'İnsanı yaşatma ideali ile beslenen arzular Allah katında şereflidir'
AKÜ Hukuk Fakültesi Dekan Yardımcısı Dr. Mehmet Hatipoğlu, Allah'ın yarattığı en şerefli varlık olan insanı ve onu yaşatmaya yarayacak şeyleri yaşatma ideali ile beslenen arzuların Allah katında şerefli olduğunu söyledi   Afyon Kocatepe Üniversitesi (AKÜ) Hukuk Fakültesi Dekan Yardımcısı Dr. Mehmet Hatipoğlu 'Hakk'ın Katında Şeref Bulan Arzular' konulu konferansı verdi. Anadolu Gençlik Derneği (AGD) Şubesi'nce [&hellip]
AKÜ Hukuk Fakültesi Dekan Yardımcısı Dr. Mehmet Hatipoğlu, Allah’ın yarattığı en şerefli varlık olan insanı ve onu yaşatmaya yarayacak şeyleri yaşatma ideali ile beslenen arzuların Allah katında şerefli olduğunu söyledi
Afyon Kocatepe Üniversitesi (AKÜ) Hukuk Fakültesi Dekan Yardımcısı Dr. Mehmet Hatipoğlu “Hakk’ın Katında Şeref Bulan Arzular” konulu konferansı verdi. Anadolu Gençlik Derneği (AGD) Şubesi’nce düzenlenen program AGD Şube binası Necmettin Erbakan Konferans Salonu’nda yapıldı.
“AHLAK HAYATIN TEMELTAŞI”
Kur’an-ı Kerim tilavetinden sonra açılış konuşmasını AGD Şube Başkanı Muharrem Coşkun yaptı. Konferans konusunun genel başlık adı altında “Ahlak” özelinde ise “Hakkın Katında Şeref Bulan Arzular” olduğunu belirten Coşkun, “Aslında ahlak bir toplumu ayakta tutan temel taşların en önemlisidir. Aile ahlakı, iş ahlakı, ikili ilişkilerde sosyal ahlak, ticarette ticari ahlak sözkonusudur. Ahlak çok geniş bir kavram, çok geniş bir yelpazeye sahip bir konudur. Belki biz şu anki problemlerimizi çözebilmek adına bu toplumun ahlakı yeniden inşa etmekle tüm bu problemleri çözebileceğimize inanıyorum.” dedi.
“RAHMETLİ ANNEMİN BANA
VERDİĞİ TERBİYEYİ BEN DOKTORALI BABA OLARAK EVLADIMA VEREMİYORUM”
AKÜ Hukuk Fakültesi Dekan Yardımcısı Dr. Mehmet Hatipoğlu sözlerine selamlaşmanın önemine değinerek başladı. Selamünaleyküm demenin selamlaşmanın insanlara güven telkin ettiğine dikkat çeken Hatipoğlu, “Hakkın Katında Şeref Bulan Arzular” konusunu sahih şekilde izah edeceğine inandığını söyledi. Bir anısından söz eden Hatipoğlu, “Ramazan ayında Taş Medrese de Ramazanda İkindi Sohbetleri kapsamında orada bir konferans vermiştim. Benden önce ki yaklaşık 5 konuşmacının konferansına gittim. Adalet olsun diye. Hani ben gidersem onlarda gelirler diye. Gittiğim konferanslardan birinde Prof. Dr. X. Afyon’dan değil. Aile müessesini anlatıyor. Anlatımı 1,5 saat sürdü. Aileyi öyle bir derinlemesine anlattı ki, aile ve çocuk terbiyesini öyle bir anlattı ki vallahi sonunu yakalamak noktasında verdiğim uğraştan dolayı konuyu anlayamadım. Çok girift çok derinlemesine bir şey anlattı. Bir kitabın dip notuna indi. Sonra beni bir tefekkür sardı. Ya Rabbi senin merhametine senin adaletine sığınıyorum. Bir aileyi, bir hanımefendiyi, bir çocuğu yönetmek bu kadar zor olmamalı. Eğer bu kadar zorsa ben sana nasıl ibadet ve kulluk edeceğim? Ben aciz bir insanım bunların anlattıkları çok üst perde. Kendimce acaba yanılıyor muyum dedim. Birkaç ağabeyle bu konuyu tartışıp masaya yatırdık. Rahmetli cahil annemin bana verdiği terbiyeyi ben doktoralı birisi olarak şu anda evladıma veremiyorum. Benim annem Aristatoles falan bilmezdi. 7 yaşlarında televizyonda şehit haberini öğrenirken şehitlik kavramının ne olduğunu anne ve babamın ağlaması ile öğrendi. O yaşta insanın annesi babası ağlarsa kendisini güvende hissetmiyor. Neden ağladıklarını sorduğumda ‘Oğlum onlar vatan için öldü.’ dediler. Ben şehitlik kavramını yaşayarak öğrendim.” diye konuştu.
“EN İYİ ÖĞRENCE YAŞANIP
HİSSEDİLEREK OLUR”
Ebeveynlerin evlatlarına şehit kavramını kitaplardan öğretmeye çalıştığını ifade eden Hatipoğlu, “Şehidin unsurları ve şehit diyerek geçiyoruz. Bu sefer evlat öğrenemiyor. Çünkü benden bir hissiyat almadı. Yani yaşanmışlığı yok. Bir haber kanalında kıyametin ne zaman kopacağı alt yazısına rastladım. Bu konuyu birkaç profesör tartışıyor. Bir profesörün üç gömlek düğmesi ile bağrı açık bacak bacak üstüne atmış şekilde ‘Peygamber bu konu ile alakalı dedi ki’ diyor. Kalemim dile geldi. Dedim ki; Kimi bir okur, bir söyler, terbiyesi gam eyler keder eyler, kimisi bin yaşar sadece sukut eder irşadı adam eder. Hayran eyler. Yeter gayrı bu okuyup okuyup söyleyenden çok çektik. Bize birazcık yaşayıp susanlar lazımdır. Ya da mesela bizim yaşamamız lazımdır. Kendimizin bizzat yaşaması lazımdır. Kıyamet ansızın kopar dediler. Bir dirhem merakım hâsıl olmadı. Her bir ölüm kıyamettir bilirim senden başka muradım olmadı. Kıyametin ne zaman kopacağından bana ne. Zaten benim ölümüm kıyamet. O olduğunda ben Rabbimin rızasını murat ediyorum. O olsun yeter. Demek istediğim; Bizlerin konferansları, söyleşileri çok teorik oluyor. Teorik tartışmalardan bir şeyler öğrensek de bunun sonu gelmiyor. Bizim bunu dışarıdan görüp hissetmemiz lazımdır.” şeklinde konuştu.
“EDEP ALLAH’TANDIR, İNŞALLAH
NASİP OLUR ANLAYIŞI AHLAKTIR”
Her görülene inanılmaması gerektiğini tüm hukukçuların erdemli hukukçular olmadığını bazılarının matematiksel hukukçu olduğunu belirten Hatipoğlu, “Bazıları matematiksel hukukçu bazıları da erdemli hukukçu olur. Adaletin tecellisi ile hukukun üstünlüğü farklı kavramlardır. Bir öğrencim oturduğum salona girdiğinde kılık kıyafetinden tavırlarına kadar 4. sınıf göründüğü şeklinde bir mesaj attım. Öğrencim ne diyeceğini bilemediğini bana layık bir öğrenci olmayı dilediği şeklinde karşı bir ileti gönderdi. İşte bunu masaya yatırsak hep birlikte ahlakı öğreniriz. Tam aksi bir cevapla olduk işte Allah razı olsun teveccühünüz gibi cevap verenler de çok olacaktır. Yani benim o öğrencime ettiğim bir iltifata karşı hayrola hocam bir şey mi oldu kaygısıyla kendinden görmüyor. Eğer varsa bir edep Allah’tandır. İnşallah bana nasip olur. Bizim bunu bu şekilde algılamamız lazımdır. Bence bu ahlaktır. İşte alın size ahlak.” ifadelerine yer verdi.
“AHLAK CEVHERİ YARATILIŞLA VERİLİR”
Ayeti kerimenin de ifadesiyle kalplerin ancak Allah’ı zikirle huzur bulacağını hatırlatan Hatipoğlu, “Rabbil Âlemini sürekli zikir etmemiz gerekiyor. Bunu sadece söylemekle olmuyor. Evde evlatlarımızla bunun üzerine mülakatlar yapmamız gerekiyor. Onlara onların dilinden konuşarak gerektiğinde onlara psikopatça sorular soracağız. Onlardan cevaplarını alıp masaya yatıracağız. Bizler muvaffakiyeti topla tüfekle değil, kesinlikle değil ben buna kani geldim. Ahlak dediğimiz cevher aslında yaratılışla insana verilmiştir. Yaratılışla birlikte insanda bir huy hâsıl olur. Yani ahlakın tekili tabiat, doğa, seciye demektir. Buna huy denir. Seciye ve huy insanda sahih olarak ortaya çıkmış yerleşmiş bir melekedir. Huy önemlidir insanda melekeleşmiş sabit olmuş bir haldir. Ahlakla halin ya da huy ile halin arasında ki fark birisinin bir anda ortaya çıkmış olması diğerinin insanda artı yerleşik bir durum almış olması, sabit olması demektir. Birden gülmek veya sinirlenmek bir haldir. Ama huy denildiğinde onun bir sabitesi vardır. İnsanda yerleşmiştir. Mesela cömert olmak, insaf sahibi olmak güzel bir haldir. Birde irade dışında zorla gerçekleşen ama yinede size sabit olan bir şeye huy diyemezsiniz. Bir kişi vermek zorunda olduğu için veriyorsa bu cömertlik bir meleke bir huy yani bir ahlak demiyoruz.” ifadelerini kullandı.
“KİŞİ ÖNCE KENDİNE ADİL OLMAK ZORUNDADIR”
Yerleşik ahlak için süreklilik olması gerektiğine temas eden Hatipoğlu şöyle konuştu: “Sürekli ve insanın kendisinde sahih olarak sürekli var olması lazımdır. Bu şekli ile bu duruma ahlak diyoruz. Ahlak sonradan ele alınan ya da sonradan öğrenilen bir şey değildir. Yani Allah-u Teâlâ’nın bize var oluşumuzla birlikte vermiş olduğu takdim etmiş olduğu bir özelliktir. Ben Hukuk Fakültesi’nde öğretim üyesiyim çocuklarımıza adalet erdeminin ne olduğunu anlatırken anlık bir hukukçu olmamalarını bir yerlerde yer ve zamana bağlı bir hukukçu olmamalarını yani sadece adliye koridorlarında bir ceza mahkemesi salonunda adaletin olmadığını aslında adaletin sokağın her köşesinde en ücra köşesinde gerçekleşmesi gerektiğini anlatıyoruz. Yani aslında benim eşime, çocuğuma karşı adaletim çok önemli bir şey olarak da kendime karşı adaletim yoksa ilk başta o zaman benim ceza mahkemesinde yargıç olma özelliğim yok demektir. Osmanlı’ya göre böyledir. Ama şu anda bilmiyorum. 18-19 yaş hukuk fakültesi öğrenciliği, 21 yaş mezuniyet, 22 yaş hâkimlik. Hayırlı olsun karar ver. Hâkim nelere karar veriyor? Cezaya, mesela Sulh Ceza Hâkimliği radar cezasına itirazı değerlendiriyor. Ağabeyciğim sen hiç radar cezası yedin mi? Benim ehliyetim de yok. Peki, sen nasıl bu itiraza değerlendirme yapabiliyorsun? Ya da bir boşanma davasında evli olmayan genç bir hâkim nasıl karar verecek? Mesela annemden babamdan da ayrı yaşadığımı var sayalım. Peki, böyle biri nasıl boşanma davasında karar verebilecek?”
“ALINAN HUKUKİ KARARLARIN DERS
ANLATMAK KADAR EHEMMİYETİ YOK MU?”
Türkiye objektifinden bir anlatımla konferansını sürdüren Hatipoğlu şunları söyledi: “Ben Hukuk Fakültesini bitirdikten sonra banan dediler ki dur. Öyle hemen ders anlatmak için öğrencinin karşısına geçemezsin. Ne yapmam lazım efendim dediğimde iki, üç sene yüksek lisans yapacaksın denildi. Yüksek lisans bittiğinde doktora yapman lazım denildi. Bu ders anlatmak değil mi okuyup söylüyorsunuz. Dediler ki olmaz senin 6,5 sene doktora yapman lazım denildi. Ondan sonra yavaş yavaş öğrenci karşısına geçip ders anlatabilirsin. 9 sene beni X lira maaşla Hukuk Fakültesi mezunu olarak sen bunu yapacaksın dediler ve yaptım. Ama şimdi bir hâkim ve savcıya mezun olduktan sonra gelin karar verin deniliyor. Soruyorum bir öğrenciye ders anlatmak kadar alınacak kararın ehemmiyeti yok mu? Bütün vicdanları sarsan bütün aileleri yıkan kararlar alınıyor. Yaşadığım bir olayı örnek vermek istiyorum. Bu olay Afyon’da olmadı. Bir Cumhuriyet Savcısına gittim. Biz meslektaşız ya. Odasına girip tanışacağım. Bir savcı tanıdığım daha var diye artistlik yapacağım anlayışına kapıldı. Hâlbuki benim öyle bir niyetim yok. Ben birlikte birimiz teoride birimiz pratikte yaptıklarımıza dair müteala yapmak istedim. Ben üniversitede 4 duvar arasında hukukçuyum ama adliyeye gidip değerlendirmedikten sonra ben ne anlatacağım? Sayın Savcım selamünaleyküm hayırlı günler diliyorum. Ben Hukuk Fakültesi Dekan Yardımcısıyım tanışmak için geldim dediğimde bana ‘Dışarı çık’ dedi. Bende kala kaldım. Tabii ki efendim dedim. Sıkıysa deme öyle bir çık deyişi vardı ki. Bazıları bunu devlete bağlar. Yok, kardeşim bunun devletle ilgisi yok. Devleti yaşatmak için insanı yaşatacaksın. Bir lise konferansımda öğrencilere insanı yaşatmak için okumalarını söyledim. İnsan yaşarsa her şey yaşar. Rabbil Âleminin yarattığı şerefli varlık insanı ve onu yaşatmaya yarayacak şeyleri yaşatma ideali ile beslenen arzular Allah katında şerefli olmaktadır. Hayatı anlamlı kılmak adına bunu yapmamız gerekiyor. Hakkın katında şeref bulmayan arzularımız bizi çok büyük bir bedbahtsızlığa götürür. Çok büyük karanlık çukurlara götürür. Eğer maksat hâkim olmaksa ne olursunuz Allah rızası için hâkim olunuz. Cumhuriyet Savcısı iseniz ne olursunuz insanı yaşatmak için Cumhuriyet Savcısı olunuz.” >> Burcu AYDIN’ın ÖZEL Haberi