Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Muharrem Günay

HÂLÂ BİR BUÇUK DERVİŞİM VARDIR, GAYRİ YOKTUR

Hacı Bayram-ı Veli’nin müridlerinin sayısı o kadar artar ki bu durumdan rahatsız olan bâzı devlet erkânı Hacı Bayram’ı Sultan II. Murad’a şikâyet eder. Bunun üzerine II. Murad Hacı Bayram-ı Velî’yi tanımak üzere Edirne’ye davet eder. Edirne’ye gelen Hacı Bayrâmı Velî kısa zamanda II. Murad’ın sevgisini ve saygısını kazanır. Yaklaşık olarak iki aylık bir misafirlikten sonra Ankara’ya dönen Hacı Bayram’ın etrafı vergi vermekten kurtulmak isteyen yüz binlerce müridle dolar. Sonunda öyle olur ki devletin vergi memurları, Ankara civarında vergi toplayamaz hâle gelir.
Devlet yönetimi bu duruma engel olmak için bir mektupla şeyhten dervişlerinin listesini ister. Hacı Bayram-ı Velî bu mektup üzerine sahte ve gerçek müridleri ayırt etmek için dellallara “bizden bey’at eyleyen fukaraya ziyafetimiz vardır” diye ilânlar yaptırır. Kendisi Kanlıgöl mevkîinde, yüksek bir yerde çadır kurdurur. Bağlı dervişleri gelir, çadırın etrafında toplanırlar. Hacı Bayram-ı Velî, elinde büyük bir bıçakla çadırdın önüne çıkıp “dervişler! Bana irâdet götürenleri, bugün fî sebîlillah kurban eylesem gerektir” şeklinde bir konuşma yapar. Dervişleri şaşkınlık içinde kalır. Mutasavvıfımızın bu davetini, daha açık bir ifade ile imtihanını, bir kadın diğeri erkek iki mürid kabul eder. Bu iki derviş çadıra girdikten sonra, Hacı Bayram Velî, daha önceden hazırladığı bir koçu kurban eder. Kesilen hayvanın kanı çadırdan dışarı akınca, dışarıda bulunan müridler korkudan hemen orayı terk ederler. Çadırın etrafında kimse kalmaz. İşte bu olaydan sonra Hacı Bayram Velî, Sultan II. Murad’a mektup yazarak “hâlâ bir buçuk dervişim vardır, gayri yoktur” diye durumu açıklar (Cebecioğlu, 1991, s.62).
Kaynaklarda Hacı Bayram-ı Veli’nin son Edirne ziyaretinde II. Murad’ın Hacı Bayram Velî’’den İstanbul’un fethi ile ilgili olarak bir müjde beklediğini, sultanın ısrarı üzerine Hacı Bayram Velî’nin sonradan Fatih adını alacak II. Mehmed’i ve yanındaki talebesi Akşemseddin’i işaret ederek ‘pâdişâhım, İstanbul sizlerin vaktinde, bizim duâmız ile husûl-pezîr olmayup, iş bu şehzâde-i cihân-bahtın vakit ve zamanında, şu köse (Akşemseddin)’in duâsıyla feth olup ve bunların yüzünden Husûl-pezîr olur’ buyurdular (Cebecioğlu, 1991, s. 62; Krıtovulos, tarihsiz, s.226).
Sultan II. Murad yeni padişah olduğunda 1422 Haziranında elli gün süreyle İstanbul’un fethi için şehri kuşatmış olmasına rağmen, 1430 senesinde Hacı Bayram Velî’nin bu müjdeyi vermesinden sonra 21 yıl süre ile saltanatta kalmasına rağmen –kısa bir süre hariç- İstanbul’u alma teşebbüsünde bulunmamıştır (Cebecioğlu, 1991, s. 62).
Sultan II. Murad’ın sağlığında iken 1444 yılında henüz 12 yaşındaki oğlu II. Mehmed’e tahtı kendi rızası ile terk etmiş olmasının Hacı Bayram-ı Velîden aldığı bu müjdenin bir an önce gerçekleşmesi arzusundan kaynaklandığı da söylenebilir.
Hacı Bayram-ı Velî her şeyden önce bilimle tasavvufu birleştiren bir sûfidir. O önce müderis, bilim adamı olmuş sonra sûfi olmuştur. Hacı Bayram-ı Veli’nin yetiştirdiği halifeleri Eşrefoğlu Rûmî, Akşemseddin, Ahmed Bîcan, Yazıcıoğlu Muhammed ve diğer halifeleri de tıpkı hocaları gibi önce birer bilim adamı sonra sûfi olmuşlar, Türkçe yazıp, halka Türkçe seslenmişler, daima halk içinde Hakk ile beraber olup, aynı zamanda çalışıp hem ilim, hem de mal ve hizmet üretmişler el kârda gönül yarda ilkesini hayata geçirmişlerdir.
Hacı Bayram Veli’nin tasavvuf anlayışı ve özellikte bu anlayıştaki Millilik ve Türklük vurgusu günümüzdeki tasavvufi akımlar tarafından üzerinde önemle durulması ve örnek alınması gereken bir anlayıştır.

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER