Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Elif Çaylıoğlu

İnsanın İdrak YolculuğU 14

Elhamdülillah, hepimiz Allah’a inanıyoruz, Efendimiz (sav)’in O’nun kulu ve elçisi olduğuna iman ediyoruz ama yaşantımız? Neden bunu yaşantımızla yansıt(a)mıyoruz? Neden iman ettiğimiz Allah’a (rızasına) uygun bir yaşantı süremiyoruz? Bu soruyu çoğumuz hem kendimiz için hem de diğer müslüman kardeşlerimizin halleri için kendimize soruyoruz diye düşünüyorum. Neden Allah’a yönelişimizle yani imanımızla ilgili kabulleri, bu kabullere ait kavramları yaşamakta, uygulamakta zorlanıyoruz, neden acaba? Bu hali farz ibadetlerde de diğer ibadetlerimizde de hissediyor ve yaşıyoruz, neden? Neden bize imanımıza göre yaşamak zor geliyor? Namaz vakti girdi, ezanımız okundu, neden salatımı biraz sonra ikame edeyim halindeyiz. Neden şu işim bitsin de ikame edeyim hali bize kolay ve cazip geliyor? Hatta öyle oluyor ki böyle derken, böyle yaparken bir de bakmışız namaz vakti çıkmış! Oruç da öyle, diğer işlerimiz de öyle, neden? Neden bir mümin olarak bize gıybet, dedikodu cazip geliyor? Neden zihnimiz insanla meşgul? “Şu şunu dedi, şu şunu yaptı”larla geçiyor ömrümüz, neden? Güvendiğimiz bir ses bize “Azrail (as) canını almaya geliyor” dese yapmayı bırakacağımız işler neden hala hayatımızın en önemli kısmını oluşturuyor; günümüz gecemiz, saatlerimiz, aklımız fikrimiz, zihnimiz hep pişman olacağımız o işlerle dolu, onlarla hem de keyf alarak neden meşgulüz acaba? Bir müslüman toplumda çelimsiz, zayıf hasta bir hayvana neden “zekât keçisi gibi” denir acaba? Salat ikame etmekte zorlanan, oruç tutmakta zorlanan bir müslüman acaba malının zekâtını vermekte de mi zorlanıyor da hile hurda peşine düşüyor, malının zekâtını ya vermemek veya daha az vermek veya en işe yaramazını vermek için neden fetva arıyor? Böyle yapan bir müslüman infak etmesi gereken gerçek şeyi (müstakilen var ve muhtar zannettiği benliğini) infak edebilir mi? Terk etmesi gereken hallerini huylarını bırakıp onlardan vaz geçebilir mi?
Bütün bu soruların cevabı tek! Yönelişimiz! Yani imanımız! Yönelişimiz, imanımız doğru değilse bunlar bize önemli yükler gibi gelecek ve sırtımızda taşımakta zorlandığımız yükler haline gelecektir. İşin püf noktası şudur: “La ilahe illallah” derken neye “La ilahe” diyoruz ve “La ilahe” ne demek? Allah’tan başka ilah olmaması ne demek? İşte bunu öğrenmek, anlamak sonra da o anlayışa uygun (salih amel) yaşamak, insanın idrak yolculuğunun önemli bir hedefidir.
Dünyaya gelişimizle işlevselleşen esfele safilin yapı bize Allah’ı doğru tanımayı ve bu tanıyışa uygun yaşamayı (yani ibadet/kulluk yaşantısını) çok zor gösterir. O yapımıza haramlar cazip helaller önemsiz gelir, farzlar zor boş işler kolay ve sevimli gelir, nihayet kişi o yapısı ile yaşıyorsa ibadete yaklaşmakta zorlanır; yapıyor gibi olanlar da billahi iman hakikatinden uzak olarak sadece şekillerle meşgul olurlar. İşte bizim idrak yolculuğumuzda amacımız, önce içinde olduğumuz bu esfele safiliyn yapıyı fark edip, bu yapıdan kurtulmaya çalışmaktır. Çünkü bu yapı sebebiyle kendimizi ve tüm yaratılanları Allah’ın dışı var yaratılanlar da orada algısıyla düşünür, hayal ederiz ki en büyük ve en önemli inanış hatasını bu yaklaşım (Allah’ın dışı sınırı varmış algısı) oluşturur. Bu algı sebebiyle kendimizi ve diğer kulları gerçekten ve müstakilen var zannederiz, sonra da bu zannın gereği olarak ilahlık (ilah gerçekten var olandır) hissiyatına düşer ve böyle de yaşarız.
Peki, ne yapmalıyız? Uyanık olmalıyız. Bu nasıl bir uyanıklık? Hani bir arkadaşımız ticaretle ilgileniyor ve yeni bir işe girdi de biz de ona tavsiyede bulunur da “uyanık ol da seni aldatmasınlar” deriz ya, işte aynı uyanıklık bizim için bu idrak yolculuğunda da geçerli. İnanalar olarak, Müslümanlar olarak uyanık olmalıyız. Uyanık olmalıyız ki Efendimiz (SAV)’in “aldanma yurdu” dediği dünya hayatındaki yaygın algı bizi aldatmasın, kandırmasın. Bunu Efendimiz (sav)’den öğreniyoruz.
Ebû Hüreyre (ra), Rasulullah (sav)’i şöyle buyururken işittim der: “Uyanık olun! Şüphesiz dünya (dünyadaki yaygın algı sebebiyle) değersizdir. Dünyada olan mal mülk de (bu algıyla yaklaşılırsa) kıymetsizdir. Ancak Allah Teâlâ’nın zikri ve O’na yaklaştıran şeyler ve bunu öğretici ve öğrenici olmak hariç.” (Tirmizî, Zühd 14. Ayrıca bk. İbni Mâce, Zühd 3)
Efendimiz (sav) bu algıyla yaşantının sonucu hakkında bizi uyarıyor: “Ben cehennem gibi acayip şey görmedim. İnsanlar “ondan kaçınıyoruz” diyorlar ama kaygısız yaşıyorlar. Yine cennet gibi acayip şey de görmedim. İnsanlar “onu istiyoruz” diyorlar ama “kendilerini ona ulaştıracak idrakı ve) kulluğu terk ediyorlar.”
İşte bu insanlar için sonuç Mülk Suresi 10. Ayette şöyle tarif ediliyor: “Ve derler ki eğer kulak verip de dinlemiş ya da akletmiş olsaydık, cehennemlikler arasında olmazdık.”
Rasulullah (sav) Efendimizin belirttiği gibi cehennemi istemememize rağmen sanki o yokmuş gibi yaşıyor, cenneti istememize rağmen cennete uygun idrakı ve o idrakla kulluk yapmayı yeterince önemsemiyoruz.
O zaman bizi bu hale getiren veri tabanından sıyrılmamız gerekiyor. O veri tabanının reddetmemiz, sonra da o veri tabanına ait yaşantı kalıplarını, hayat tarzlarını, cazibeleri bir bir terk etmemiz gerekiyor.
Rabbimiz Allah hakikatinden ayrı ve Onun dışındaymışız algısı, zannı ile yaşamamızı kolaylaştıran bu veri tabanı dünya hayatına başladığımız esfele safiline aittir. Hep bu veri tabanının özelliklerini görüyor, önemsiyor ve terki için dualaşıyoruz, yıllardır yazılarımızdaki arkadaşlığımız bu! Onun dilini terk, onun ilişki anlayışını terk, onun eğitim yaklaşımını terk, onun kişisel gelişim hedefini terk… hep bunları tefekkür etmeye çalışıyoruz. Yolcuyuz, yolumuz ve sonu Hakk olsun, selamet olsun diye!
Bu amaçla, Bakara-201. ayetimizin öğrettiği duaya sımsıkı sarılanlar olmamız lütfedilir inşaAllah.
“Rabbimiz, bize dünyada da hasene (Hak idrakla yaşamayı) ver, ahirette de hasene (idrakı ve yaşantısından razı olduklarının yanında, yurdunda olmayı) ver ve bizi ateşin azabından koru (âmin).”

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER