Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Elif Çaylıoğlu

İnsanın İdrak Yolculuğunda Hac – 3

Hac farizasının insanın idrak yolcuğundaki önemini ayetlerimizden ve Efendimiz (SAV)’in hadislerinden öğrenip fark etmiş tüm Müslüman topluluklarda olduğu gibi ülkemizde de halk arasında hac farizasını yerine getirenlere çok güzel bir lakap olarak “Hacı” ismi eklenir ki, bu çok hoş, çok mübarek, çok kutsal sıfatla yaşantımıza devam edelim. Bu vasfın ismimizin önüne eklenmesi, yani “Hacı Elif, Hacı Ahmet, Hacı Mehmet” gibi hitaplarla çağrılıyor, anılıyor, sesleniliyor olmamız, Allah’ın işaretlerinden olan bir hali, “hacı” oluşumuzu idrakımıza, zihnimize, hayalimize nakşetmemiz içindir; yani hac ile edinilen idrakla kalmamız, öyle yaşayıp öyle de vefat edebilmemiz içindir. Bu vesileyle, müslüman mümin kardeşlerimden istirhamım odur ki “haccı” ve “hacı” ifadesini küçümser tarzda konuşmalardan, bu kavramları “ti”ye almaktan, önemsizleştirmekten, “hacı, hoca” gibi ifadelerle itibarsızlaştırmaktan özenle kaçınalım; imanımız için, ahiretimiz için bu hassasiyet çok önemli. Bilelim ki, hac ve hacılıkla ilgili kavramları, ritüelleri, merasimleri, harcamaları, ikramları, hac ile ilgili tefekkür ve anıları, kısaca hacca dair her şeyi yüksek bir muhabbetle sevmek, önemsemek, Hac Suresi 30 ve 32. ayetlerimiz gereği bize dünyadaki idrak yolculuğumuzda tarif edemeyeceğimiz bir yakin sağlayacak ve yakınlık kapıları açacaktır, biiznillah.
Hac farizasında öyle büyük ve öyle farklı nurlar var ki insan bunları tam idrak etmekten acizdir. Mesela, Efendimiz (SAV) buyurdular ki “Arafat’tan dönüp de acaba günahlarım affedilmiş midir diyen kişi en büyük günahkârdır.” Öyle büyük bir müjdedir ki bu! Neden? Çünkü Arafat o gün hac niyetiyle orada olanların her birinin günah kayıtlarını tümüyle siler. Kayda girmiş tüm günahları siler.
Ancak unutmayalım ki hac çok muhteşem bir idrak yolculuğudur. Eğer idrakımızı esefle safilin halden yani Allah’a eş koşar halden kurtaramamışsak, evet, Arafat’ta anamızdan doğmuş gibi günahsız ayrılırız ancak günahlarımızdan temizlensek bile eğer biz hala Allah’a eş koşar idrakla (müstakilen varım ve muhtarım idrakıyla) yaşamaya devam ediyorsak ahirette kurtulmuş olmayız. Evet, günahlarımız sıfırlanmıştır ama idrakımız hala cehennemlik ise sonucun cehennem olması değişmez. Dikkatle incelenmediğinde tezatmış gibi görünse de hakikat böyledir. Öyleyse Haccımızı ifa ederken ve tamamladıktan sonra peşine düşüp araştırmamız gereken şey “Hac yapan kişi hangi idrakta olmalı?” sorusudur. Ve kişinin “Nasıl hacı kalırım, hacca uygun idrakla sabitlenirim?” telaşında olmasıdır.
Arafat’ta günahlardan temizlenmiş olmamıza rağmen bizi cehennemlik halde tutan şey tektir: Esfele safilin yapımız, onun ürettiği dunihi algı ve zanlarımız, bu zanlarla oluşan müstakilen varım ve muhtarım iddiamız ve bu iddia ile yaşanılan ilahlık hissiyatımız. Kısacası kendimizi Rabbimize eş koşuyor oluşumuz. Dolayısıyla sürdürülebilir “hac” idrakı için öncelikle dünya hayatında kendimizi içinde bulduğumuz esfele safilin hali fark edip ondan kurtulmaya çalışmamız gerekiyor. Esfele safilin yapı kendisini ürünleriyle ortaya koyduğu için, onun ürünü olan dunihi algı ve zanlarını reddetmemiz, müstakilen varım ve muhtarım iddiasına sırtımızı dönmemiz ve nefisimizin büründüğü ilahlık hissiyatından (Allah’a eş koşan durumdan) kurtulmaya çalışmamız gerekiyor. Eğer Allah’a ve razılığına talipsek tek önceliğimiz bu olmalıdır!
“Ya Elif, iyi de biz Allah’a eş koşmuyoruz ki” diyen okurlarım, “Esfele safilin yapının bende olma ihtimali yok” diyen eş dost ve yakınlarım için esfele safiline ait idrakla yaşayan bir kulun yaşama biçiminden örnekler vermek istiyorum ki o yapıyı somut ve net olarak tanıyalım. Esfele safilinde olduğumuzu fark edeceğimiz en kolay yöntem konuşma dilimizi takip etmektir ama bir hakem dürüstlüğüyle! Bir diğeri nasıl davrandığımıza bakmaktır? Mesela, lütfen her bir kardeşim nasıl kapı açıp kapattığını görmek için bir yakınına rica etsin de telefonuna kapı açıp kapatmasını bir kaydetsin ve izlesin.
Biz konuşmaya yani dile dönelim. Esfele safilinin konuşma dili nasıldır, aşağıdaki birkaç çarpıcı örnek üzerinden kendimizi test edelim. Esfele safilin idrakla yaşayan;
– Zanlarıyla konuşur ve zanlarıyla iddialarda bulunur.
– Nefret içerikli, göz diken, altında hasetlik, fesatlık kokusu olan kıyas cümleleri kurar.
– Suçlama içeren cümlelerle konuşur, cümlelerin kuruluşu, vurgusu suçlayıcı manalar içerir (laf sokma denir ya).
– Şikâyet eder; hep birilerinden, yönetimden, olaylardan, sıcaklardan herkesten ve her şeyden.
– Haklı olmadığı halde, yanlışını örtüp kendini aklayan cümle kurar.
– Kendini ve bir menfaat umduğu kişileri yücelten övgü cümleleri kurar (fark edilirse yağcılık denir ya).
– Kendini mağdur mazlum ve haklı göstermek için sızlanma cümleleri kurar.
– Allah’ın hükmün önemsemediğini ima ve ifade eden “Sonuç umurumda değil” gibi cümleler kurar.
– Zanlarıyla etiketleme yapar, lakap takar.
– Konuşurken emir cümleleriyle konuşmayı sever.
Örnekler elbette daha artırılabilir. Ancak listedeki hatalı konuşma tarzlarına karşı sürdürülebilir bir mücadelenin uygulanabilirliği için sıralamayı bu kadarla sınırlı tutalım.
Bu cümle tarzları bize tanıdık gelmeli. Eğer birimiz çıkar da ben hiç böyle cümle kurmuyorum ki derse, ona önerimiz bir gün boyunca telefonun ses kaydını açması ve konuşmalarını kaydedip sonra da bir hakem olarak dinlemesidir. Şu kesin ki bu konuşma patolojileri hepimizin çok alışık olduğu ve hayat koşuşturması içinde hepimize çok normal gelen durumlardır, mutlaka tedavi etmemiz gereken hastalık göstergeleridir ama buna rağmen dil hastalığımız, dil yaramız konusunda yaygın bir gaflet hali, yaygın bir örtme, yaygın bir vurdumduymazlık yaşamaktayız. Kurtarıver Allahım (âmin).
Bunları ve bunların dışındaki konuşma yanlışlarımızı, elbisemizdeki sökük gibi, elbisemizdeki kir gibi görüp önemseyip tek tek fark etmemiz gerekiyor. Aklı olan için, aklı ahiret için çalışan için bu böyle… Aksi halde bu dünyada algı yönetimi çalışmalarıyla “ak”ı “kara” görmek de göstermek de öyle mümkün ki, ülkemizde ve tüm dünyaya bakın lütfen…
Dünya yaşantısında zanlarla konuşmak, bizim için o kadar normal hale gelmiş ki yanlış olabileceğini düşünmüyoruz bile! Bir konu hakkında doğru ve haklı bile olsak zanlarımızla konuşup kendimizi ifade etmemiz ne kadar normal geliyor değil mi? Halbuki suizan iftiradır, diğer zan ise boş konuşmaktır! Hele bir de Allah hakkında ise! Bu sebeple Rabbimiz bize “zanlara dayalı konuşmayın” diyor (Hucurat 12).
Ve yine buyuruyor ki:
‘’Hakkında ilmin olmayan şeyin ardına düşme (Elif); muhakkak ki Sem, Basar ve Fuad işte onların her biri o işten sorumludur.’’ (İsra-36)
‘’Çünkü onu (zannı) dillerinize dolayıp hakkında bilginiz olmayan şeyi ağzınızla konuşup duruyor ve bunu önemsiz, basit sanıyorsunuz; oysa o Allah indinde azimdir (Elif).’’(Nur-15)
“Bu hususta onların bir ilmi yoktur, onlar ancak zanna uyuyorlar. Muhakkak ki zann, Hakk’tan bir şey ifade etmez (Hakk olan bir şeyin yerini tutmaz).” (Necm 28)
Ayetlerimizi tefsir eder mahiyette ve uygulanışını öğretir tarzda Rasulullah (SAV) Efendimiz de şöyle buyurmaktadır:
“Zann’dan sakının. Çünkü zan, sözlerin en yalanıdır.”
Nefret kökenli kıyas cümlesi ile konuşan, karşımızdaki muhatabı gizli açık suçlayarak konuşan, içinde bulunduğu durum veya olaydan şikayet ederek cümle kuran, haksız (batıl) hallerini aklayarak konuşan, menfaate dayalı övgü ve yüceltme cümleleri kurmayı seven, sızlanma ve mağdur hissiyatı oluşturarak ilahlık hissiyatını koruma altına alma çabasıyla cümleler kuran, batıl etiketlemeler yaparak konuşan, emir cümlesi ile talimat vererek (bana bir su getir, pantolonum nerede, ödevini yap, raporu hazırla, arabayı park et, saat 10’da parka gel… gibi) konuşmaktan haz alan hep esfele safilin yapıdır.
O yapıyı tanımayan var mı acaba?
Hacı idrakıyla kalıp, hacı olarak yaşayıp, hacı olarak ölebilmemiz için yani sadık yakin ehli bir mümin olarak yaşayıp ölebilmemiz için bu konuşma dili bizim için hayati önemde!
“Allahım, dilimi sana emanet ettim, sana teslim ettin, lütfen yarım ediver, ikram ediver de dilim senin razı olmadığın sözleri söylemesin, senin razı olmadığın cümleleri kurmasın. Allahım, senin hakkında, senin düzenin hakkında yanlış şeyler düşünmekten, konuşmaktan, okumaktan, yazmaktan, yanlış hal ve hareketlerden sana sığınıyoruz, lütfen merhamet ediver ve bağışlayıver de bütün bu yanlışlardan bizi koruyuver, kurtarıver (âmin).”

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER