“Adam olmak cinsiyet değil adam olmak şahsiyet meselesidir” der ünlü şair Necip Fazıl Kısakürek. Keza insan olmakta böyledir. Adamlık ve insanlık erkeğe ya da kadına özel yani cinsel kimlikle ilgili bir haslet değil.
Her kişi kendi kendine eğer bir kritik yapıyorsa ne kadar insan ve adam olabildiği sorusunu soruyor mu? Korkarım cevap büyük çoğunluk için hayır. Çünkü bu sorgulama yapılıp, kişinin kendine verdiği cevaba göre bir düzeltmeye gidilse kişisel, toplumsal hayat çok farklı bir boyut kazanacaktı.
İnsanı insan yapan hasletlerin başında merhamet gelir. Empati yapma yani karşı tarafın yerine kendisini koyarak düşünüp hissetmek de bunun tamamlayıcısıdır. Eğer ne kadar insan ve adam olabildiğimizi düzenli sorgulayıp gereğini icra edebilseydik; Acılara, ecelsiz pisi pisine ölümlere, şehitlere, tecavüzlere, yokluklara, açlıklara, israflara, hoyratça yitirilen zamana ve hayatalara bu kadar kayıtsız kalabilir miydik?
Vur patlasın çal oynasın. Bir daha mı geleceğiz dünyaya? Ne yaparsak kar. Diye diye bir daha gelmeyeceğimiz ve aslen ait olmadığımız bu gezegende ebedi hayatlarımızı nasıl hiçe saydığımızı kaçımız sorguluyor ve gereğini yapıyoruz?
Yazar kitabına çarpıcı isim arar, ana baba kızına sağlam kapı (iş ve eş anlamında) keza oğula da aynı şekilde ararken, sürekli gel geç arayışlar içinde olan ve hiçbir şekilde tatmin olmayan insanoğlu nereye gidiyor?
İnsan ve adam olamamayı sadece öfkelendiğimiz de gündeme getirip, “Sende adam mısın?” diye haykırırken aynı şekilde insan olma iddiasında bulunurken ahvalimizi hep beraber gözden geçirmek zorundayız. İnsan ve adam olabilmek zor zanaat. Sadece doğmakla ve nefes almakla olmuyor.