sûresi beni ihtiyarlattı. Neden öyle dediğini anlamak şimdi bizim için kolaylaştı mı? Hud Sûresi’nin “seninle beraber Rabbine yönelmiş olanlar da emrolundukları gibi olsunlar” deyişi bizi ihtiyarlatmamalı mı? Seninle birlikte, tanrılık iddialarından dönüp Rabbine yönelenler de ihtiyarlamamalı mı? Aslında soruyor: Bu ayet onları neden ihtiyarlatmıyor? Öyle olunca kendimize soruyoruz: Yoksa hayatta bizi ihtiyarlatan şeyler başka mı? Bizi ihtiyarlatan başka şeyler mi var? Neden bizi böyle şeyler ihtiyarlatmıyor? Talip olan için bir test…
“Elem neşrah leke sadrak” ayetindeki “sadr”ı anlayabilmeye çalışıyoruz, onu anlayabilmek için ayetlerle dans ve vals etmeye çalıştık ve bu noktaya geldik. “Elem neşrah leke sadrak” ayetinde geçen “sadrı açmak” olumlu manadadır ve özel bir aşamadır, şimdi onu görelim. Sadrın bu açılışı “Hakk Yol” içindir. Bir konuyu, meal ve tefsir okurken karıştırmamanın yolu sınıflandırmaktır. Eşyalarınızı, evraklarınızı sınıflandırırsanız karıştırmazsınız, buna arşivleme sistemi denir. Bilgileri de sınıflandırmayı bilirseniz karıştırmazsınız. Yoksa karışır, karışınca sonuç elde etmek ve anlamak zorlaşır. Anlamada çok önemli olan bir şey de beynin/idrakın istikrarlı seyahatidir. Hangi yöne giderse gitsin, isterse çok yukarı gitsin, istikrarlı seyahat ederse anlar. İdrakı zıplatırsanız anlayamaz. Öyle bir kompozisyon oluşturmalısınız ki, seyahat ederken istikrarlı bir hızla, istikrarlı bir şekilde gitsin. Hızın sürdürülebilir olması lazım. Şimdi, sadrın açılmasını/genişlemesini anlamak için onu basitçe sınıflandıralım. Ayetlerdeki sadrın açılması, genişlemesi üç aşamalıdır.
BİR: Bunu En’am 125. ayetten öğrendik. “Allah bir kulun İslam’ı anlaması ve yaşamasını, yani onun hidayetini dilerse onun sadrını İslam’a açar.” Ayetten devamı: Eğer bir kulunun da sapmasını dilerse onun da sadrını İslam’a daraltır. Demek ki sadrı İslam’a karşı açar veya İslam’a karşı daraltır. İslam’a karşı sadrı daralan kişinin sadrı küfür yaşantısı için açılmış ve genişlemiştir. Eğer sadr İslam’a karşı daraltılmışsa, küfür yaşantısına karşı genişlemiştir. Bu kişi Allah yolundaki yaşantıları görürse sadrı daralır, çünkü sadrı İslam’a daraltıldı, elinde olmadan sadr bir anda kapanır, kan kimyası onu boğar. Göğsü daralır, kalbi sıkışır. Sadrı kapandığı için, kimyası bozuldu, kan kimyası bozuluyor. Allah’a ait bir şeyler görünce onun kan kimyası rahatsız olur. Çünkü Allah onun sadrını İslam’a daralttı, kapattı. Bu bahsettiğimiz “açılma ve kapanma” sadrla ilgili birinci aşamadır. Olumlu manada açılma olan sadrın İslam’a açılması ilk basamaktır, birinci aşamadır
İKİ: Sadrı İslam’a açılmış olanlar İslamî fikir ve yaşantılara karşı çok olumlu tepkiler verirler, görünce ferahlar ve rahatlarlar. Elhamdülillahi rabbil âlemin, aylardır bu sayfadaki paylaşımları, uzun demeden, zor demeden, zorlanmadan azimle, sebatla okuyorsunuz. Neden? Hep Allah için ve sadr İslam’a açıldığı için. İşte sadrı bu şekilde İslam’a açılmış olanlar, “Allah yokmuş gibi” olan fikir ve yaşantılarla karşılaşınca bu kez sadırları bu tabloya karşı daralır, yani Allah’ın sadrını İslam’a daralttığı kişilerdekinin tam tersi bu aşamadakilerde olur. Çünkü bunun da sadrı İslam’a açıldı. “Allah yokmuş gibi” bir söz, bir davranış, bir kişi görünce onun kan kimyası bozulur, sadrı daralır; “şu kişileri görünce içim daralıyor” der.
Maide Sûresi 41: “Ey O Rasûl, kalbleriyle iman etmedikleri halde ağızlarıyla iman ettik diyenlerden küfürde koşuşanlar seni mahzun etmesin.”
A’raf Sûresi 2: “(Rasulüm) o sana inzal edilen bir Kitap’tır; onunla uyarman ve mü’minlere öğüt vermen için. Artık sadrında bundan dolayı bir sıkıntı olmasın.”
Kur’an bize böyle bir daralmanın olduğunu söylüyor: Bu daralma normaldir ama seni mahzun etmesin diyor. Bakın bizi neye hazırlayacak? 

YAZARLAR

TÜMÜ

SON HABERLER