• Haberler
  • Genel
  • Hedef milli değerlerle mutlu insanlardan oluşan Türkiye

Hedef milli değerlerle mutlu insanlardan oluşan Türkiye

7 Haziran Milletvekili Genel Seçimlerinin Türkiye için kader anı olacağını belirten MHP Milletvekili Adayı Av. Mehmet Parsak, her sosyo ekonomik grupta bulunan insanları mutlu edecek politikalarla milli değerlere bağlı bir yönetim anlayışını hayata geçireceklerini söyledi Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Afyonkarahisar 1. Sıra Milletvekili Adayı Av. Mehmet Parsak Kocatepe Gazetesi muhabiri Burcu Aydın’ın sorularını cevaplandırdı.7 Haziran [&hellip]

Hedef milli değerlerle mutlu insanlardan oluşan Türkiye

7 Haziran Milletvekili Genel Seçimlerinin Türkiye için kader anı olacağını belirten MHP Milletvekili Adayı Av. Mehmet Parsak, her sosyo ekonomik grupta bulunan insanları mutlu edecek politikalarla milli değerlere bağlı bir yönetim anlayışını hayata geçireceklerini söyledi

Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Afyonkarahisar 1. Sıra Milletvekili Adayı Av. Mehmet Parsak Kocatepe Gazetesi muhabiri Burcu Aydın’ın sorularını cevaplandırdı.
7 Haziran Milletvekili Genel Seçimleri öncesi tüm partilerin adayları sahada. Sürece ilişkin neler söylersiniz? Afyon özelinde öncelikler neler olacak?
Afyon genelinde ki önceliklerimiz aslında Türkiye genelinde ki önceliklerimizden çok farklı değil. Milletimizin, memleketin her yerinde sıkıntıları ortak. Dolayısıyla MHP olarak Afyon özelinde de insanlarımızın genel anlamda bir mutluluk problemi olduğunu düşünüyoruz. İnsanlarımızın mutlu olamama sebeplerini tespit ettik. Bu sebepleri ortadan kaldırdığımızda her sosyo ekonomik grupta ki insanımızı mutlu edebileceğimize inanıyoruz. Esasen felsefi anlamda da siyasetin en birinci görevi, siyasi partilerin de en temel hedefi insanlarını mutlu etmektir. İşsizlik oranları resmi rakamlara göre yüzde 11.3’dür. Gizli işsizlik oranının da eklendiğinde bu rakamın yüzde 20’ye ulaştığı bir ülkede ki bunların içerisinde Afyonkarahisarımız ne yazık ki işsizliğin en yüksek olduğu 6. il durumundadır. Bu durumda insanlarımızın mutlu olmasını bekleyemezsiniz. Geçtiğimiz günlerde Ticaret Odası Başkanımızın açıkladığı çerçeve de artık herkesin daha fazla dillendirdiği her 4 insanımızdan birinin öyle veya sosyal yardımlardan faydalanmak durumunda olduğu yani buna muhtaç olduğu bir memlekette o çaresizlikle yine mutluluktan söz etmek mümkün değil.
Peki öğretilmiş bir çaresizlik olduğu gerçek mi?
Öğretilmiş bir çaresizlik var. Öğretilmiş çaresizlik zaten AKP siyasetinin iktidarda kalmasını temin eden en temel strateji durumunda. İnsanlarımızı önce adaletsizlikle ekonomik anlamda yoksulluğa mahkum edip, dağıtılan bu yardımlar üzerinden iktidarı sürdürmek ve iktidarı sürdürdükçe de sür git bu düzeni devam ettirmek ne yazık ki AKP siyasetinin 13 yıllık temel stratejilerindendir. 7 Haziran seçiminde inşallah MHP iktidarı ile buna son vereceğiz. Birinci önceliğimiz insanlarımızı mutlu etmek olacak. Her kesimden insanımız mutlu değil. Memurlarımız, esnafımız mutlu değiller. Çünkü borçlular. Emeklilerimiz mutlu değiller çünkü ay sonunu zor getiriyorlar. Aldıkları maaşla yetinemiyorlar. Öğrencilerimiz mutlu değiller. Barınma, burs ve kredi problemleri var. Pazarcımız, ev hanımımız, çiftçimiz, köylümüz her türlü toplum kesimimiz şu anda yaşadığı hayattan memnun değil. Kanaatkarlıkla yaşanıyor. Allah’tan Müslüman bir ülkede yaşıyoruz. Şu kadar sıkıntının içerisinde Müslümanlığın bize sağlamış olduğu kanaatkarlık olmasa, Türklüğün bize getirdiği onur olmasa emin olun çok daha büyük sosyal patlamaların yaşandığı bir memleket oluruz. Olmuyorsak da hükümet tedbirlerinden ziyade Müslüman bir ülke olmamızdan kaynaklanıyor.
Sahada her kesimden insan ve seçmenle bire bir temas halindesiniz. Seçmenin yaklaşımı nasıl. Asgari nezaketten öte samimi yaklaşımlar olumlu ya da olumsuz ne durumda?
Merkezin adayı ve ilin milletvekili seçilecek bir insan olarak teşkilatlarımızın programları dahilinde çalışmalarımızı sürdürüyorum. Daha önce ki sohbetlerimizde de ifade ettim. Benim hısmım, akrabam Afyon’da. Onlarda ciddi bir bayram havası hakim. Evlere bayrak afiş talebi yoğun şekilde var. Tabii AKP dışında başka bir partinin bayrak ve amblemini asabilmek de son döneme kadar ciddi bir cesaret gerektiriyordu. Benim halam bunun güzel bir örneğidir. Halam rahmetli eşinden dolayı yılların milli görüşçüsüdür. Yeğenin hatırına bu dönem 15 metrekare üç hilal bayrak astı. Öyle kıymetli tarafları var. Onun dışında uzun yıllardır bizim burada yaptığımız esnaflık ��alışmalarından dolayı tanıyan, dernekçilik faaliyetlerimizden dolayı bilen, buradaki mesleki çalışmalarımızdan dolayı tanıyan arkadaşlarımız da, eş dostta ciddi bir memnuniyet var. Onu görebiliyorum çünkü Allah nasip ederse bir defa biz Afyon’un en genç milletvekili olacağız. Öte taraftan belki de diğer siyasi partiler içerisinde de en genç milletvekili olacağız. İnsanlarımızın gence yönelimlerini de bu vesile ile görmüş oluyoruz. Genç olan kıymetli ama bunun içerisinde 22 yıldır çekirdekten yetişerek teşkilatlarımızın içerisindeyiz. Mesleki anlamda doktora seviyesinde eğitimini devam ettiren bir genç olarak da kıymet görüyoruz. Tanımayan insanlarımız tanıdıkça daha çok seviyorlar. Güven telkin eden bir yapımızın olduğu bize sıkça söyleniyor. Seçmen buna çok önem veriyor.
Kısmet olursa Mehmet Parsak’ın hedefinde nasıl bir milletvekili olmak var?
MHP’nin zaman içerisinde çokça faydalanabileceği milletvekili adaylarından biri olmaya talibiz. Başta anayasa çalışmaları olmak üzere mecliste hukuku ilgilendiren her çalışmada biz gayret göstereceğiz. Meclis çalışmalarının belki de dörtte üçü hukuku ilgilendiren konulardır. Afyon’da da ülke genelinde de beğenilen ve takip edilen bir milletvekili olmak niyetindeyim. Bunu gerçekleştireceğime inanıyorum. İnşallah hemşehrilerimiz böyle sıklıkla ulusal kanaldan izleyip, gazetelerden takip edecekleri ve takip ettikçe de gurur duyucakları bir milletvekili olma hedefine sahibim. Bunun hazırlıklarını uzun yıllar sürdürüyorum. Bu hedefi de yakalayacağıma inanıyorum. Teşkilatlarımızda da genel anlamda bir sevinç var. Onu görmekten de mutluluk duyuyorum açıkçası. Allah’ın izni ile sarf edilen emeğe değecek.
Bir hukukçu olarak yeni Türkiye düzeni iddiasında anayasa değişikliğini gerçekleştiriecek meclisin seçimi yapılacak. Önemli bir dönemeç ayrıca muhalif kanattan bir isim olarak iktidar partisi mensupları ile bu konuyu tartışmak ister misiniz?
Bir defa farklı mecralarda özellikle kamuoyu huzurunda AKP temsilcileri ile şimdiye kadar hiç tartışamadık. AKP genel merkezinin o yönde bir kararı var. Kesinlikle ikili, üçlü tartışmalara sokmuyorlar. Çünkü haksızlar. Doğru olduğuna gerçek anlamda inansalar o mülahazalara girerler. Duruma bakıldığında bu ulusal medyada da böyle. Mecliste grubu bulunan partilerden MHP, CHP ve HDP görülüyor. Ama AKP’yi basın mensubu görünümlü kalemşörler temsil ediyor. Aslında bu kötü bir tablo.
Anayasa değişikliği hakkında hukukçu siyasetçi olarak neler söylersiniz?
Daha önceki röportajımda da söylemiştim, milliyetçi hareket olarak 1982 yılında ki süreçten yani 1980 yılındaki ihtilal de en fazla zarara uğrayan bir hareketiz. Binlerce insanımızı o süreçte toprağa şehit verdik. Binlerce insanımız hapise girdi, psikolojik travmalara maruz kaldı. Ekonomik yokluklara, aile kayıplarına çok büyük sıkıntılara kurban ettik. 12 Eylül’ün sadece ülkücü milliyetçi harekete zararlarını konuşsak emin olun bunu sabaha kadar konuşabilirim. O konuda o kadar çok bildiğim şey var ki. Ne yazık ki bu böyle. Dolayısıyla 12 Eylül’de ortaya çıkan anayasanın sıkıntılı, aksak, eksik yönlerinin değişmesini milliyetçi hareket olarak önce biz isteriz. Türk Milletinin ve Türk Devleti’nin felsefelerinden ayrılmadan anayasa da gerekli değişikliklerin yapılmasından yanayız. Bunlar yeni anayasa diyorlar. Ama bize göre anayasanın yenilenmesidir. Yeni anayasa yeni bir devletin kurulmasında sözkonusu olabilir. Bu belki terminolojik tartışma konusu ama bundan hareketle daha kolay söyliyebilirim diye bunu söylüyorum. Biz anayasanın yenilenmesini murad ediyoruz. Yeni bir anayasa istemiyoruz. Bunlar yeni anayasa istiyorlar çünkü yeni bir Türkiye istiyorlar.
Milliyetçi hareket nasıl bir Türkiye istiyor?
Biz geleneği olan kadim Türkiye’den genel anlamda memnunuz. Biz yüz, iki yüz ya da 3 yüz yıllık bir Türkiye’den söz etmiyoruz. Ezber bozma ihtiyacı kendilerine yüklenen fonksiyondan kaynaklanıyor. Biz AKP hükümetinin Ortadoğu Eş Başkanlığı misyonuna sahip olduğuna inananlardanız. Bunu kendileri de ifade ettikleri için gönül rahatlığıyla söyleyebiliyoruz. Büyük Ortadoğu Projesi 2004 yılında o dönem henüz ABD Dışişleri Bakanı olmamışken Condoleezza Rice’ın bir makelesinde vücut bulan bu yönüyle bölgemizde ki tüm ülkelerin sınırlarının, hükümetlerinin ve yönetim yapılarının değişeceğini ortaya koyan bir proje olduğunu ilan etti. Diyarbakır’ın bunun parlayan yıldızı olabileceğini söyledi. Temel de durum böyle iken bu misyon üzerinde hareket eden bir iktidarın anayasa değişikliğine bu çerçevede ihtiyacı var. Çünkü Oslo’da verilen sözler var. Oslo’da verilen sözleri tüzük, yönetmelik değişikliğiyle gerçekleştiremiyorsunuz. Bunun için anayasa değişikliği beklentisi var. Bununla eşdeğer ikinci boyutu; AKP şu anda özellikle milletimizin huzur ve mutluluğunu ikinci plana atıp Tayyip Bey’i Başkan yapma uğruna her türlü siyasi stratejisini bunun üzerine kurgulamaktadır.
Mevcut süreci nasıl yorumlarsınız?
AKP ile HDP-PKK çizgisinin gizli bir pazarlığı olduğunu düşünüyorum. “Ver Başkanlığı al özerkliği.” şeklinde bir pazarlık olduğuna inanıyorum. Bunu PKK’nın siyasi kanadı durumunda ki HDP’nin Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan ile PKK’nın taleplerini çözüm süreci adı altında 10 maddelik Dolmabahçe görüşmesindez gündeme getirdiler. Önceden terörle mücadele ediliyordu, mücadele dönemini sona erdirip müzakere dönemine geçtiler. Yalçın Akdoğan ile PKK’nın siyasi kanadı durumundaki HDP Milletvekillerinin vermiş olduğu fotoğraf yeni bir aşamaya işaret etmektedir. O da terörle mütakere aşamasıdır. Bu terörle mütakerenin bir doğal sonucu olarak “Al Başkanlığı Ver Özerkliği” tartışmalarına anayasada ki değişiklik ihtiyacı kurban edilmek isteniyor. Toparlayarak yeniden söylersem; Anayasanın eksik, aksak tüm yönlerinin değişmesini herkesten fazla biz istiyoruz. Buna gerçekten ihtiyacımız var. Bu anayasa belki 150 değişik madde ile şimdiye kadar değiştirildi. Buna rağmen başka değişiklik ihtiyaçları varsa ki bize göre var, Anayasa Uzlaşma Komisyonuna o yüzden üye vererek katıldık. Anayasa’nın yenilenmesi sürecinde 60 madde de mutabakat sağlamasına en büyük katkı sağladık.
MHP olarak anayasa yenilenmesinde kırmızı çizgileriniz neler?
Kırmızı çizgilerimiz; Anayasanın ilk dört maddesinde ifadesini bulan, Cumhuriyeti, başkenti, İstiklal Marşı, rejiminin ana hatları, demokrasi olması, laiklik dahil ilk dört maddesinin değiştirilmesi teklif edilemeyen maddelerdir. İkincisi Türkçe bizim ses bayrağımızdır. Anayasa’nın 42. maddesinde ki eğitim dili ile ilgili diğer madde de işte resmi dili Türkçe olabilir gibi sulandırma gayretleri ve PKK’nın siyasi uzantısı durumunda ki HDP’nin açıkça çift dilli önerilerine rağmen biz orada dürüstçe, mertçe, adam gibi, herif gibi Türkçe’yi savunabilen yegane parti durumundayız. Allah’tan rahmet dileklerimle Oktay Sinanoğlu’nun ifade ettiği üzere “Türkçe giderse Türkiye gider.” Temel çizgilerimizi ana hatlarıyla ifade etmeye çalışıyorum. Anayasamızın 66. maddesinde Türk vatandaşlığı düzenlenir. Türk vatandaşlığını mevcut hali ile savunabilen tek parti MHP’dir. Bunun altını çizerek ifade ediyorum. Ne yazık ki burada AKP’nin, HDP’nin yalpalamaları sözkonusu. AKP ve HDP çok büyük bir yalpalama ile Türk vatandaşlığından vazgeçmiştir. CHP’de parti içerisinde ki üç ayrı yapının üç ayrı yerden bastırması ile ne yazık ki Türk vatandaşlğı, vatandaşlık, Türkiye vatandaşlığı üç ayrı başlıkta bir vatandaşlık önerisi ile gelmektedir.
Kavramların yorumlanma biçimi için ne düşünüyorsunuz?
Türkiyeli olmak diye bir kavram olamaz. Fransızyalı demek ne demek ise Türkiyeli olmak da o demektir. Fransızyalı olmak diye bir şey var mı? Fransız, Alman, İtalyan var. Ama Türk denilince aman siz ırkçısınız, kafatasçısınız deniliyor. Alman anayasasında bakın Almanya Anayasası demiyorum. Tıpkı Türk Anayasası denildiği gibi, 1982 Anayasasında Türk Anayasası yazar. Alman Anayasası’nda Almanlar diyor. Hiç kimsenin bir sıkıntı ettiği yok. AB’yi oluşturan iki temel değere sahip devletten, milletten biridir. Fransız Anayasası’nda Fransizya demiyor. İtalyan Anayasası ve hukuk düzenlerinde öyle. Esasen sosyolojik anlamda bir millet olmayan Amerikan Anayasası’nda bile Amerikalı denilmiyor. Biz Türk Anayasası diyerek Türk Milleti’nin öncelikle menfaatlerini savunduğumuz zaman suçlu ilan ediliyoruz. Ama çok net ifade edeyim milletimiz bunlara gelmez.
Başkanlık sisteminin iyi örnekleri yok mu?
HDP tarafından siyasi yerel özerklik teklifi gelebilmiştir. Hükümetin hükümet sistemi ile ilgili önerisi zaten işi en kilitleyen noktadır. Şunu da ifade etmek lazım. Aslında Başkanlık sistemi demokratik bir sistemdir. Ama AKP’nin önerdiği sistem Başkanlık sistemi değil. Başkanlık sisteminin hukukçular, siyaset bilimciler tarafından önerilen sistemin temel kriterlerine uygun olmayan bir sistemi öneriyorlar. Adına Türk tipi Başkanlık Sistemi diyorlar ama bu esasen seçilmiş krallık sistemi. Başkanlık sisteminin beşiği olan ABD dışında ki ABD kuruluş aşamasında bunu tercih etmiştir, devlet kurulurken eyalet sistemi üzerine kurulmuştur. Derme çatma olması da bundandır. Başkanlık sistemi tercih edilerek kurulmuş. Belli bir zaman sonra ABD modelinin iyi olduğu zannı ile biz de başkanlık sistemine geçelim denilen hiçbir ülke de demokrasi muhafaza edilememiştir. Daha önemlisi; Dünya da çeşitli dönemlerde demokrasi endeksleri yayınlanır. En demokratik ilk yüz devletin içerisinde başkanlık sistemi ile yönetilen sadece ABD var.
Peki Osmanlı’yı model ve ölçü alan yaklaşım için ne düşünmektesiniz?
Keşke bunu yapabilseler. Ama bunu kılıf olarak kullanılıyor. Bizim devlet tasavvurumuz devlet ebet müddet anlayışına dayanır. Bir Türk Milliyetçisi olarak Türkiye Cumhuriyeti Devletini bundan sadece 90 yıl önce kurulmuş bir devlet olarak kabul etmiyoruz. Bize göre Türk Devleti; Hun Devletinden başlayarak Göktürk Devleti ile Büyük Selçuklu Devleti ile, Anadolu Selçuklu Devleti ile Osmanlı Devleti ile devam eden kadim Türk Devletinin rejim ya da hanedan değişikliklerinden ibarettir. Bunu Türk Milliyetçileri olarak bu şekilde benimsiyoruz. Bunların Osmanlıcılık yaklaşımında belki bir Osmanlı Lale Devri dönemini belki bir fantazi olarak benimseyeceklerini ifade edebiliriz. AKP’nin Osmanlıcılık döneminde bir kaç temel vitrine çıkarılabilecek unsur var. Sayın Cumhurbaşkanının seçilmesinden sonra bazı ritüellerde, törenlerde gösterildi. Bunların ötesine geçmeyen bir yaklaşım var. Osmanlı güçlü, merkezi ve o anlamda milli bir devletti. Türk devletinin bir parçası olarak bu vasıfları taşıyordu. AKP’nin böyle bir iddaya girebilmesi haddi de değildir hakkı da değildir. Bunun üzerinde çok durmak istemem. Ama şunu çok kullanıyorlar. Osmanlı’da da başkanlık ve eyalet sistemi vardı. Bizde niye olmasın? Osmanlı’da eyelat sistemi yoktu bu büyük bir yalandır. Bugün dayatmak istedikleri anlamda özerkliği ortaya koyan bir eyalet sistemi yoktu. Osmanlı’da başkanlık sistemi yoktu. Osmanlı’da devleti padişah yönetiyordu. Türk devlet gelenği ve yönetim sisteminden hareketle meşveret kültürü içerisinde veziriazam kontrolünde yönetim sözkonusuydu. Bunların bugün başkanlık sistemine kılıf yaptığı şeyler görünümlerden ibarettir.
Meslektaşınız Av. Umut Kılıç’ın yaşadığı tutuklama süreci çok tartışıldı. Sürece nasıl bakıyorsunuz?
Meslektaşımın bu muameleye tabii tutulmasını bende şiddetle kınadım. Ben olaya başka bir taraftan özellikle vurgu yapmak istiyorum. Tayyip Beyin ifadesi ile söyliyeyim; “Velev ki hakaret var.” Hakaretin cezası miktarı belli. Bunun sonunda verilebilecek en şiddetli yaptırım Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 231. maddesinde ifadesini bulan hükmün açıklanmasının geri bırakılmasıdır. Yani infaz edilebilir bir ceza veremeyecekler yargılama yapılacak olsada. Sadece bir avukatın değil, bunu söyleyen köylü Mehmet Amca da olsa, Prof. Dr. Ahmet Bey de olsa hiç fark etmez, bir hukukçu olarak hem de örgütlü bir yapı olan Baro’ya kayıtlı bir hukukçu olarak o meslektaşımızın tabii tutulduğu durum ve karar AKP hükümetinin sonucu ülkemizde adaletin geldiği yer ve nokta bakımından son derece ibret verici bir tablodur. Başkaca bir örnek verecek olursam; Ali Koç bugün bu memleketin en zengin ailelerinden birine mensup bir kişi olmasına rağmen iki çocuğunun geleceğinden endişe ettiğini açıkladı. Afyon’da ki 7 yüz küsür bin insanımız bunu iyi bir düşünsün isterim. 7 Haziran bu anlamda bir kader anıdır. >> Burcu AYDIN’ın söyleşisi

Bakmadan Geçme