Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Mustafa Yılmaz DÜNDAR

“FATİHA İLE FETİH” YAZILARI – 98

Mustafa Yılmaz DÜNDAR 13 Ekim 2018 Cumartesi 10:52:48
 

DÜNYADA DÛNİHİ ALGI VE ZANN’LARINDAN KURTULMAK DEMEK, ÂHİRETTEKİ PİŞMANLIK VE AZAPTAN KURTULMAK DEMEK
“DûniHi algının insanda ilk beliren zannı Muhtariyeti Tercih Gücü yetkisinden kaynağını alan bir zann olup, “Müstakilen Varım ve Muhtarım” iddiasıyla, yani “Sözde Tanrılık İddiası” ile ortaya çıkar.”
İlk zann budur işte!
“Muhtariyeti Tercih Gücü yetkisi, vehmin zulmeti aynasında bir yetki olarak değil de dûniHi bir varlık ve kendisine ait özgür bir iradenin muhtariyeti olarak görüntülenir. “Varım ve Muhtarım” zannı, insanın dûniHi algıdan gelen diğer zann’larının da ana sebebini oluşturur. İnsan dûniHi algısından gelen zann’larının cimrisidir.”
İnsan bu zannları için çok cimridir. Ürettiği o zannlar için öyle cimridir ki, bu zannla “yok”a “var” dedi ve o varlığa göre bir hayat tarzı oluşturdu.
“Bu zann’lar onu aceleci, câhil, nankör, tartışmaya ve kavgaya meyilli yapar. Yine bu zann’ları yüzünden insan zayıf yapılı ve zann’larından korkan bir yapıda olur. İnsanın ölümü tatmasıyla birlikte dûniHi algısı, bu algının zann’ları, bu zann’lara dayanan yaşantı anıları büyük bir pişmanlık ve eliym bir azaba dönüşür. Bu yüzden dünya hayatında dûniHi algı ve zann’larından kurtulmak demek, âhiretteki pişmanlık ve azaptan kurtulmak demek, olur.
Elbette ki; seyr-i sülûk’taki Tâlibin, ilk mücadele edeceği şey dûniHi algı ve zann’larından korunmak ve kurtulmak olmalıdır. Her tür mücadelenin en geçerli yöntemi, bir yanlışı kaynağından yok etmek olduğundan, dûniHi algı ve zann’larını besleyen “Kaynak Kavram” olan “Müstakilen Varım ve Muhtarım” iddiası, yani Sözde Tanrılık İddiası, yani Kur’ân’ın diliyle “Mütekebbir Bakış ve Davranışlar”ın kökü kazınmalıdır, bir daha filizlenmemek üzere. Böylece; Tâlib, dûniHi algının zannı olmayan varlığa ulaşır ki, artık varlığın hakikatine doğru seyr başlar.
Aslında seyr-i sülûk sürecinde “benliğinden kurtul” diye bir öğüt yoktur, bu öğüdün altı boştur. Bu öğüt Uzakdoğu felsefelerinin telkini olup, âhiret için bir şey ifade etmez.”
AYETLER BİZİ UYARIYOR
Özetlersek; dûniHİ algı ve zann’larından medet ummamalıyız. Bu konuda âyetler bizi uyarıyor:
“Bu (tevhid dîni İslâm) benim Müstakıym Sırat’ımdır, (o halde) ona tâbi olun! Başka sebillere (fikir yollarına) tâbi olmayın. (Çünkü) sizi O’nun sebilinden (öğrettiği yoldan) ayırır. İşte bilfiil korunasınız diye Allah size onu (bu ilkeleri) vasiyet etti!” (En’âm-153)
En’âm Sûresi 151, 152 ve 153. âyetlerde “On Emir, On Vasiyet” diye bilinen, geçmiş Nebî ve Rasûllerin de getirdiği rivayet edilen emirler görülür. 153. âyet onun son öğüdüdür ve konumuzla ilgili olarak önemlidir. Buyrulur ki; size göndermiş olduğum İslâm/Tevhid Dini benim doğru yolum budur. Ona tâbi olun, başka sebillere, başka fikirlere ait yollara tâbi olmayın. Bana ulaşmak için başka fikirlere, başka fikir sahiplerine gitmeyin! Çünkü onlar benim öğrettiğim yoldan sizi ayırır. Sebil yol demektir ama bir inceliği de vardır; fayda göreceğiniz yol mânâsına da gelir. Sebil fayda göreceğinize inandığınız yol demektir. Diyor ki: Başka sebillere bakar, başka fikirleri önemser, o felsefecileri önemli görüp okursanız, “Bu da bizimkine benziyor, güzel sözler söylüyor” der de onlara uyarsanız, size faydalı gibi de gelse onlar sizi benim yolumdan ayırır. Hem bunlar hem o ikisi bir arada olmaz, bu sizi benim yolumdan ayırır. Âyet bir de “bunu size vasiyet ettim” diyor. “Vasiyet ettim” çok önemli. Bu üç âyet vasiyetle biter: Allah bunları size vasiyet ettim diyor.
“Âyetlerimizi yalanlayanların ve âhirete îman etmeyenlerin hevalarına (dûniHi algı ve zann’larına) tâbi olma. Onlar Rablerine eş tutarlar (dûniHi rabler uydururlar).” (En’âm-150)
MÜSLÜMAN MAHALLESİNDE
SALYANGOZ SATIYORLAR
Beğenip okuduğunuz felsefecilere bir bakın lütfen, Allah’a Billâhi bir îmanları var mı? Yok! Ya Budist’tir veya başka bir şey. Bunu aklınız alıyor mu? Efendimiz (SAV) günümüzde olsa onun öğütlerini okur mu? Peki, siz nasıl onu okur, onu bir müslümana öğütler veya oradan kendinize prensipler çıkarırsınız? Onların kitapları bir müslümanın ülkesinde nasıl çok satar? Birisi salyangoz getiriyor ve müslümanın ülkesinde en çok satan o oluyor. Böyle bir şey olabilir mi? Bu oluyorsa cennete tâlip olunabilir mi? Âyette bize ne dedi? DûniHi olanların fikirlerine tâbi olma, onlar bir rab uydururlar; uydurdukları bir rab vardır ve seni de kandırırlar.
“Rabbinizden size inzal olunana tâbi olun. DûniHi velilere (yol göstericilere) tâbi olmayın. Ne kadar da az tezekkür ediyorsunuz.” (A’râf-3)
Âyet böyle diyor ama insanlar onların sözlerini, öğütlerini beğeniyor, birbirilerine gönderiyor. Bu öğütleyeceğimiz şeye terstir. Biz diyoruz ki birisi size hayat tarzıyla ilgili bir öğütte bulunduğunda o öğüdün ne dediğine bakın. Sizi “Lâ ilahe İllallah, Muhammedün Rasûlullah” Kelime-i Tevhid’ine mi getiriyor? Size namazı dosdoğru ikame edin, zekâtınızı verin mi diyor? Yok! Öyleyse neden onları beğenir insanlar? “Onlar da aynı şeyleri söylüyor” deyip o sözleri yazar, çizer, asar, birbirlerine gönderirler, neden kendilerini ve başkalarını onlarla meşgul ederler? Çünkü onlarda amel yok! Amel olmadığı için seviyorlar. “O felsefelerde çok güzel öğütler var. Namazınızı kılın gibi bir şey yok. Tam bana göre” diye düşünülüyor. “Ne kadar güzel bir öğreti, içinde öğüt yok” dediğinizi, bundan hoşlandığınızı kendinize bir itiraf edin. Yapacağın hiç bir şey yok, sadece söz! “Bu sözü bana niye gönderdin?” diyorum, cevap bu: Çok güzel söz! Başka? Başka bir şey yok!
“DÛNİHİ ALGI” VE “MUHTARİYETİ
TERCİH GÜCÜ MTG” NE DEMEKTİR?
Kalem Suresi 37. âyet hem dünyada, hem âhirette bir sorudur: “Yoksa sizin bir kitabınız var da ondan mı ders edip okuyorsunuz?” Rabbin senin bu haline bakıp diyor ki; bu kadar ısrarla o fikirleri, kitapları incelediğine göre senin başka bir kitabın mı var? Var da oradan mı ders ediyorsun? Rabbin bunu sana hem dünyada hem âhirette soruyor!
Bu noktadan itibaren konumuzu bir basamak ileri götürmeye çalışacağız. “Kul Zat, Kendinde Kendine Göre Var, Kayıtlı Kendini Hissetme Duygusu” tanımları aynı şeylerin farklı ifadelerle söylenişidir. Kul Zât’a yani Kendinde Kendine Göre Var hâlinize, yani Kayıtlı Kendini Hissetme Duygunuza bir yetki verilmiştir: Muhtariyeti Tercih Gücü (MTG). Bu tabir açıkladığımız şekilde tarif edilip yazılmadığı için âyet ve hadislerde yok zannediliyor. Oysa bunu âyet ve hadislerden çıkardığımızı yazılarımızda, kitapçıklarımızda anlattık. Kendimizin koyduğu bir isim değil. Biraz sonra Âmener Rasûlü âyetlerine ele aldığımızda bunun orada da nasıl önemli bir yerinin olduğunu göreceğiz. Orada bir ayetin mânâsı sizinle paylaşacağım ki, bu mana meâllerde tefsirlerde yok. Türkçe’de de, başka dillerde de. Orijinal dildeki açıklamaları da yeterince doğru değil. Siz de duyunca hak vereceksiniz inşâAllah.
MTG’nin esası Muhtariyet Gücüdür ve o tamamen Allah’ın muhtariyetindendir. Güç, Allah’ın muhtariyetinden verdiği bir yetkinin ismidir. MTG ifadesindeki güç, güç-kuvvet mânâsına değildir, yetkinin verdiği davranış biçimidir, yetkinin kattığı güçtür, Muhtariyet Gücü’dür, esası odur. Ama o güç dünyada Muhtariyeti Tercih Gücü’dür, yani “Tercih” vardır. Aslında Muhtariyet Gücü zaten bir tercih için verilmiştir ama bu “Tercih” ayrı bir şeydir. O da tercihtir ama ayrı bir şeydir; sadece dünyada ve yalnızca bir konuda geçerlidir: Hakk ve Bâtıl arasında tercih içindir. Bu tercih “suyu içeyim mi, içmeyeyim mi?” tercihi olmayıp Hakk’la Bâtıl arasında tercih yaparken kullandığımız bir yetkidir ve dünyadaki sorumluluğu, imtihanı ve emaneti ortaya koyar. Kitapçıklarımızda âyetleriyle görmüştük. Ölümü tatmakla birlikte Hakk’la Bâtıl arasında tercih yapma kalkar, “Tercih” görevi biter. Görevi bittiği için “T” kalkar ama Muhtariyet Gücü devam eder.
Bir de “dûniHİ algı” var. DûniHİ algı “Allah’ın dışı var” algısıdır. Onu tamamıyla konusu bu olan “Aşağıların Aşağısı” yazılarımızda geniş ele aldık, lütfen bakınız. DûniHİ algı ve zann’larına dayalı hayat tarzı, kişinin kendini Allah’ın dışında bir varlık sanması ve buna göre yaşamasıdır: “Allah var, dışında müstakil ve muhtar kendisi de var” düşüncesine dayalı bir hayat. İnsanın bu algıdan çeşitli zannlar üreterek buna göre hayat tarzı oluşturması ancak MTG ile başarılır. Ama dûniHİ algıdan Billâhi algıya geçebilmek MTG ile başarılır. İkisi de onunla! Allah muhafaza etsin, bâtıl yolda ilerlemek de Hakk yola dönmek de MTG ile! MTG dünyada bizim için bu kadar önemlidir.

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER