Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Mustafa Yılmaz DÜNDAR

“FATİHA İLE FETİH” YAZILARI – 25

Mustafa Yılmaz DÜNDAR 16 Temmuz 2018 Pazartesi 13:24:57
 

CENAZEDE FATİHA OKUMAK
Üç dört gündür Mâliki YevmidDiyn olan Allah’ı ve O Gün’ü ayetlerden takip ediyoruz. Bunu yaparken o güne ait bir dosya açmaya, zihnimizde o günü canlandırmaya kendimizi zorlayalım ki izi kalsın. İzi kalsın ki Fatiha’yı okurken o izle Mâliki YevmidDiyn diyebilelim, herhangi bir vesileyle Fatiha okurken inşaAllah o izle okuyalım. Özellikle salâtta! Tabi ki salât dışında da…
Günlük yaşantıda öyle bazı yerlerde Fatiha okuruz ki Mâliki YevmidDiyn tefekkürüne çok uygundur. Örneğin bir cenaze defni sırasında imam efendi sık sık “el-Fatiha” der ve biz Fatiha okuruz. Ölümü en fazla hatırladığımız o anlar aslında Fatiha’yı en duygulu okuyabileceğimiz zamanlardır. Eğer o anlarda biz “Bismillahir Rahmânir Rahıym El-Hamdü lillahi Rabbil alemiyn” duruşuyla, “erRahmânir Rahıym” seslenişiyle, beynimizde açılan “Mâliki YevmidDiyn” manasıyla ve “İyyaKE na’budu VE iyyaKE nesta’iyn” tarifiyle Fatiha okuyabilirsek, beynimizde açılan o duygudan yararlanarak okuyabilirsek, o okuma çok faydalı olur. Aksi halde “el Fatiha” seslenişleri, “defin işi bitse de gitsek” diye bekleyen için bir işaret haline gelir, kendimizi iyi yoklayalım. “El-Fatiha” seslenişlerini “hoca noktayı koydu, hadi gidelim” gibi düşünürsek kaybederiz, Allah muhafaza etsin. Kaybetmemek ve ahireti kazanmak istiyorsak, her şeyden yararlanabilmenin yolunu mutlaka bulmak gerekiyor.
O ZOR GÜNDE ALLAH YARDIM
 VA’D EDİYOR! KİME?
 “Mâliki YevmidDiyn” ayetlerine bir giriş yapmış ve inanmayanların O Gün’ün dehşetiyle “keşke toprak olsaydım” diyen hallerini Nebe Suresi 40’ta ve diğer ayetlerde görmüştük. Bizi Kıyamet Günü’ne yaklaştıran o noktadan yine ayetlerle devam ediyoruz inşaAllah.
O zor günde şahitler vardır: “Muhakkak ki biz, rasullerimize ve iman edenlere dünya hayatında da, eşhadın (şahitlerin) kıyam ettiği günde de yardım edeceğiz.” (Mü’min-51)
Kur’anın insanları “iman edenler ve yalanlayanlar” diye iki gruba ayırdığını hatırlayın. Birisi ayetleri ve Din Günü’nü yalanlayanlar, diğeri ayetleri ve Din Günü’nü tasdik edip ona göre yaşayanlardır. Bu ayet (Mü’min-51) tasdik eden ve ona göre yaşayanlar için bir müjde veriyor: Bize ve rasullerimize iman edenlere dünya hayatında da, şahitlerin kıyam ettiği günde de yardım edeceğiz. Müthiş bir şey! Allah yardım va’d ediyor! Kime? Din Günü’nü tasdik edenlere, yalanlamayanlara! Bu yardımı insan din günü, ceza günü bulunmaz bir ilaç gibi arayacaktır. Özellikle eşhadın (şahitlerin) kıyam ettiği gündeki bu yardım bizim için, ahiretimiz için, din günü için öyle çok önemlidir ki… Bu şahitler özellikle Nebiler ve Rasullerdir, onlar o gün kıyam edecekler. Nebiler ve Rasullerin şahitliği ve ayetteki “onlara sorulacaksınız” hitabı bizi titretmiyor olabilir. Peki, şu da mı titretmiyor? O gün siz değil, elleriniz, ayaklarınız, dilleriniz, gözleriniz, kulaklarınız, kullandığınız şeyler şahitlik yapacak! Dolayısıyla, bütün onların kıyam edip dikildikleri, sizin için şahit olacakları bir an, bir zaman var. İşte ayet, “o zaman onlara yardım edeceğiz” diyor. Peki, bir şahidi varken yardım etmek nasıl olur? Allah muhafaza etsin, bir yanlış yapmışsınız ve şahidi var. Rahıym ismini şimdi fark edin. Buradaki yardım Rahıym ismi kapsamıdır. Dünyadaki adalet sistemi ve yargılamada böyle bir yardım olmaz, dünyadaki yardım ancak hukuk çerçevesindedir. Bu dünyada hak yemeyen bir karar, hukuka uygun bir hüküm size en büyük yardımdır, en fazla bunu istersiniz. Ama orada yardım öyle değil: Ayıbınız örtülür, şahide “vazgeç” denir. Din Günü’nü yalanlamayanlar için, dünyada hiç olmayan, böyle bir yardımı va’d ediliyor. O Zor Gün’de, o Azim Gün’de şahitler kıyam ettiğinde sizin için “şöyle yanlış yapmıştı” diyeceğiz ama sana yardım ederiz… Ey Mâliki YevmidDiyn, bizi yardım ettiklerinden eyleyiver, Ya Rabbi…
YAPAYALNIZ OLACAĞIZ. ALLAH’IN VAADLERİ VAR. ALLAH VAADİNİ BOZMAZ
“İşte o gün çok zor bir gündür; kâfirler için hiç kolay değildir; Beni ve yalnız olarak yarattığımı (baş başa) bırak.” (Müddessir; 9-11)
“Yalnız olarak yarattığım” ifadesinin mânâsını biraz açalım. Ayetlerde bu “ferd olarak yarattığımız” diye geçer: Ferd olarak yaratıldınız, ferd olarak geleceksiniz (En’am-94). “Ferd” kelimesinin bir kaç mânâsından birisi, kulun yaratılırken yalnız olmasıdır. Normal yaşantıda da bir benzeri kullanılır, “doğarken yalnızdık, ölürken de yalnız gideceğiz” denir. Çok doğru. Çünkü gözümüzle gördüğümüz bir olay. Yaratılırken kişi tek ve yalnız… Mâliki YevmidDiyn huzuruna çıktığı zaman da dünyada edindiği hiç bir bağ olmadan öyle çıkacak. Bir beşeri münasebet, bir akrabalık, güvendiği şeyler, arkasında var zannettiği şeyler olmaksızın, yapayalnız. Hatta kendisinde var zannettiği zannî güçler bile olmaksızın! Bu kadar yalnızsınız! Dünyada herhangi bir hususta kimse yardımcınız olmasa bile; “kendim hallederim, gayret eder yaparım” dersiniz, yani “ben, ben hallederim” diyerek işinize kendinde bir yardımcı bulursunuz. O gün, kendinizde bulduğunuz o güç bile olmaksızın yalnızsınız. Ferdiyet ile yani yalnızlık ile kastedilen bir mânâ budur, böyle bir yalnızlıktır. Vereceğimiz diğer mânâ biraz daha bâtınîdir: “Ferd” ahseni takvim yapıdan daha da önde olan saflık derecesindeki bir yalnızlığı ifade eder.
“(Zaman gelir ki) kâfir olanlar, keşke biz de müslüman olsaydık diye şiddetle arzu duyarlar. Bırak onları, yesinler, faydalansınlar ve emel onları oyalasın. Yakında bilecekler.” (Hicr; 2, 3)
“Bırak onları, va’d olundukları günlerine kavuşuncaya kadar (dünyalarına) dalsınlar, oynasınlar.” (Me’aric-42)
“Kâfir olanlar ise, kendilerine ansızın o saat gelinceye kadar yahut akıym (kısır) bir günün azabı gelinceye kadar ondan (tevhidden) şüphe içinde kalmaya devam edecekler.” (Hac-55)
“Allah’ı rasullerine verdiği vaatten caydı sanma. Muhakkak ki Allah Aziyzün Züntikam’dır.” (İbrahim-47)
“Kendilerine va’d olunan günlerin azabından dolayı veyl olsun o küfredenlere.” (Zariyat-60)
“Rableri’nden ittika edenlere gelince, onlar için üst üste bina olmuş, altlarında nehirler akan ğuraf (cennet makamları) vardır. Bu Allah’ın vaadidir. Allah vaadini bozmaz.” (Zümer-20)
“Kendilerine güzel bir vaatte bulunduğumuz, ona kavuşan kimse, dünya hayatının metası (fani menfaati) ile kendisini faydalandırdığımız, sonra da kıyamet gününde (huzurda hazır tutulacaklardan) olacak kimse gibi midir?” (Kasas-61)
“De ki: Bu mu daha hayrlıdır, yoksa muttakilere va’d olunan huld (ebedilik) cenneti mi? (O cennet) onlar için bir ceza ve dönüş yeridir.” (Furkan-15)
DÜNYA HİKMET YURDU, AHİRET KUDRET YURDUDUR. NEDEN?
Bütün bu ayetleri, bu ayetlerin vaaz ettiği hakikatleri fark eden Lüb Sahibi hemen duaya sarılır ve Rabbine şöyle sığınır: “Rabbimiz, bize Rasûllerine va’d ettiğini ver ve bizi kıyamet günü rezil etme. Muhakkak ki; sen vaadine hulf etmezsin (âmin).” (Âl-u Imran; 194)
Şu sık duyduğumuz bir cümledir: Dünya hikmet yurdu, ahiret kudret yurdudur. Sık duyduğunuz bu cümlenin anlamı nedir, bu nasıl anlaşılmalıdır? İşi bilenler neden dünyaya “hikmet yurdu”, ahirete “kudret yurdu” demişler? Çok duyarız ama mânâlarını çok bulamayız, mânâsı saklıymış gibi gelir. Oysa herşey o kadar açık ki! Dünya neden hikmet yurdudur? Bunun en önemli tek sebebi şudur: Dünyada mühlet vardır, insana mühlet verilmiştir. Mühlet yüzünden dünya hikmet yurdudur. İşte bu mühletin bir hikmeti vardır. Bu mühlet içerisinde insana Muhtariyeti Tercih Gücü verilmiştir. Bunun bir yetki olduğunu fark edersek deriz ki, insana Muhtariyeti Tercih Gücü Yetkisi verilmiştir. Bu mühlet ve insandaki Muhtariyeti Tercih Gücü birleşerek hikmet yurdunu oluşturur ve bunlar birlikte dünyaya hikmet yurdu denilmesine sebep olur. Kişi bu mühletin detayına ve batıni mânâlarına dalarsa, o manaları fark ederse, onları görecek olursa kafasını sallar ve der ki; bu mühletin bir hikmeti varmış! Bunu fark ederse hikmet yurdunu tasdik eder.
“DÜNYA HESAP DEĞİL İŞ YERİDİR;
AHİRET İŞ YERİ DEĞİL HESAP YERİDİR.”
Dünya hikmet yurduyken ahiret neden kudret yurdudur? Dünyada kudret yok mu? Öyle düşünmeyin. Allah’ın kudreti için “şurada var, burada yok” olmaz. Dünyada da kudreti var, ahirette de kudreti var: Ve la havle ve la kuvvete illa Billâh! Allah’ın kudretinin kaplamadığı yer yoktur; aciz kaldığı bir yer yoktur; O’nu aciz bırakacak birşey yoktur. Dolayısıyla, kudret yalnızca ahirete mahsus zannedilmemelidir. Ancak ahiret kudretin daha çok fark edildiği, daha net hissedildiği yerdir. Ahiret yurdu Saf Kudret’in hissedildiği yerdir. Çünkü artık “mühlet” kalkmıştır, dünyada insana verilen mühlet bitmiştir. Verilen “mühlet” kalkınca “tercih yetkisi” de kalkmıştır. İnsanın tercih yetkisi kalkıp mühlet de bitince, kişi artık kudreti çok şiddetli bir şekilde görür ve hisseder hale gelir. Allah muhafaza etsin, bir zelzelenin başladığını ve o zelzele anını yaşadığınızı düşünün. Bunu çok şiddetli olarak yaşayanlar var! Çok! Yaşayanlar anlatıyorlar… O An’ın saniyelerini düşündüğünüzde ilk aklınıza gelen şey o an mühletin bittiğidir, hemen bu düşünülür; bitti! Ve yapacak hiçbir şeyiniz yok! O an tercihinizin bittiğini düşünürsünüz. Zaten o birkaç saniyede Allah’ın Kudreti’ni öyle kuvvetli hissedersiniz ki… Demek ki varmış! Var da siz farkında değilmişsiniz. Bir an için bile olsa “sizdeki mühlet ve yetki çekilmiş gibi” hissettirilince, bunlar sizden alınmadığı halde, sanki alınmış gibi hissettirilince Allah’ın Kudreti’ni nasıl hissettiniz, nasıl korktunuz, bir düşünün. Ayetlerde bu korku, bu duygu ve bu hissedişle ilgili başka örnekler de vardır. Ayetlerin geldiği zamanın yaşantısına göre verilen o örnekleri dikkatli incelediğinizde, anlatılan o halin günümüz için de çok yaygın, çok geçerli olduğunu görürsünüz. Rabbimiz ayetlerde misal verir, gemide gidenlerin fırtınaya kapıldıklarında, denizin ortasında çaresiz kaldıklarında Allah’a nasıl yalvardıklarını bize anlatır. Ama karaya çıktıkları zaman birçoğu bu yalvarışlarını unutur, ayet onların bu unutuşlarını söyler. Çünkü bir anda “mühlet” ve “yetki”yi hissetti, onların elinden gideceğini hissetti. Sonra elinden gittiğini zannettiği o yetki geri geldi. O yetki gelince, var olan kudreti (Allah’ın kudretini) yine göremez oldu. İşte hikmet yurdu olan dünyanın özelliği budur. Burayı hikmet yurdu yapan şey, mühletin ve yetkinin varlığıdır.  Bunu fark edelim diye Efendimiz (SAV) buyuruyor:
“Dünya hesap değil iş yeridir; ahiret iş yeri değil hesap yeridir.”

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER