Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Mustafa Yılmaz DÜNDAR
e-posta: YAZARIN TÜM YAZILARI

“FATİHA İLE FETİH” YAZILARI – 48

Mustafa Yılmaz DÜNDAR 11 Ağustos 2018 Cumartesi 12:50:40
 

“SÖZ VERDİĞİM GİBİ KULUNUM,
AHDİM ÜZEREYİM YA RABBİ”
Rabbimize verdiğimiz sözün tövbe ile dile getirilişini Efendimiz (SAV)’in hadisinden öğrenmiştik: “Allâhümme ente Rabbî, lâ ilâhe illa ente halaktenî ve ene abdüke ve ene alâ ahdike ve va’dike mesteta’tü, eûzü bike min şerri mâ sana’tü ebûü leke bi nı’metike aleyye ve ebûü bi zenbî, fağfirlî zünûbî feinnehû la yağfiruz zünûbe illa ente, birahmetike yâ Erhamer râhımîn.”  
“Söz verdiğim gibi kulunum, ahdim üzereyim ya rabbi” dediğimiz bu sığınıştaki “sözümüzü tutmak” nedir, onu anlayabilelim diye Rabbimiz bize oruçla da bir antrenman yaptırır. Bir kudsi hadiste Rabbimiz buyuruyor: “Kullarıma olan merhametimin işaretidir ki onlara İhlâs Sûresi’ni ve Ramazan Ayı’nı verdim”. O kadar merhametliyim ki onlara İhlâs Suresi’ni verdim, fersah fersah ileriden başlasınlar diye. Ramazan Ayı’nı da bunun için verdim. Çünkü halleri, güçleri, ömürleri, hayatları uygun değil. Onları ileriden başlatıyorum ki kurtulsunlar, dünyadayken temizlensinler.
MESELE İYİ BİR KUL OLMAK MI,
 İYİ BİR İNSAN OLMAK MI? SORU BU!
Biz oruca söz vermek ve sözünü tutmak olarak da bakabiliriz. Oruç tutarken sahurda söz veririz: Allahım, akşam ezanına kadar yiyip içmeyeceğim, şunları yapmayacağım. Sözümüzü de tutarız. Allah’a söz verme ve sözünü tutma antrenmanını gördünüz mü? “Allah’ın sizin aç kalmanıza ihtiyacı yoktur” hadisi gereği, oruçluyken hem Allah’a verdiğimiz söze uygun yaşamaya çalışır, hem de “oruçlu olacağım” diyerek verdiğimiz sözü tutma antrenmanı yaparız. “Allahım ben verdiği sözü tutanlardanım. Bunu yaparkenki hatalarımı bağışlayıver. Verdiğim sözü hiç değilse sabahtan akşama tutuyorum, kabul buyur” diyoruz. Oruçla Rabbimiz müthiş bir antrenman yaptırıyor, verdiğimiz sözü tutmayı ve Allah’a verilen sözün önemini anlayalım diye. “Gücüm yettiğince va’dim üzereyim, verdiğim söz üzereyim Allahım” diyen talib için, orucun böyle bir yanı da var.
“İyyaKE na’budu VE iyyaKE nesta’iyn” ayetini tefekkür ediyoruz, Allah’a kulluk yapmak nedir, onu anlamaya çalışıyoruz. Şimdi çok önemli bir soru oluşturacağız, bu soruyu anlayabilmemiz gerekiyor: Mesele iyi bir kul olmak mı, iyi bir insan olmak mı? Soru bu! İyi kul ve iyi insan aynı şey midir? Cennet iyi kullar için midir, iyi insanlar için mi? İyi bir insan da cennete girmeyi hak eder mi? Bu çok yanlış düşünülen bir konudur. Elbette kimin cennete gireceğini Allah bilir, onun hükmünü Allah verir. Biz Kur’ân’da cennete gireceklerin sayıldığı ayetleri, dolayısıyla o özellikleri söylüyoruz, kişi hakkındaki hükmü bilemeyiz. Bir kişi hakkında bir şey söyleyip hüküm veremeyiz, onu Allah bilir. Ama cennete girecek kulların özellikleri nedir, onu Kur’ân ve hadislerden söyleyebiliriz.
İNSANLAR HANGİSİ İŞLERİNE
GELİYORSA ONU SEÇİYORLAR. NEDEN, ÖNCELİKLE AMELDEN KAÇIYORLAR.
İslâm anlatılırken, iyi bir insan cennete girebilecekmiş gibi anlatılması çok tehlikelidir. Ama böyle anlatılıyor. Dini nasihat adı altında iyi insan olmak anlatılıyor. İnsanlar da o anlatımı diğer iyi insan anlatımlarıyla yarıştırıp, hangisi işlerine geliyorsa onu seçiyorlar. Neden böyle? Öncelikle amelden kaçıyorlar. Çünkü İslâm iyi kul olmayı önerirken yanına amel koyar. İyi kul ve iyi insan arasındaki farkı fark edememiş kişi, salih amelden kaçtığı için şöyle düşünüyor: Mesele iyi insan olmaksa, iyi insan olmayı öneren şu felsefe, şu inanış, şu kişi daha cazip, çünkü amel önermiyor. Onlar da iyi insan deyip o felsefeyi, o inanışı, o kişiyi seçiyor. Çeşitli hristiyanlık faaliyetlerine bakın, yaptıkları iş budur. Misyonerlik yapanların anlattıkları hep bu! Müslümanken hristiyanlığı seçenlere, özellikle gençlere neden hristiyanlığı seçtikleri sorulduğunda söyledikleri bu: Sonuçta burada da iyi insan olabiliriz, onlar da iyi insan… Bir yükümlülük, bir amel de yok. İslâmiyet “iyi insan” olmak fikri üzerine oturtulup anlatıldığı için, derslerde, vaazlarda bu öğütlendiği için kişiler kendilerine göre bir iyi insan tanımı ve ameli çıkarıyorlar. Oysa hiç bir Kur’ân âyetinde ve hadiste “iyi insan” diye bir tarif yok, daima “iyi kul” var. Ama İslâmiyet böyle anlatıldığı için, iyi birisi için “cennetlik adam” diyenleri duyuyoruz. Veya kişi birisine “ben daha iyi insanım, yalnızca namazım yok” diyebiliyor. Maalesef doğru bir yaklaşım değil. Cennetin Sahibi diyor ki: Cennete girmenin kuralı, Kur’ân’ın tarif ettiği gibi iyi kul olmaktır, iyi insan olmak değil. Biz önce “iyi kul” ile “iyi insan”ın farklı olduğunu görmeliyiz. İyi insan olmak yanlış mı? Hayır. Ama kişi Kur’ân’ın anlattığı iyi kul olmayı önemser de iyi kul olursa, onun bir hali de zaten kendiliğinden iyi insan olmaktır.
İNSANLARDAN TAKDİR
BEKLEYEREK CENNET OLMAZ
“Ben iyi insan olacağım” deyip iyi insan olmaya çalışan kişi, iyi bir insan olmaya kendisi karar verir. İyi kul olmaya çalışan öyle değildir. O bunu iyi insan olmak için yapmaz, onun gayreti Allah’ın razıyım dediği bir kul olmak içindir. Ona bakanlar “ne iyi insan” derler, ama onun hedefi bu değildir.
İyi insanın takdirini insanlar yapar, yani iyi insan olmaya çalışan insanlardan takdir bekler. İyi kul olmaya çalışan ise Allah’tan cennet ister. İkisi farklı! İnsanlardan takdir bekleyerek cennet olmaz.
İyi kul olmak insanın Allah ile olan ilişkileri sonucudur. İyi insan olmak ise insanın özellikle insanlar arasındaki ilişkilerinin sonucudur.
İyi kul olmak Allah’ın razı olmasına bağlıdır, Allah ona “iyi kul” der. İyi insan olmak ise insanların memnun olmasına bağlıdır, ona insanlar “iyi insan” der. Kriterler bu kadar farklı: Allah’ın razı olacağı halin kurallarını Allah koyar, insanların memnun olacağı halin kurallarını insanlar oluşturur.
KUR’AN “ALLAH’I DOĞRU TANIYARAK İMAN” ETMEMİZLE İLGİLİ BİR BELGEDİR
Kur’ân bize insanlar ve diğer yaratılmışlarla ilişkilerimizi (nasıl davranacağımızı) belirtmek için gelmemiştir! Asıl amaç bu değildir. Böyle anlatılırsa doğru olmaz. “Şöyle davranın, şöyle yapın” gibi muamelata ait hukuki öneriler içeren âyetler var elbette. O ayrı bir iş, onun sebebi ayrıdır. Ama yaşantı yalnızca hukuk değil ki. Eğer Kur’ân yalnızca insanların nasıl yaşayacağını düzenlemek içinse, o zaman çok değişik dönemler, insanlar ve toplumlar var; nasıl olacak? Kur’ân’ı yalnızca bir muamelat kitabı olarak anla(t)mak doğru olmaz. Ondan şifreler ve olmadık mânâlar üretmek de doğru değil. O bir bulmaca kitabı da değil. Kur’an “Allah’ı doğru tanıyarak iman” etmemizle ilgili bir belgedir, öncelikle böyledir ve en sade mü’minin okuduğunda anlayabileceği tek belgedir. Mü’min kulun Lâ ilâhe illallah mesajını doğru anlamasını, doğru söyleyebilmesini ve doğru yaşayabilmesini anlatan tek kitaptır. İçinde her şeyin olduğu bir kitap da değildir. Yahudiler kendi kitapları için o iddiada bulunmuş ve bunun üzerine âyet gelmiştir. Efendimiz (SAV) onlara demiştir ki: Söylediğiniz gibi değil. Gelen kitaplar Allah’ın ilminden çok az bir şeydir. Bu durumda “Kur’ân her şeyi kapsar, O’nda her şey var” demek doğru olmaz, Allah’ın ilmini Kur’an’la sınırlamak yanlış olur. Onda bize lazım olan var. Bütün insanlar için bile değil! Kur’ân’da yalnızca muhatabına lazım olan bilgi var.
BEYAN ÖNEMLİ VE ÖNCELİKLİDİR.
FAKAT DEĞERLENDİRME BEYANA UYGUN HAYAT TARZINA GÖRE YAPILIR
“İyyâKE na’budu VE iyyâKE nesta’iyn; yalnızca sana kulluk eder, yalnızca senden yardım dileriz” ayetini ayet ve hadislerle tefekkür edip anlamaya çalışıyoruz. “Yalnızca sana kulluk ederiz ya Rabbi” dediğimiz için kulluk yapmamızı öğütleyen, bizi Allah’a kulluk etmeye çağıran âyetleri gördük; Allah’a kul olmanın ve Allah’a kulluk yapmanın farkını anlamaya çalıştık. Billahi ve duniHi şahitlik ile bunlara ait karşılığı gördük. Hayat tarzının aslında bir şehâdet olduğunu, yaşadığımız hayatın bir şahit olduğunu anladık. Hayatımız özellikle ahirette bizim için şâhitlik ediyor. Aslında o şehâdet, fark edebilsek, dünyada da çeşitli şekillerde kendini gösterir. Ahirette özellikle o şehâdete göre bir hüküm oluşuyor. İki ana şehâdet nelerdi? Allah’a kulluk etmeyi tercih etmeyenlerin hayat tarzlarının şehâdeti ve bir de Allah’a kulluk yapmayı tercih edenlerin hayat tarzlarının Allah için oluşturduğu şehâdet. Bu şehadetin lafzını ve başlangıç çizgisi için manasını söyledik, çünkü önce onu beyan etmemiz lazım. Sonra da o beyana uygun yaşamak lazım. Esas olan o beyana uygun yaşamaktır. Fakat bunu okuyunca sizde beyanın önemli olmadığı gibi bir algı oluşturmasın. Beyan daha önemli ve önceliklidir. Fakat değerlendirme beyana uygun hayat tarzına göre yapılır. Hayat tarzından önce o beyan şarttır. Beyanı yapacağız, sonra o beyana göre davranış ve hayat tarzı belirleyeceğiz. Kur’ân bu ikisine birden “Îman ve Sâlih Amel” demiştir. Bu vesileyle beyanımızı, şehâdetimizi ikrar edelim mi?
Eşhedü en lâ ilâhe illallâh ve eşhedü enne Muhammeden Abduhû ve Rasûluhû: Allahım, kesinlikle şehâdet ederim ki müstakilen VAR ve Muhtar olan ancak SENsin, başka müstakilen VAR ve Muhtar YOKTUR. Başka müstakilen VAR ve Muhtar iddiaları yalandır, iftiradır, bâtıldır, YOK hükmündedir. Allahım yine kesinlikle şehâdet ederim ki Hazreti Muhammed (SAV) Efendimiz, SENin Kulun ve Rasûlündür. Alâ hâzihiş şehâdeti nahyâ ve aleyhâ nemûtü ve aleyhâ nüb’asü İNŞÂALLAH (Allahım bu şehâdet üzerine bizi yaşat, bu şehâdet üzerine bir hayat tarzı ver bize ve bu şehâdet üzerine canımızı alıver, bizi tekrar diriltirken de bu şehâdet üzere diriltiver, ÂMİN.)
KULLA İLGİLİ DEĞERLENDİRMENİN
MAKAMI ALLAH İNDİ’DİR; İNDALLAH’TIR.
İYİ İNSAN TANIMI İNSANLARINDIR
Kul oluşumuzu ve Allah’a kulluk yapmayı anlamaya çalışıyoruz. “İyyâKE na’budu VE iyyaKE nesta’iyn” diyen kul bunu anlamak zorundadır, söylerken ne dediğimizi bilmek zorundayız ve bu beyanımıza göre yaşamak zorundayız. Anlamaya çalışırken onu kendi içinde basamaklandırdık: İslam’da anlatılan iyi bir kul olmak mıdır, iyi bir insan olmak mı? Önce bunun anlaşılması lazım. Allah’a kulluk etmeyi tercih eden birisinin bu konuyu iyi kavraması lazım: Mesele iyi bir kul olmak mıdır, iyi bir insan olmak mı? İkisinin aynı zannedilmesi yanlış sonuçlara sebep oluyor; mesela iyi bir insan cennete gider sanılıyor.
İyi bir kul ve iyi bir insan ne demektir? Kulun iyisi kötüsü olur mu? Tüm duygu, düşünce, arzu, istek ve davranışları Allah merkezli düşündüğümüzde, insanın Allah ile olan ilişkilerinin bir sonucu olarak hayat tarzlarını ikiye ayırabiliriz; iyi kul, iyi olmayan kul veya Allah’a kulluk görevini iyi yapan veya başaramayan. Ancak kimin iyi kul olup olmadığı değerlendirmesini Allah yapar. Kul iyi midir değil midir, bunu Allah değerlendirir, insan bilemez. Çünkü hoşnut olacak yer de, değerlendirecek makam da O’dur. Bu yüzden, kulla ilgili değerlendirmenin makamı Allah İndi’dir; İndallah’tır.
Bu çerçevede “iyi insan” nasıl tanımlanır? İyi insan tanımı insanlar arası ilişkilere dayanır. İyi bir insan olmak, insanın öncelikle yaşadığı insanlar arasındaki, sonra onu ilgilendiren insanlarla olan ilişkilerinin bir sonucudur. Bu değerlendirmeyi insanlar yapar. İyi insan, insanların değerlendirmesi sonucu ortaya çıkar. İyi kul Allah ile olan ilişkilerin bir sonucudur ve Allah’ın razı olmasına bağlıdır. Bu tanımlara göre iyi insan ve iyi kul hiç ilişkili değildir; tanımları, amaçları, değerlendirenleri farklıdır. Kul noktasında değerlendirmeyi Allah yaptığı için, kulunun hangi davranışlarından razı olacağının kurallarını Allah koyar. İyi insanla ilgili kuralları insanlar oluşturur, çünkü davranışlardan memnun olan ve değerlendirmeyi yapan yine insandır. İyi insan ve iyi kul bu kadar farklı ve başka şeylerdir…

YAZARLAR

TÜMÜ

SON HABERLER