Endülüs'te Karahisarî rüzgârı – Kocatepe Gazetesi
Malaga Devlet Üniversitesi ve Turkish Studies Dergisi işbirliğinde gerçekleştirilen Uluslararası Sosyal Bilimler Kongresi'ne (International Congress on Social Sciences-USOS 2017) iki ayrı bildiri sunan AKÜ Güzel Sanatlar Fakültesi İletişim Tasarımı ve Grafik Bölümü Başkanı Doç. Dr. İsmail Hakkı Nakilcioğlu, Türk kültür ve sanatının doruk isimlerinin eserleri ve felsefeleriyle ilgili açıklamalarda bulundu.İspanya'daki Endülüs (Andalucia) özerk bölgesinin tarihi [&hellip]
Malaga Devlet Üniversitesi ve Turkish Studies Dergisi işbirliğinde gerçekleştirilen Uluslararası Sosyal Bilimler Kongresi’ne (International Congress on Social Sciences-USOS 2017) iki ayrı bildiri sunan AKÜ Güzel Sanatlar Fakültesi İletişim Tasarımı ve Grafik Bölümü Başkanı Doç. Dr. İsmail Hakkı Nakilcioğlu, Türk kültür ve sanatının doruk isimlerinin eserleri ve felsefeleriyle ilgili açıklamalarda bulundu.
İspanya’daki Endülüs (Andalucia) özerk bölgesinin tarihi Granada şehrinde Elhamra Sarayı yakınındaki Abades Nevada Palace otelinde düzenlenen ve 17 ülkeden 450 bilim insanının katıldığı kongrede “Mevlevîlikte İçsel (Enfüsî) İletişim” konulu ilk bildirisini sunan Nakilcioğlu, nefis, enfüs, enfüsi iletişim kavramlarına kısaca değindikten sonra, Mevlevî felsefesinde insanın yerini ve özellikle Mevlevîlik’te nefis olgusunu ele alarak nefis eğitimi ve insandan beklenenler üzerinde durdu.
Ünlü düşünür Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî’nin, “Aynı dili konuşanlar değil, aynı duyguları paylaşanlar anlaşabilir.” sözünü hatırlatan Nakilcioğlu, bu sözün iletişimin özünü çok veciz biçimde dile getirdiğini belirterek şunları söyledi:
“Mevlânâ insanı ‘Sen su değilsin, toprak değilsin, başka bir şeysin sen. Balçık dünyanın dışındasın, yolculuktasın sen.’ sözleriyle değerlendirir. İnsanla ilgili kavramlar Mevlevî felsefesinde sürekli olarak analiz edilmiş, dünya, sevgi, aşk, gönül, bilgi, akıl, irade, ölüm gibi kavramlara sağlam ve insancıl yorumlar getirilmiştir.Ayrıca insan varlığının yansımaları olan büyüklenme, hırs, tamah, kin ve öfke, tutkular, haset, şikâyet gibi olumsuzluklar ve bunların doğurduğu sorunlar için de nefis eğitimi yoluyla çözüm yolları önerilmiş, olgun insandan beklenenler de çok somut örneklerle Mevlânâ’nın eserlerinde dile getirilmiştir.”
AKÜ Ahmed Şemseddin Karahisarî Sanat Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürlüğü görevini de yürütmekte olan Doç. Dr. İsmail Hakkı Nakilcioğlu, uluslararası kongredeki ikinci bildirisinde ilimizin yetiştirdiği en seçkin şahsiyetlerden birisi olan ünlü Türk hattatı Karahisarî’nin hayatı, eserleri ve sanatçı kişiliğini anlattı.
“Hattat Ahmed Şemseddin Karahisarî ve Tipografik Kaligrafi Sanatındaki Yeri” başlıklı bildirisinde Doç. Dr. Nakilcioğlu, hat sanatında Anadolu’nun yedi büyük üstadından biri kabul edilen Karahisarî’nin dünyaca ünlü, ekol sahibi bir hattat ve kendi çağında “Hattın Güneşi” diye anılmış bir sanatçı olduğunu ifadeyle şöyle konuştu:
BİRÇOK YENİLİĞE İMZA ATTI
“1469 yılında Afyonkarahisar’da doğan ve genç yaşta İstanbul’a gidip üstün yeteneğiyle 18 yaşından önce icazet alarak hat üstadı olan Karahisarî, karakter olarak da tasavvuf ahlâkının canlı bir örneği, dünyaya fazla değer vermeyen, mütevazı ve sade bir hayat yaşayan, şiirde olduğu kadar dikiş ve terzilik mesleğinde de hüner sahibi bir sanatkârdır. Hazırlayıp saraya hediye olarak gönderdiği gömlekte, saray terzileri dikiş izi bulamamışlardır! Onun bilinmeyen en önemli yanı ise sanat tarihimizdeki ilk grafik üstadı olmasıdır. Stilistik ve müselsel Besmelelerinin bugüne kadar bir örneği daha yazılamamıştır. Hat sanatının altı temel yazı üslûbu “Aklâm-ı Sitte”yi çok iyi bilen sanatçı, kendi adıyla anılan Karahisarî Ekolü’nü ortaya koymuş, geliştirdiği stil “Yâkût-i Rûm” diye anılmıştır. Yâkût tavrı, onun harf ve kelimelere kazandırdığı biçim, oran, istif ve farklı sayfa tasarımlarıyla en güzel şekline ulaşmıştır.Karahisarî, gerçekleştirdiği yeniliklerle pek çok sanatçıyı çevresine toplamış, büyük bir ustalık ve itina ile düzenlediği celî sülüs, muhakkak, müsennâ ve müselsel kompozisyonlar, dönemin hattatlarına örnek olmuştur. Sürekli yeni kompozisyon ve yeni biçimler arayan Karahisarî, bir tezhipçi titizliğiyle, altın mürekkeple yazdığı harflerin etrafını siyah mürekkeple, siyah mürekkeple yazdığı harfleri altın mürekkeple süsleyerek yazıya tipografik anlamda farklı bir estetik boyut ve grafik güzellik kazandırmıştır.”
EN ÖNEMLİ ESERİ
Çağının en gözde sanatçılarından olan ve hat sanatındaki etkisi üç asır boyunca devam eden Karahisarî’nin, mushaf, en’âm, dua mecmuası ve murakka olarak pek çok eser verdiğini kaydeden Nakilcioğlu, onun en önemli eserinin, Muhteşem Yüzyıl’ın Muhteşem Hükümdarı Kanunî Sultan Süleyman için yazdığı, Topkapı Sarayı Hırka-i Saadet Dairesi’nde bulunan, 42,5 x 61,5 cm. boyutundaki muhteşem Mushaf-ı Şerîf olduğunu vurgulayarak eser hakkında şu bilgileri verdi:
“Üç kıtaya yayılmış olan Osmanlı coğrafyasında bu Kur’an-ı Kerim’in böyle bir boyutta ve estetik güzellikte bir eşi daha yoktur. 300 yapraktan oluşan şaheserin her sayfası özenle tezhiplenmiş, Fâtiha ve Bakara surelerinin başlangıcı celî muhakkak ve reyhanî hatla yazılmıştır. Diğer sayfalar ise bir satır celî muhakkak, beş satır nesih, bir satır celî sülüs, tekrar beş satır nesih ve en altta da celî muhakkak hattan oluşan ve “Yakut tarzı” olarak bilinen klâsik modele göre düzenlenmiştir. Karahisari Mushafı hem hacim hem de hat, tezhip ve cilt özellikleriyle bir başyapıt niteliğindedir. Hat ve tezhibi 12 yılda tamamlanan Kur’an-ı Kerim için bin 237 altın ve 45 bin akçe harcanmıştır. Ancak hattatın adının ve tamamlama tarihinin yazılması gereken kısım, yani eserin sonundaki ‘ketebe’ yeri boş bırakılmıştır. Mushaf-ı Şerif’i bitirmeye ömrü yetmeyen Karahisarî’nin bu nadide eserini tamamlamak, kendisi gibi usta bir hattat olan öğrencisi ve evlâtlığı Hasan Çelebi’ye kısmet olmuştur. Fakat Hasan Çelebi, ustasına olan saygısından dolayı bu esere imzasını atmamıştır.”
MEZAR TAŞI KAYIPTIR
Dünyanın çeşitli müzelerinde sergilenen, Karahisarî’ye ait birbirinden değerli hat örnekleri, kitap ve risalelerin bulunduğunu ifade eden Nakilcioğlu, “Bunların yanında Afyonkarahisar Müzesi’ndeki 20 x 28 cm. boyutlarında, 1534 tarihli, ketebeli, sülüs hurufat meşk murakka çalışması da Karahisarî’nin günümüze ulaşmış güzel eserlerindendir. 1556 yılında 87 yaşında vefat eden Karahisarî, İstanbul’da Sütlüce mezarlığına defnedilmiştir, ancak kabrinin yeri bilinmemektedir, ne yazık ki mezar taşı da kayıptır!” diyerek konuşmasını tamamladı.