“İnsanlar ‘aşk’ ve ‘sevgi’ kavramlarını sürekli değiştiriyorlar”
Afyon Kocatepe Üniversitesi tarafından her hafta Çarşamba günü sabah 07.00 ile 08.30 saatleri arasında Ahmet Necdet Sezer Kampusü Sosyal Tesislerinde düzenlenen Çarşamba Sabah Toplantısında bu hafta “Sevgi” kavramı ele alındı. Toplantıya İş Adamı Kadir Altınkaya başkanlık yaptı. Altınkaya, “sevgi”nin birbirine katlanmak, razı olmak “aşk”ın ise birbirine katlanmaya ve razı olmaya ihtiyaç duymadan, tek taraflı bir [&hellip]
Afyon Kocatepe Üniversitesi tarafından her hafta Çarşamba günü sabah 07.00 ile 08.30 saatleri arasında Ahmet Necdet Sezer Kampusü Sosyal Tesislerinde düzenlenen Çarşamba Sabah Toplantısında bu hafta “Sevgi” kavramı ele alındı. Toplantıya İş Adamı Kadir Altınkaya başkanlık yaptı. Altınkaya, “sevgi”nin birbirine katlanmak, razı olmak; “aşk”ın ise birbirine katlanmaya ve razı olmaya ihtiyaç duymadan, tek taraflı bir tutku olduğunu ifade etti
“Sevgide karşılık yoktur”
Fen-Edebiyat Fakültesi Dekan Yardımcısı Doç. Dr. Mustafa Güler, “Sevginin bir üstüdür aşk ve sevgide karşılık bekleme, mantık varken aşkta yok. Bu hususta Kur’an-ı Kerim’de bir sure var. Gerçi tamamı o hadiseyi anlatmıyor ama Yusuf Suresi’nin temel espirilerinden birisi Züleyha’nın Hz. Yusuf’a olan aşkıdır. Bu dönem M.Ö. 2000’li yıllara tekabül ediyor. Aşkın neden çok mantıki zemine oturmadığını açıklamak adına Yusuf Süresi’nde geçen hadiseyi anlatmak istiyorum. Malum kardeşleri Hz. Yusuf’u kuyuya attığında 7 ya da 8 yaşlarında küçük bir çocuktu. Genç bir delikanlı olmaya başladığında 13-14 yaşlarındayken elinde büyüdüğü, anneliği olan Züleyha Hz. Yusuf’a aşık oluyor. Hz. Yusuf’un peygamberliğinden henüz haberi yokken O’nun fiziki görünümünden, yüz güzelliğine bakarak aşık oluyor ve 17 yaşlarına geldiğinde de Hz. Yusuf’u kendisine davet ediyor. Tabi bu olay sarayda ve şehirde duyuluyor. İlginçtir ki, Hz. Yusuf’a aşık olduğunu saklamıyor Züleyha ve Mısır’da dedikodu artıyor. Şehrin ileri gelen kadınları saraya davet ediliyor ve ellerine birer bıçakla meyve verilerek, bunları soymaları isteniyor. Kadınlar tam meyveleri soyacakken Hz. Yusuf ortaya çıkıyor ve bu sırada bütün kadınlar parmaklarını kesiyor. Yani, Kur’an-ı Kerim’de anlatılan bu olay, karşılığı olmayan ve bir insana duyulan aşkın son merhalesi ki sonradan Hz. Yusuf ile Züleyha’nın evlendiği söyleniyor ama Kur’an-ı Kerim’de böyle bir kayıt yok. Ancak Hz. Züleyha’nın Hz. Yusuf’un aşkıyla ve mecnunlardan ilki olduğu tarihte var” şeklinde konuştu.
“Sevginin limiti vardır”
Fen-Edebiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Selim Pullu, “Sevgi, sonsuza giden ve insana haz veren şeylere karşı duyulan bir arzu ya da duygudur. Bize hoş gelen şeyleri severiz; bize acı veren, zor gelen şeyleri sevmeyiz. Ancak aşk, acıya rağmen varolan bir duygudur. Acı çektiğinizi ve ulaşamayacağınızı bile bile aşık olmaya devam edersiniz. Çünkü aşk, bencildir, tatminsizdir. Aşk, her zaman daha fazlasını ister ama sevginin bir limiti vardır. Sevginin kalple sembolize edilmesinin altında yatan olay, antik zamanlara kadar bizim bugün gönül ya da ruh dediğimiz olayın insana kan pompalayan organ olarak kalple alakalı olduğunun düşünülmesiydi. Yani beyinden çok kalbin önemli olduğu düşünülüyordu. Antik Mısır’daki tıpa göre beyin insan için önemliydi ama insanın kalbi durduğunda ha-yatı duruyor. O yüzden sevginin kalple gösterilme olayı, en değerli, en hayati organ olan kalple alakalandırılmıştır. Öte yandan aşkın tıbbi olarak kimyasal tezahürü de vardır. Yani insan aşık olduğunda beyin kimyası değişiyor. Birtakım araştırmacılar bunu inceli-yorlar ve bunu bugün ispat edebiliyorlar. Sevgi ise insanın öğretilmiş duygularından biridir. Sevgiyi öğreti-yoruz ve öğreniyoruz. Ailede sevgi ile büyüyen çocuk, kreşe gittiğinde arkadaşları onu ittiğinde ona geri cevap vermiyor. Çünkü şiddeti öğrenmemiştir” dedi.
“Sevgi çoğu zaman gerçek değildir”
Emekli Osman Tezgiden, “Genelde aşık olan insanlar, kavuştuktan sonra aşk bitiyor. Bu konuyla ilgili araştırma yapan sosyologlar da aynı şeyi söylüyor. Aşkın devamında sevgi devreye girer. Bu noktadan hareketle aşk mı bir üst kademe yoksa sevgi mi? Bu konuda biraz düşünmek gerekiyor. Eğitim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Mustafa Ergün, “Bana göre, sevginin en son kademesi hatta kopuk kademesi aşktır. Oradan geri sevgiye gelme yoktur. Beğenme, hoşlanma sevgiye dönüşüyor. Sevgi, çoğu zaman gerçek değildir. İnsanlar çoğu zaman sevmiş gibi gösteriyorlar. Yani, sevgiyi taklit etmeye çalışıyorlar. Ancak sevgi aşka dönüştüğünde artık sınır tanımayan, tehlikeleri göze alan bir sevgi olu-yor. Ama onu kime yönlendirmeli? dediğimizde örneğin bizim kültür tarihimizde aşkı kadına yönlendiren birçok erkeğin, kadına ulaştıktan sonra o aşkı tamamen bitirdiğini görüyoruz. Bu Leyla ile Mecnun’da da Yusuf ile Züleyha’da da vardır. Tüm kadın-erkek aşklarında, erkeğin sevgilisine kavuştuktan sonra ‘benim sevdiğim bu değildi’ dediği söylenir veya yemeye ya da başka bir maddeye yönlendirdiğinizde aşk orada tatmin olmuyor. Aşkı manevi bir alana yönlendirdiğinizde orada olgunlaşarak, kendini daha berrak gösterebiliyor. Ancak madde aşka hafif geliyor” diye konuştu.
“Sevgi’nin içinde akıl var”
Müze Müdür Yardımcısı Ahmet İlaslı, “Eskiden aşıklar birbirlerine ‘sevgilim’ diye hitap ederken günümüzde artık bunun yerine ‘aşkım’ demeyi tercih ettiklerini görüyoruz. Dolayısıyla insanlar ‘aşk’ ve ‘sevgi’ kavramlarını sürekli değiştiriyorlar; tarihsel süreç içerisinde zaman zaman bu kavramların birbirine karıştırıldığını görüyoruz” dedi.Rektör Yardımcısı ve Güzel Sanatlar Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Belkıs Özkara, “Aşkın içinde akıl olmayan bir eksiklik ya da bütünleşme duygusu olduğunu düşünüyorum. İnsan eğer kendindeki eksikliği tamamlayacak başka bir şey arıyorsa ‘aşk’ ortaya çıkar ve ‘aşk’ın içinde akıl olmadığı için coşkun akan bir sel gibi etrafına zarar veren bir duygu olduğunu düşünüyorum. ‘Sevgi’nin içinde ise akıl var. Yani, insanlar ‘sevgi’yi aklıselim olarak değerlendirerek yaşayabilirler ama aşk olduğu zaman güçlü bütünleşme duygusuyla, içinde akıl olmadan saldırganca zarar veren bir hale dönüşebilir” diye konuştu.
“Duyguları ihmal ediyoruz”
Eğitim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Mustafa Ergün, “Akıl ile aşk bağlantısını veya evreni nasıl anlayabiliriz? Tartışmasını tasavvuf iyi yapmıştır. Evren, eğer yüz birim ise bunun akıl ile anlaşılabilecek maddi olan kısmı yüzde 15-20’dir. Yüzde 80’ini mana kısmıdır ve bu akıl ile anlaşılamaz. Onun için akıl çok sınırlıdır ve akıl tamamen rasyonel bir şey içinde kalır. Mevlana der ki ‘Aklın âlimi, aşkın cahilidir. Ama aşkın cahili, aklın âliminden daha değerlidir.’ Yunus Emre de der ki, ‘Biz aşk medresesinde okuyoruz ve öğretmenimiz de Hak’tır.’ Aşk, Allah’ın yaratma gücüdür. Bunu direk dine, imana bağlamıyorum. Din ve iman olmadan evren yaratıldı. Aşağı yukarı 6.5 milyarlık bir zaman geçmişimiz var. Milyarlarca canlı türü bu dünyada geldi geçti ve bunların hepsi Allah’ın yaratma sevgisiyle oldu. Evreni gerçekten anlamak istiyorsak, aklın yanında mutlaka o duyguyu çalıştırmamız lazım. Bugün eğitimde en çok şikayet ettiğimiz husus, yüzyıllardan beri sadece aklın eğitimine önem veriyoruz, duyguları ihmal ediyoruz. İnsan, duygusuz bir canlı haline gelmeye başladı ve duygudan giderek uzaklaşıyoruz. Gerçek, salt akılla kavranamaz. Elbette akıl maddi gerçekliğin anlaşılmasında bir numa-ralı şey ki, maddenin anlaşılmasında da belki mana etkisiz kalıyor. Varlık, salt maddeden ibaret değil hatta madde ile mana arasında sürekli dönüp duruyor. Realitenin anlaşılması açısından mutlaka aşk ile bu dünyaya bakacaksınız. Diğer türlü arkadaki gizli gücü, diğer manevi varlıkları görmemiz mümkün değil. Gözümüzü de gönlümüzü de çok fazla maddeleştirdik ve bunun sıkıntısını da çekiyoruz. Çok korkunç silahlar geliştirildi ve bunlar pervasızca kullanılıyor. Merhametimiz ve şefkatimiz giderek azalıyor. Aklın, ruhun ve bedenin dengeli kullanılması gerekirken biz yüzyıllardan beri bedeni de ruhu da ihmal ettik ki sevginin kaynağı ruhtur. Salt zihinsel eğitim üzerine duruyoruz. Onu da dengeleyerek ilerlemeliyiz. Yoksa bugünkü bunalımlardan sadece akıl ile çıkmamız mümkün değil. Zaten şu anda Batı’da duygusal (emotional) zeka eğitimine başlandı ama onun müfredatını belirleyemiyorlar. Dinlerin çatışmacı tuzağına da düşmemek gerekir. Bugün dünyada dinler, huzur getirdiği gibi insan topluluklarını huzursuz da edebiliyor. Onun o tuzağına düşmeden, bir Mevlana, Yunus Emre gözüyle tüm insanlara ve olaylara anlayışla bakarak, sevgiyi harekete geçirmek gerekir” şeklinde konuştu. Toplantı sonunda, gelecek hafta yapılacak Çarşamba Sabah Toplantısında “Kadınlar Günü” konusunun ele alınmasına karar verildi.