• Haberler
  • Gündem
  • Ersoylu: İstanbul sözleşmesi kültürümüze uygun değil

Ersoylu: İstanbul sözleşmesi kültürümüze uygun değil

Bütün Sivil İnisiyatif Oluşumu Genel Başkan Yardımcısı Şükrü Ersoylu, sorunların çözümünde aile hakemlik kurumunu teşvik etmeyen İstanbul Sözleşmesinin Türk Kültürüne uygun olmadığını söyledi   Bütün Sivil İnisiyatif Oluşumu Genel Başkan Yardımcısı Şükrü Ersoylu, sivil inisiyatifin amacını anlatırken bu yönde yürüttükleri çalışmaları detayları hakkında bilgiler verdi. Ersoylu, İstanbul Sözleşmesini de ana hatlarıyla değerlendirerek bu sözleşmenin Türk [&hellip]

Bütün Sivil İnisiyatif Oluşumu Genel Başkan Yardımcısı Şükrü Ersoylu, sorunların çözümünde aile hakemlik kurumunu teşvik etmeyen İstanbul Sözleşmesinin Türk Kültürüne uygun olmadığını söyledi

Bütün Sivil İnisiyatif Oluşumu Genel Başkan Yardımcısı Şükrü Ersoylu, sivil inisiyatifin amacını anlatırken bu yönde yürüttükleri çalışmaları detayları hakkında bilgiler verdi. Ersoylu, İstanbul Sözleşmesini de ana hatlarıyla değerlendirerek bu sözleşmenin Türk Aile kültürüne uygun olmadığını belirtti.
“SİVİL İNİSİYATİF KAMU
YARARI İÇİN ÇALIŞIYOR”
Sivil toplum esasıyla bu işi yaptıklarının altını çizen Ersoylu, “Bütün Sivil İnisiyatif Oluşumu öncesinde sivil inisiyatifi tanımak faydalı olur. Sivil inisiyatifler resmi kurumların dışında ve onlardan bağımsız çalışır. Siyasi, sosyal, kültürel, hukuki, çevre konularında lobi faaliyetleri yapar. Çalışanlarını ve üyelerini gönüllük esasına göreve alıp kar amacı gütmeden kamu yararına çalışan kurum ve kuruluşlardır. Tüm kamuoyu ve Afyonkarahisarlı hemşehrilerimizle görüşlerimizi paylaşıp lobi faaliyeti yapmak adına medya organları aracılığıyla sesimizi duyurmaya çalışıyoruz.” dedi.
“DEMOKRASİNİN TOPLUMSAL AYAĞINDA YER ALINIYOR”
Bütün Sivil İnisiyatif Oluşumu olarak iyiyi, güzeli arayarak bir gerçeklik üzerinde gönüllülük esasıyla kanaatlerini toplumla paylaştıklarını söyleyen Ersoylu, “Paylaştığımız kanaatlerimizle kamuoyu ve ülkemizin idarecilerine mümkün olduğunca katkı sağlamaya çalışıyoruz. Bütün Sivil İnisiyatif Oluşumunun yaptığı işlemler genel olarak bunlardır. Sivil toplum örgütlerinin demokrasi içerisinde ki yeri ve görevleri vardır. Biz demokrasinin toplumsal ayağında yer alıyoruz. Sivil inisiyatifin gelişmiş olması demokrasi için çok önemlidir. Karar alıcı mekanizmaları yönlendirmek açısından çok önemlidir. Bizde bu görevimizi yerine getirmeye çalışıyoruz.” diye konuştu.
“GÜNDEMDE TOPLUMSAL TEHDİT OLUŞTURAN KONULAR VAR”
Yürüttükleri lobi faaliyetleri hakkında bilgiler veren Ersoylu, “Her şeyden önce yaşadığımız toplumun huzur, refah ve barışı için tehdit oluşturduğunu düşündüğümüz, tabi ki bu toplumun bir parçası olarak kendimizin de huzuruna ve refahına kast ettiğini düşündüğümüz her konuda düşüncelerimizi yaymaya çalışıyoruz. Yine kamu vicdanını rahatsız ettiğini düşündüğümüz her konuda görüşlerimizi paylaşıyoruz.” ifadelerine yer verdi.
“BAĞIMSIZLIĞI KORUMA
ÇABALARI HALEN SÜRÜYOR”
Bir tehdit sıralaması yapılsa en başa Türk Milletinin bağımsızlığına karşı tehdidin geleceğini aktaran Ersoylu şöyle konuştu: “Türk Milletinin en önemli hasleti bağımsızlığına olan düşkünlüğüdür. Yaşadığı ülkede huzur bulabilmesi için asırlar boyunca bağımsızlığından hiç taviz vermemiştir. Onun için bu vatan şüheda kanıyla yoğrulmuştur. Hala daha mücadele devam etmektedir. İbni Haldun; ‘Yaşadığınız coğrafya kaderinizdir.’ der. Ülkemizde üç kıtayı birbirine bağlayan Afro Avrasya ülkesidir. Bir anlamda stratejik olarak dünyanın merkezi konumundadır. Doğal olarak siyasi ve ticari emellerine hizmet etmediğiniz sürece küresel güçlerin her daim hedefi konumundadır. Güçlü ekonomi, güçlü savunma sanayi ve her şeyden önemlisi toplumun temel yapı taşı olan aile, devlet, vatan, bayrak, ezan, şehadet, gaza gibi kavramların kutsiyetine inanmış mücadele gücü ve direnci yüksek bir toplum yapısına ihtiyaç vardır. Toplummuzun yapısında bir tehdit olarak güncel konulardan olan İstanbul Sözleşmesi vardır. Toplumda bir tarafta bu sözleşmenin kadına yönelik şiddeti yok edeceğine inanan bir kitle ve temsilcileri, diğer tarafta buna itiraz eden sözleşmeye taraf olmanın toplumdaki aile yapısını bozacağını, sözleşmenin toplumun mücadele gücünü ve direncini yok edeceğini ve neslin devamını tehdit edeceğini öne süren başka bir kutup var. Bu konuda öncelikle bırakın kadına karşı şiddeti nefsi müdafaa hariç her türlü şiddeti acizlik olarak görüyoruz. Bu nedenle kadına karşı şiddetin önlenmesi adına atılacak her türlü adıma sonuna kadar taraftar olur ve destekleriz.”
“SADECE ERKEK POTANSİYEL SUÇLU GÖRÜLEMEZ”
İstanbul Sözleşmesine yönelik görüşlerini açıklayan Ersoylu şunları söyledi: “İstanbul Sözleşmesini değerlendirirken sözleşmenin tamamını değil sadece sakıncalı olarak gördüğümüz kısımları değerlendirmeye çalışacağım. Sözleşmeyi incelerken tarafları kimlerdir, inceleyeceğimiz metinden çıkartılan sonuçlar nelerdir, karar alıcıların uygulamaları nelerdir, sözleşmeye taraf olan ülkelerin uygulamaları nelerdir hepsini değerlendirdikten sonra ancak bir kanaate ulaşabiliyoruz. Sözleşmenin girişindeki bir cümlede şöyle bir ifade var. ‘Kadına karşı şiddetin temel özelliği; toplumsal cinsiyete dayalı olduğunun ve kadınların erkeklere nazaran daha ast bir konuma zorlandığı en temel sosyal mekanizmalardan biri olduğunun bilincinde olarak’ Bu birinci cümle olsun. İkinci cümle sözleşmenin 3. maddesindeki tanımlar kısmındaki d fıkrasında yer alan ‘Kadına karşı şiddet, toplumsal cinsiyete dayalı şiddet.’ Bir kadına karşı, kadın olduğu için yöneltilen veya kadınları orantısız bir biçimde etkileyen şiddet olarak anlaşılacaktır. Bu iki cümleyi yan yana koyduğumuzda çıkartılan sonuç ve uygulamaları şunlardır; Kadınlar sosyal alanlar da iş yerinde çarşıda pazarda spor kültür merkezlerinde eğlence mekânların da yani her türlü sosyal alanlarda sadece kadın oldukları için erkeklerin başat davranışlarına muhatap oluyorlar. Bu durum kadınların veya erkek dışındaki farklı cinslerin sinmesine pısmasına, korkmasına ve kendilerini yeterince ifade edememelerine yol açıyor. Bu nedenle karar alıcılar hiçbir nedensellik ilişkisi kurmadan karşı tarafın görüşünü almadan sadece kadın beyanını yeterli gören bir anlayışla karar alıyorlar. Toplum bilimciler kadın ve erkekler arasındaki şiddet olaylarına kıskançlık paranoyası, tek taraflı ısrarlı takip, buna tek taraflı aşk, platonik aşk ta diyebilirsiniz, hastalıklı bir ruh hali vb. nedenlerin sebep olduğunu söylüyorlar. Bu gerekçelerin sadece erkeklerde var olduğunu iddia etmek ne kadar adildir ve gerçekçidir? Buradan daha farklı mağduriyetlerin çıkması imkân dâhilin de değil midir? Çıkarttığımız sonuç şudur. Sadece erkeği potansiyel suçlu olarak gören hiçbir yaklaşım toplumda adaleti ve huzuru sağlamayaz.”
“SÖZLEŞME AİLE YAPISININ DAĞILMASINA YOL AÇAR”
Şükrü Ersoylu, İstanbul Sözleşmesinde yer alan maddeler yan yana konulduğunda 18 yaşından küçük kızların rastgele bir biçimde cinsel özgürlüklerini yaşamayı veya eşlerin rastgele cinsel özgürlüklerini yaşamalarını meşrulaştırmaya yönelik bir sonuç çıkacağını ifade etti. Ersoylu sözlerine şöyle devam etti: “Sorunların çözümünde aile hakemlik kurumunu teşvik etmeyen bu sözleşme kültürümüze uygun değildir. Aile içi şiddetin nedeni araştırıldığında ego savaşları, sorun çözme yöntemi geliştirilememesi ve bağımlılık gibi etkenler vardır. Bununla ilgili hiçbir çalışmayı önermeyen sadece ceza yöntemlerini öneren sözleşme sonuç olarak; Evlenmekten korkan insanlar artmakta, nikâhsız beraberlik ve çocuk sahibi olmak gizlice teşvik edilmektedir. Sözleşme aile yapısının dağılmasına evlilik ve nikâh dışı birlikteliklerin çoğalmasına yol açacaktır. Bu kanun kapsamında; 2002 yılından sonra Türkiye’de sadece 8 kadın sığınma evi vardı. Şu anda bu sayı 14’e katladı ve yaklaşık 150 kadın sığınma evi açıldı. Yetmedi, 2013’te Şiddet İzleme ve Önleme Merkezleri kuruldu. Bu merkezler şu an 81 ilde şiddet mağduru kadınlara ve çocuklarına ücretsiz hukukî yardım ve psikolojik destek sağlıyor. Şiddet uygulayan kişilerin uzaklaştırma kararlarına riayet edip etmediklerini gözlemlemek için ‘Elektronik kelepçe’ uygulamasını hayata geçirildi. Elektronik İzleme Merkezi’nde bu kişilerin konumu 7/24 denetleniyor. Şiddetten korunmada zamanlama hayati önemde olduğu için KADES (Kadın Destek Uygulaması) aplikasyonunu da hayata geçirildi. Böylelikle şiddet tehdidi yaşayan bir kadın anında emniyet yetkililerini konumunu bildirebiliyor ve duruma acil müdahale sağlanabiliyor.”
>> Burak AYDIN’ın Haberi

Bakmadan Geçme