Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Ümit Demir

GÖRMEDİĞİMİZ HAYATLARI YARGILIYORUZ – Kocatepe Gazetesi

Ümit Demir 1 Aralık 2016 Perşembe 13:56:26
 

Kimsenin acısını, mutluluğunu, tüm yaşadıklarını görecek kadar geniş açıdan bakmıyor, düşünmüyoruz. Gördüklerimiz hep tek yanlı, hep taraflı… Buna rağmen yargılayıcı ve kesin hüküm vericiyiz.
Bizler, karşımızdakileri hep görebildiğimiz kısmıyla yargılarız. Ve o açıya göre hükümlerini veririz. Bunları yaparken de o kadar acımasızız ki! Tam bir despotluk hâli…
Bir örnek vereyim mesela… Başıma gelen ve beni utandıran bir anımı anlatayım.
Yaklaşık 13 yıl önce idi. Memlekette kış var. Hava soğuk, yerler buz… Dolmuşa binmiş ve arka dörtlüye oturmuşum. Önümdeki ikili koltuklarda da bir aile var: anne, baba ve annenin kucağında bir bebek… Birkaç durak sonra inmek istediklerini söylediler şoföre. Dolmuş sağa yaklaştı, yavaşladı, durdu. Önce baba, koca, adam harekete geçti ve kapıyı açıp indi dolmuştan. İndi ve beklemeye başladı.
Yerler buz… Annenin, kadının, hanımın kucağında bebek! Etek ağzı dar, ayakkabılar topuklu ve yazlık… Dolmuşun içinde, yerinden kalkarken bile zar zor adım attı. Yerler hâlâ buz!
Biraz sonra o dar etek ağzı ile, o yazlık ayakkabılar ile, kucağında o bebek ile buzla kaplı yere adım atacak. Tüm bunlar gözümün önünde oluyor ve içim içimi yiyor. Adam ise hareketsiz bekliyor. Benim dilimin ucuna neler geliyor da diyemiyorum: “Ne biçim babasın, nasıl kocasın? Adam mısın! Kucağından bebeğini alsana! Bebeğini sarsana koynuna… Yuh sana!”
Müdahale etmeyi de istemedim değil ama kocası varken olurdu olmazdı diye düşünürken -içimde kopan bu kızıl kıyamet içerisinde- kadın kazasız belasız inivermişti dolmuştan. Bende, memleketime bahar gelmişcesine bir rahatlama… Ama adama kızgınlığım hâlâ sımsıcak.
Derken, orada deminden beridir hareketsiz duran adam dolmuşun kapısını kapattı. Kapatırken benim o âna kadar görmediğim tarafını döndü bana: sol tarafını… Gördüm ki adamın sol kolu yoktu! Yani deminden beri niye bebeği kucağına almıyor diye kızıp durduğum adamın içi, yıllar önce daha büyük bir kıyametle tanışmıştı. Öyle ya; kolay mı o durumda olup da eşine, çocuğuna yardım edememenin burukluğu? Ben ise gördüğüm kısmı ile bu baba hakkında oldukça sert eleştirilerde bulundum, hükümler verdim. Oysa iletişime geçip olan biteni anlayabilseydim, yumuşak bir üslupla çözmeye çalışsaydım böylesi bir “kul hakkına” ve utanca düşmemiş olacaktım.
Yine bir anımı anlatayım. Bu defa yaklaşık 20 yıl önce… Birisini tanımıştım; 40’lı yaşları aşmış, evlen(e)memiş birisiydi. Ailesi yoktu. Yalnız kaldığı evinde onlarca kuşu vardı ama: bülbül, muhabbet kuşu…vs. Onlarla konuşur, onlarla dertlenir, onlarla sevinirdi. Beni yakaladığı her yerde kuşlarını, isimlerini, hastalıklarını, ötüşlerini anlatırdı. Fakirliğinin içinde edinemediği, edinemeyeceği aile sıcaklığını bu şekilde kapatırdı galiba. Çevresinde ise çok ciddiye alınan birisi değildi. Tuhaf bulunurdu.
Oysa insan bazen içinde bulunduğu durumu farklı yöntemlerle onarma, kapatma ya da bastırma yoluna gider.
Bu bazen kuş sevgisi olur, bazen içki şişeleri…
Dedim ya; dışarıda kalan bizler görünene bakarak hemen yargılamaya başlarız: “A, hiç olur mu?”, “Zaten ondan da başkası beklenmez”, “Günahkârın önde gideni, nolcak ki!”…vb.
Kırık cam teorisini duymuşsunuzdur: Eğer boş bir ev varsa, bu evin de kırık, onarılmamış camları varsa eline taş alan herkes diğer camları da kırmak için taşlamaya başlarlar. Bir ufak kırık, daha büyükleri için cazibe merkezi olur âdeta.
Aynen bunun gibi, kırık hayatlara bir taş daha atmak en kolayı geliyor. Kırık kalplerin üzerinden basıp geçmek… Onarmak yerine.
Sanki kimsenin, görünenin ötesine gitme becerisi de yok, zamanı da, vicdanı da… Oysa biraz zaman ayırsak, biraz durup birbirimizi dinlesek kim bilir neler, ne hikâyeler çıkar hayatlarımızdan. Bize bakan karanlık tarafların etrafından dolaşıp aydınlıklarına ulaşsak insanların. Ya da o karanlık yanlarına ışık tutabilsek. En azından merhametli bir dokunuş… Birazcık empati, saygı, anlamaya çalışma gayreti! Hiç birisi olmazsa da susabilmenin o fiyakalı asaleti.
Düşene tekme atmamayı, darda kalana yardım etmeyi, en azından suçlayıcı-yargılayıcı tavır takınmak yerine sabırlı ve nasihat edici babacan bir tavır takınmayı öğrenmeli ve öğretmeliyiz çocuklarımıza. Aksi hâlde çöp yığınlarına dönmüş hayatlar bırakacağız geleceğe.

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER

Afyon Haber Son Dakika Afyon Namaz Vakti