Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Onur Bayram

Hakkını helal et şehidim, sözümüzü tutamadık

Onur Bayram 23 Haziran 2010 Çarşamba 03:00:00
  Her yaz başı kış uykusundan uyanan yılanlar, dağlara, kırlara ve ovalara yayılır. Her yaz başı olduğu gibi bu yaz da insan kılığına bürünmüş yılanlar kış uykusundan uyanıp, dağlara hatta şehirlere yayılmaya başladı. Türkiye yine ve yeniden bir kabusu yaşıyor. Bunu ister, “bir yerlerden düğmeye basıldı” olarak tanımlayın ister, “hükümetin yanlış uygulamaları” olarak adlandırın. Sonuç olarak Türkiye’nin milyarlarca dolarına, 30 bini aşkın insanının can vermesine neden olan terör belası, en kanlı günlerine geri döndü.
Afyonkarahisar’la ilgili olmayan ulusal konularla ilgili yazı yazmıyorum. Kaldı ki konu ulusal gündemle ilgili yazılacaksa zaten ulusal gazete-lerde bu işleri çok daha iyi yapan insanlar var. Bu konularını okumak isteyen insanlar ulusal gazeteleri takip edebilir. Ancak Türkiye’nin her yerini yangın yerine çeviren hain saldırılara da kayıtsız kalmak mümkün değil. Gerçi Susuz’da yapılan festival ve sonrasında yaşananlarla Afyonkarahisar’da terör, şehitler ve milli duygular konusunda farklı bir bakış açısı yakalama fırsatı buldu.
Aziz Aslan’ın dün ‘Başımız Sağolsun’ başlıklı bir yazısı yayımlandı. Kendisinin siyasi bir kimliği ve duruşu bulunuyor. Görüş olarak da kendisiyle çok farklı hatta zıt çizgide yer almama rağmen yazdıklarının hepsine katıldığımı söyleyebilir hatta yazdıklarının altına imzamı atabilirim. Tıpkı Aziz Bey gibi ben de terörün 2002’de bitme noktasına geldiğini ve hükümetin yanlış uygulamalarla terörü hortlattığını düşünüyorum. Terörist babalarının eskiden çocuklarını vatan haini olarak gördüğü söylemlerin ‘açılım’ şımartmasıyla değiştiğini düşünüyorum.
Siz orduyu yıpratır, TSK’nın komuta kademesi ile teröristlerin aynı kefeye koyarsanız terörist karakolları ele geçirmek için elinden geleni yapar. Başbakan PKK’nın arkasında birilerinin olduğunu söylüyor. İnsan sormadan edemiyor, Silivri’de askerin üzerine psikolojik baskıyı da o güçler mi oluşturdu. Deniz Feneri davasını engelleyip, doğuda vatanı koruyan askerlerin komutanlarını balyoz, kafes gibi saçma senaryo-larla hedef haline de o güçler mi getirdi? Hani Nasrettin Hoca’nın eşeği çalınır. Bütün komşular, ‘kapıyı kilitleseydin’, ‘eşeği bağlasaydın’ diye hocaya kızar. Hoca da, ‘hırsızın hiç mi suçu yok’ der ya onun gibi. Herkes suçlu, PKK, arkasındaki gizli güçler, medya, muhalefet. Ama bir tek hükümetin suçu yok. Ne de olsa onlar sütten çıkmış AK kaşık.
Hızımı alamadım yine terör gündemine kaydım. Dönelim Susuz konusuna. Susuz’da yapılan festivalin iptal edilmesini bende yanlış görüyorum. Çünkü bir masraf edilmiş ve hazırlık yapılmış. Ayrıca terör örgütünün de istediği bu değil mi? Bu ülkeyi bir korku ülkesi haline getirip, yaşanmaz bir yer yapmak. Dikkat edin her yaz Antalya’da, İzmir’de Çeşme’de Kuşadası’nda çöp tenekelerindeki deodorant kutuları ve klimalar patlar. Yani Başbakan’ın her fırsatta suçladığı medya öyle yazar. Oysa orada ufak çaplı bir bomba patlamıştır. Amaç Türkiye turizmini baltalamak, Türkiye’yi yaşanmaz bir yer yapmak ve korku ortamı oluşturmaktır. Çünkü terör kaostan beslenir. Kısacası Susuz’da biraz daha mütevazi olabilecek bir festivalin yararlı olacağını düşünüyorum. Böylece korkmadığımızı, birlik ve beraberlik içinde olduğumuzu gösterebiliriz. Hatta şehitlerimizi orada anabilir, etrafı bayraklarla süsleyebiliriz. Aziz Aslan’ın yazısında en dikkatimi çeken ve en fazla katıldığım kısım not kısmıydı. Aslan bu bölümde basının tarafsız olmadığını yazıyordu. Başbakan dün medyaya çatıp, ‘Şehit cenazelerinde ayılıp, bayılanları gösterip teröre hizmet ediyorsunuz’ demiş. Oysa o anaların ağıtları, o ağlamaları o acıyı bende içimde hissetmeme neden oluyor. O görüntüler öyle verilmesi şehit cenazelerinin sıradan cenazeden farkı kalmaz. Bir süre sonra duyarsızlaşırız. Oysa şu an halkımız milli, birlik ve beraberlik duygularıyla bütünleşti. Bunun da en önemli sebebi o ailelerin televizyonda gördüğümüz görüntülerini içimizde hissetmek. Ama sanırım Başbakan bu görüntülerin hükümete zarar verdiğini düşünerek, bu görüntülere karşı çıkıyor. Başbakan gibi Aziz Aslan da medyaya kızmış. Ama bence Aslan haklı. Medyanın tarafsız olmadığını belirten Aslan, “Millete her gün şehit cenazelerinin üzüntüsünü yaşatanların utanması gerekir. Ülkede yaşananlar ortadadır. İstenilen her ortamda istenilen konuyu yiğitçe tartışabiliriz. İktidarların çanak yalayıcıları her dönem olmuştur. Bu millet basının da tarafsızlığını özlemiştir.” diye yazmış. Üzülerek katılıyorum. Ulusal basında bir yandaş grup varlığı biliyoruz. Ancak yerel basında da nedenini anlamadığım bir hükümet korkusu, hatta yalakalığı var. Kendi gazetesine oto-sansür uygulayan yerel medya patronlarımızın olduğunu biliyorum. Hatta hızlı tren, otoyol konularındaki bazı yanlış uygulamaları bile bu korkudan yeterince işleyemediler. Bu korkunun sebebi nedir, nasıl bu kadar gelişti bilmiyorum. Ancak basın yanlış uygulamalara bugün ses çıkarmazsa ne zaman ses çıkaracak diye merak ediyorum. Bir süre önce bir gazetede eski Valilerimiz Ahmet Özyurt ve Muzaffer Dilek’in yaptıklarını eleştirip, Haluk İmga’nın icraatlerini öven bir haber bir bayram günü yayımlanmıştı. O haberden sonra hep Vali İmga da gidince acaba kendisini de böyle eleştirirler mi diye düşünmüştüm. Sonra fark ettim ki bu Afyon basının geleneği olmuş. İktidarda, yönetimdekini öv, her icraatini alkışla, sonra gidince vur vurabildiğin kadar. İyi de bugün vurduğunu alkışlıyordun. Demek ki o adamın yanlışında senin de payın var. Sonra yerel patronlar niye özel haber yok diyormuş. Neredeyse hepiniz bir yerlerden korkuyorsunuz. Bu korku ve yalakalıkla da ancak açıklama gazeteleri çıkıyor.
Afyon basının eleştirilecek gördüğümüz üzere çok yanı var. Ancak övülecek yanlarımız da var. Örneğin 11 tane şehit verdiğimiz günün ardından tüm yerellerimiz bu konuya yer verdi. Milli duygularla halkın yüreğindeki acıyı sütunlarına taşıdı. Peki sizce yeterli mi? Sadece yazmak, çizmek, eylem, yürüyüş yapmak yeterli mi? Gerçi Afyon’da bir teröre lanet mitingi de göremedik ama hiç olmasa evler teröre inat bayraklarla süslenebilirdi. Geçtiğimiz hafta Tokat’taki askeri helikopter kazasında iki şehidimizin cenazelerinin ardından bir bahaneyle Türkiye Harp Malulü Gaziler, Şehit Dul Ve Yetimler Derneği Afyonkarahisar Şubesi Başkanı İsmail Kumartaşlı’yla sohbet fırsatı buldum. Kendisi İmaret Camii’nde cenaze çıkışı bir iki esnaf dışında hiç bir esnafın bayrak asmadığını hatırlattı. Dikkat etmemişim ama dönünce fotoğraflara baktım, Kumartaşlı haklıymış.
Yine İsmail Kumartaşlı’yla sohbet ederken, kendisinin her söylediğiyle hem üzüldüm hem de utandım. Rozet ve afiş gibi pek çok konuda pek çok kurumun kendisine üyelerden para toplama tavsiyesinde bulunduğunu hatta böylece derneğin masraflarının da çıkacağını anlattıklarını aktardı. ‘Ya adamlar canlarından can vermiş, ne parası’ demeden edemiyor insan. Bence her türlü kermese, kampanyaya destek veren Afyonkarahisar en çok destek vermesi gereken tek Şehit ve Gazi derneğine yeterince destek vermiyor. Bu nedenle başta tüm basın men-supları olmak üzere tüm kamu kurum ve kuruluşlarını Türkiye Harp Malulü Gaziler, Şehit Dul Ve Yetimler Derneği Afyonkarahisar Şubesi’ne destek vermeye, hatta geliri bu derneğe kalacak kermes, konserler düzenlemeye davet ediyorum.
Helikopter kazası sonrası şehitlerden birinin adını duyunca hemen İsmail Kumartaşlı’yı aramıştım. Çünkü adı geçen şehidin adı Murat Saraç’tı. Bir kaç yıl önce eğitim uçuşunda uçak kazası sonrası kaybettiğimiz bir başka Afyonkarahisarlı şehidimizin adı da Mete Saraç’tı. Akraba olabilirler mi diye sormuştum. Kumartaşlı da araştırıp, isim benzerliği olduğunu anlatmıştı. Sohbet sırasında konu önce helikopter kazasına sonra da Mete Saraç vasıtasıyla diğer şehitlerimize geldi. Bu fırsatla İsmail Kumartaşlı’ya ne zamandır sormak isteğim bir konuyu açma fırsatı buldum. Hatırlarsanız 2007 yılının mart ayında Taşoluk Beldemiz’de bir şehit vermiştik. Bu şehidimize bir meslek örgütü ev yapma sözü vermişti. Ben bu konunun devamını ve evin durumunu öğre-nemiştim. Kumaştaşlı bana durumu açıklayınca hem mesleğime hem de balık hafızamdan dolayı utandım.
Hatırlamayanlara olayı aktarayım. Vatani görevini yaptığı Tunceli’de şehit düşen Piyade Komando Er İsmail Yetişkin’i sağanak bir yağmur altında Taşoluk’ta defnetmiştik. O gün bütün Taşoluk hatta Afyon oradaydı. Gözyaşları sel olmuş, yağmura karışıyordu. Şehidin 40 günlükken babasız kalan kızı Nimet kundağıyla babasının tabutu üzerinde konmuştu. Küçük Nimet de ağlıyordu gökyüzü de. Sonra şehidimizin ailesi için bir meslek örgütümüz ev yapma sözü verdi. Taşoluk Belediyesi de ev yapılması için bir araziyi tahsis etti. Ancak verilen sözler tutulmadı. Bir ara konu haber oldu. 7 aydır evi yapmadınız denildi. İlgili kurum, “izinleri iki ay önce aldık yapacağız” dedi. İzin alınmasından bu yana tam 30 ay geçti. Şehidimizi defnedeli tam 37 ay. Verilmiş bir söze rağmen hala ev falan yok ortada. Kumartaşlı’dan öğrendiğim kadarıyla, Taşoluk Belediyesi araziyi tahsis ederken, belediye meclisinde ev yapılması amacıyla arazi tahsisi olarak karar alındığından şimdi arazi de aileye verilemiyor. Söz verdik tutamadık. Sözün temeli olan araziyi veremedik. Sen affet şehidim emanetlerine sahip çıkamadık. Hakkını helal et şehidim, sözümüzü tutamadık.

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER

Afyon Haber Son Dakika Afyon Namaz Vakti