• Haberler
  • Genel
  • 'İğne deliğinden Hindistan'ı görürdü' – Kocatepe Gazetesi

'İğne deliğinden Hindistan'ı görürdü' – Kocatepe Gazetesi

Gazeteci-yazar İbrahim Yüksel, merhum İbrahim Küçükkurt'un feraset sahibi bir gazeteci olarak gazetecilik mesleğine çok şey kattığını söyledi Gazeteci-yazar İbrahim Yüksel'in merhum İbrahim Küçükkurt'u anma etkinliğinde yaptığı konuşma şöyle:'Usta çırak ilişkisi ile yetişmiş alaylı bir gazeteci olarak ustam, Ağabeyim, İbrahim Ağabey'i gazeteci yönüyle anlatmak istiyorum. Tabii birçok yönü var ama ben sadece gazeteci yönüyle tanıtmaya çalışacağım. [&hellip]

“İğne deliğinden Hindistan’ı görürdü”

Gazeteci-yazar İbrahim Yüksel, merhum İbrahim Küçükkurt’un feraset sahibi bir gazeteci olarak gazetecilik mesleğine çok şey kattığını söyledi

Gazeteci-yazar İbrahim Yüksel’in merhum İbrahim Küçükkurt’u anma etkinliğinde yaptığı konuşma şöyle:
“Usta çırak ilişkisi ile yetişmiş alaylı bir gazeteci olarak; ustam, Ağabeyim, İbrahim Ağabey’i gazeteci yönüyle anlatmak istiyorum. Tabii birçok yönü var ama ben sadece gazeteci yönüyle tanıtmaya çalışacağım. İbrahim Ağabey’i tanıdığımda daha 10 yaşındaydım. 1965 yılından bahsediyorum. Bizim çocukluğumuzda öyleydi, okuyamazsanız meslek sahibi olunması için yaz aylarında götürür bir yere çırak verirlerdi. 11 yaşında götürdüler beni İbrahim Ağabey’in kurduğu Kocatepe Gazetesi’ne çırak verdiler. Matbaa çıraklığı yaptım, kâğıt kestim, gazete dağıtıcılığı yaptım. İbrahim Ağabey’in yanında gazeteciliği öğrendim. Yine İbrahim Ağabey’in kurduğu üniversiteyi teşkil eden Afyon Maliye Muhasebe Yüksek Okulu’nun ilk mezunlarından biri olarak bu okulda, bu salonda okudum. Okuldan mezun oldum, İbrahim Ağabey’in mesleğini gazeteciliği seçtim.
BASINLA, ÖĞRENCİYKEN TANIŞIYOR
Daha sonra 1989 yılında birlikte Zafer Gazetesi’ni kurduk. Orada da omuz omuza çalıştık. Bütün bunlardan sonra gerçekten İbrahim Ağabey’in şu sözlerine onur vesilesi kabul ediyorum. ‘Oğlum eğer benden doğmuş olsan huylarımız bu kadar benzemezdi.’ Ben kısaca İbrahim Ağabey’in basın hayatına değinmek istiyorum. İbrahim Ağabey’in basınla tanışması daha ortaokul yıllarında talebe iken oluyor. İbrahim Ağabey ortaokul talebesi olmasına rağmen bu gazeteleri çok yakından takip ediyor. Gazetede bir erkeğin sadece belden aşağısının olduğu bir fotoğraf yayınlanıyor ve ‘Bu ayaklar kime ait’ diye bir soru soruluyor. Soruyu doğru bilene bir dolma kalem verileceği söyleniyor. İbrahim Ağabey bakıyor, oldum olası pratik zekalıdır. O kişinin Belediye Başkanı Tevfik Isca olduğunu tahmin ediyor. Cevabı verecek ama kuru kuru vermek istemiyor. Söz konusu yerel gazete birisinin Belediye Meclis Üyeleri’nden birisinin ile Belediye ile olan ticari ilişkilerinden dolayı sürekli eleştirmekte. İbrahim Ağabey o konuyu da ele alıp cevabını süsleyip taşı da gediğine koyuyor. Bunu ortaokul talebesi iken yapıyor. Gazeteye cevabı bildiriyor. Aradan bir hafta geçiyor. Bu arada Tuzcuavnler’de çırak. Orayı adres gösteriyor. Kendisini orada buluyorlar. Adam İbrahim Küçükkurt kim diye soruyor, benim diyor. Adam bakıyor, koskoca şehirde o kadar adam dururken bir çocuğun olmasına şaşırıyor. İbrahim Ağabey dolmakalemi kazanıyor. Bir çocuğun yarışmayı kazanması insanların çok hoşuna gidiyor, matbaaya gidip hediyesini alması söyleniyor. Uzunçarşı’da matbaası bulunan gazeteye gidip dolma kalemini alıyor. O dönem dolma kalem daire müdürlerinde bile nadiren bulunan bir şey. İbrahim Ağabey matbaaya girdiğinde bir kere koklandığında iflah olunmayan matbaa kokusunu alıyor ve bu bağımlılık ölünceye kadar onun yakasını bırakmıyor. Tabii bu olay İbrahim Ağabey’de derin izler bırakıyor.
CÜNEYT ARKIN’LA GAZETE ÇALIŞMASI
Arkasından İbrahim Ağabey Eskişehir Ticaret Lisesi’nde okuyor. O sırada birkaç arkadaşı ile İbrahim Ağabey Erek isimli bir gazete çıkarıyor. Bu birkaç arkadaşından birisi de hepimizin yakından tanıdığı Fahrettin Cüreklibatur, namı diğer Cüneyt Arkın’dır. Türk sinemasının Malkoçoğlu. Onunla birlikte Erek dergisini çıkarıyor. Ticaret Lisesi’nden mezun olduktan sonra İbrahim Ağabey İstanbul’a Yüksek İktisat ve Ticaret Mektebi’ne kaydediliyor. Daha ilk okulun açıldığı gün Okulu Müdürü Prof. Dr. Nihat Sayar, İbrahim Ağabey’i çağırıyor. Nihat Hoca, İbrahim Ağabey’i Yüksek İktisat ve Ticaret Okulunun Talebe Yardım ve Neşriyat bürosuna muhasebeci olarak atıyor. İbrahim Ağabey’in Eskişehir’deki hocaları tavsiye mektubu yazmışlar böylelikle kendisi neşriyat bürosuna geçiyor. Bu sayede kendisi Bab-ı Âli ile akademisyenlerle çok yakın ilişkiler kuruyor. Okula gelip giderken vapurda o dönemin ünlü yazarlarından Cevat Ulunay’la, Çetin Altan’la tanışıyor. 1960 yılında okulunu bitirip Eskişehir Ticari İlimler Akademisi’ne asistan olarak giriyor. O sırada bakıyor ki okulda defter, kitap, ders notu eksikliği var. İstanbul’dan bir makine getirterek kardeşi Şükrü Ağabey’le birlikte Bozkurt Matbaası’nı kuruyorlar. Bu matbaa okulun her türlü ihtiyacını karşılıyor. İşler tam yoluna girdiği anda bir sel olayı oluyor. Porsuk taşıyor ve İbrahim Ağabeylerin matbaasını tüm malzemeleriyle birlikte sel basıyor. Uğradıkları büyük zarar karşısında İbrahim Ağabey matbaayı Afyon’a taşıyor.
ÖNCE ÇEVRE, ARDINDAN KOCATEPE
1965 yılında önce Çevre mecmuasını çıkarıyorlar. Ardından aynı yılın 30 Ağustosu’nda Kocatepe Gazetesini çıkarıyorlar. 1970’li yılların sonunda Türk Basın Birliği Afyon Şubesi Başkanı olarak gördüğümüz İbrahim Ağabey, 1989 yılının Haziran ayında içlerinde benim de bulunduğum Fatih Gümüş, Recep Yaşayacak, Salih Özkılınç’la birlikte Zafer Gazetesi’ni kuran ekibin başında yer alıyor. 1995 yılının başında Zafer’den hep birlikte ayrıldık. İbrahim Ağabey tekrar Kocatepe Gazetesi’ne döndü. 30 Aralık 2011’de çok zamansız bir biçimde aramızdan ayrıldı.
AMME MENFAATİ GÖZETTİ
Birileri oturmuşlar ‘Anadolu’da gazetecilik niçin yapılır’ diye bir araştırma yapmışlar. Dört sonuca ulaşmışlar. Para kazanmak için, gazeteciliğin sağladığı prestijden yararlanmak için, siyaset yapmak için ve İbrahim Ağabey’in dediği üzere amme menfaati yani kamu yararına gazetecilik yapmak. Anadolu’da usulü ve erkanı ile gazetecilik yaparsanız para kazanmanız mümkün değil. İki yakanız biraraya geldiğinde dua etmeniz gerekir. İbrahim Ağabey’in zaten para ile pulla çok alakası yoktu. Parayı kazanmayı değil saçıp savurmayı yedirip içirmesini severdi. O yüzden zaten gazetenin bütün parasal işlerini kardeşi Şükrü Ağabey’e bırakmıştı. Şükrü Ağabey’e de ‘patron’ derdi. Her gazeteci gibi İbrahim Ağabey patronun eli sıkılığından yakınırdı. ‘Annem patronun cebini sırtına dikmiş’ derdi. Şükrü Ağabey de ‘Ben size parayı çok verirsem ya düşürür ya da çarçur edersiniz’ diye yanıtlardı. O bakımdan İbrahim Ağabey’in gazeteciliğinin para ile pulla hiç alakası yoktu. İkinci olan gazeteciliğin sağladığı saygınlıktan yararlanmaya İbrahim Ağabey’in ihtiyacı yoktu. Gerek İstanbul’daki neşriyat bürosunda gerek Eskişehir akademisindeki çalışmaları nedeniyle zaten bir Anadolu gazetecisinin edinebileceği saygınlığın çok çok üzerinde bir saygınlığı ve çevresi vardı. Siyasi çıkar İbrahim Ağabeyin hiç sevmediği bir şeydi. Siyasete atılması için çok teklifler geldi. Milletvekili, belediye başkanı çok rahat olabilirdi. Hepsini elinin tersi ile itti. Hiçbirine yüz vermedi. Kala kala amme menfaati kaldı. İbrahim Ağabey’in de gazeteciliği yapmasının en büyük nedeni buydu. Kendisini topluma adayan, meslek onuruna saygılı insanların yaptığı biçimde İbrahim Ağabey; Afyon için, Türkiye için, memleketi için gazetecilik yaptı. İbrahim Ağabeyin gazetecilikten tek kazancı toplumsal sorunların çözümünde tuzunun bulunmasının verdiği keyif ve insanların gönüllerinden gelen saygı ve sevgiydi. Bu şartlar içerisinde İbrahim Ağabey’i oturtabileceğim tek yer kamu yararına çalışmaktır. Buna biraz daha odaklanacak olursak Afyonkarahisar yararına çalışmak biçiminde özetleyebiliriz.
ANADOLU’YA SIĞMAYAN
ANADOLU GAZETECİSİ
İbrahim Ağabey amme menfaatine çalışan bir Anadolu gazetecisi ama Anadolu’ya sığmayan bir Anadolu gazetecisi. Kıbrıs Barış Harekatı’na Anadolu’dan katılan tek gazetecidir. İbrahim Ağabey Kıbrıs’ta kendisini savaşın ortasına attığında Neriman Yenge’nin bile haberi yoktu. Kimsenin haberi yoktu. Sonradan öğrendik ki İbrahim Ağabey Kıbrıs’ta savaş muhabiri olarak haber topluyor, fotoğraf çekiyor, röportaj yapıyor. Bunların hepsini gazetede yayınladı. Hatta Kıbrıs dönüşünde gelirken bir Yunan bayrağı ile Rum askerinin piyade tüfeğini getirmişti. Bunu Uzunçarşı’da bir dükkanda günlerce sergiledik. Sen misin bunu yapan. Savcı, Ateşli Silahlar Kanunu’na muhalefetten İbrahim Ağabey’in aleyhine dava açtı. İbrahim Ağabey tüfeği vermemek için direndi. Dava yıllarca sürdü. Ama sonuçta devlet tüfeği geri aldı. Sadece bu değil. İbrahim Ağabey Libya’nın devrik lideri Kaddafi’nin de çadırına misafir olmuş ender gazetecilerden birisidir. KKTC kurucusu Rauf Denktaş’la hatta Kıbrıs’ın bağımsızlığı için mücadele eden Fazıl Küçük’le ailecek çok yakın ilişkiler içerisindelerdi. Başbakanlardan Sadi Irmak’ı Afyonkarahisar’da ağırladı. İstiklal Savaşı kahramanlarından Fahrettin Altay Paşa’ya Afyonkarahisar’da mihmandarlık yaptı. Önce Terakki Servet Bankası idi daha sonra sonra Hisarbank oldu. Türkiye çapında büyük bir banka oldu. Orada yönetim kurulu üyeliği yaptı. İbrahim Ağabey Anadolu’ya bir kaç numara büyük bir Anadolu gazetecisiydi. Kimi insanlar vardır onları yapmış oldukları mesleğin dışında başka bir işle düşünemezsiniz. O meslekle o kişi birbirine öylesine yapışmıştır ki bir türlü ayrı düşünemezsiniz. İbrahim Ağabey ile gazetecilik işte böyle bir mesleki yakışma içerisindeydi.
ÖZDE BİR EĞİTİM GÖNÜLLÜSÜ
İbrahim Ağabey’in pek çok meziyetleri vardı. Sözde değil özde bir eğitim gönüllüsü. Şovenist diyebileceğimiz kadar bir Afyonkarahisar sevdalısı. Hatır ehli; hastaya, cenazeye çok farklı şekilde yaklaşan bir insan. Yardımseverlik ve daha bir dünya özelliği var. Bunların içerisinde İbrahim Ağabeye yapışan gazeteciliktir. Herkes İbrahim Ağabeyi gazeteci İbrahim Küçükkurt olarak bilir. Gazetecilik İbrahim Ağabey’i, İbrahim Ağabey de gazeteciliği yüceltmiştir. İşte bu yüzden İbrahim Ağabey Afyonkarahisar basınının gelişmesinde ve şekillenmesinde büyük rolü olan gazeteciler arasında yer almıştır. İbrahim Ağabey yeniliklerin ve ilklerin öncüsüdür. 1965 yılında Anadolu’ya ilk dizgi makinesini getiren Kocatepe, İbrahim Ağabey’in eseridir. İlk defa fotoğraflı gazete basılmıştır. O zaman fotoğraf basmak şimdiki gibi kolay bir iş değil. Fotoğrafları çekeceksiniz, bastıracaksınız, Ankara’ya götüreceksiniz klişe yapılacak. Klişe fotoğrafın çinko üzerine geçirilmesidir. Afyon’a tekrar geri gelecek ve gazeteye girecek. Böylesine yorucu ve masraflı bir şekilde gazete sürekli çıkmış. 1966 yılında yerel gazeteler içerisinde ilk spor sayfasını açanda Kocatepe Gazetesi’dir. Kocatepe iki yıl sonra yarım asrı 50 yılı devirecektir ki bu Anadolu basınında hiçte kolay ulaşılamayacak rekorlardan birisidir. Ne yazık ki İbrahim Ağabey 1965 yılında kurduğu evlat gibi yetiştirdiği Kocatepe’nin 50 yaşını görememiştir. Kocatepe konusun kapatmadan önce bir noktaya daha değinmek gerekir ki; İbrahim Ağabey Eskişehir’den matbaayı selden sonra taşıdığı 1965 yılının Şubatı’nda Çevre adlı bir dergi çıkarmıştır. Bu dergi kültür, sanat, magazin dergisi değildir. Bu dergi Ankara’da Türkiye genelinde yayınlanan Akis dergisinin Afyon ölçeğinde bir versiyonudur. Afyon’un sorunlarına değinen, suya sabuna dokunan bir dergidir. 15 gün aralıklarla çıkan bu dergi 21 sayı çıkmış ve 16 Ağustos 1965 tarihinde en son sayısı çıkmıştır. 30 Ağustos’ta da Kocatepe Gazetesi yayına başlamıştır. 1989 yılında Afyon basınında ofset teknolojisini ve masa üstü yayıncılık sistemini getiren Zafer Gazetesi de yine İbrahim Ağabey tarafından kurulmuştur. Bu gazete ilkeli yayıncılık anlayışı nedeniyle Afyon’un gündemini oluşturan, vurduğu yerden ses getiren çok önemli bir yayın kuruluşu olmuştur. Örnek olması açısından anlatacağım bu gazeteyi kuracağımız zaman rahmetli Fatih Ağabey, rahmetli İbrahim Ağabey, rahmetli Recep Hoca, ben ve Salih Özkılınç patronla oturup konuştuk. Patrona İbrahim Ağabey şunu söyledi: ‘Ayda 20 milyon zararı göze alabiliyor musunuz?’ Gazetenin yayın politikasına hiçbir surette karışmayacaksınız. Bunları kabul ediyorsanız oturup ayrıntıları konuşalım.’ Patron kabul etti ve Zafer bu surette Zafer oldu. Zafer yazdıysa doğrudur imajı yerleşti. Afyonkarahisar basınını tek başına oluşturan bir kurum oldu. Zafer ekibi patrona ilk toplantıda söylenen sözün birisinin ihlal edilmesi nedeniyle 1995 yılının başında İbrahim Ağabey de başımızda olmak üzere olduğu gibi ayrıldık. Gazete el değiştirmişti. Yeni patrona aynı sözleri söylemiştik. Yeni patron da kabul etmişti. Ama bizim haberimiz olmadan sadece dizgicilere gazete künyesinde değişiklik yapmaları için telefon etmişti. Künyede yapılacak değişiklik tabidir. Ama bizim bilgimiz dışında olan bir şey olduğu için başta İbrahim Ağabey olmak üzere bunu gazeteye müdahale olarak kabul ettik ve topluca ayrıldık. İ. Hakkı Nakilcioğlu hocamız bir yazısında bahsettiği gibi Zafer Gazetesi yerel basın tarihimizde mutlaka incelenmesi ve bilimsel araştırma konusu yapılması gereken örnek bir olaydır. Gazetecilik mesleğinde geçerlidir; ‘Ferasetli gazeteci iğne deliğinden Hindistan’ı görür.’ Aramızda gençler var. Feraset anlayışlı, çok çabuk kavrayan, sezgili anlamına geliyor. İbrahim Ağabey’in çok kıvrak bir zekası ve çok muhteşem bir hafızası vardı. Olayların neden sonuç ilişkilerini çok çabuk kurabiliyor ve hemen de sonuca ulaşıyor. Mesela bizi çağırıp; ‘Çocuklar ben şu tarihte şu yerde size şunları söylemiştim. Bakın haklı çıktım.’ derdi. Sürekli söylediklerinde haklı çıkmıştır. İbrahim Ağabey bize ne zaman ‘Çocuklar durum iyiye gitmiyor.’ derse biliriz ki arkasından ya darbe geliyordu ya muhtıra. Gerisini artık siz düşünün.
MEMLEKETİN TARAFTARI
İbrahim Ağabey taraflı bir gazeteci. Şimdiye kadar anlattıklarım iyi güzel de bu nereden çıktı denilebilir. Gazetecinin tarafsız olması gerekmez mi? İbrahim Ağabey Taşpınar Dergisi’ne verdiği röportajda ‘Bizim tarafımız; daima devlet, millet, memleket tarafıdır.’ İbrahim Ağabey eğer devlet vatandaşa karşı bir haksızlık yapmışsa vatandaşın yanındadır. Eğer vatandaş devlete karşı bir haksız tutum içerisindeyse devletten yanadır. Sözkonusu memleket meselesi ise İbrahim Küçükkurt için gerisi teferruattır. Soygunculara karşı devletten zalimler kim olursa olsun mazlumdan yanadır. Eğer bu söylediklerimiz taraflılıksa hepimizin kutsal saydığı ödün vermeyeceği değerlerden taraftır ki bu da vatanseverliğin, bayrakseverliğin fiiliyata dökülmüş halidir. İbrahim Ağabey yürekli ve yüreklendiren bir gazeteciydi. Sözünü budaktan sakınmayan karşısında kim olursa olsun, mekan ne olursa olsun doğru bildiğini söylemekten çekinmeyen bir insandır. Eğer yapılması gereken bir haber varsa muhatabı kim olursa olsun mutlaka yazar ve peşinden giderdi. Bu yüzden defalarca mahkemelerde yargılandı. Hatta en son Zafer Gazetesi’nden ayrıldıktan sonra ikimizde iki ayrı mahkemede yargılandık. Beraat ettik çünkü basın adına yanlış bir şey yapmamıştık. 12 Eylül’den sonra ben kısa dönem askere gittim. O dönem yazı işleri müdürü Recep Hoca, Vali Yardımcısı ile ilgili bir yazı yazıyor. Sıkı yönetim komutanı Ali paşa bu yazıyı suç kabul edip Recep hocayı bizzat kendi makamına çağırıyor. İbrahim Ağabey Recep Hoca’yı göndermiyor kendi gidiyor. Ali paşa ile araları o kadar iyi ki aralarından su sızmıyor. Aralarında bir tartışma alevleniyor. Sesler yükselince emir subayı içeriye giriyor. İbrahim Ağabey; ‘Paşam mademki siz sıkı yönetim komutanısınız eğer bu yazı suçsa bu yazının sorumlusu benim atın içeriye’ diyor. Her şey sıkı yönetim komutanının iki dudağı arasında. İbrahim Ağabey işte böyle yürekli insandır. Sonuçta İbrahim Ağabey, Paşa’yı ikna ediyor olay tatlıya bağlanıyor. Yürekli olduğu kadar yüreklendiricidir. Zafer Gazetesi’nde birlikte çalışırken ben bir yazı yazmıştım. Dönemin valisini eleştiren bir yazıydı bu. Vali Bey yazıdaki bir kelimeye takılmış. Oldukça sert bir açıklama gönderdi. Sabah toplantısında bana bunu aynen köşende yayınla dedi. Öyle bir cevap ver ki bir daha cevap verme durumu olmasın. Hatta yayınlamadan getir ben de altına imzamı atacağım dedi. Valinin açıklamasını yayınladık. Arkamda dağ gibi İbrahim Küçükkurt var. Kim tutar beni. Yazdım, sertçe bir şekilde yazdım. Hatta Vali Bey yazısında ‘Seni meslek büyüklerinin frenlemesini beklerdim’ göndermesinde bulunmuş. Ölçüyü kaçıracağımı düşünerek yazımı okudum. Hafif bile yazmışsın dedi. Aynen yayınladık.
KOCATEPE’NİN BAŞÖGRETMENİ
Hemfikir olunan bir konu da Kocatepe Gazetesi’nin bir okul niteliğinde olduğudur. Kocatepe Gazetesi, Afyon basını için bir okuldu. Afyon basınında söz ve kalem sahibi olmuş çoğu insanın yolu Kocatepe’den geçmiştir. Kocatepe bir okul ise İbrahim Ağabey de bu okulun başöğretmenidir. Ben de dahil olmak üzere İbrahim Ağabey’den çok şey öğrendik. Gazeteciliği, insanlığı, yardımseverliği herşeyi öğrendik. İbrahim Ağabey kamu yararına gazetecilik yapan bir Anadolu gazetecisi olmasına rağmen Anadolu’ya sığmayan mesleki yapışmanın sembolü bir gazetecidir. Afyonkarahisar basınında pekç ok yeniliğin ilklerin öncüsüdür. İğne deliğinden Hindistan’ı gören ferasetli bir gazetecidir. Okuyucusuna saygılı, birlikte çalıştığı insanları yüreklendiren, zalimlere karşı mazlumun, kötüye karşı iyinin, yanlışa karşı doğrunun yanında yer almış hak ve adaletin yılmaz savunucusudur. Afyonkarahisar basınının başöğretmeni İbrahim Ağabey kendisini diğerlerinden farklı kılan bu özellikleri sayesinde Afyonkarahisar basının gelişmesinde ve şekillenmesinde önemli rol üstlenen gazeteciler arasında yer almıştır. İbrahim Ağabey gazetecilik yaparken tek kazancı toplumsal sorunların çözümünde tuzunun bulunmasından aldığı keyif ve insanların gönüllerinden gelen sevgi ve saygıdır ki bu salonun bu kadar dolmasının nedeni de budur. İbrahim Ağabeyi saygıyla, rahmetle ve özlemle anıyoruz.” (Kocatepe)

Bakmadan Geçme