Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Muharrem Günay
e-posta: YAZARIN TÜM YAZILARI

FATİH’İN ŞAHSİYETİ, NİZÂM-I ÂLEM ve İ’LÂY-I KELİMETULLAH ÜLKÜSÜ -1

Babası ve devrin en büyük âlimleri tarafından çok büyük işler başarmak için yetiştirilen Fatih Sultan Mehmet, çok akıllı, iradeli, sabırlı, âlimlere, sanatkârlara karşı son derece saygılı, âdil, insan hak ve hürriyetlerine son derece bağlı, büyük hedefler ve düşünceleri olan ülkücü bir insandı.
“Tarihçi D. De Lamartine Fatih için şöyle der: “Venedikli ve Cenevizli tarihçiler II. Mehmet’in Manisa ve Bursa’daki devirlerinde en ileri görüşlü fikirlere açık bir eğitimi desteklediğini ittifakla yazarlar. Arapça, Farsça, Kaldece, İbranice, Latince ve Rumca’yı o dillere ait konuları tartışabilecek kadar iyi bilirdi. Venedikli ve Cenevizlilerin kendi şerefine kaleme aldıkları Latince şiirleri okur, âlicenaplık örneği göstererek sarayına çağırdığı İtalyan ressam ve müzisyenleri ile samimiyet kurardı. Dini hoşgörülüğünün taassuptan ziyade dinsizliğe karşı olduğunda herkes görüş birliğine varmıştır…” (A. de Lamartine, İmparatorluk Yolu, 2. cilt s.431)
Bu gün Türk milleti aleyhine bir takım faaliyetlerde bulunan Fener Rum Ortodoks Patrikhânesi, Katolik Avrupa’nın baskısından ve zulmünden Fatih sayesinde kurtulmuş ve muhtariyet kazanmıştır.
Bu gün “Yeni Roma-Yeni Bizans” hayaliyle yaşayan ve İstanbul’da Vatikan benzeri bir din devleti kurmak isteyen ve kendisini “Ekümenik Patrik” (Dünya Patriği) olarak ilan eden, Fener Rum Patrikhanesi’nin ve Patriği’nin bu tür faaliyetleri başta ABD ve AB olmak üzere batılı devletlerden destek görmektedir. Patrikhâne bu tür faaliyetleri icra ederken Türkiye’yi idare edenlerin gafletinden ve batılılarla iş birliği içerisinde olan bir kısım çevrelerden de destek görmektedir. Patrikhâne’nin bu tür faaliyetleri dini olmaktan uzak olup siyasidir ve Türkiye’nin birlik ve bütünlüğüne yöneliktir. Türk milleti bu konularda uyanık olmalı ve Patrikhâne’nin bu tür siyasi faaliyetlerine asla fırsat vermemelidir.
Ataları gibi dünya nizamını kurmakla görevlendirildiğine inanan Fatih, kendisini “Dünya İmparatoru” olarak görüyor ve Dünya nizamı-Dünya barışı dâvasını (Nizâm-ı âlemi) benimsiyordu. Tarihçi Kritovulus eserini Fatih’e ithaf ederken ona:
“Allah’ın iradesiyle muzaffer, galip, yenilmez, deniz ve karaların efendisi, hükümdarların hükümdarı, imparatorların en büyüğü Mehmed’e” ifadesini kullanıyordu. Diğer bir Rum müellifi de ona: “Senin Romalılar imparatoru olduğundan kimse şüphe etmesin. Zira Roma imparatorluğunun merkezi İstanbul’dur ve bu şehri elinde tutan kimse de imparatordur” diyordu. Fatih, İtalyan Langusto’ya Roma ve diğer kavimlerin tarihini okutuyordu. Bu müellif genç sultanın, İstanbul’un fethinden birkaç yıl sonra, 1456’da 26 yaşında iken, Avrupa hakkında bilgi edinmeye çalıştığını ve Garp-Batı ülkelerinin haritasını önünde tuttuktan sonra Fatih’in:
“Dünyada tek bir imparatorluk, tek bir iman, tek bir hükümdarın olması gerektiğini ve birleşmiş bir dünya için de İstanbul’dan daha münasip bir payitaht mevcut bulunmadığını, Hıristiyanlara hâkimiyetin bu şehir sayesinde gerçekleşeceğini” söylediğini belirtir. (O. Turan, T.C.H.M. 2. cilt, s.65)
Dünyanın bir nizama, barışa ihtiyacı olduğuna ve bu barışın Türkler tarafından sağlandığına inanan tarihçi Lamartine de:
“Dünyanın bilinen üç kıtası üzerinde Asya, Afrika ve Avrupa’da nizamı sağlayacak bir güce ihtiyaç olduğunu, halkın kurtuluşu için tabiatın Osmanlılara yardım ettiğini belirtir” ve yukarıdaki görüşlere uyar. (M. Doğan, Kur’an-ın Gölgesinde ve Tarih Önünde Türk, s. 145)
Yine Sultan Fatih’in Allah’ın adını cihana hâkim kılmak ve İslâm dini ile âleme nizam vermek dâvası için Trabzon üzerine giderken “valide” diye hitap ettiği Uzun Hasan’ın annesi Sâra Hatun’a verdiği cevap çok mânidardır. Sarp yollarda bir çok zahmete katlanan, zaman zaman atından inerek yürümek zorunda kalan Fatih’e Sâra Hatun’un, “Oğul, ufacık Trabzon için tatlı canına bu kadar eziyet değer mi?” sözlerine Fatih, “Vâlide, İslâm’ın kılıcı bizim elimizde; Cihad sevabına nail olup Allah’ın rızasını tahsilden başka gayemiz yoktur” sözleriyle (Abdülkadir Özcan, Tarih ve Medeniyet Dergisi, Mayıs 1994) cevap vererek “Nizâm-ı Âlem” ve “İ’lâ-yı Kelimetullah” ülkülerinin takipçisi olduğunu ifade etmiştir.
Fatih’in “Nizâm-ı Âlem Ülküsü” nü hazırlatmış olduğu “Kânunnâmesi”nde de görmekteyiz. Kânunnâmenin en önemli kısımlarından birisi, “Her kimseye evladımdan saltanat müyesser ola, karındaşların Nizâm-ı Âlem için katletmek münasiptir. Ekser-i ulemâ dahi tecviz etmiştir. Anınla âmil olalar”(O.Turan, a.g.e. s.14) hükmüdür.
Fatih, kendisinin “Allah tarafından teyid edilmiş” olduğunu ifade eder, “Müslümanların rehberi, gâzi ve mücahitlerin efendisi, Rabbülâlemin’in teyidiyle müeyyed, Saltanat ve Hilâfet semâsının, dünya ve dinin güneşi Ebu’l-Feth Sultan Muhammed Han” unvanlarını kullanırdı… Nitekim fatih’in Uzun Hasan’a karşı kazandığı zafer münasebetiyle Hüseyin Baykara’ya gönderdiği bir fetih-nâmede “Allah teâla inâyeti ile Sultan Muhammed Han sözüm” ibaresiyle başlar.(O.Turan, a.g.e.s.61) Hiç şüphesiz başta Fatih olmak üzere diğer Osmanlı padişahlarının bu ve buna benzer ibâreleri kullanması, İslâm öncesi devirlerde Türk hakanlarının “Mengü Tanrı Gücinde” (Allah’ın gücü ve kudretiyle) ibaresini kullanma geleneğinin İslâmileşmiş bir şekilde kullanıldığını gösterir. Bu durum Osmanlı Padişahlarının eski Türk Cihan Hâkimiyeti Ülküsüne ne derece bağlı olduklarını göstermesi bakımından dikkate değerdir.
Sevgili Peygamberimizin hedef gösterdiği ve fethini müjdelediği İstanbul,un Türkler tarafından fetholunmasından sonra, Artık Türk’ün yeni Kızılelması “Roma”’dır.
İstanbul’un fethinden sonra Türk milleti için Kızıl elma Roma’ya, St.Pierre’nin kubbesine taşınır. Burası Katolik dünyasının kalbidir. Türklerin hedefi artık Roma’dır. Zira Fatih döneminde yapılan Otranto (İtalya) seferinin sebebi de budur. Roma Kızıl elmasının düşürülmesidir. Atilla’dan sonra Roma’yı düşürmek Osmanlı Türklerinin büyük hedefleri arasındadır. Ne yazık ki bu Kızıl Elmayı koparmağa Fatih’in ömrü yetmeyecektir.
(Yazının Devamı Perşembe Günü)

YAZARLAR

TÜMÜ

SON HABERLER