Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Muharrem Günay
e-posta: YAZARIN TÜM YAZILARI

FATİH’İN İLMİ ŞAHSİYETİ VE FATİH MEDRESELERİ

Osmanlı devleti pek çok konuda olduğu gibi bilim, kültür ve sanat hayatı açısından da Türk-İslâm geleneği temelleri üzerine oturmuştur. Devletin kuruluşundan itibaren Osmanlı padişahları bilime ve bilim adamlarına çok büyük bir değer vermişler, bilim adamlarını danışman, müessese kurucusu ve devlet yöneticisi olarak yanlarından ayırmamışlardır. Bu amaçla bilimsel çalışmaları teşvik etmişler, bir taraftan da bilimsel kuruluşları tesis etmeyi devlet politikası haline getirmişlerdir.
Kendisini “Dünya İmparatoru” olarak gören ve Nizâm-ı Âlem Ülküsünün takipçisi olan Fatih, devrin en büyük bilim, kültür ve sanat adamlarını etrafında toplayarak, İstanbul’u devrin en büyük bilim ve medeniyet merkezi haline getirdi. Molla Gürani, Hoca Zâde, Molla Hüsrev, Molla İlyas, Siraceddin Halebi, Hasan Samsuni, Akşemseddin, Hızır Bey, Ali Kuşci gibi bilim adamlarını etrafına toplayan Fatih, onların sohbetlerinden ve bilgilerinden istifade ediyor, onların ilmi münakaşalarına katılıyordu. Fatih Sultan Mehmed, sadece Türk-İslâm âlimlerine değil, Rum ve İtalyan bilim adamlarına da büyük bir değer veriyor, onları himayesine alarak büyük bir kültür ve bilim merkezi kurmaya çalışıyordu.
Fatih, İslâm rönasansının yaşandığı Ortaçağ’da, Gazali ile İbn Rüşd arasında geçen çok seviyeli tartışmalarla fikir hayatının fevkalâde canlanmasına sebep olan Yunan ve İslâm felsefesi münakaşasını kendi çağının âlimleri tarafından yeniden değerlendirilmesini istemişti. Hoca zâde ile Ali Tusi tarafından büyük bir topluluk huzurunda yeniden değerlendirilen ve günlerce süren Gazâli İbn Rüşd tartışmalarına kendisi de bizzat katılmış, sonunda Hoca zâde, Gazali’nin fikir ve delillerinin daha sağlam olduğunu bir eser (tehâfut adlı eser) ile ortaya koymuştu. (İpşirli, 1994, s.27; Turanb,1966, s.66) Fatih, bilimin dayanağı olarak kabul ettiği kitap ve kütüphane konusuna da büyük bir önem vermiş ve büyük kütüphaneler kurmuştur.
II. Murat zamanında Edirne sarayında yüksek seviyeli ve kaliteli idareciler ve askeri personel yetiştirmek amacıyla kurulan Enderun teşkilatı asıl hüviyetine Fatih zamanında kavuşmuştur. Bu nedenle Enderun teşkilatının gerçek kurucusu olarak Fatih kabul edilir.
Ülkemizdeki en eski ilim kuruluşu olan İstanbul Üniversitesi’nin temelini oluşturan Fatih Medreseleri, o zamana kadar İslâm dünyasında görülmeyen farklı bir mimari üslup ve programla Fatih tarafından yaptırılmıştır.
İstanbul’un fethinden sonra ilk olarak sekiz kilise medreseye çevrilmiş, arkasından Ayasofya medresesi teşkil edilmiştir. Bu medreselerde eğitim öğretim devam ederken, 1463-1470 yılları arasında Fatih’in kendi adını taşıyan külliye tamamlanmıştır. Ders programları Türk-İslâm dünyası astronomi ve matematik âlimleri arasında, ortaya koyduğu eserleriyle haklı bir şöhrete sahip olan Ali Kuşçu tarafından hazırlanmıştır. “Batı ve Doğu bilim dünyası onu 15. yüz yılda yetişen müstesnâ bir âlim olarak tanır. Öyle ki, müsteşrik Barthold, Ali Kuşçu’yu ‘On beşinci yüz yıl Batlamyos’u olarak adlandırmıştır.” (Göker, s. 307)
Külliyeye Fatih Camii merkez olmak üzere, dördü Akdeniz (Marmara), dördü de Karadeniz tarafına simetrik olmak üzere sekiz adet “Sahn” medresesi yapılmıştır. Bunlara paralel olarak arka tarafa da sekiz adet “Tetimme” medresesi yapılmıştır. Dârüş-şifa, İmaret, Misafirhâne, Tabhane medresesi, Dârüt-ta’lim ve Fatih’in eşi Gülbahar Sultan türbesi külliyeyi oluşturan diğer birimlerdir.
Sahn medreselerine öğrenci yetiştiren Tetimme medreselerinde de 120 oda bulunmaktaydı.
Sahn-ı Semân ve Medaris-i Semâniye adlarıyla anılan medreselerin her birinde kubbeli 19 oda ve birer dershâne bulunmaktadır. Odaların dördü müderris, asistan ve diğer görevlilere, 15 tanesi de öğrencilere tahsis edilmiştir. Külliyede 120 öğrenci ders görmekte ve her öğrenciye günde iki akçe burs verilmekte idi.
Medresedeki öğrenci sayısının az tutulması, kalitenin yüksek olmasına yöneliktir. 17. yüz yılda öğrenci sayısı artmış fakat eğitimin kalitesi azalmıştır.
Her medresede birer kütüphâne bulunmakla beraber, esas büyük kütüphane Fatih camii içinde yer almıştır. Fatih, Sahn medreselerine çok sayıda kitap vakfetmiştir.
Fatih medreselerinde sekiz müderris ders vermekte, onlara da sekiz muid (asistan) yardım etmektedir.(İbşirli, 1994, s. 28) Bir profesöre 15 öğrenci düşmektedir. Yine 15 öğrenciye bir asistan düşmektedir. Bu rakamlar medreselerde kaliteli bir eğitimin verildiğini göstermektedir.
Fatih’in bilim ve bilim adamlarına verdiği büyük değer ve bunu devlet politikası haline getirmesi sonucunda İstanbul devrin en büyük bilim ve sanat merkezi haline gelmiştir. Bu şekilde devrin en büyük Dünya Devleti vücuda getirilmiştir.

YAZARLAR

TÜMÜ

SON HABERLER