Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Mustafa Yılmaz DÜNDAR
e-posta: YAZARIN TÜM YAZILARI

HAYAT, TANRILARLA “B” YAPININ SAVAŞIDIR VE TANRILAR KAYBETMEYE MAHKÛMDUR

Mustafa Yılmaz DÜNDAR 9 Ocak 2018 Salı 13:14:06
 

– 74 –
Hazreti Musa aleyhisselam’ı firavun davet etti; “gel de anlattığın nedir göster, gücünü göster, bizim sihirbazlarımızla yarış” dedi. O da, sihirbazlar da geldiler. Hazreti Musa korkuyor, sihirbazlar korkmuyor. Hazreti Musa’daki korkunun sebebi ile sihirbazlardaki güvenin sebebi farklı. Sihirbazlar kendilerinden eminler, ama Hz. Musa aleyhisselam kendisinden emin değil! Çünkü onun kendisinden emin olmak gibi bir duygusu yok! O duygu farklı bir şey. Onu anlatmaya çalışacağım ama özgüvenimizi mi kaybedelim manasını çıkarmayın. Sihirbazlar, kendisinden emin olan tanrılar. Biz, kendisinden emin olan tanrıyı hayatta fark etmeye gayret ediyoruz. Amaç, birbirimizi gördüğümüz gibi onu görmek. Onu, birbirimizi gördüğümüz gibi, bir kere gördüğünüzde cennete gidersiniz. Bir kere! Çünkü bir kere “La ilahe İllallah” demiş olursunuz. Şahitliktir! Şahitlik için başlangıçtır, önemlidir ve cennet halidir. “Bir kere La ilahe İllallah diyen cennete gider” hadisi bu manadadır. Bu hadisi bir tanrı okursa diğer tanrılara der ki; “hiç öyle şey olur mu, her türlü günahı işle, sonra da çık bir kere La ilahe İllallah deyip hepsini sil. Olamaz!” Ama iş onun dediği gibi değil. Bir kere “La ilahe İllallah” demek, tanrıyı bir kere net görmektir, bir kere onu iyi tanıyıp görmektir! Siz o zaman ona celalle dönüp “leküm diynüküm veliye diyn; sen yoluna, ben yoluma” demiş olursunuz. Hep diyoruz, Kafirun’u kişi kendisine okur, kendisindeki tanrıya okur. Böyle “La ilahe” dediğiniz an bir kere açılacak “İllallah” kapısı size yeter. Bu yüzden, bunu tereddütsüz diyebilmek için o tanrıyı çok iyi tanımak lazım.
ALLAH’IN BİLMESİ, BİLME OLAYININ KENDİSİDİR
Evet, Hz. Musa çağrıldı ve gitti, ama ne olacak bilmiyor. Çünkü “Rabbi ne dileyecek?” bilmiyor. Çünkü o şöyle inanıyor: “Ben Rabbimin dileğinin suretiyim, O’nun ne dileyeceğini bilmem. O bildirilirse bilirim.” Aslında “bilme” işi çok farklıdır ve “bilme” genellikle Allah için de yanlış kullanılır, “Allah her şeyi bilir” cümlesi biraz tanrısal ifadedir. “Allah Âlim’dir” ayeti için verilen “Allah her şeyi bilir” ifadesi tanrısal tarif olan bir esma’ül hüsna manasıdır, yani “A”ya ait bir tanımlamadır. Onun esma’ül hüsnayı tanımlamasıdır: Allah var, karşısında da bilmesi gereken bir şeyler var, Allah hepsini biliyor. Yani dersini iyi çalışmış! O böyle bir bilme değil! ALLAH’IN BİLMESİ, bilme olayının kendisidir, Allah “bilme”nin kendisidir, bilme mefhumunun kendisidir. İnsan bu bilme mefhumundan edindiğiyle bilir. O “bilme” mefhumundan gelen yetenekle biz bir şeyi öğrenir, biliriz. Ama Allah bir şeyi bilmek için talim etmez, çalışacağı bir ders, öğrenmesi için beklemesi gereken bir bilgi yoktur! Veya bir şeyi iyi öğrenmiş de biliyor, değildir. “Bilme”nin kendisi O’dur! Benzer tanrısal yaklaşımlar tüm esmalar için yapılmaktadır. Mesela “Semi” için “Allah her şeyi işitir” demek bir tanrı tarifidir. Doğrusu nedir? “İşitme mefhumu” var ya, işte “Semi” odur, işitme olayının kendisidir, işitmenin kendisidir. Allah Basir’dir (görür), Semi’dir (işitir). Esma’ül Hüsna’ları tanrı gibi düşünmemek lazım. Bunları neden bu tanımlarla söylüyorum. Çünkü “B” noktasından itibaren Esma’ül Hüsna’ların tanımı gerçek yerine oturacaktır. Öyle olmalıdır ki kişi Esma’ül Hüsna dünyasına girebilsin. B sıfır noktası Esma’ül Hüsna dünyasına giriştir. O noktanın başka neler için bir başlangıç olduğuna da bakacağız inşaAllah.
HAYAT, TANRILARLA “B” YAPININ SAVAŞIDIR VE TANRILAR KAYBETMEYE MAHKÛMDUR
Hz. Musa huzurda… Sihirbazlar birer küçük yılan oluşturuyor. Onlar günümüz sihirbazlarından daha güçlüler. Günümüzde de dünyada bu tür şeyler var. Hatta tasavvufu bile öyle biri olmak için öğrenenler var. Bu yüzden, bu yolda yaygın yapılan yanlışlardandı ki kişi İslamiyet’i burçlarla ve fallarla ilişkilendirir, “ben onları nasıl kullanır da gücüme güç katarım?” diye yol arar, araştırır, burçlardan yararlanması öyle olur. Evet, Hz. Musa aleyhisselam ne olacağını bilmiyor, sihirbazlar ise kendilerinden eminler, bir sihir yarışı yapacaklarını biliyorlar. Birer yılan oluşturuyorlar, etrafta yılanlar dolaşıyor, Hazreti Musa şaşkın. “Ben şimdi sizin yılanlarınızı hallederim” diyemiyor, ama sihirbazlar diyor! Çünkü sihiri yapan onlardaki güce sahip çıkan yapı, onların ilan ettikleri rablar, tanrılar. Peki, “B” yolunda olanın hali nasıl?
“B” yolunda olanın ulaşacağı sıfatlardan birisi FAKR’dır. Yani hiçbir şeyi kalmayan, hiçbir şeyi olmayandır. Fakir demek, bir gücü olmadığı için güç kazanmaya ve birşey olmaya talip olan demek değildir. O tanrı olmayandır, ilan ettiği tanrılık olmayandır, yani hiç bir şeyi olmayandır. Ve Hz. Musa aleyhisselama Rabbinden vahy geliyor, bekliyordu zaten. Olacak şeyler neyse, onlar Rabbinin dileğinin sureti olduğu için, O’nun dileğinin ne olduğunu bekliyordu. Buyruluyor: Asanı at! Atıyor ve daha büyük bir yılan, diğer yılanları yutuyor. Musa da o zaman görüyor. Bu iki yapı, birbirinden çok farklıdır. Bu olay, “B” yapının tanrılarla savaşını anlatıyor. Hayat hep budur. Hayat, tanrılarla “B” yapının savaşıdır ve tanrılar kaybetmeye mahkûmdur. Neticede, dünya kâinat akışı içerisinde tanrıların mekânının ismi cehennemdir, cehennem kaybedenlerin mekânıdır.
TANRININ OKUDUĞU VE HAYRAN OLDUĞU
ŞEYLER SİZE ALLAH’I UNUTTURUR

Hz. İbrahim aleyhisselam ateşe atılacağı esnada rahat. Rahatlığının tek sebebi “Rabbim ne dilemişse o! Dilemişse yanarım” diye düşünmesidir. “Atarlarsa atsınlar, ben orayı Gül Bahçesi’ne çeviririm” demiyor. Ne olacağını bilmiyor ki! Vahy geliyor: Hasbiyallahu de. “Hasbiyallahu” diyerek teslim oluyor ve ateşe emir geliyor: “Serin kal, yumuşak ol” ve Hazreti İbrahim’i yakmayan bir ateş! Hazreti İbrahim de olanları o zaman fark ediyor. Ama bu olayları “A” yapıları ile izleyenler, “Hz. İbrahim ne önemli, ne güçlü insan, ateşi bile söndürdü” diyebilirler. Bu yaklaşım tanrı yaklaşımıdır! Eğer Rasullerin, Nebilerin hayatlarını veya Velilerin menkıbelerini okurken, hem de bir müslüman olarak, böyle bakılırsa hiç doğru olmaz. Hz. İbrahim ne önemli, ne mübarekmiş, ateşi söndürmüş. Şu veli şuradan şuraya uçmuş” gibi yaklaşımlar, hep tanrı bakışlarıdır, tanrının okuduğu ve hayran olduğu şeylerdir. Ve öyle tehlikelidir ki size Allah’ı unutturur.
“BİZDEN DEĞİLDİR” DİYENLERE DİKKAT.
BÖLÜCÜ BAKIŞ AÇISIYLA YAKLAŞIM
İSLAM’A UYGUN DEĞİLDİR

“A” ve “B” yapılarının bakışlarını analiz için bir de Hz. Yunus Emre’nin bir sözüne bakalım: “Ete kemiğe büründüm, Yunus diye göründüm.” Bu sözü size tanrı sistemindeki birisi sunuyorsa, Yunus Emre’nin burada hakikati vurguladığını söyler. Biz onların ne dediğini bir kenara bırakalım ve bu sözü tefekkür edelim. Cümle böyle: Ete kemiğe büründüm, Yunus diye göründüm. Bu söz doğru mu? Bunu kim söyleyebilir? Ancak bir tanrı! Onu Yunus Emre’nin söylediğine inanmıyorum. Eğer bunu böyle söyleyen Yunus ise o Yunus Emre ismindeki tanrıdır. Kendisini “ete kemiğe bürünerek görünen bir hakikat” sanan tanrıdır o. Peki, Hazreti Yunus Emre bunu nasıl söyler: Ete kemiğe büründü, Yunus diye göründü. O böyle der! Eğer tanrı söylerse; “ete kemiğe büründüM, Yunus diye göründüM” der. Yani diyor ki: Yunus diye göründüğüme bakmayın, aslında ben önemli bir kişiyim, Yunus değilim. Ete kemiğe bürünüp öyle göründüm ama ben önemli bir şeyim. Bunu söyleyen tanrıdır. Bunu eğer “B” halindeki birisi yani Yunus söylerse der ki; ete kemiğe büründü, Yunus diye göründü. Peki, “ete kemiğe büründüm, Yunus diye göründüm” ifadesi hiç söylenemez mi? Elbette söylenir! Ama onu söyleyen kimdir biliyor musunuz? Onu söyleyen Yunus değildir. İşe tanrı gözüyle bakanlar onu Yunus Emre’nin şiiri diye anlatabilir, ama onu Yunus Emre’de söyleyen Yunus Emre olmaz. Onun söyleyen dili Yunus Emre olmaz, ancak O! İşte O “ete kemiğe büründüm, Yunus diye göründüm” diyebilir. Yunus Emre onu diyemez. Yunus, “ete kemiğe büründü, Yunus diye göründü” der. Bunun söylendiği yer İhlâs Hayat Döngüsü’nün sıfır noktasıdır. Sonra ilerleme olursa “ete kemiğe büründü, Yunus diye göründü” diyen olmaz, yani o kalmaz. O zaman “ete kemiğe büründüm Yunus diye göründüm” diyen gözükür. Tanrılıktan kurtulabilirsek sıra zaten asıl amaca gelecek, yani “ete kemiğe büründü, Yunus diye göründü” diyeni yok etmek başlayacak ki o Hakk olarak yaratılandır. O yok edildiği zaman o cümleyi Sahibi söyler: Ete kemiğe büründüm, Yunus diye göründüm der, o Yunus Emre’nin sözü olmaz! Demek ki cümlelere, sözlere, konuşmalara bakarak tanrıyı ve “B” halini ayırabilmek mümkündür, bu örnekleri onun için veriyoruz. Yunus’un bir diğer güzel sözü ile devam edelim: Bir BEN vardır “ben”de, BENden içeru. Yunus Emre bunu da sıfır noktasında (İhlâs Hayat Döngüsü girişinde) söyler. Yani; “ben kendimi “A” diye takdim ediyordum, hâlbuki “ben”de iki farklı BEN varmış. Birisi “BEN” diyen “A” Takdimi. Ona bakma, ona aldırma, asıl “BEN” diyen var, “B” takdimi var, onu fark etmeye çalış” diyor.
Konuşmalarda, cümlelerde rastlayacağınız ve rastlayınca da tanrıyı hemen tanıyacağınız bir şey daha var. Ben özellikle gençlere hep bir öneride bulunurum, derim ki: Size bir fikri, bir düşünceyi, bir doktrini, bir inanışı veya dünyanın en kutsal bakış açısını anlatan kişi, onu anlatırken “böyle düşünmeyenler bizden değildir” diyorsa dikkat edin. Çok doğru şeyler anlatılıyor olsa bile siz yanlış yerdesiniz veya anlatan yanlış birisi demektir. Çünkü bölücülük var! Neden yanlış olduğuna hükmettik? Hadislerden, hadislerde bölücülüğün yasaklanmış olmasından! Bölücü bakış açısıyla yaklaşım İslam’a uygun değildir. İslam anlatılıyor olsa bile, bölücü bir bakışla anlatılıyorsa İslam’a uygun değildir. Bu çok önemli! Bu paylaşımı okuyan birisi hadislerde “bizden değildir” tabirine rastlayınca “Efendimiz ne kast ediyor acaba?” diye manasını merak etsin. Efendimiz (SAV) bazı hadislerinde; şöyle yapan bizden değildir, şöyle olanlar bizden değildir der. Burada geçen “bizden değildir” ifadesini anlamak için “A” ve “B” yapılarını bilmek gerekiyor. Onları fark etmişseniz hem ayetleri hem hadisleri anlamak kolaylaşır. Efendimiz (SAV)’in “BİZDEN DEĞİLDİR” deyişini, tanrıların “bizden değildir” demesi gibi sanmayın. Ayetlerin “siz” diye hitap ettiği sizin tanrı yapınız değildir demiştik. Kur’an ilan edilen tanrıya hitap etmez mi? Eder! Ama ona “tanrılarınız/ilahlarınız” diye hitap eder. Ayet ve hadislere bu gözle de bakın, tanrıyı daha iyi tanıyacak ve onun nasıl reddedildiğini göreceksiniz!

HİSSETMEK VE MUHTARİYET-74-

YAZARLAR

TÜMÜ

SON HABERLER