Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Murat Arısoy

Fizibıl mı, rantabıl mı? – Kocatepe Gazetesi

Murat Arısoy 8 Nisan 2010 Perşembe 03:00:00
  Yukarıdaki kelimelerden herhangi bir şey anladığımı söyleyemem. Çünkü ikisi de ecnebi kökenli. Ecnebiyi de tarif etmek gerekirse “Frenk”çe. Ne mânâya gelirler, bilmiyorum. Ama büyüklerimiz kullandığına göre olumlu anlamlar taşıyor olmalılar.
Bakkala gitsem, “Bana 2 tane rantabıl ekmek verir misiniz?” desem, acaba ne olur? Ya da “Ağabey, senin dükkanın ortamı pek de fizibıl değil. Fizibilite raporu alalım da ona göre organizasyonu dizayn edelim” desem, herhâlde bakkal amca beni kapıdan kovar. Bacadan girme olasılığımı da kaybederim o kovuluşta.
Dolmuşa bindiğinizi farz edin:
-Rantabıl bir yerde inecek var!
-Orası üç sokak yukarıda kaldı abi…
-Nasıl yani? Şoför bey, müsait bir yer desem…
-Hah öyle desene, hemen indiriyorum…
Öğretmen soru sorduğunda öğrenci, “Hocam bu soruda fizibilite hatası var” tepkisini verse, kim bilir neler olur?
Ama büyüklerimiz kullanıyor bu kelimeleri.
Şartlar fizibil olduğunda rantabıl yatırımlar yapılacakmış.
Büyüklerimiz diyorsa, bir bildikleri vardır.
TÜRKÇE GİDERSE
Prof. Dr. Oktay Sinanoğlu’nun en çok üzerinde durduğu konu, Türkçe. “Türkçe giderse, Türkiye gider” diyor her defasında. Çünkü O’na göre bir milleti yok etmek, önce kültürden, kültürün de temeli “dil”den başlıyor. Ecnebice kelimeler duyduğumda ve duyduğum kelimeleri anlamadığımda hep bu cümle gelir aklıma:
“Türkçe giderse, Türkiye gider.”
Bu cümle, güzel bir özdeyiş olarak yazılabilir okul duvarlarına. Kitaplara önsöz olarak kullanılabilir. Dolayısıyla kültürü korumak isteyenlerin de “önsöz”ü olabilir. Olmalı hatta. “Türkçe giderse, Türkiye gider” cümlesi, gerçekten çok “rantabıl”.
HAVAALANI’NDA BİR NİSAN ŞAKASI
Devlet Hava Meydanları İşletmeleri Genel Müdürlüğü’nde yaşanan “1 Nisan” şakasından sonra Afyonkarahisar’da havaalanı tartışması alevlendi. Hatırlayacaksınız, 1 Nisan’da Zafer Havaalanı için yapılan ihale, şartname alan 8 firmanın da ihaleye katılmaması üzerine ertelenmişti. Aslında ertelemek de değil bu, ihale bir başka tarihe “tehir” edilmedi. Bu durumun açık adı, “iptal”. Yani biraz Türkçe oyunu yaparsak: İhale yine Askeri Havaalanı’na kaldı.
Bu ne demek? Deniyor ki Afyonkarahisar’daki Askeri Havaalanı açılsın, bölgesel havaalanı da yapıldığı zaman yapılır. Peki bu durumda bölgesel havaalanın hizmet kapsamı içindeki Uşak’ta da benzer sesler yükselse, “Kendi havaalanımız bize yeter” denilse, ne olacak? Orası meçhul.
Ayrıca Askeri Havaalanı için NATO’ya 60 milyon lira dolaylarında bir ödeme yapılması gerekiyor. Bu parayı bulmak zor değil. Baksanıza, Seda Sayan bile 13 milyon dolar verip bir “gece kulübü” satın almış. Yani gereken işlemler yapıldıktan sonra para her hâlükârda bulunur.
BİRAZ KESKİN ÖNERİ
Benim bu konudaki önerim biraz keskin:
NATO’dan çıkarsak, NATO’nun Afyonkarahisar’da hak iddia ettiği Havaalanı sorunu çözülür. Hem arazi Türkiye’ye kalır, hem de başka bir ülkenin topraklarımızdaki egemenliği kırılır.
Tabii mesele sadece NATO’dan çıkmak değil. Mesele dostu, düşmanı bilme meselesi. İncirlik’teki atom bombaları, Irak’a, İran’a olduğu gibi Türkiye’ye karşı da kullanılabilir.
Belki “Sonunu düşünen kahraman olamaz”a benzeyecek ama olsun. Dile getireyim yine de:
Dostunu bilmeyen, bölgesel güç olamaz.

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER

Afyon Haber Son Dakika Afyon Namaz Vakti