Halifeliğin Sahibi Olan Bir Devlet Siyah Çarşafı Yasaklamış Mıydı?
Sosyal medyada 5 Ocak 2024 tarihinde yapılan bir paylaşım, II. Abdülhamid'in 2 Nisan 1892 tarihinde kara çarşafı yasakladığını iddia ederek kamuoyunun dikkatini çekti. Paylaşımda yasağın Yahudi geleneği olduğu gerekçesiyle getirildiği belirtilirken, söz konusu yasağa dair bir fermanın arşiv görseli de yer aldı. Ancak uzmanlara ve tarihsel belgelere göre iddia, bazı yönleriyle doğru olsa da eksik ve yanıltıcı bilgiler içeriyor.
II. ABDÜLHAMİD KARA ÇARŞAFI YASAKLADI, ANCAK GEREKÇE FARKLI
Paylaşımdaki fermanın içeriği incelendiğinde, II. Abdülhamid döneminde kara çarşafın gerçekten yasaklandığı doğrulanıyor. Ancak yasağın gerekçesi, iddia edildiği gibi Yahudi geleneğiyle bağlantılı değil. Fermanda yer alan ifadelere göre, kara çarşafın yasaklanmasında iki temel neden bulunuyor.
Birinci neden, kara çarşafın matem sırasında Hristiyan kadınlar tarafından giyilen bir kıyafet olması ve bu durumun İslam inancı ve geleneğiyle bağdaşmaması. Fermanın ilgili kısmında, kara çarşaflı kadınların görüntüsünün İslam’a ait olmadığı vurgulanarak, bu durumun halkta
"İslam olduklarından şüphe" duyulmasına neden olduğu ifade ediliyor.
İkinci neden ise güvenlikle ilgili. Fermanda, kara çarşafın bazı erkekler tarafından kadın kılığına girerek suç işlemek amacıyla kullanıldığı örneklerle anlatılıyor. Özellikle bir olayda, çarşafa bürünmüş bir erkeğin silahlı şekilde bir eve girerek hırsızlık yaptığı ve çaldığı eşyaları pencereden dışarı attığı belirtiliyor. Bu ve benzeri olayların kara çarşafın yasaklanmasında etkili olduğu anlaşılıyor.
TARİHİ FERMANIN GÜNÜMÜZ TÜRKÇESİYLE ÇEVİRİSİ
Söz konusu ferman, Sabancı Üniversitesi Tarih programı doktora öğrencisi Nimet İpek tarafından günümüz Türkçesine çevrildi ve doğruluğu da uzmanlarca teyit edildi. Fermanda II. Abdülhamid’in, cuma selamlığı sonrası yolda karşılaştığı kara çarşaflı kadınları gördüğünde duyduğu rahatsızlık anlatılıyor. Kadınların yüzlerini ince siyah peçelerle örtmeleri ve bellerinden bağlı kara çarşaflar giymeleri "örtünmemiş denilecek kadar açık saçıklık" olarak nitelendiriliyor. Ayrıca bu giyim tarzının, Hristiyan kadınların matem kıyafetlerine benzetilmesi, İslam inancına uygun bulunmuyor.
Fermanda şu ifadeler yer alıyor:
"Bu çarşaflar, İslam kadınlarınca örtünmeye asla uygun olmadığı gibi, bir maksatla şuraya buraya girmek için bazı münasebetsiz erkekler tarafından da bir fesat ve melanet perdesi olarak kullanılmakta olup..." denilerek hem dini hem güvenlik gerekçeleri açıkça ifade ediliyor.
TARİHİ BAĞLAM: V. MURAT’IN KAÇIRILMA GİRİŞİMİ
Tarihçiler, fermanın arka planında bir başka önemli olayın daha bulunduğunu belirtiyor. II. Abdülhamid’in tahta çıkmadan önceki dönemde, akıl sağlığı yerinde olmadığı gerekçesiyle tahttan indirilen ağabeyi V. Murat’ın, Çırağan Sarayı’ndan kaçırılmasına yönelik bir girişim olmuştu. Bazı kaynaklara göre iki, bazı kaynaklara göre ise dört kişi, kadın kılığına girerek kara çarşafla saraya girmeye çalışmış, ancak gerçek kimlikleri anlaşılınca girişim başarısız olmuştu. Bu olayın, II. Abdülhamid’in kara çarşafın potansiyel tehlikelerine karşı daha hassas olmasında etkili olduğu düşünülüyor.
YASAĞIN TARİHİ VE KAPSAMI
Ferman, Hicri 4 Ramazan 1309 tarihinde duyuruldu. Türk Tarih Kurumu’nun tarih çevirme kılavuzuna göre bu tarih Miladi takvimde 2 Nisan 1892’ye tekabül ediyor. Dolayısıyla fermanın II. Abdülhamid’in padişahlık döneminde yayımlandığı kesinlik kazanıyor. II. Abdülhamid, 1876’da Meşrutiyet’in ilanının ardından tahta çıkmış ve 1909 yılında 31 Mart Vakası’nın ardından tahttan indirilmişti.
Yasağın yalnızca Yahudi gelenekleriyle ilgisi olduğu iddiası ise tarihsel belgelerle desteklenmiyor. Fermanın hiçbir bölümünde Yahudi kıyafet geleneğiyle doğrudan bir bağlantı kurulmamış. Bu nedenle, sosyal medyada paylaşılan iddianın sadece bir kısmı gerçeği yansıtıyor.
İDDİA KISMEN DOĞRU, ANCAK EKSİK VE YÖNLENDİRİCİ
II. Abdülhamid’in kara çarşafı yasakladığı doğru. Ancak yasaklamanın nedeni Yahudi geleneği değil; İslam inancına aykırılık ve güvenlik gerekçeleri. Tarihi belgeler ve uzman yorumları, bu yasağın arka planında hem dini hem de toplumsal güvenliği ilgilendiren kaygıların yattığını gösteriyor.