Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Mustafa Yılmaz DÜNDAR

İHLÂS SURESİ VE İHLÂS DÖNGÜSÜ

– 55 –
Bugünkü paylaşımımızla birlikte, daha önceki anlatımlarımızı bir basamak ilerletip, farklı bir bakışla, tasavvuf literatürüne uygun bir yere taşıyarak devam ettireceğiz. Belki ileride paylaşımlarımızı daha da ileri tasavvuf literatürüne uygun bir forma taşıyacağız.
ALLAH’IN (C.C) KENDİNİ BİZZAT KENDİSİ’NİN
TARİF ETTİĞİ BİR SURE VAR, O İHLÂS SURESİ’DİR

İhlâs Suresi’ni bir daire gibi düşünelim. “Kul; Huvallahu Ehad, Allahus Samed” ile başlayan, “Lem yelid ve lem yuled” ile devam eden, “Ve lem yekün lehu küfüven ehad” ile tamamlanan bir daire. Onu böyle görmek, salâtlarda okurken veya zikrederken size İhlâs Suresi’nin tefekkürünü daha kolaylaşmış ve sizde yeni açılımlar yapıyor hale getirebilir.
Neden İhlâs Suresi’ni ele alıyoruz? Kur’an-ı Kerim’de ALLAH KENDİNİ İKİ ŞEKİLDE ANLATIR: Birisi bildiğimiz yollardan, bu dünyada bildiğimiz misallerle anlatımdır. Mesela Ayet’el Kürsi’deki anlatım böyledir. Bir de doğrudan kendini kendisi tarif eder. Kendini Bizzat Kendisi’nin tarif ettiği bir sure var, o İhlâs Suresi’dir: “KuL HUvAllahu Ehad, Allahus Samed, Lem yelid ve lem yûled ve lem yekün leHU küfüven ehad.”
İhlâs Suresi’ni sure olarak böyle okuyabileceğiniz gibi, başındaki “kul/de” kısmını söylemeden onu bir tefekkür zikri olarak da değerlendirebilirsiniz: HUvAllahu Ehad, Allahus Samed, Lem yelid ve lem yûled ve lem yekün leHU küfüven ehad. Onu Kur’an-ı Kerim’in bir suresi olarak okuyacağınızda “Eûzü Billahi mineş şeytanir raciym, KuL HUvAllahu Ehad, Allahus Samed, lem yelid ve lem yûled ve lem yekün leHU küfüven ehad” diyerek okuyabileceğiniz gibi, Euzü’den sonra Besmele ekleyerek de okuyabilirsiniz. Yalnızca “Eûzü” ile de okunabilir. Neden? Çünkü Kur’an okumaya başlarken “Eûzü” gerekir. Şart olan odur, “Besmele” değil. Ama Besmele’yi ekleyerek okumanın farklı bir manası ve açılımı vardır. Bu yüzden böyle okumayı tercih ediyoruz:
Eûzü Billahi mineş şeytanir raciym, Bismillahi’r Rahmâni’r Rahiym; “KuL HUvAllahu Ehad, Allahus Samed, Lem yelid ve lem yûled ve lem yekün leHU küfüven ehad.”
BİZ İHLÂS SURESİ’Nİ YALNIZCA
OKUYORUZ! PEKİ İHLAS SURESİ’NİN
SÖYLEDİKLERİNİ YAPIYOR MUYUZ?

İhlâs Suresi bir dairedir, bir döngüdür. Bu daireyi anlatan ayet bize “KUL/DE” diyor, yani sure bir tavsiye ile başlıyor; “bir şey yapın, şöyle deyin” diyor. Örneğin, size birisi “sabah kalkınca yere üç defa dokun” diye bir tavsiyede bulunsa, siz de onun size önerisi olan “sabah kalkınca üç defa yere dokun, sabah kalkınca üç defa yere dokun” cümlesini tekrarlasanız, bu yaptığınızın ne manası olur? Kur’an ayetleri elbette çok farklıdır. Onları yalnızca okumak bile bilemeyeceğimiz sevaplar ve etkiler oluşturur, bu tamam, buna imanımız tam elhamdülillah. Öylece okumak bile güzeldir, öyle okumanın da bir açılımı, bir enerjisi, bir nuru olduğuna inanıyoruz. Ama orada bize bir de öneri var: Bir şey yapın, şöyle söyleyin diyor, bunu fark edip bir de onu yapmak lazım değil mi? Belki de bu suredeki öneri, esas onu yapmamız için söylenmiş olabilir. Sabah kalkınca üç defa yere dokunalım diyedir belki de. Elbette İhlas Suresinde bize önerileni yapmadan sadece okumak da bir fayda getirir, çünkü bu bir ayet, bir sure! Ama yalnızca okumakla kalırsak, yaşarken yapmamız gerekenden, esas yapmamız gerekenden perdeli ve uzak kalabiliriz. Lütfen İhlâs Suresi’ne dikkat edin, “kul” ile başlıyor, yani “de ki” diyor. Eğer yalnızca okuyup geçmemiz isteniyor olsaydı, orada “kul” diye bir tavsiye olmayabilirdi. Oysa sure “şöyle deyin” diyor. Peki, biz hiç öyle yapıyor muyuz? Yani; “HUvAllahu Ehad, Allahus Samed, Lem yelid ve lem yûled ve lem yekün leHU küfüven ehad” diyerek, orada bize öğretileni deklarasyonu yapıyor muyuz? Sanırım, biz İhlâs Suresi’ni yalnızca okuyoruz! Az örneğimize benzetirsek, “yere üç kere dokun” diyoruz, ama yere hiç dokunmuyoruz. Oysa söylenileni, önerileni de yapmak gerekiyor, değil mi? Esas amaç belki de odur.
Sure “Kul/De ki” ifadesiyle başladığına göre, bunu biz kime diyeceğiz? Dikkat ederseniz, hep konuyu hep buraya getirmeye çalışıyoruz: Bir şey söyleyeceğiniz zaman, bir uyarı yapacağınız zaman birisini aramayın, o iş için kendiniz yetersiniz, sana sen yetersin, onu kendine söyle! Örneğin Kafirun Suresi’ni okumak için “kâfir” diyeceğiniz birisini aramayın; Kafirun’u okumak için sen kendin yetersin, onu kendine oku. Bu yaklaşımı lütfen önemseyin, çünkü önemli! Özellikle Kâfirun Suresi’nde hitap edilirken direk “ey kâfir(ler)” denildiği için çok ağır geliyor insana. “Kâfir” kelimesi gerçekten de çok ağır, bu yüzden insan kendine konduramıyor, hemen tepki veriyor; “ben kâfir miyim ki kendime okuyayım?” diyor. Ama bir düşünün, kâfir ne demek ki? KÂFİR bir şeyi örten demektir, gerçeği örtendir. Eğer sizde gerçeği örten bir yapı varsa ona Kafirun’u okumanız gerekir. Eğer Kafirun Suresi bir ilaçsa, sende de hakikati örten bir hastalık varsa o ilaç sana lazım demektir. Eğer öyleyse Kâfirun bize lazım demektir. Zaten İslamiyet’te önerilen şeylerin hepsi, kişinin tanrılık hastalığından kurtulup Allah’ı tanıması içindir. İslam’ın Beş Şartı diye önerilenler tamamen bunun içindir. Salâta, oruca, hacca, zekâta, şehadete böyle bakabilirseniz iş çok değişir. Şu dikkatini çekmiştir, Hac ve Umre’de Kâbe’nin yanında ikame edilen iki rekâtlık salâtlarda sürekli Kafirun-İhlâs okunur. Kafirun ve İhlâs surelerinin ne kadar önemli olduğunu buradan da fark edebiliriz. Yakalanması gereken gerçeği fark etmemiz için, bizi gerçek hayattan uzak tutan o örtücü yanımıza, bizdeki “A” yapıya, o salâtların ilk rekâtında Kafirun okur onu etkisizleştiririz. İkinci rekâtta İhlâs okuyarak ihlâs yaşantısına gireriz, yani “B” kapsamında bir idrakla yaşamaya başlarız. Yani kişi İhlâs yaşantısını örten kâfir yanına Kâfirun okuyup onu yok ediyor, sonra İhlâs okuyarak o yaşantının içerisine giriyor. Kâbe’yi biraz fark ediyor muyuz? Orası bu işi yaptığımız bir laboratuardır. “B” yaşantısına girmek nedir, ondan ayrıca bahsedeceğiz inşaAllah.
İHLÂS SURESİ, İHLÂS HAYAT
DÖNGÜSÜNÜ ANLATIYOR

İhlâs Suresi öyledir ki, İhlâs Suresi’nde Allah kendisini kendisi tarif eder. Böylece biz o tariften Allah’ın nasıl anlaşılması gerektiğini anlıyoruz. Ayet’el Kürsi ve benzer ayetlerdeki tariflerden ise daha çok “Allah’ın bizim gibi olmadığını” anlıyoruz. Örneğin Ayet-el Kürsi’de; “la te’huzuhu sinetün ve la nevm: Ne uyur, ne uyuklar” tanımı vardır. “Uyku”nun Allah ile ne ilişkisi var, uyku bizimle ilgili bir şey. Demek ki, bu ayetteki tarifler uyuklama ve uyku gibi bir şeyin O’nda olmadığını anlamamız için. Ama İhlâs Suresi’ndeki tarif çok farklı; orada bizzat Kendisi Kendisini tarif etmektedir! Kendisini Bizzat Kendisinin tarifi önemlidir. Neden? “La ilahe illallah” mesajını anlamamız için!
“La ilahe; ilah yok, İlla Allah!” Dikkat ederseniz Allah için “var” kelimesini kullanmıyoruz: İlla Allah! Başka bir şey yok! “La ilahe illallah” kelime-i tevhidi anlaşılmaya başlayınca fark edilen bir şey de şudur: Demek ki, hayat yani var olan şey İlla Allah! Var olan illa Allah! Biz var olana bakarken hayat diye, yaşadığımız bir döngü diye bakarsak, bu idrakla bakarsak; o illa Allah’tır. Yaşadığımız hayat döngüsü “illa Allah” ise o döngüyü nasıl tarif ederiz? O döngüyü İhlâs Suresi ile tarif edebiliriz. Böyle düşünür, böyle inanırsak İhlâs Suresi bize seslenir. Der ki: “O hayata şöyle seslen; HUvAllahu Ehad, AllahusSamed, Lem yelid ve lem yûled, ve lem yekün lehu küfüven ehad. Yaşadığın hayatı tarif etmek için böyle söyle.” Hayat döngümüzün tarifi budur ve bu tarif İhlâs Suresi için farklı bir bakış açısıdır. Bir daire gibi düşündüğümüz bu döngü, bizim hayat döngümüzün İhlâs Suresi’yle tarifidir. Ona İhlâs Hayat Döngüsü diyoruz. Bu tanımlarda hemfikir olmalıyız ki, ilerleyen paylaşımlarımızda bazı detaylara sıra geldiğinde işimiz kolaylaşsın inşaAllah.
İHLÂS DÖNGÜSÜ NASIL İŞLİYOR?
İleride ele alacağımız detaylardan birisi A’MA HALİ’dir. Onu yazılarda, kitaplarda çok net, çok somut açıklanıyor bulamazsınız, çünkü yazıyla, çiziyle tam anlatılabilecek bir mana değildir. Biz “A’ma Hali”ni size şimdilik bir benzetmeyle anlatmaya çalışalım. Fotoğraf makinesinin flaşı vardır ya, işte onu düşünün. Benim bir fotoğraf makinem var ve onun flaşı var. Resim çekmediği zaman makinenin flaş kapalıdır değil mi? Flaşın normal hali odur. Ama diyelim ki bir resim çektin, ne oldu? O bir an yandı söndü. Yani bir resim çekti, esas haline döndü: O A’ma’da! Bir resim çekmeyi düşündüğünde yandı söndü. Ama hep A’ma’da! Fotoğraf makinesi kendine göre A’ma’da. Çünkü öyle yaşıyor. Düşündü, resim çekeyim dedi, yandı söndü. Yine A’ma’da. Fark ettiniz mi? Allah A’ma’dadır, elan öyledir. Evreni diledi yani düşündü. A’ma’da! Düşündü, o oldu. A’ma’da. Efendimiz (SAV)’in “A’ma” tanımı var: “Allah, altında ve üstünde hava olmayan A’ma’dadır” buyuruyor. Bu tanım üzerine Hz. Ali radıyallahu anh diyor ki: “O elan öyle, O zaten A’ma’da, O’nun hayatı o: A’ma’da! Kendine göre bir an düşündü, bir sistem çalıştı, bitti. Ama o anın içinde bize göre bir döngü var; evren, hayat, bekleyiş, ölüm, kabir, kıyamet, haşir, sorgu, cennet, cehennem süreçleri var. O bir an ama onda bize göre bir sürü şey var. Bize göre olan bu süreçlerin ve kavramların tümü o an çekilen o tek kare resmin içinde! İhlâs Suresi’ni bir daire şeklinde düşünelim demiştik, bize göre olan süreci gösteren o daireye biraz yakından bakalım:
“HUvAllahu Ehad, Allahüs Samed” kısmında henüz insan yok. Bu yüzden, sürecin o kısmına takılıp kalmayın. “HuvAllahu Ehad, Allahus Samed”i şimdilik hızlı geçeceğiz. “HUvAllahu Ehad, Allahüs Samed”i inşaAllah ileride tefekkürü için ele alacağız. Şimdi “Lem yelid ve lem yûled” noktasına odaklanalım. “Lem yelid ve lem yûled” ile birlikte kesret başlıyor, yani bu noktadan itibaren yaratılanlar var, insan var. İnsan var olunca Yaradan’ı için bir şey söylemesi gerekiyor. Bu ayetler bize ne diyeceğimizi öğretiyor: “Lem yelid ve lem yûled: Doğurmamış ve doğurulmamıştır.” Ve biz bu tespitte bulunuyoruz. Bir tespit varsa “tespit eden biri” var demektir. İşte “Lem yelid ve Lem yûled” noktası “BİRİLERİ”nin olduğu yerdir, burada artık Yaratan’ını tarif eden biri var. Tarif ediyor: Diyor ki; “lem yelid ve lem yûled: (O bizim gibi değil) doğurmamış, doğurulmamıştır!” Bu varlık (yani insan, yani sen) daha sonra çalışmalarıyla Biiznillah ulaştığı bir noktada yeni bir tespitte bulunuyor. “Doğurmamıştır doğurulmamıştır” idrakını geçip, yani yaptığı ilk tespiti geçip “Ehad” ismini anlama yolunda ilerleyen kul nihayet yeni bir şeyi tespit ediyor, yeni bir hali idrak ediyor ve diyor ki: “Ve lem yekün lehu küfüven ehad.” Bu tespitiyle birlikte kul, “Lem yelid ve lem yûled” öncesine, yani geldiği gerçeğe tekrar ulaşmış, böylece İhlâs Hayat Döngüsü dediğimiz döngü gerçekleşmiş olur. Bu döngüyü başaralım inşaAllah…

HİSSETMEK VE MUHTARİYET-55-

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER

Afyon Haber Son Dakika Afyon Namaz Vakti