Ey Müslüman neredeyse o inancın tut çıkar!
Yardımcı Doçent Dr. Fatih Çakmak, “İslam’da İnsan Hakları” başlıklı sunumunda kişilerin hala “Benim inancım gönlümde, içimde, kalbimde, taa derinlerde bir yerde” anlayışında ısrar etmesinden yakındı. Çakmak “Ey Müslüman neredeyse o inancın tut çıkar. Oraya müdahale edilmeli. Çünkü Yüce Rabbimiz Hz. Adem A.S’den başlayıp Hz. Muhammed’e (SAV) kadar İslam dini adı altında şekillendirdiği nizamı senin kalbine [&hellip]
Yardımcı Doçent Dr. Fatih Çakmak, “İslam’da İnsan Hakları” başlıklı sunumunda kişilerin hala “Benim inancım gönlümde, içimde, kalbimde, taa derinlerde bir yerde” anlayışında ısrar etmesinden yakındı. Çakmak; “Ey Müslüman neredeyse o inancın tut çıkar. Oraya müdahale edilmeli. Çünkü Yüce Rabbimiz Hz. Adem A.S’den başlayıp Hz. Muhammed’e (SAV) kadar İslam dini adı altında şekillendirdiği nizamı senin kalbine gömmek için göndermedi.” dedi
Ramazan’da İkindi Sohbetlerinin 16. konuğu Afyon Kocatepe Üniversitesi (AKÜ) İslami İlimler Fakültesi Yardımcı Doçent Dr. Fatih Çakmak oldu. Çakmak, “İslam’da İnsan Hakları” başlığında konuştu. Ensar Vakfı Yönetim Kurulu üyelerinden Ekrem Bilim’in sunduğu program da Kur’an-ı Kerim tilavetini Süleyman Bircan gerçekleştirdi.
İSLAM HAK VE
ÖZGÜRLÜKLERİ KORUR
AKÜ İslami İlimler Fakültesi’nden Yardımcı Doçent Dr. Fatih Çakmak, Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (SAV) ve tüm peygamberi izama salat-ı selamda bulunarak konuşmasına başladı. “İslam ve İnsan Hakları” konusunda konuşan Çakmak, İslam ve insan hakları denildiğinde özellikle pekçok kez duyulan ayetin Hucurat Suresi olduğunu belirtti. Ayet-i kerimede, “Tüm insanların Allah katında eşitliği kimsenin kimseden üstün olmadığı” şeklinde yer aldığını aktaran Çakmak; “Kur’anın ve İslam’ın temel mantığında, Peygamberlerimizin pek çok hadisi şerifinde ve bugüne kadar bizlere ulaşmış İslam mantığı içerisinde özellikle hak, özgürlük, eşitlik gibi bazı kavramlarla muhatap olduğumuzu biliyoruz. Konumuz da bu kavramlar üzerine analiz ve değerlendirme ile ele alacağız. İslam’ın hak ve özgürlükleri koruyan onlara önem veren ve onların korunmasını da özenle isteyen bir din olduğunu maalesef genelde birbirimize anlatıyoruz. Tüm insanlığa anlatabilme sorumluluğumuzu da hatırlatmak istiyorum. İnsan hakları konusu söz konusu olduğunda insanlık tarihi kadar eski bir konu ile muhatabız. Özellikle Avrupa ya da batı nezdinde bakıldığında 1948-1950 yıllarında İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi adı altında bir bildiri yayınlanmasıyla ortaya çıktığı varsayılan ya da bir zannedilen bir kavramı konuşacağız.” dedi.
EN ÇOK ZULME
PEYGAMBERLER UĞRADI
Yardımcı Doçent Dr. Fatih Çakmak, tüm Allah elçisi Peygamberlerin insanlara hakkı tavsiye ettiğini ifade etti. İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi karşılığında Allah’ın Hz. Adem ile Hz. Havva’yı yaratıp onlardan insan neslini üretmesi ile başlayan bir kavram olan insan hakları gerçeğini günümüzde gözardı eden bir insanlıktan söz eden Çakmak; “İnsan Hakları kavramı Hz. Adem kadar eskidir ve aslında ilk insan hakları ihlali de Hz. Adem’in iki oğlu olan Habil A.S ile Kabil A.S kardeşler arasında geçer. Kabil’in Habil’i öldürmesi ile neticelenen olay hak ihlali ile çıkmış diyebiliriz. Ne gariptir ki öncelikle peygamberler hakkın temsilcisi iken insanlık tarihinde en fazlaca zulme, haksızlığa uğrayıp, mücadeleye maruz kalan da yine kendileri olmuştur. Bütün peygamberler sıkıntılarla muhatap olmuştur. Peygamberin içlerinden çıktığı hiçbir toplum kendilerine kucak açıp ‘Neredeydin Ey Allah’ın Resulü? Biz de seni bekliyorduk, keşke biraz daha evvel geleydin dememişti. Maalesef Zekeriya A.S ve Yahya A.S canlarıyla bedel ödeyip Peygamber olarak öldürülmüşlerdir. Her biri de bu noktada önemli sıkıntılar yaşamışlardır.” diye konuştu.
DOĞRU ANLAŞILAMADIĞINDAN ZULÜM KALKMIYOR
Fatih Çakmak, peygamberlerin hak temsilcisi ve nizamın temsilcileri olmalarına rağmen dünyanın pek çok bölgesine bakıldığında binlerce insanın haktan, hakikatten, özgürlükten, iyilikten, pozitif bir bakış açısından yana olamadığı bir dünya ile muhatap olunduğunu kaydetti. Bu kadar Peygamber ile bildirilen hükümler bir kenarda durduğu halde Allah-u Teala’nın emanetini ‘Dağlara, denizlere, ovalara verdik onlar o emaneti yüklenmekten korktular. O’nu sadece insan yüklendi.’ ifadesini hatırlatan Çakmak; “Çünkü insanın özelliği o sorumluluğu üstlenebilecek bir kıvamda idi. İnsan evrende o sorumluluğu yüklenmesi gereken tek bir varlık olarak kendisini işaret ediyordu. Bir de ayetin devamında ifade edildiği gibi insanın cehaleti ve zulme açık tabiatı da bizlere bildirilmiştir. İnsanı doğru anlayamadığımız da insanın hak kavramı, insanın özgürlükle olan ilişkisini doğru anlayamadığımız da dinin tüm bu ilişkiler ağı içerisinde ki konumunu iyi anlayamadığımız da böylesi sohbet ve söylemleri yıllarca yapageldiğimiz halde maalesef dünyadan haksızlığı, zulmü kaldıramıyoruz. İnsanı, sorumluluğu, hakla olan ilişkisini ve dini bu ilişki içerisinde ki yerini çok iyi anlıyor olmamız gerekiyor.” şeklinde konuştu.
İLİMD-DÜŞÜNCE-TEFEKKÜR SIKINTILI
Ortaçağ Avrupası’nda kilisenin baskısı ile ezilmiş bir Avrupa toplumunda düşünmenin, konuşmanın yasak olduğunu dile getiren Fatih Çakmak, aklın ve iradenin kullanımının da o dönemde yasak olduğunu belirtti. Herşeyin kilise baskısı altında olduğunu ifade eden Çakmak şöyle konuştu: “Orta çağ Avrupasında özgürlük ve hak yoktu. Hristiyanlığın aslını tamamen bozup değiştirip paganist bir Roma kültürü haline getiren Avrupa toplumu gücü ve otoriteyi kilisenin eline verip böyle bir süreci yaşarken bu esnada Türk-İslam kültürünü özellikle vurgulamak gerekir. Gerçekten bilim ile, akıl ile, düşünce ile, felsefe ile çok önemli aşamalar kat etmekteydi. Türkler’in İslamiyeti kabulü, Abbasiler’in İslamiyeti ilim boyutuna verdiği hizmetler var. Selçuklular’ın, Osmanlılar’ın İslam’ın ilim boyutuna verdiği hizmetler çerçevesinde sonra bir yerlerde rüzgar tersine dönüyor. Sonrasında maalesef bizler bazı sıkıntıları ilim adına, düşünme adına, tefekkür adına yaşıyoruz.”
İNANCINI TUT ÇIKAR!
Fatih Çakmak, söz konusu Avrupa toplumunda kilisenin akıl ve ilim üzerinde ki baskısını törpüleyen, onların ifadesi ile din-bilim çelişkisinin Hristiyanlık alemi üzerinden rönesans ve reformla batının belli aşamalarda bilimin, aklın önemini ortaya koyduğunu kaydetti. Kilisenin de kendi kabuğuna çekildiğini belirten Çakmak şunları söyledi: “Çok tartışılan, gündem olmadığında ısıtılıp önümüze konulan dine laik üzerinden bakıldığında Avrupa rönesans ve reformdan sonra kilise baskısı nedeniyle dini kendi kabuğuna baskılamakla sindirdi. Bugün biz hala benim inancım gönlümde, benim inancım içimde, benim inancım kalbimde taa derinlerde bir yerde demekteyiz. Tut çıkar Ey Müslüman! Neredeyse o inancın içinde, gönlünde, kalbinde tut çıkar. Oraya kimse müdahale edemez. Etmeliyiz, edilmeli. Çünkü Yüce Rabbimiz Hz. Adem A.S’den başlayıp Hz. Muhammed’e (SAV) kadar İslam dini adı altında şekillendirdiği nizamı senin kalbine gömmek için göndermiyor. Senin kalbinin, gönlünün içerisinde ulaşılamaz bir yerde durması için var değil.”
İSLAMİYET BİR YAŞAM BİÇİMİ
“İslam bir yaşam nizamıdır. İslam bir yaşam biçimidir.” diyen Çakmak sözlerine şöyle devam etti: “Ama batıdan aldığın bazı normlarla ve bazı söylemlerde İslam’ı kilisenin yozlaştırdığı Hristiyanlıkla eşdeğer görme. Sende bir Müslüman olarak bugün benim inancım kalbimde, gönlümde, orda, burda deme. İnanç, İslam her yerde. Batının yaptığı ayırımda görünen, görünmeyen zahir, batın. Ayırım mantıkları bize zarar veriyor. İslam’da böylesi bir ayırım yok. Kur’anın herhangi bir yerinde insan tanımlanırken insan maddi ve manevi yönü olan, insan beden ve ruh bütünlüğünden oluşan İslam falan nimazın koyduğu ilkeler bütünü olarak tanımlanmıyor. İslam hayat içine nüfuz etmiş bir yaşam biçimidir.” >> Burcu AYDIN’ın haberi