Elveda – Kocatepe Gazetesi

Usta gazeteci, Basın Şeref Kartı sahibi, Kocatepe Gazetesi'nin kurucusu, saygıdeğer büyüğümüz İbrahim Küçükkurt 77 yaşında aramızdan ayrıldı. Kendisine Yüce Allah'tan rahmet, yakınlarına ve tüm sevenlerine başsağlığı diliyorum. O, Afyonkarahisar basınının duayeniydi. Yalnız basının değil, kültürün, eğitimin, yerel tarihin, kısaca Afyonkarahisar'ın duayeniydi. *** Uzun zamandır elime kalem almı-yordum. Babıâli'de çeşitli gazete ve dergilerde yaklaşık yirmi yıl [&hellip]

Elveda

Usta gazeteci, Basın Şeref Kartı sahibi, Kocatepe Gazetesi’nin kurucusu, saygıdeğer büyüğümüz İbrahim Küçükkurt 77 yaşında aramızdan ayrıldı.
Kendisine Yüce Allah’tan rahmet, yakınlarına ve tüm sevenlerine başsağlığı diliyorum.
O, Afyonkarahisar basınının duayeniydi.
Yalnız basının değil, kültürün, eğitimin, yerel tarihin, kısaca Afyonkarahisar’ın duayeniydi.
***
Uzun zamandır elime kalem almı-yordum.
Babıâli’de çeşitli gazete ve dergilerde yaklaşık yirmi yıl boyunca günlük köşe yazıları yazdığım, röportajlar, inceleme-araştırma yazıları hazırladığım halde, akademik yazılar dışında çok seyrek olarak kaleme dokundum.
Dostlarımın tüm ısrarlı tekliflerini nazikçe geri çevirerek, kendimce haklı-haksız bazı mazeretlere sığınarak yazarlıktan biraz uzak kaldım.
Ama zaman içerisinde öyle olaylar, öyle durumlar ortaya çıkıyor ki, kılıcı yeniden kuşanmak, kaleme tekrar sarılmak zorunluluğunu hissediyor insan.
İşte onun beklenmedik kaybı da tam böyle bir durumdu. O yüzden bir kez daha klavye başına oturma gereği duydum.
***
Kendisini ilkokul yıllarımdan tanıdığımı söyleyebilirim. Ailenin en küçüğü, değerli dostum Aliihsan Küçükkurt okul arkadaşımdı, onun sayesinde ağabeylerini tanıma fırsatı bulmuştum.
Ortaokul-lise yıllarında, yoldan gelip geçtikçe, Alacahamam’ın ön tarafındaki Kocatepe bürosunun önünde durur, camda asılı olan gazeteyi dakikalarca okurdum.
Mülkiye’yi bitirip İstanbul’da basın hayatına atıldıktan sonra hemen her yaz tatilinde Afyon’a geldiğimde mutlaka Kocatepe’ye uğrar, rahmetli İbrahim Ağabey’le, rahmetli Şükrü Ağabey’le uzun uzun sohbet ederdim.
Onların görüşlerinden, yaşam deneyimlerinden çok dersler çıkardım.
***
Küçükkurt kardeşler bir kere teknolojiye çok yakın ve yatkın, çağın gereklerine ayak uydurmaya çalışan, bilinçli gazetecilerdi.
Basın sektöründe masaüstü yayıncılık uygulamalarının yaygınlaşmaya başlamasıyla ben de kolları sıvayıp geleneksel gazetecilikten elektronik gazeteciliğe geçiş yaptım.
İstanbul Üniversitesi’ndeki gazetecilik master eğitiminden sonra bir de Marmara Üniversitesi’nde bilgisayar donanımı ve yazılımı konusunda lisansüstü eğitimi alma gereği duydum, doktoramı da bilgisayarlı iletişim ve internet üzerine yaptım.
O dönemlerde hem eğitim alıyor hem de masaüstü yayıncılık yani bilgisayarlı dizgi, tasarım ve baskı teknolojileri konusunda eğitim veriyordum, aynı zamanda bayisi olduğum Macintosh sistemlerinin kuruluşunu da yapıyordum.
Kocatepe Gazetesi’nin bilgisayar sistemlerinin kuruluşunu da teveccüh gösterip o yıllarda bizim uzmanlığımıza emanet etmişlerdi.
Birkaç yıl sonra kendi isteğimle Afyon’a taşındığımda buna en çok sevinenler, Kocatepe kurmayları olmuş ve, “çok şükür, uzman ayağımıza geldi.” demişlerdi.
***
O tarihlerde, sayısı bir elin parmaklarından az olan uzun soluklu gazeteler içinde Kocatepe’nin apayrı bir yeri vardır. Bunda, ilkeli yayıncılığın, özellikle işin başında İbrahim Küçükkurt gibi büyük bir ustanın bulunmasının çok önemli payı olduğunu itiraf etmek gerekir.
Son röportajlarından birinde Rahmetli, Kocatepe’nin başarısındaki sırrı şöyle açıklıyordu:
“Küçükkurtlar Afyonkarahisar’ın basın hayatında pek çok ilke imza atmışlardır. Kocatepe Gazetesi çizgisini bozmadığı, taraf tutmadığı, memleket meselesi olmadıkça kişilerle pek fazla uğraşmadığı, doğruya doğru dediği için güvenilir bir gazete olmuştur. Bizim tarafımız daima devlet, millet, memleket olmuştur. Böyle olduğu için de bugünlere kadar gelebilmişizdir.”
Künyesinde de belirtildiği üzere, Kocatepe’nin, ilk sayısından bugüne kadar olan yazılı ve görsel arşivi Afyonkarahisar’ın yakın tarihteki siyasi, ekonomik, sosyal, kültürel ve sportif geçmişinin güvenilir bir tanığıdır.
Çeşitli akademik araştırmalar için zaman zaman bu arşivden fazlasıyla yararlanmışımdır.
***
Rahmetli İbrahim Küçükkurt, arşivin ve belgelemenin önemi-ne inanır ve bunun gereğini de lâyıkıyla yerine getirirdi.
Allah vergisi mükemmel bir hafıza, hiç kesilmeyen bir araştırma ve sonuçlandırma azmiyle birleştiğinde ortaya İbrahim Küçükkurt tablosu çıkıyor.
Bundan birkaç ay önce Sayın Valimiz, Emniyet Müdürümüz ve İl Jandarma Komutanımızla birlikte aynı masada sohbet ederken, sol yanımda bulunan Rahmetli İbrahim Küçükkurt, Afyonkarahisar’ın elli, hatta yüz yıl önceki yakın tarihiyle ilgili öylesine ayrıntılı bilgiler verdi, o kadar net tarihler, yer ve kişi isimleri saydı ki, sağ yanımda bulunan Jandarma Komutanımızın hayretten ağzı açık kaldı, takdir dolu gözleri faltaşı gibi açıldı, “Bu yaşta bunları en ince ayrıntısına kadar hatırlıyor olmak, inanılır şey değil!” demekten kendini alamadı.
O, ileride ihtiyaç duyacağına inandığı hiçbir şeyi atmadı, sakladı, biriktirdi, belgeledi. Önce beynine kaydetti, sonra diğer kayıt ortamlarına aktardı.
Başarılı yayıncılığın temeli de zaten sağlam bir arşive, güçlü belgelere sahip olmak değil midir?
Hafızasındaki mükemmel kayıtların sesli ve yazılı ortama aktarılması amacıyla Afyon Kitap Kulübümüz hayırlı bir çalışma yürütüyordu. Onun anılarını kayda alıyordu, ancak bildiğim kadarıyla bu çalışma tam olarak sonuca ulaşamadan ecel onu bizden ayırdı.
İbrahim Küçükkurt, Afyonkarahisar için çok zengin bir hazineydi, başlı başına bir değerdi. Ne yazık ki biz bu değerden yeterince yararlanamadık. Aniden bize veda edeceğini düşünemedik. Pek çok şeyi erteledik ya da ihmal ettik.
Toplumda böylesi değerler zor yetişiyor. Daha hayatta iken bu insanlarımıza sahip çıkalım, sarılalım, deneyimlerinden, birikimlerinden yararlanmaya, onlardan aldıklarımızı genç kuşaklara aktarmaya çalışalım.
Yarın değil, bugün, şimdi!
Önce en yakınlarımızdan başlayıp büyüklerimizi konuşturalım, yaşayıp gördüklerini anlattıralım, söylediklerini yazılı, sesli, görüntülü kayda geçirelim. Böylelikle yerel ve ulusal kültürümüzü bizden sonrakilere kalıcı belgelerle aktarmış olalım.
Eğer bu görevi yapmıyorsak, yapamıyorsak, gençliğin yozlaştığından, kültürümüzü bilmediğinden, sevgi-saygı duygularını taşımadığından boş yere yakınıp durmayalım.
***
Kocatepe Gazetesi dışında onun basın alanındaki en önemli çalışmalarından birisi, Zafer Gazetesi’dir. Bence bu çalışma, yerel basın tarihimizde mutlaka incelenmesi ve bilimsel araştırma konusu yapılması gereken bir örnek olaydır.
Gazetenin çıkış öyküsünü Rahmetli’nin ağzından dinleyelim:
“1989’un yaz aylarında Rahmetli Ahmet Kocaşaban bir gazete çıkarma niyetinden bahsetti ve buna öncülük etmemi istedi. Çıkarılacak gazete son sistem bilgisayarlarda hazırlanan, ofset baskılı ve bol fotoğrafla desteklenen bir gazete olacaktı. Kardeşlerimle de görüştükten sonra İbrahim Yüksel, Fatih Gümüş, Recep Yaşayacak ve spordan sorumlu Salih Özkılınç ile birlikte gazeteyi çıkarmaya başladık. “Zafer” adını verdiğimiz bu gazete Ordu Bulvarı’nda Karayiğit Apartmanı’nın zemin katında yayın ha-yatına atıldı. Zafer Gazetesi’nde de yıllarca aynı çizgiyi yani “Zafer yazdıysa doğrudur” anlayışını devam ettirdik. Okuyucuya güven telkin ettik. Ve uzun bir süre böyle gitti. Zannederim 1995 yılıydı, gazetenin el değiştirmesi gündeme gelince ekip olarak görevimizi bıraktık. Gazete de çok uzun ömürlü olmadı biz ayrıldıktan sonra, çünkü belli bir yayın politikası kalmamıştı.”
O tarihte İstanbul’da bulunuyordum ve yaz tatili için kısa süreliğine Afyon’a gelmiştim. Yanlış hatırlamıyorsam, Haziran ayının ilk haftasıydı. Gazeteci dostlarıma bir selâm vermek için apartmanın giriş katına uğradım.
Yeni kiralanmış olan bu gazete idarehanesinde, İbrahim Küçükkurt Genel Yayın Yönetmeni, İbrahim Yüksel Yazı İşleri Müdürü, Fatih Gümüş İstihbarat Müdürü, Polat Yılmaz Haber Müdürü, Salih Özkılınç Spor Müdürü, Recep Yaşayacak da yazar olarak görev üstlenmişlerdi.
Binaya girdiğimde hummalı bir çalışmayla, hatta telâşlı bir koşuşturmayla karşılaştım. Nedenini öğrenince şaşırıp kaldım: Gazetenin yayına başlama tarihi 15 Haziran olarak duyurulmuş, afişler bastırılıp dağıtılmıştı, ama ortada makineden, bilgisayar sisteminden eser yoktu! Yani ilân edilen tarihte yayına başlamak imkânsızdı.
Gazete dizgisi için Ankara’dan birkaç tane elektronik daktilo göndermişlerdi, hepsi o kadar! Ceviz büyüklüğündeki kafa üzeri-ne harflerin yerleştirildiği, modası geçmiş IBM daktilolar… Üstelik bunların kullanımını bilen kimse de yoktu.
Geçmişte İstanbul’da bizim de kullanmış olduğumuz, miadını doldurmuş bu cihazlarla bir gazetenin sayfa tasarımı yapmak bir yana, iki yana hizalı tek sütun yazı çıkartmak bile mümkün değildi.
İbrahim Küçükkurt’a durumu rapor edip bu işin imkânsız-lığını anlattım. Olayın vahametini hemen anladı ve “Söyle, ne yapmak gerekiyorsa yapalım.” dedi.
Bu işin ancak profesyonel dizgi-mizanpaj sistemleriyle ve buna uygun bilgisayarlarla yapılabileceğini açıkladım, gerekli teknik bilgileri de yazılı olarak kendisine ilettim.
Hemen bir firmayla anlaşılıp siparişler verildi, kısa zamanda cihazlar geldi. Sayfa tasarımını yapmak için de Ankara’dan Ramazan Usta getirtildi. Sonunda, ilan edilen tarihte gazete yayın hayatına başladı.
Ancak sistem yeni kurulmuş olduğu ve çalışanların bu alanda yeterli deneyimi bulunmadığı için sık sık teknik sorunlar çıkıyor, çoğu zaman gazetenin yayınında aksamalar meydana geliyordu. Sonunda İbrahim Küçükkurt’un tepesi attı ve sistemi kuran firmayı kapı dışarı etti.
Ben Afyon’daki süremin dolduğunu ve artık İstanbul’a dönmem gerektiğini söylediğimde İbrahim Ağabey benden özel olarak ricada bulundu, işler rayına oturuncaya kadar bir süre daha gazetede kalmamı ve yardımcı olmamı istedi.
Sevdiğim, saydığım bir büyüğümün isteğini geri çeviremezdim, İstanbul’daki işlerimi askıya aldım ve o yaz boyunca Afyon’da kalıp personele masa üstü yayıncılık ve bilgisayar konusunda eğitim verdim.
***
Genel Yayın Yönetmenliği yaptığı dönem boyunca İbrahim Küçükkurt gazetenin her şeyiyle ilgilenir, yayın politikasına yön verme yanında, teknik ve idari konularda da titizlik gösterirdi.
Gözünü budaktan, sözünü dudaktan sakınmadığı için haklı olduğuna inandığı ve doğru bildiği hemen her konuda haber ve yorum yapmaktan çekinmez, resmi-özel kişi, kurum, kuruluş, kimsenin hatırına bakmaz, haber gerçekse onu mutlaka yayınlar ve haberin de arkasında dururdu.
Fikri takip sahibiydi, olayların ve gelişmelerin ardını güder, öncesi ve sonrasını analiz eder, haberde gerçeklik, yorumda dürüstlük ilkesini hep ön planda tutardı.
Teknik sorunlardan ya da muhabirlerin eksik bilgi toplamasından kaynaklanan yayıncılık kazaları veya hataları ortaya çıktığında da okuyucuya saygısından dolayı kesinlikle özür ya da düzeltme yazısı yayınlanmasını isterdi.
***
Eğitim alanındaki gelişmeleri yakından izler, özellikle üniversiteyle ilgili yayınlara büyük özen gösterirdi.
Zaten 1974 yılı başlarında ilimizde bir yüksekokul açılması fikrini ilk kez Kocatepe Gazetesi’nde ortaya atmış ve bu fikrin takipçisi olmuştu.
Afyon Kocatepe Üniversitesi’nin çekirdeği sayılan Maliye Muhasebe Yüksek Okulu’nun kurulması, onunla birlikte bu uğurda fedakârca çaba harcayan bir avuç insanın eseriydi.
Bugün 35 bine yakın öğrenciyi barındıran, 80 binin üzerinde mezun vermiş olan Afyon Kocatepe Üniversitesi’nin temelleri onun ısrarlı girişimleriyle atılmıştı.
38 yıllık geçmişine bakıldığında, üniversitemizin hemen her önemli adımında onun ayak izlerini bulmak mümkündür.
Yıllar içerisinde tek tek biriktirdiği, koca bir salon dolusu kitap-larını üniversiteye bağışlaması, uluslararası standartlarda hazırlanan iki ciltlik dev eser Afyonkarahisar Kütüğü’nün yayınlanmasına önayak olması ve daha nice anlamlı çalışma, hep Afyon’un parlak geleceğinin ışığı olarak gördüğü Afyon Kocatepe Üniversitesi’ni onun nasıl değerlendirdiğinin göstergesidir.
Eğitime somut katkı amacıyla 8 bin dönümlük arsasını, okul yapımı için Milli Eğitim Müdürlüğü’ne bağışlamasından ise hemen hiç söz etmemiştir.
***
O, eğitime gösterdiği ilginin belki çok daha fazlasını yerel kültüre göstermişti. Afyon Kitap Kulübü gibi, örneğine ancak büyük şehirlerde rastladığımız bir düşünce platformunun ve aydınlar meclisinin yıllar boyunca baş müdavimi olmuş, bu kulübün aylık toplantılarına sürekli katılmaya çalışmıştı.
Ayrıca Afyonkarahisar Yerel Tarih Araştırmaları Merkezi AYTAM’ın toplantı ve etkinliklerinde de hem dinleyici hem de konuşmacı olarak hazır bulunmuş, bu platformda yerel kültür ve tarihle ilgili anılarından berrak kesitler sunmuştu.
Hiç unutmam, Afyon Kitap Kulübü’nde yaptığım “Evren ve Miraç Mucizesi” konulu bir sunumu diğer katılımcılarla birlikte dikkatle izliyordu. Konuşmamın sonlarına doğru bir an kendisiyle göz göze geldik, -Hz. Peygamber’e (a.s.) sevgi ve saygısından olsa gerek- o şahin bakışlı gözlerinden munis yaşlar süzülüyordu.
***
O şimdi bizden uzakta, ama eski gazeteci dostlarıyla birlikte… Başta kaderdaşı, kalemdaşı, karındaşı Şükrü Küçükkurt olmak üzere, daha önce cenaze namazlarını kıldığı rahmetli gazeteciler, Recep Yaşayacak, Fatih Gümüş ve diğerleriyle… Bir namazlık saltanatın ardından, inşaallah sonsuz bir saltanatı yaşamak üzere…
Evet, şairin dediği gibi:
Neylersin, ölüm herkesin başında.
Uyudun, uyanamadın olacak.
Kimbilir nerde, nasıl, kaç yaşında?
Bir namazlık saltanatın olacak,
Taht misali, o musallâ taşında.
İmaret Camii’ndeki o tahtın üzerine konulduğunda, bütün Afyon onu kaybetmiş olmanın şokunu, acısını, hüznünü yaşı-yordu.
Her ne kadar Bâkî kendi şahsı için;
Kadrini seng-i musallâda bilip ey Bâkî
Durup el bağlayalar karşına yârân sâf sâf
demiş olsa da Afyon halkı İbrahim Küçükkurt’un kadrini, o musallâ taşına konmadan önce de biliyordu.
***
Güle güle üstadım!
Mizan terazine konacak çok fazla şeyi yanında götürüyorsun.
Bilmiyorum, varsa taksiratın mağfur, kabrin nûr, mekânın cennet olsun!

Bakmadan Geçme