• Haberler
  • Genel
  • “Güven ne kadar artarsa mutluluk da o oranda artıyor”

“Güven ne kadar artarsa mutluluk da o oranda artıyor”

Afyon Kocatepe Üniversitesi tarafından her hafta Çarşamba günü sabah 07.00 ile 08.30 saatleri arasında Ahmet Necdet Sezer Kampusü Sosyal Tesislerinde düzenlenen Çarşamba Sabah Toplantısında bu hafta da “Güvenlik” kavramı ele alındı. Toplantıya Emekli Fikret Öztaylan başkanlık yaptı. ‘Güvenlik’ konusunun önemli olduğunu belirten Öztaylan, kaosun olduğu ortamlarda ‘gelişme’den, ‘bir arada olmak’tan söz edilemeyeceğini ifade etti “Demokrasi, [&hellip]

"Güven ne kadar artarsa mutluluk da o oranda artıyor"

Afyon Kocatepe Üniversitesi tarafından her hafta Çarşamba günü sabah 07.00 ile 08.30 saatleri arasında Ahmet Necdet Sezer Kampusü Sosyal Tesislerinde düzenlenen Çarşamba Sabah Toplantısında bu hafta da “Güvenlik” kavramı ele alındı. Toplantıya Emekli Fikret Öztaylan başkanlık yaptı. ‘Güvenlik’ konusunun önemli olduğunu belirten Öztaylan, kaosun olduğu ortamlarda ‘gelişme’den, ‘bir arada olmak’tan söz edilemeyeceğini ifade etti

“Demokrasi, olmazsa olmaz koşul
olarak gösteriliyor”
Toplantıda ilk söz alan Mimar Mustafa Ceylan, geçen haftaki Çarşamba Sabah Toplantısında konuşulanlar ile ilgili değerlendirmelerde bulunarak başladığı konuşmasında “Geçen haftaki konuşmacılar tarafından, demokratik toplumlarda güvenliğin daha doğru, daha uzun soluklu olduğu ifade edilmişti. Güvenlik konusu, Çarşamba Sabah Toplantısında ele alınırken, hafta sonu da Münih’te “Dünya Güvenlik Konferansı” yapılıyordu. Konferansta, sonuç olarak dünyanın ve toplumların güvenliği, demokrasiye ve demokratik toplumlara bağlanıyor. Demokrasinin olmadığı yerde güvenliğin konuşulmasının, uzun soluklu bir güvenlik anlayışının sürdürülebilmesinin mümkün olmadığı bu konferansın sonuç bildirisinde ifade ediliyor. Geçen hafta yapılan Çarşamba Sabah Toplantısında da güvenliğin demokrasiye ve demokratik anlayışa bağlandığını gördüm ve son derece sevindim” dedi. Ceylan sözlerine şöyle devam etti: “Güvenlik konusunda demokrasi, olmazsa olmaz koşul olarak gösterili-yor. Ancak toplumların yaşamlarından, bireylerin davranışları ve fiili hayattan bazı örneklerini vermek gerekir. Bunun Türkiye’de ilginç örnekleri var. Mesela, çok büyük güvenlik içerisinde olduğunu düşündüğümüz bir binadaki holdingde en üst düzeydeki bir yönetici öldürülebiliyor. Öte yandan o kişiyi öldüren kişi de cezaevinde öldürülebiliyor. Toplumda demokrasi ve özgürlükler içerisinde yaşayamadığımız zaman alınan güvenlik önlemlerinin uzun soluklu olmadığını görüyorum. Bireylerin sivil yaşamları içerisine baktığımız zaman benzer örnekler de söz konusu. Mesela, konutlardan oluşan bir sitede güvenlik için site etrafına duvar betonlar, onun üzerine demir korkuluklar ve onun da üzerine dikenli teller yapılmaktadır. Ancak çok ilginçtir ki böylesine bir güvenlik önleminin alındığı sitede hırsızlık olayları çok fazla.” İş Adamı İbrahim Sömer, hukuk güvenliği konusuna değindiği konuşmasında “Aynı yerde farklı zamanda aynı suçu işleyen kişiye aynı hakim tarafından farklı cezaların verildiğini basında sıklıkla izliyoruz. Acaba hukuki anlamda güvende miyiz? Bunu sıklıkla düşünüyorum” şeklinde konuştu.
“Kendimizi birbirimizden
korumaya çalışıyoruz”
Rektör Yardımcısı ve Güzel Sanatlar Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Belkıs Özkara, can, mal ve bilgi güvenliği konusuna değindiği konuşmasında “Güvenlik konusunun, çağlar boyunca, kaybedecek hiçbir şeyi olmayanlarla kaybedecek çok şeyi olanlar arasında söz konusu olduğunu düşünüyorum. Son yıllarda zenginler ile fakirler arasındaki farkın artması, özellikle de site dediğimiz yerlerde insanların yüksek güvenlik tedbirleri ile kendilerini koruyarak yaşadıkları bölgelerin ortaya çıkmasının nedenidir. Yani, bir tarafta çok kazanan ve kaybedecek çok şeyi olan insanlar, hiçbir şeyi olmayan ve kaybedecek bir şeyi olmadığı için de gözü kara bir şekilde insanların canına, malına saldırabilecek durumda insanlardan kendilerini korumaya çalışıyorlar. Bana göre, olayın temelinde ciddi anlamda ekonomik eşitsizlikler yatıyor. Belki demokrasinin yeterince gelişememesinin veya problemli olmasının da altında bu yatıyor. Eğer gelir dağılımındaki adalet sağlanabilseydi ve geleneksel toplumda olduğu gibi zengin ile yoksul arasındaki makasın çok açık olmadığı ve zenginin yanındaki yoksulu da koruyabildiği, gözetebildiği bir yerleşim biçimi korunabilseydi bu kadar ciddi bir güvenlik problemi olmayacaktı. Yani, eskiden genellikle ülkelere yönelik saldırılar güvenlik sorunu yaratırken, artık yaşadığımız bölge içerisinde, bir mahallede veya bir semtte, birlikte yaşadığımız insanların birbirlerine karşı can ve mal güvenliği açısından tehditleri söz konusu. Artık kendimizi birbirimizden korumaya çalışı-yoruz. Öte yandan bilgi güvenliği konusu, çok ciddi şe-kilde gündemde yer alıyor. Bilgi güvenliğinin iki boyutu var; birisi, malımızı ve bunlarla ilgili bilgilerimizi sakladığımız, özellikle bilgisayarlarla birlikte gündeme gelen şifrelerimiz, kredi kartlarımız ile ilgili olan güvenlik konusu. Diğeri ise iletişim bilgilerimizin ya da düşüncelerimizin, düşünce paylaşımlarımızın kontrol edilmesi. Özellikle de bu anlamda belki kitleleri manipüle etmek amacıyla bilgi güvenliğine yönelik saldırılar söz konusu. Güvenlik önlemlerini daha fazla arttırarak, daha fazla polis ya da cezayla güvenliği sağlamak mümkün değil. Bu, belki sorunu daha da arttırır. Bahsedildiği gibi bir evin etrafını ne kadar çok tellerle çevirirseniz içeride o kadar çok hırsızlık oluyorsa, o zaman başka bir tarafa bakmak gerekir” dedi.
“Güvenlik olmazsa olmaz kurallardan biri”
Müze Müdür Yardımcısı Ahmet İlaslı, “Geçmişte olduğu gibi günümüzde de can ve mal güvenliği için önce lider pozisyonundaki kişinin güvenliği söz konusu. Yani, kişisel güvenliğimizden çok lider pozisyonundaki kişilerin güvenliği insanlık açısından daha ön planda olabiliyor. Çünkü insanlar toplum içerisinde yaşıyor. Güvenlik, insanlığın toplum olarak yaşadığı dönemden itibaren söz konusu. Site kavramı ile ilk kurulan kentlerden itibaren, her ne kadar günümüzde yoksa da düne kadar, şehirler surlarla korunuyordu” şeklinde konuştu. İlaslı, bilgi güvenliği konusu ile ilgili de devletin sanal ortamda kendi güvenliğini korumak için bir proje geliştirmeye başladığı bilgisini aktardı. Fen-Edebiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Selim Pullu, “İnsanın yaşam döngüsü içerisinde hiyerarşik olarak üç önemli ihtiyacını gidermesi gerekir. Bunlardan yeme, barınma ki, bu güvenlik olarak değerlendirilebilir. Üçüncüsü de üremedir. Bunların sırası değişmez. Aynı zamanda bireyler, üçünü de sırayla gerçekleştirmek zorundadır. O yüzden güvenlik, kişisel ya da toplumsal bazda öncelikler arasında yer almaktadır. Ancak bahsedildiği gibi olan ile olmayan arasındaki dengesizlikten ortaya çıkan güven ve güvensizlik sorunu nedeniyle insanlığın ilk mal edinme dönemi olan Neolitik Çağdan itibaren edilen malların güvenliğini sağlamak gayreti içerisine girdiğini görmekteyiz. Bu da günümüze kadar gelen bir güvenlik olgusunu oluşturmaktadır. Buna devletler bazında sorularla, kişisel bazda şahsi silahlanma örnek verilebilir ya da daha sonra toplumsal kanunlarla genişletilebilir ama neticede hukuk ve demokrasinin en üst düzeyde olduğu toplumlarda bile hukuk ve demokrasi ile güvenin aynı düzlemde seyretmediğini görebiliyoruz. Bugün en demokratik bir ülke olarak adlandırılan Amerika Birleşik Devletleri, birbirine güvenmeyen milletlerden bir tanesidir. İnsanların kapısında üç tane kilit vardır. Bizim toplumumuzun en önemli özelliklerinden bir tanesi, birbirine güvendir. Dükkanın kapısını kilitlemeden camiye giden esnaf hikayeleri ile büyüdük. Şimdi hangimiz böyle? Kişisel portföylerde artık hayat sigortası, güvenlik sigortası bankadan çekince bile yaptırılmak zorunda. En mütevazi iş yerinin kapısında güvenlik kamerası vardır. Dolayısıyla güvenlik, artık olmazsa olmaz yaşamsal kurallardan biri haline geldi” diye konuştu.
“Güvenliğe büyük para harcanıyor”
Emekli Öğretmen Ömer Çarman, “Toplum güvenliğini başta devlet sağlıyor. Onun dışında ailede de güvenlik önemli. İslam kültüründe bu konuda muhatap bireydir. Kişi önce doğru olacaktır; güvenli ve doğru olmayı kişiye yükler. Aile içerisinde anne, baba ve çocuklar arasında birbirine güven söz konusudur. Toplum içinde insanların ve yerlerin de güvenli olanı ya da olmayanı vardır. Güven ne kadar artarsa mutluluk da o oranda artıyor” dedi. Emekli Fikret Öztaylan, “Son yıllarda dünyada güvenliğe çok büyük para ve emek harcanıyor. Acaba bütün bunlar yerine doğru politikalarla daha çok para aktararak, bunları iyi bir eğitim mi çözer?” dedi. Eğitim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Mustafa Ergün, “Güvenlik, o kadar kapsamlı hale geldi ki girmediği nokta yok. Örneğin, son zamanlarda gıda güvenliği var. Gerek hazırlanışında gerekse genetik kodu değiştirilmiş ürünler vasıtasıyla insanlar ciddi gıda güvensizliğinden kaynaklanan hastalıklara doğru gidiyor. Sağlık güvenliği, son derece önemli. Şu anda gerek ilaçlar gerek doktorların uyguladığı tedaviler son zamanlarda büyük bir güvensizlik duygusu vermeye başladı. Yani, yapılan teşhis ve tedavi-ler gerçekten doğru mu ya da verdikleri ilaçlar doğru mu? Öte yandan televizyon kanalları da güvensizlik yaratmaya başladı. Eskiden gazete ya da televizyon aracılığıyla aktarılan bilgilerin yüzde yüz doğru olduğu şeklinde bir imaj vardı. Ancak şu anda gerek televizyonlarda gerekse gazetelerde aktarılanların bizleri yönlendirmeye, aldatmaya yönelik olduğu şeklinde yaygın bir kanaat var. Dolayısıyla giderek daha güvensiz bir ortam içinde yaşıyoruz” dedi. Prof. Dr. Ergün, istikrarlı olarak en güvenli meslek grubunun öğretmenlik olduğunu belirterek, eğiticilerin doğru şeyleri anlattıklarını ve öğrettikleri bilgilerin doğruluğundan dolayı da öğretmenlere, öğretmenlik mesleğine güvenildiğini sözlerine ekledi. Mimar Mustafa Ceylan, eğitimcilerde diğer kurumlara göre ciddi bir erozyon kaybı olmadığını ifade ettiği konuşmasında aile yapısına değinerek, “Eskiden insanlar birbirleri ile daha çok bir araya gelebiliyorlardı. Eşler birbirini, dede torununu daha çok görebiliyordu. Şimdi bu ortadan kalkmış görünüyor. Böyle bir toplum içerisinde çocuğun özgüvenli yetişmesi mümkün değil. Geçen haftaki toplantıda yapılan konuşmalarda çocukta eğitimin 1 yaşında başladığı ifade edildi. Ancak günümüzde çocuklar 1 yaşından itibaren kreşe veriliyor. Bunun başka çaresinin olmadığı söyleniyor ama bunun başka çaresinin bulunmak zorunda olduğunu düşünüyorum” şeklinde konuştu. Müze Müdürü Mevlüt Üyümez nesil, akıl ve can emniyetinin önemli olduğunu ifade ederek, güvenlik sisteminin ilk insanla birlikte başladığını ve günümüze kadar devam ettiğini söyledi. Toplantı sonunda, gelecek hafta yapılacak Çarşamba Sabah Toplantısında “Sevgi” kavramının ele alınmasına karar verildi.

Bakmadan Geçme