Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Ramazan Balkan
e-posta: YAZARIN TÜM YAZILARI

ELÇİYE ZEVAL – Kocatepe Gazetesi

Ramazan Balkan 18 Ocak 2010 Pazartesi 02:00:00
  Kurtlar Vadisi dizisinde geçen bir sahne İsrail hükümetini tedirgin ediyor. İsrail Dışişleri Bakanı büyükelçimizi Knesset’e çağırıyor. Arkasından hepimizin şahit olduğu diplomatik rezalet başlıyor.
Büyükelçimiz kapıda bekletiliyor. Odaya alındığında ise kendisine gayet soğuk davranılıyor. Odada, önceden hazırlanan mizansene göre İsrailli bakanın koltuğu yüksek, bizim büyükelçi ise aşağıda kalacak şe-kilde bir kanepeye oturtuluyor. Masada ise diplomatik teamül-lere aykırı olarak sadece İsrail bayrağı var, Türk bayrağı yok. Bence asıl rezalet ise bundan sonra başlıyor. İsrailli bakan gazetecilere dönerek, İbranice; “bunları çekin bakın biz yüksekteyiz o aşağıda, masada sadece İsrail bayrağı var ve biz gülümsemiyoruz” diyor. Tabi bizim elçimiz İbranice bilmediği için neler konuşulduğunu anlamıyor, sadece içi boş gülümseme ile etrafına bakınmakla yetiniyor. Olay önceden hazırlanan mizansen olduğu için İsrail basını orada ve her şey dakikası dakikasına görüntüleniyor.
Olayın sonrasında büyükelçimiz uğradığı hakareti Dışişlerimize bildirmiyor biz olayı İsrail basınından öğreniyoruz.
M. Kemal’n biz sözü vardır; “Bir cepheye taarruz etmek istediğinizde önce o cepheden gelecek karşı taarruzu hesap edin. Tedbiriniz alın. Ondan sonra taarruza geçin.” Hükümet, Gazze sorunu nedeniyle, İsrail’e bu kadar bindirirken oradan gelecek karşı taarruzu hesap etmeliydi. Bu daha başlangıç da olabilir. Bundan sonrada gelebilecek yeni taarruzlara hazırlıklı olunmalıdır. Yine dış politikada bir hedefe yüklenirken kar/zarar hesabı yapılmalıdır. Arap kamuoyunu kazanma uğruna kendimize yeni düşmanlar yaratmak ne kadar doğrudur ?
Yazımıza bir elçi hikayesi ekleyelim.
Osmanlı tarihinde yabancı liderlere kafa tutuşun, boyun eğdirişin çok örneği vardır. Ama bunların hepsinin ortak özelliği devletin askeri, dolayısıyla siyasi gücünün zirvede olduğu zamanlara mahsus olmalarıdır. Bu kafa tutuşu gerileme döneminde yapan tek kişi Ahmet Vefik Paşa’dır. Paşa, Paris büyükelçiliği sırasında Fransa kralı III. Napolyon’la girdiği ağız dalaşları ve imparatoru çileden çıkaran davranışlarıyla ünlenmişti. Çözülmekte olan imparatorluğun Suriye ve Lübnan topraklarına göz diken Fransa, Paşa’yı elçi olarak kabul ederken nasıl bir sert bir kayaya çarptığının farkında değildir. Ama kısa süre içinde bütün Paris ondan bahseder oldu.
III. Napolyon bir gün A Vefik Paşa’dan bahsederken “herhalde kendisini Yavuz Sultan Selim’in sefiri sanıyor” der. A. Vefik Paşa’nın cevabı diplomatik nezaket sınırlarını zorlayan ölçüdedir; “kendilerine iletiniz, şayet Yavuz Sultan Selim’in sefiri olsaydım haşmetmeab burada bulunamazdı.” Sarayda verilen bir davette, III. Napolyon, A. Vefik Paşa’ya; “Osmanlı İmparatorluğu çöküyor, çatırtılarını işitiyorum” deyince, Paşa; “Bizim memleketimiz buraya uzaktır, işittiğiniz çatırtılar Fransa’ya ait olsa gerek…” cevabını vermiştir.
Şimdi gelelim bugüne.
Eğer, İsrail dışişleri bakanı bizim elçimize bu hakareti yapabildiyse; ya bizden çekinmiyordur ya da karşısında ona cevap verecek bir elçimiz yoktur veya Türkiye dış itibarını kaybetmiş bir ülkedir. Başka türlüsü olmaz.
İsmet İNÖNÜ İtalya’ya resmi bir seyahat yapacağı vakit M. Kemal;
-Sen Türkiye’nin Başvekilisin, Mussolini de İtalya Başvekilidir. Arada hiç bir fark tanımayacaksınız, der.
Yola çıkılır. Ziyaret programında Mussolini’nin istasyona gelmeyeceği, İNÖNÜ Roma’ya yerleşince karşılıklı ziyaret yapılacağı görülür. Türk heyeti, İtalyan Dışişlerine; eğer program değişmez ve MUSSOLİNİ istas-yonda karşılama programı düzenlemezse yarı yoldan geri döneceklerini, bildirir. İtalya’da bir telaştır başlar, protokol değişir ve Türk heyeti Roma’ya indiğinde MUSSOLİNİ Türk başvekilini istasyonda karşılar.

YAZARLAR

TÜMÜ

SON HABERLER