• Haberler
  • Genel
  • “Geleceğimizi AB’ye bakarak planlamak da doğru değil”

“Geleceğimizi AB’ye bakarak planlamak da doğru değil”

Afyon Kocatepe Üniversitesi (AKÜ) Uluslararası İlişkiler Uygulama ve Araştırma Merkezi tarafından “Avrupa Günü” kapsamında düzenlenen “Avrupa Birliği Çevre Politikası ve Uygulamaları” konulu seminer, gerçekleştirildi “AB değerlerini anlatmak için etkinlikler yapılıyor”AKÜ İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Mustafa Fişne tarafından verilen seminere, Afyonkarahisar Valisi İrfan Balkanlıoğlu, AKÜ Rektörü Prof. Dr. Mustafa Solak, [&hellip]

"Geleceğimizi AB'ye bakarak planlamak da doğru değil"

Afyon Kocatepe Üniversitesi (AKÜ) Uluslararası İlişkiler Uygulama ve Araştırma Merkezi tarafından “Avrupa Günü” kapsamında düzenlenen “Avrupa Birliği Çevre Politikası ve Uygulamaları” konulu seminer, gerçekleştirildi

“AB değerlerini anlatmak için
etkinlikler yapılıyor”
AKÜ İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Mustafa Fişne tarafından verilen seminere, Afyonkarahisar Valisi İrfan Balkanlıoğlu, AKÜ Rektörü Prof. Dr. Mustafa Solak, Rektör Yardımcısı ve İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Kemalettin Çonkar ve Afyonkarahisar il protokol üyelerinin yanı sıra AKÜ öğretim elemanları ile öğrencileri katıldı.
Seminerin açılış konuşmalarını yapan AKÜ Uluslararası İlişkiler Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü Doç. Dr. Ömer Soykasap, “Robert Schuman, 9 Mayıs 1950 tarihinde barışcıl ilişkilerin korunması ve organize bir Avrupa’nın oluşumu için önerisini sundu. Schuman Deklerasyonu olarak bilinen bu öneri, Avrupa Birliği’nin (AB) başlangıcı olarak kabul edilmiştir. Böylece 9 Mayıs, ‘Avrupa Günü’ olarak kutlanmaktadır. Ortak gün, bayrak, marş, para, slogan (çeşitlilikte birleşme) Avrupa Birliğinin sembollerindendir. Bu günde AB’deki insanları birbirine yaklaştırma ve Avrupa değerlerini anlatmak için çeşitli aktiviteler ve kutlamalar yapılmaktadır” dedi.
“AB’ye üye olmamız önemli”
Vali İrfan Balkanlıoğlu ise yaptığı konuşmada, AB’nin 20. yüzyılda yaşanan iki büyük savaşı olan 1. ve 2. Dünya Savaşının ardından böylesine bir başka savaşın meydana gelmemesi düşüncesiyle kurulduğunu belirtti. Balkanlıoğlu, “İlk dönemlerde Türkiye’de geniş bir kitle AB’ni Hıristiyan kulübü olarak görse de zaman gösterdi ki, Avrupa medeniyetleri insan yaşamında standartı yükselen, gelişmişliğin göstergesi bir kimliğe bürünmüştür. AB normlarına baktığımızda da çevre, eğitim, kültür açılarından belli standartları yakaladıklarını görüyoruz” dedi. Norveç’ten de örnekler veren Balkanlıoğlu, AB üyesi olmadığı halde Norveç’in refah içinde yaşayan bir ülke olduğunu vurguladı. AB sürecinde üniversitelere çok iş düştüğünü ifade eden Balkanlıoğlu, “Üniversiteler; ilim üreten, bilimle meşgul olan kurumlardır. İşleriyle meşgul olurlarsa, ülke olarak belli bir düzeye geleceğiz. Bu noktada üniversitelerimize çok iş düşüyor. Vurgulamak istediğim önemli bir husus da bütün geleceğimizi çok fazla AB’ye bakarak planlamak da doğru değil. Hızla ilerlediğimiz AB sürecinde Birliğ’e üye olmamız elbette önemli ama bu standartları yakaladıktan sonra bunu AB için ya da Amerika Birleşik Devletleri (ABD) için yapmışız hiçbir önemi yok. Öte yandan iş adamlarımız ve sanayicilerimize bu noktada çok iş düşüyor. Özel sektörün çok gelişmesi gerekir. Bir ülkede zengin sayısı ne kadar fazla olursa, o kadar vergi ödenecek, ekonomimiz o denli güçlenecek ve ülke olarak dünya ticaret sahnesinde de o kadar egemen olabileceğiz” şeklinde konuştu.
“AB yarım asırlık süreçte şekillendi”
Yrd. Doç. Dr. Mustafa Fişne “Avrupa Birliği Çevre Politikası ve Uygulamaları” başlıklı sunumunda öncelikle AB’nin tanımını yaparak, “AB, şu anda 27 üyesi olan uluslarüstü bir örgüttür. Bu yönüyle benzeri olmayan bir örgütlenme biçimidir. AB’nin kurucu ülkeleri Almanya, Fransa, İtalya, Belçika, Hollanda ve Lüxemburg’tur. Birliğ’e sonradan katılan ülkeler ise İngiltere, İrlanda, Danimarka, Yunanistan, İspanya, Portekiz, Avusturya, İsveç, Finlandiya, Güney Kıbrıs, Malta, Polonya, Macaristan, Çek Cumhuriyeti, Slovakya, Slovenya, Estonya, Letonya, Litvanya, Romanya ve Bulgaristan’dır. Türkiye, Hırvatistan ve Makedonya ise AB’ye katılmayı bekleyen ülkeler arasındadır” dedi. Yrd. Doç. Dr. Fişne Schuman Deklerasyonu’na da değindiği konuşmasında, “Avrupa’da kalıcı barışın sağlanması için Fransa Planlama Teşkilatı başkanı Jean Monnet’nin geliştirdiği bir Planı, Fransa Dışişleri Bakanı Robert Schuman, 9 Mayıs 1950’de açıkladı. Planın özünde, Avrupa’da düzenin korunması, Almanya ile Fransa’yı bir araya getirmekle mümkündür tezi vardı. AB’nin mevcut hali, yarım asırlık bir süreçte şekillenmiştir. Avrupa Toplulukları’ndan Avrupa Topluluğu’na ve Avrupa Birliği’ne giden bir süreç söz konusu” dedi.
“Dünya insana değil, insan dünyaya muhtaç”
Yrd. Doç. Dr. Fişne, AB’de çevre politikalarının ortaya çıkışı ile ilgili olarak da şunları söyledi: “Özellikle gelişmiş ülkelerde 1970’li yılların başından itibaren ortaya çıkan çevresel duyarlılık, 1980’li yıllarda daha gerçekçi uygulamalarla, sürdürülebilir kalkınma ilkesi ile olgunluk kazanmıştır. Dünyanın insana değil, insanın dünyaya muhtaç olduğu ve yaşanabilecek bir başka dünyanın bulunmadığı gerçeği, somut ve uygulanabilir çevre politikaları oluşturulmasını zorunlu kılmıştır. Avrupa Topluluğu Çevre Politikası, 1973 yılından bugüne kadar Topluluk genelinde uygulamaya konan, altı adet çevre eylem programı ile şekillenmiş ve kurucu antlaşmalarda yapılan değişiklikler ile de açık hukuki dayanakları olan bir politika statüsü kazanmıştır. Özellikle 1990’lı yılların ortasından itibaren, hem uluslararası düzeyde hem de AB düzeyinde, sürdürülebilir bir kalkınma modelinin hayata geçirilmesi yönündeki istek ve çağrılar artmıştır. Komisyon’un bu amaçla hazırladığı üç önemli belge, AB düzeyinde sürdürülebilir kalkınma yönünde uygulamaya daha çok ağırlık verileceği, bu bağlamda ekonomik araçların daha sık kullanılacağı yeni bir dönemi başlatmıştır. Bu belgeler sırasıyla; “AB Sürdürülebilir Kalkınma Stratejisi”, “AB Altıncı Çevre Eylem Programı 2001-2010” ve “Çevresel Konuların Ekonomi Politikası ile Entegrasyonu” adlarını taşımaktadır. AB Sürdürülebilir Kalkınma Stratejisi; AB düzeyinde sürdürülebilir kalkınmayı sağlamaya yönelik çabalarda, mevzuat çıkarma yerine, ekonomik araçların daha çok kullanılmasını zorunlu gören bir anlayışı yansıtmaktadır. Aslında, AB’de ekonomik araçlara duyulan ilgi 1990 yılından itibaren artmıştır. Hem 1990 Dublin Avrupa Konseyi Deklerasyonu hem de 1992 yılında yürürlüğe giren Avrupa Topluluğu (AT) Beşinci Çevre Eylem Programı, bu gibi yeni araçların kullanılmasına duyulan ihtiyacı en üst düzeyde dile getirmiştir. Başlıca ekonomik araçlar şunlardır: Çevresel harçlar veya vergiler, satılabilir emis-yon izinleri, depozito-geri ödeme sistemleri, sübvansiyonlar ve diğer ekonomik araçlardır.”
Yrd. Doç. Dr. Fişne, iklim değişikliği ile ilgili mücadele kapsamında da 2007 yılında alınan kararlarla ilgili olarak da “2020 yılına kadar; sera etkisi oluşturan gazların emisyonlarını yüzde 20 oranında azaltmak (diğer gelişmiş ülkeler kabul ederse yüzde 30 azaltmak), enerji verimliliğini yüzde 20 oranında artırmak, yenilenebilir enerji kaynaklarının payını yüzde 20 oranında artırmak (rüzgar, güneş, su gücü, biyokütle enerjileri gibi) gibi hedeflerin yerine getirilmesi kararlaştırılmıştır” dedi.

Bakmadan Geçme