Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Muharrem Günay

İMAN İLE AMEL ARASINDAKİ İLİŞKİ

Muharrem Günay 7 Eylül 2010 Salı 03:00:00
  İman ve amel, bir bütünü oluşturan parçalar değil, ayrı ayrı şeylerdir. Çünkü Kur’an-ı Kerim’de:
“İman edip iyi işler yapan, namaz kılan ve zekât verenler var ya onların mükâfatları Rableri katındadır. Onlara korku yoktur, onlar üzüntü de çekmezler.” (Bakara, 277.) buyrulmuş, amel, iman üzerine atfedilmiştir. Arapça gramer kuralına göre ancak ayrı ayrı manada olan şeyler birbirine atfedilebilirler. Daha açık bir ifade ile eğer amel imanın bir parçası olsaydı “İman edenler” ifadesinden sonra “iyi iş yapanlar” denmesine gerek kalmazdı.
İman ettiği halde amel etmeyen, iyi ameli az fakat kötü ameli çok olan Müslüman Kâfir olmaz, sadece günah işlemiş olur.
İman ile amel, ayrı ayrı şeyler olmakla beraber aralarında çok sıkı bir ilişki vardır. İyi ve Salih ameller, imanın kuvvetlenmesine, kötü amellerde imanın zayıflamasına sebep olur. İman ile beraber, güzel ahlaka sahip olmak ve Allah’a kulluk etmek, ibadet etmek gerekir. İbadet imanın göstergesidir. Nasıl ki bakılmayan, sulanmayan ağaçlar zayıflar ve kurursa, ibadetle beslenmeyen imanlar da böyledir. İbadet etmeyenin, iyi ameller işlemeyen Müslümanların imanları da tıpkı bakılmayan ağaçlar gibi zayıflar. İman insanın kalbinde bir ışıktır, bir nurdur. İbadet etmeyen bir insanın kalbindeki bu nur ve ışık Allah korusun bir gün sönebilir. Milli şairimiz M. Akif Ersoy’un dediği gibi:
“İmandır o cevher ki, İlâhî ne büyüktür.
İmansız olan paslı yürek sinede yüktür.”
İman ile amel ayrı ayrı şeyler olunca, akla şöyle bir soru gelir. Farz olan ibadetleri yapmamak, Allah’ın yasakladığı büyük günahları işlemek imanı nasıl etkiler? Başka bir ifade ile farz olan ibadetleri yapmayan ve büyük günah işleyen kimse imandan çıkar mı?
Bu konuda farklı görüşler olmakla beraber Ehl-i Sünnetin görüşü, farz olan ibadetleri yapmamak ve büyük günah işlemek insanı dinden çıkarmaz, günahkâr yapar. Dinden çıkmak başka, günahkâr olmak başkadır. Nitekim Ashab-ı Kiram’dan Ebû zer (r.a.) şöyle demiştir:
“Peygamberimize geldim. Üzerinde beyaz bir elbise olduğu halde uyuyordu. Döndüm, sonra yine geldim, uyanmıştı şöyle buyurdu:
— Lâilâhe illallah -Allah’tan başka ilâh yoktur- diyen ( Allah’a eş ve ortak koşmadan) ve bu ikrar üzerine ölen hiç bir kul yoktur ki, cennete girmesin, buyurdu. Ben:
— Zina etse de hırsızlık etsede mi? dedim. Peygamberimiz:
— Evet, zina etsede hırsızlık etsede girer, buyurdu. Ben:
— Zina etsede hırsızlık etsede mi? dedim. Peygamberimiz:
– Evet, hırsızlık etsede zina etsede girer, buyurdu. Ben takrar:
— Ey Allah’ın Resûlü, zina etsede hırsızlık etsede mi? dedim. Peygamberimiz:
— Evet, Ebû Zerr’in burnu toprağa sürülse ve böylece zelil ve hakir olsa da muhakkak cennete girer, buyurdu. (Buhari, Tevhid, 33, Rikak, 16; Müslim, İman, 40.)
Ebû Zer (r.a.) bu hadisi rivâyet ederken:
Ebû Zerr’in burnu kırılsa da, yani istemese de peygambe-rimiz böyle buyurdu.” demiştir.
Bu hadisin kapsamına ancak Allah’a şirk ve ortak koşmayanlar girer, telsiz-üçleme inancına sahip olup Allah’ şirk ve ortak koşan Hıristiyanların ve Yahudilerin bu hadis-i şerifin kapsamına girmeleri söz konusu değildir. Allah’a şirk koşmak günahların en büyüğüdür. Şirk dışındaki günahları, Allah’ın dilediği kimse için bağışlayacağı bir âyette şöyle ifade edilir:
“Allah kendine ortak koşulmasını asla bağışlamaz. Bundan başkasını dilediği kimse için bağışlar. Kim Allah’a ortak koşarsa büsbütün sapıtmıştır” (en-Nisâ 4/116).
“O halde yüzünü, Allah’ı bir tanıyarak dine, Allah’ın insanları üzerine yar”atmış olduğu fıtratına doğrult. Allah’ın yaratışında değişiklik bulunmaz. Dosdoğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler.” (Rum/30) Bu ayete göre insan Allah’ı bilecek fıtratta İslam fıtratında yaratılmıştır.
Her ne kadar bu Yahudiler, bu Hıristiyanlar Allah’a inandıklarını iddia etseler de Allah’ın istediği gibi iman etmiyorlar. Çünkü Allah’a iman Allah’ın istediği gibi imandır. Allah’a iman Allah’ın kitabında kendini nasıl haber vermişse, hangi sıfatların sahibi olarak tanıtmışsa öylece imandır. Allah’a Allah’ın istediği gibi inanmayan, Allah’ın inanın dediklerine inanmayan insanlara nasıl mü’min diyeceğiz? Tevrat’ı gönderen ama İncil��i ve Kur’an’ı göndermeyen bir Allah’a inanan Yahudi’lere nasıl mü’min diyeceğiz? Musâ’yı gönderen ama Îsâ’yı ve Muhammed (a.s)’ı göndermeyen bir Allah’a inananlara nasıl mü’min diyeceğiz? Veya İncil’i, Îsâ (a.s)’ı gönderen ama Kur’an’ı ve Muhammed (a.s)’ı göndermeyen bir Allah’a inananlara nasıl mü’min diyeceğiz?
Öyle değil mi? Şu anda bir Müslüman bile Allah’a inansa ama Allah’tan gelenlerden her hangi birine inanmasa buna bile kâfir denir. Meselâ ben Allah’a inanıyorum ama içkinin haram olduğuna inanmıyorum veya zina bu çağda haram mı olurmuş dese o kişi kâfir olur. Yine zekata inanmıyorum diyen bir adam kâfirdir. Öyleyse Hıristiyanlar ve Yahudilere nasıl mü’min denilebilir. Bunlara Cennete girecek diye kim diyebilir.
“Lâ ilâhe illallah Muhammedün resûlullah” “Allah’tan başka ilah yoktur; Muhammed O’nun elçisidir” sözü, kelime-i tevhid olarak adlandırılmıştır ve tevhidin özü sayılır. Nitekim Peygamber Efendimiz (s.a.s), “kelime-i tevhidi iman ağacının en üst dalı” olarak ifade eder. (Buhari, “iman”, 3) Görüldüğü gibi kelime-i tevhid, iman halkasına katılmanın ilk ve önemli adımıdır. Kelime-i tevhidin “Lâ ilâhe illallah” kısmı Muhammed suresinin 19.âyetinde, “Muhammedün rasûlullah” kısmı Fetih suresi 29. ayette geçmektedir.
Müslümanın Müslümana Kâfir Demesi
Kişi küfrü gönülden, bilerek, kasıtlı bir şekilde benimseyip ilan etmedikçe tekfir edilmemelidir. (Yani kafir denilmemelidir.) Sevgili Peygamberimiz bir hadislerinde “Bir insan, Müslüman kardeşine ‘kafir’ diye seslenirse, ikisinden biri bu sözü üzerine almış olur. Şayet söylediği gibi ise ‘küfür’ söylenen kişiye gider, değilse sözü söyleyen kişiye döner” (Buhari, “Edep”, 73) buyurmuş, bir başka hadislerinde ise “Kim bir mümin’e kafirlik isnat ederse bu onu öldürmek gibidir.” (Buhari, “Edep”, 73) buyurmuştur. Bu tavsiyeleri gören İslam alimleri kıbleye yönelen kişilerin, günahları olsa bile tekfir edilmemesi gerektiği kanaatini benimsemişlerdir.

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER

Afyon Haber Son Dakika Afyon Namaz Vakti