Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Mustafa Yılmaz DÜNDAR

“FATİHA İLE FETİH” YAZILARI – 20

Mustafa Yılmaz DÜNDAR 10 Temmuz 2018 Salı 11:30:06
 

“RABBÜ’L ÂLEMİYN”İ TANIMLARKEN
Şuara Suresi 24, 24, 26 ve 28. ayetleri incelemiş ve demiştik ki: Ef’al âleminde yaratılmış her şeyin, kendisine Muhtariyeti Tercih Gücü verilmiş olan insan neslinin, hayat-memat döngüsünün, yürüyen sistemin sünnetullahının sahibi, olgunlaştıranı ve yöneteni Allahu Rabb’ül Âlemiyn’dir. Bu sonuca nasıl, nereden ulaşıyoruz bakın: Semavat, arz ve arasındakiler tanımı bu ayetlerde de başka ayetlerde de geçer ve “her şey” demektir. Şuara-26. ayetteki “siz ve sizden evvelki babalarınız” ifadesi ise “insan nesli”ni tarif eder. İnsan ve nesli neden önemli? İnsan nesli Muhtariyeti Tercih Gücü olan bir zürriyettir. Şuara-28. ayette ise “doğuşların, batışların, arasındaki sürecin ve oradaki her şeyin Rabbi” ifadesi geçer. Rabbimizle ilgili bu tanımlama ise, O (Allah) hayat ve memat döngüsünün, yani yürüyen sistemin sünnetullahının sahibidir, olgunlaştıranı ve yönetenidir demektir. Rabbü’l Âlemiyn’i şöyle de tanımlayabiliriz ki yapacağımız bu tanıma dikkat ederseniz, bu tanımla birlikte çok hızlı bir anlama, kavrama mümkün olacaktır inşaAllah: “Rabbü’l alemiyn; Biiznillah hissedişlerin hissettireni, hislerinin kaynağı, hislerin yöneteni ve düzenleyeni, hissedenlerin hissi, hissedişlerin Rabbi’dir.” Bu tanım, “BEN” dediğimiz duyguyla Rabb’in ilişkisini kuran bir tanımdır. Benim kendimi hissedişim Biiznillah’tır, Allah’ın izniyle, lütfuyladır, Allah’ın vermesiyledir; Allah’ladır…
GEREKEN HALE ULAŞABİLME
GAYESİ VE GAYRETİ İÇİNDE OLMALIYIZ
İkinci ayeti tamamladık, artık Fatiha’nın üçüncü ayetine başlıyoruz: ER-RAHMAN’İR RAHIYM.
Sure “Bismillahir “Rahmânir Rahıym”, El-Hamdü Lillahi Rabbil Âlemiyn” ile başladı. Ama üçüncü ayet yeniden “Rahmânir Rahıym”, bu dikkatinizi çekiyor değil mi? İlk ayet olan Besmele’de “RahmanurRahıym” üzerinde uzunca durduk, bu yüzden onu şimdi çok kısa, çok özet ama çok önemli şekilde geçeceğiz.
“Bismillahir Rahmânir Rahıym, El-Hamdü Lillahi Rabbil Âlemiyn” yaşanması gereken bir halin tarifidir; o bir haldir, yaşanması gereken bir haldir. Bu tarife göre şöyle söyleyebiliriz: Ulaştığımız hal bizim esas söylemimizdir. Yani yaşarken ne hale ulaşmışsak, esas söylemimiz aslında odur. O zaman ne yapmalıyız? Gereken hale ulaşabilme gayesi ve gayreti içinde olmalıyız, esas gayemiz bu olmalı. Bu hali yükseltmeliyiz ki salâtta Fatiha okurken söylemimiz yükselsin, idrakımız değişsin ve “Bismillahir Rahmânir Rahıym El-Hamdü Lillahi Rabbil Âlemiyn” derken en azından buraya kadar anlattıklarımızı içerecek bir seslenişe, bir idraka ulaşabilelim; yaşantı olarak, hal olarak! Burada şu notu ekleyelim: Yaşantısı bu hale ulaşan Kul’un, böyle bir mübareğin sessiz durması da söylemesi gibidir, yani onun hali Besmele’dir. İşte bu kul Fatiha’ya başlarken ilk ayeti, Besmele’yi okumayabilir. Onun duruşu söylemesi gibi olduğundan, hali o olduğundan söylemeyebilir. Söyler veya söylemez ama o zaten öyledir…
HAYATTA ALLAH’TAN NE KADAR
KORKUYORSAK, O KORKUYU MAKSİMUM
HİSSEDEREK SÖYLEYECEĞİZ
“ErRahmânir Rahıym” ilk ayette de, üçüncü ayette de var, o zaman şunu merak ve tefekkür etmeliyiz: İlk ayetteki “Rahmânir Rahıym” neden, bu ayetteki neden? Fark edelim ki, bu ayetle birlikte iş değişti, artık iş insana doğru dönmeye başladı, artık kul devrede. Bu yüzden, üçüncü ayetteki Rahmânir Rahıym, haliniz ne olursa olsun, ihtiyacınız olan merhamet için merhamet ediciye seslenmenizdir, şimdi O’na sesleniyorsunuz. İlk ve ikinci ayette “Rahmânir Rahıym”i tanıdınız, öğrendiniz, şimdi O’na sesleniyorsunuz: “Ey, Rahmânur Rahıym! Sen bize Rasûl’ünün, Kur’an’ının ve bütün Rasûllerinin öğrettiği Rahmânur Rahıym’sin. Ve sen bize şunu müjdeledin: Ben kendime rahmetimi farz kıldım. Bu yüzden ümidimi kesmiyor, merhametin için senin o haline sesleniyorum; ey Rahmânur Rahıym! İşte böyle yüksek bir umutla o merhamete sesleniyor ve ardından “ya Mâliki YevmidDiyn” diyoruz…
Fatiha’nın dördüncü ayetindeyiz: “Maliki YevmidDiyn.” Merhamet istemenin en önemli sebeplerinden birisi o Azıym Gün’ün düzenidir, o nedenle de merhamet talep ediyoruz: “Mâliki YevmidDiyn” o korkuyla sığınışın bir seslenişidir. Bunu söylerken öyle bir korku hali yakalayacağız ki, hayatta Allah’tan ne kadar korkuyorsak, o korkuyu maksimum hissederek söyleyeceğimiz anı, saniyeyi buraya getireceğiz. “Mâliki YevmidDiyn” derken öyle korkacağız ki bize salâttayken “kurtulanlardan oldun” denilsin. Mâliki YevmidDiyn: Allahım senden öyle korkuyorum ki sana sığınıyorum. Bütün bu korkuma rağmen, eğer bana “ne rahatsın” diyorsan, sana sığınmanın verdiği güven yüzünden rahatım ya Rabbi. Sana sığınmak o kadar huzurlu ve güvenli ki, korkuma rağmen rahatlığımın sebebi bu sana sığınışım.
“Mâliki YevmidDiyn” derken o anda tüm Hesap Günü bir anda açılmalı, o an orayı görmeli, o anda o şiddeti yaşamalı ve o şiddetle de sahibine “Mâliki YevmidDiyn” demeliyiz. Çünkü o korkuyla peşine “İyyaKE na’budu VE iyyaKE nesta’iyn” diyeceğiz. “Mâliki YevmidDiyn”de ne yapacağımızı Sahibi’nden dinleyeceğiz ama önce ayeti mânâ olarak zihnimize yerleştirmek üzere Mâliki YevmidDiyn’e ait mânâları görelim:
• Diyn Günü’nün Sahibi.
• Ceza Günü’nün Sahibi. Ceza yalnızca azap değildir. Biz cezayı genellikle olumsuz kullanırız ama o bir karşılıktır, bir işin karşılığı cezasıdır. Ceza Günü’nün sahibi oluşu herkes içindir. Bu mânâya gelen çok önemli bir salâvat da vardır: “Cezallahu anna seyyidena Muhammeden ma huve ehluh: Allahım, onu (Rasulullah’ı) ben anlayamam, kavrayamam, tarif edemem. Efendimiz (SAV)’e onun halinin karşılığı neyse onu ver.”
• Hesap Günü’nün Sahibi.
• Her anın Sahibi. Onda bu mânâ da mevcuttur. Bu yüzden bazen meallerde sadece bu mânâ benimsenerek “Mâliki YevmidDiyn” için “din gününün sahibi” yerine “her anın sahibi” yazılır.
Kur’an diyor ki; Allah sizi korkutur, ayetler sizi korkutmak içindir. Bunu ayetleriyle göreceğiz. Demek ki korkmamız gerekiyor. Ama dikkat edin, “her anın sahibi” ifadesi insanı korkutmaz. Doğru bir mânâdır ama meal olarak bu ayete “her anın sahibi” yazılırsa rehavete yol açar, bu ifadeden kim korkar? Ancak, âlim olan (Allah’ı yeterince tanıyan) haşyet duyar; O An’ı düşünmek zaten onu titretir. Ayetle sabittir ki gerçek haşyeti ancak âlimler duyar. Dolayısıyla, meal yaparken, bir mânâyı meallendirirken diğerini yok etmeyecek olanı seçmek gerekir, verilecek mânâ diğerini yok etmemelidir.
• Her anın ve her anın en zor gününün, en azıym gününün sahibi. Bu mânâ hepsini içine aldı. Allah hem her anın sahibidir, hem de her anın en zor günü olan o en azıym günün sahibidir. Her an’ın içerisinde diğer anlardan daha şiddetli, daha azıym bir gün var, onun da sahibidir
• Her an hesap gören. “Mâliki YevmidDiyn” her an hesap görendir, her anın hesabının son hesabını da görendir. Her an hesap görüyor! O her anın sahibidir. Ancak bu, bir insanın film seyretmesi gibi bir sahiplik değildir; hesap görüyor, hesabı en seri haliyle görüyor. O en seri hesap görendir. Şu an da hesap görüyor, o gün de. Her an! Fakat her anın hesabının son hesabını da görendir. Çizgiyi çekiyor: Gün hesapların bittiği noktanın günüdür.
Dolayısıyla “Mâliki YevmidDiyn” derken bütün bunları düşünebilmeliyiz.
MÂLİKİ YEVMİDDİYN BİZDE MUTLAKA KORKU OLUŞTURMALI; İDRAKIMIZ İLERLEDİKÇE SAYGIYI DA ARTIRAN BİR KORKU OLUŞMALIDIR
“YevmidDiyn” Kur’an’da hep Hesap Günü’nü anlatır tarzda geçiyor. Bu vurgu yüzünden, dikkatimizi Hesap Günü’ne, Ceza Günü’ne, Diyn Günü’ne çevirmemiz faydalı olur, bu bizi yararlanabileceğimiz bir noktaya götürür. Bu kapsamda, bazı tefsirlerde Fatiha’ya verilen bir yaklaşım var ki, mânâsını özet olarak vereceğim. Mânâ yanlış değil, doğru. Fakat ayetlerden bir amel çıkarmak için bizim bir noktada buluşmamız gerektiği için yeterli değil. O mana şöyle: Saygının bütün sebeplerini Zat’ında toplayan ve kendisine ibadet edilen Tek’dir O. Tefsirlerdeki bu yaklaşım özetle Allah’ı “saygı duyma” noktasında tanımlıyor. Bu saygının gerekçeleri de şöyle sıralanıyor: Allah’a saygı duyan kişi eğer, sadece iyiliğe ve kayıtsız şartsız olgunluğa saygı gösteren biri ise, Allah’ın ona “Ben Allahım” demesi yeter. Böyle birisine ayrıca korkutucu uyarılar yapılmasına gerek yoktur, “Ben Allahım” demesi yeter; dolayısıyla ona Fatiha’nın başlangıcı yeter. Çünkü o kayıtsız şartsız olgunluğa saygı duyuyor. Eğer, kudrete ve iyilik etmeye saygı gösteren biri ise, bu kula “Ben Rabbül Âlemiyn’im” demesi yeter, ona da bu açıklama yeter, o kul bunu anlar. Çünkü bu kul iyilik ve kudret arıyor, yani kudrete saygı duyuyor. Eğer kişi, geleceğe tama’ edişi (gelecek için umutlanması, bir şey beklemesi) nedeniyle saygı gösteren biriyse, ona da “Ben erRahmânur Rahıym’im” demesi yeter. Bu onun gelecekle ilgili beklentilerini karşılayacak bir açıklamadır. Kulun saygı göstermesini sağlayan faktör, korkması ve ürkmesi ise ona da “Ben Mâliki YevmidDiyn’im” demesi yeter. Böyle bir açıklama ile, Fatiha’da “Mâliki YevmidDiyn” ayetine gelene kadar her saygı gerekçesine karşı bir sesleniş var diyorlar. Bu açıklamalara katılıyoruz. Ama çok önemli bir kavram olan korku/korkma ile ilgili kanaatimizi de paylaşayım. Bir kere, bu tip açıklamalar karşısında Mânâ Çakıştırma Tekniği’ni uygulamak çok önemlidir. Bu yöntemi bilmeyen veya gerçekleştiremeyen kişi böyle bir açıklamayı okuduğu zaman bunlardan birisini, özellikle de en ileri gibi olanını tercih edip “korku”yu avamın işi gibi görür. Bazı kardeşlerimizle karşılaşıyorum, “ben korkmam” diyor, ben kayıtsız şartsız olgunluğa saygı gösteren birisiyim, bana ‘ben Allahım’ demesi yeter. Bu kişi “Mâliki YevmidDiyn” için bir korku taşımıyor, Mâliki YevmidDiyn’den korkmuyor. Çünkü bu anlatım tarzı korkuyu avamın, sıradan insanın işi yaptı. Bu yüzden, “kişinin idrakı geliştikçe korkmaz, saygı duyar” anlayışına götüren bu yaklaşım tarzı yanlıştır, yanlış bir anlatımdır. Tefsirlerin genelindeki bu anlatım, bu yüzden uygun bir anlatım değildir.
Kul korkmaya sıralanan bu idrakların en altından, “Mâliki YevmidDiyn”den başlar. Ve korkabileceği maksimum nokta neyse onu yakalar. Saygısını gittikçe çoğaltır ama korkuyu hiç kaybetmez. Bir ileri idraka ulaştı diye kulun korkusu azalmaz, kaybolmaz, iyice artar. Saygısı onun korkusunu olgunlaştırır, daha mânâlı yapar; neden ve niye korktuğunu fark eder. Daha saygılı olmayı öğrendiğinde “Mâliki YevmidDiyn”i duyduğu zaman korkusu daha da artar. Demek ki mânâları çakıştırmalıyız.
Biz “o an”ı bilmediğimiz için çok kolay konuşuyoruz, anlatıyoruz ama aslında Mâliki YevmidDiyn bizde mutlaka korku oluşturmalı; idrakımız ilerledikçe saygıyı da artıran bir korku oluşmalıdır. Saygı ve korku mânâları çakıştırılmalıdır. Eğer saygıyla nasıl korkacağımızı öğrenirsek o bizim için daha faydalı olur. Bu kanaate bir hadisten ulaşıyoruz. Efendimiz (SAV) buyuruyor:
“Ben sizin Allah’ı en çok bileniniz ve O’ndan en çok korkanınızım.”

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER